Strategyturk Forumları

Orjinalini görmek için tıklayınız: Monomachos
Şu anda (Arşiv) modunu görüntülemektesiniz. Orjinal Sürümü Görüntüle internal link
20230524011735_1.jpg

Öncelikle nereden başlayacağımı pek bilemiyorum. Oğlum benden bunları yazmamı istedi bu yüzden yazıyorum. Öncelikle hanemi tanıtmam daha iyi olabilir. Hanem Monomachos yani Yunanca anlamıyla "Gladyatör" veya "Yalnız Savaşçı" anlamına geliyor. Diğer hanelerin aksine kendi soyumuzu imparatorları veya destansı kahramanlara dayandırmayız. Kendi soyumuzu "Son Romalı" Flavius Belisarius'a dayandırırız. Anlayacağınız atalarımız savaşçı olan Traklardan geliyor. Hanem eski olmasına rağmen hiçbir zaman inanılmaz bir itibara sahip olmadı. Tek istisna kuzenim IX. Konstantinos'tur. Hayatımda onun kadar yakışıklı ve şu fani dünyayla uyumlu bir bedene sahip birini görmedim. Saçları güneş gibi , vücudu yapılı , iyi huylu ve yakışıklı biriydi. Aynı zamanda adil ve bonkördü. Pek tabii bonkör olmasına rağmen Makedonlardan sonra imparatorluğu zirvede tutmada başarılı oldu. Hatta zengin Ani'ye sahip Ermeni krallığını ilhak etti. Lakin hastalanıp gitti. Kendi akrabalarına ise yani bana Kaliopolis'i bıraktı. Onun ardından gelen imparatorlar onun kadar etkili olamadı. Bu noktada artık kendimi tanıtmam iyi olur. Bendeniz Kaliopolis contu Theodosios Monomachos. Şu an yazdıklarımı ise yarın ölecek miyim yoksa kalacak mıyım emin olamadığından oğlum yazmamı istedi. Fazla endişelense de haklılık payı. Ermeni topraklarındayız ve ben artık 57 yaşındayım. Eskisi kadar iyi savaşakcak takatim yok artık. Bu yüzden buraya cont olduğum andan itibaren olan anılarımı anlatacağım.

karl.jpg

İlk defa 1054 yılında kuzenim sayesinde Kaliopolis topraklarının contu oldum. Kuzenimin başlarda ona destek vermem için bana bu ünvanı verdiğini düşünmeme rağmen o benden bir altın dahi istemedi. Zaten bana bu ünvanı verdikten aşağı yukarı 8 ay sonra hastalanıp öldü. Onun gibi bir iyi birinden şüphe ettiğim için kendimden utandım. Ama artık metanetli durmam gerekiyordu. O bana topraklarını ağlayıp kahrolmak için değil hanemizin hak ettiği itibara yükseltmem için vermişti. Bunun için senatoda uzun bir süre konuşma yapmak zorunda kalmıştı. Artım görevimin farkındaydım. İlk işim Kaliopolis toprakları içerisindeki her bir kafiri yok etmek oldu. Bogomilist kafirler yıllardır bereketli Trakya topraklarını yağmalayıp yok ediyorlardı. Bunu halletmem 12 yılımı aldı. Sadece Kaliopolis toprakları içerisinde değil bütün doğu Balkan bölgesinde cirit atıyorlardı. Birini kovsam öbürü bir şekilde geri geliyordu. 12 yıllık uğraşımın sonucu olarak onları bu topraklardan tam olarak kovmayı başaramasamda artık tehdit değillerdi. Zaten onlar hariç bir sorun yoktu ortada. Lakin doğuda ortaya çıkan yeni bir sorun beni oraya götürdü.

indir.jpg
Selçuk denilen göçebe bir Türk hanesi doğu sınırlarımızı işgal etmeye kalkışıyor ve ben buna sessiz kalamazdım. İmparator haber bile göndermeden ona katıldım ve bin kişilik bir ordu toplayarak Prusa'ya gittim. Pek tabii oraya gidince imparatorluk birliklerini bekliyordum. Lakin henüz gelmemişlerdi bende orduma fazladan talim yaptırdım , daha iyi teçhizatlar aldım. Son olarak ordunun başında ben olmama rağmen daha iyi bir organizasyon için Fransa'dan Louis denen bir adamı getirttim. Louis fevri , cesur ve iyi komutandı. Onu orduma katarak iyi bir şey yaptığım belli oluyordu. Tabii savaş görüp tecrübelensin diye oğlumu yanımda getirdim. Oğlum konu şiddet olunca hep kaçan biriydi asma bunun sebebi zayıf olması değildi. Bunu büyük bir günah olarak görüyordu. Kafir olsun veya olmasın bütün insanlar onun gözünde birdi. Böyle adil bir evladım olduğu için sevinsem de bu kadar merhamet fazlaydı. Nihayetinde imparatorluk orduları toplanmış ve yola koyulmuştuk. Yolda bazı askerler sıcaktan bayılmaya başlamıştı bile. Sonuç olarak ilk durağımız Edessa idi. 1066 16 Temmuz'unda Edessa'ya varmıştık. Şaşırtıcı olmayan bir şekilde düşmanda oradaydı. Savaşın ilk muharebesi olan Edessa muharebesi komutanım Louis'in bir anda saldırmaya başlaması ile oldu. Ondan feyz alan askerlerde onun yanına gitmeye başladılar. Nihayetinde bir hafta süren savaşı kazandık. İlginç bir şekilde Louis Edessa'da bir adam bulmuştu. İsmi Joe Andy idi. Bu adam hayatımda gördüğüm en komik kişiydi. Üstelik sadece komik olmakla kalmayıp iyide savaşıyordu. Taktik bile yapabiliyordu. Kişiliğinden beklenmeyecek şekilde yetenekliydi. Lakin yarı deli olmasaydı onu komutan dahi yapabilirdim. Bazen kendi kendine "Okuma yazma bilmeyen mağara adamları için kısaca hollanda o toprakları önceden satacaktı savaşla alakasız, sxario da elefsarı korkutmuş yoksa barış olacaktı(nasıl olacaksa). yani bir peşkeş söz konusu dahi değil. Avustur kendini savunsun."  Gibi kendi memleketinden aklına gelen anıları istemsizce söylüyor ve gülüyordu. Bazen onu bir kertenkeleyi severken yakalıyordum. Sonuç olarak ilginç biriydi ama işe yarıyordu. Edessa'nın ardından sıradaki gideceğimiz yer Ani'ydi. Zengin bir Ermeni şehri olmasının yanı sıra stratejik bir önemi de vardı. Yola koyulduğumuz gibi bazı sorunlar çıktı. Gerilla taktikleriyle küçük gruplar bize saldırıyor ve yollara tuzaklar koyuyorlardı. Bu yüzden 8 Aralık 1067 yılında yani şu an ancak varabildik. Geldiğimiz gibi de karşımızda sultan Alparslan ve onun heybetli ordusu duruyordu. Yanında bazı Kürt aşiretlerinin gönderdiği birliklerde vardı. Yarın büyük bir savaş olacak ve ben orada bizzat savaşacağım. 

Tarih: 9 aralık 1067

20230524011711_1.jpg?width=569&height=427

Ben Theodoros Monomachos. Babamı ne yazık ki 10 Aralık 1067 yılında Ani muharebesinde kaybettik. Onu öldüren kişiyi kendi gözlerimle gördüm. Yaşlı olmasına rağmen babamla ölümüne savaşıyordu. Nihayetinde babamın takati kalmadı ve savaş alanında şehit edildi. Onu öldüren kişinin Behrouz adında Sorani bir Kürt aşiret mensubu olduğunu  öğrendim. Ne yazık ki babamın intikamını alamam. Zira daha fazla kan dökülmesini istemiyorum. Zaten yaşlı birini öldürüp rahatlayamam. Ben Kaliopolis'e geri döndüm ve bir daha savaşır mıyım bilmiyorum. Lakin Ani muharebesi babam ve yoldaşları sayesinde kazanıldı.

Tarih: 17 Aralık 1067

indir.jpg
Efenim sizce resim sayısını arttırmalı mıyım?
(25-05-2023, 21:59)Hanno barca : [ -> ]Efenim sizce resim sayısını arttırmalı mıyım?

Resim değil de ekran görüntüsü sayısı artırılabilir. Hem kendi devletin için hem de dünyada olan biten çok özel durumlar için.
20230524011741_1.jpg

Bendeniz Cont Theodoros. Yazdığım bu kitap dini yaşam tarzı hakkında olacak lakin ondan önce kendi hayat hikayemi anlatmalıyım ki beni daha iyi anlayabilesiniz. Babam öldüğü vakitler de hayatım altüst olmuştu. Büyük bir bunalıma girip aylarca bundan çıkamadım. Lakin kurtuluş yolunu kendimi dine adadım. Aziz Basil tarikatına katılarak bekaret yemini ettim ve hacca gittim. Hac yeri olarak Konstantinopolis'e gittim. Ayrıca imparatoru görme şansını yakaladım. Ne yazık ki hac dönümünde imparatorun öldüğünü ve yerine Kommenos hanesinden birinin geçtiğini öğrenince iç savaşın geldiğini anladım. 1071 yılında Kommenoslar ile Doukas hanesi arasında bir iç savaş başladı. Ben ise bu savaştan uzak durdum. Şahsi görüşüm savaş daima son çare olmalıdır ama bunları dini bölümde iyice anlatacağım. İç savaş hakkında kendi tarafımda anlatabileceğim çok bir şey yok. İç savaş sürecinde yaptığım tek şey Trakya contluğunu Doukaslardan almak oldu ve orayı yeni evim yaptım. Nihayetinde 7 yıllık savaş bitti. İmparator isyan eden Doukas hanesi üyelerine sürgün ve ölüm cezası verdi. En kötüsü ise imparatorlukta hak iddia eden kişinin başına geldi. Kibrinin esiri olmuş bu adam Theodosius duvarları boyunca cesedinin parçaları atıldı ve aşağılandı. 


20230524011659_1.jpg
İç savaşın ardın kendimi ilime verdim. Dünyanın , yıldızların ve gezegenlerin ne olduğun hep merak etmişimdir. Hala daha istediğim cevaplara ulaşamadım ama 10 yıllık bir çalışma ile Dünya'nın Güneş etrafında döndüğünü ispatladım. Şaşılacak şekilde Patric veya Papa bana bir şey demedi. Bu keşfimin ardından bana "bilge" lakabı takıldı. Tüm bu zaman zarfında sadece Astronomi de değil. Eczacılık ilminde de ilerleme kat ettim. Mür denilen reçineyi kullanarak birçok cilt hastalığına tedavi buldum. Bu yüzden topraklarıma simyacılar , doktorlar ve ilim öğrenmek isteyen talebeler doluştu. Başlangıçta onları tebaama kabul etsemde çok fazlalardı. Nihayetinde çoğunu imparatora gönderdim. Şu ana yani 1094 yılına kadar olan süreçte ise pek dikkat çekici bir şey olmadı. Tek bir istisna hariç tabii. Epir , Trabzon ve Trakya krallıkları kurulmuş ve güçlenmişlerdi. Lakin onlardan uzak durduğum için pek umurumda olmadı. Şimdi gelelim asıl konuya yani dini yaşama.

indir.jpg
Öncelikle işe tıp ilmine olan güvensizlikle başlayalım. Ne yazık ki dünyada gerçek olduğu kadar sahte doktorlarda var. Pekala bu sahte doktorlar yüzünden tıp ilmine olan güven azalıyor , bazı rahipler doktorları bu yüzden cadı ilan ediyorlar. Bu gibi durumlar genelde köylerden büyük şehirlere gelen insanlara adanan sahte doktorlarla alakalıdır. Şimdi bu noktada sorabilirsiniz "sahte doktor nasıl anlaşılır?". Öncelikle sahte bir doktorun anlaşılması için öncelikle bulunduğunuz bölgede bir hastane var mı ona bakın. Zira hastane gibi mükemmel bir tedavi sunamayan yerler olsalar da doktorları kayıt ederler. Haliyle size gelen her doktoru kabul etmeyin ve yakınlarda bir hastane varsa oraya gidin. Bu dibi durumlarda sahtekarlar hemen kaçar veya yalan söylemeye başlarlar. Bu noktada şunu da sorabilirsiniz "ya hastane yoksa?". O zaman yerel halka sormanız sizin için daha iyi olur. Çünkü halk cahil bile olsa sahtekarı bilir. Şunu unutmayın doktorlar sizi hayatta tutarak büyük bir iyilik yapıyorlar. Onlar kadar iyi ve merhametli insanlar nerede bulunur? Rahipler arasında bile böyle şeyler zor bulunur... (Bu noktadan itibaren şifa kullanımı ve dualar yer almaktadır.)

Tarih: 9 Şubat 1094

Bendeniz Basileios Monomachos. Ne yazık ki babam 11 Şubat tarihinde yaşlılık yüzünden hayatını kaybetti. Onun kadar hayatımda iyi bir insan görmedim veya duymadım. Yazdığı "Theodoros'un tıp ilmiyesi ve şifa duaları" kitabı imparatorluk içinde büyük ilgi gördü. Doktorlar öğrencilerine bu kitabı okumalarına söylüyor , insanlar her derde deva olduğunu savunuyorlar. Ardında bıraktığı miras büyük ve unutulmayacak kadar sağlam.
20230526003008_1.jpg?width=569&height=427

Ben imparator III. Basileios. Bu yazdığım kitap bir imparatorun neler yapması gerektiğiyle alakalıdır. 50 yılıık contluk tecrübesi ve 26 yıllık bir imparatorluk tecrübem ile bunları yazıyorum. Lakin önce kendi imparatorluk yönetim tecrübelerimi anlatacağım. 50 yaşında iken imparator seçildim ve bu benim için oldukça gurur verici bir şeydi. Sonunda hanemin geleceği parlayacaktı. Öncelikle imparatorken başıma gelen olaylardan bahsetmem gerekiyor.

indir.jpg

İlk defa imparator ilan edileceğim vakit  Konstantinopolis'e gittiğimde birçok soylu beni karşıladı. İmparatorluk içinde zaten hayli hazırda bir itibarım ve saygınlığım vardı. Özellikle bu saygınlık babamın aziz ilan edilişiyle artmıştı. Taç töreninden sonra yaptığım ilk iş Doukas hanesinin işlediği suçların cezasını vermek oldu. Trakya krallığı ve Bazı Küçük Asya düklüklerine sahiptiler. Hali hazırda hepsine günahkar gözüyle bakan patriği ikna ederek hepsini afaroz ettirdim. Trakya kralını hapsetmeye kalkıştığımda isyan etti. Lakin karşısında bir imparatorun olduğunu unuttu.  1136 yılında savaş başladığında şahsi ordularımı toplayıp hemen Adrianopolis'e gittim. Kral Doukas Aikos sadece 5 bin kişilik bir ordu bekliyordu. Ben ise 10 bin kişilik bir orduyla sarayını bastım. Sarayın ele geçirilmesinin ardından kralın oğlu elime geçti. Kral ise ordularını yeni toplamış ve Trakya'ya gelmişti. Onunla Savaşmak için Varna'dan geçerken saldırıya uğradık. Fark etmezdi. Oradaki orduyu yendikten sonra Trakya'ya ulaştım. Nihateinde kral Aikos 20 bin kişilik bir orduyla gelmişti. Lakin benim askerlerim tecrübeliydi ve haklı olan taraf bizdik. Doukas hanesinin özellikle de kral Aikos işlediği günahların bedelini ödeyecekti.

indir.jpg
25 Mart 1137 yılında gerçekleşen Trakya muharebesi destansıydı. İki kat büyük olmasına rağmen Aikos ve ordusu inanılmaz bir hezimete uğradı. Nihayetinde ordusundan geriye sadece 5 bin kişi kalmıştı. Bu insanlar Aikos'un topladığı paralı askerlerdi. Hepsini ibretlik bir olay için kullandım. Biri hariç bütün askerlerin gözlerine mil çektirdim. Ardından ise hepsinin bir kolu ile bir bacağını sakat bıraktım. Bana isyan etmek isteyen bütün vasallarıma ibret olsun diye o esirleri gönderdim. Söylentilere göre bazı vasallarım bu yüzden kalp krizi geçirmiş. Önemi yoktu. Sonuçta imparatorluğun geleceği için bazı şeyler yapılmalıydı. Kral Aikos'a gelecek olursak. İşlediği günahlar için onu hadım ettim , gözlerine mil çektirdim ve sakat bıraktım. Yaşadığı acı yetmezmiş gibi onu Roma'ya sürgüne gönderdim. Son aldığım haberlere göre kuduzdan acı çekerek ölmüş. Doukas isyanı bitince imparatorluk için büyük bir reform yapmaya karar verdim. Artık vasallarım fazlaydı bu yüzden hepsini benim adıma yönetmesi için bölgesel valilik sistemini buldum. Anadolu , Bulgaristan gibi büyük ölçekli yerler için ayrı ayrı valiler atadım. Sadece Trapzon ve Epir bir sorundu. Hayli hazırda krallıktı onlar vali atayamazdım. Bu yüzden onlardan krallık ünvanını bırakmalarını ve bana vermelerini istedim. Trabzon kralı beni dinledi ama Epir kraliçesi Kara Theodora beni dinlemedi. Üstelik bu da yetmezmiş gibi bana ve haneme küfürler etti aşağıladı. Patriği kullanarak Epir kraliçesi ile bağlantılı olan herkesi aforoz ettim. Sonra da 20 bin kişilik bir odu toplayarak 1140 yılının başında onlara savaş açtım. Kraliçe Theodora müttefiklerinin onu kurtaracağını zannediyordu. Ne yazık ki kimse onu kurtaramazdı. Ben ve ordum Epir'e vardığımızda tam 35 bin kişilik bir ordu karşımızdaydı.  Ordunun önemli bir kısmını kuzeyliler oluşturuyordu. O kadarki bazı Varangiard muhafız askerlerim kendi kardeşlerini gördüklerini söyledi. 





800px-Otto_Albert_Koch_Varusschlacht_1909.png

15 Nisan 1141 yılında gerçekleşen Arnavut dağı muharebesi kanlıydı. Hem ben hem Epir kraliçesi inanılmaz kayıplar verdi ama ben kazanmıştım. Savaş sırasında kraliçe Theodora'nın oğlunu öldürdüm. Yaşlı olduğum için beni kolay lokma zannetti ama bana bir çizik bile atamadan kafası ayağımdaydı. Savaşın ardından artık standart haline gelmiş olan toprak işgaliyle uğraştım.4 yılımı almasına rağmen sonunda kraliçe onunla kan bağı bulunan herkesi hapsettim. Öncelikle kraliçeye ne olduğunu anlatayım. Kraliçenin elinden bütün topraklarını aldım , mallarına ve mülklerine el koydum. Kendisini ise işlediği zina günahı nedeniyle yaktırdım. Oğulları ve torunlarını ise başka bir iş için kullandım. Hepsi yetişkin erkekler idi ve bana hakaret etmişlerdi. Bu yüzden hepsinin uzuvlarını parçalatıp bütün Epir boyunca büyük şehirlerin duvarlarına astırdım. Bu yüzden bazı vasallarım bana zalim dedi. Ne dediklerinin bir önemi yoktu. Ben imparotordum ve halkımın iyiliği için bir avuç insanı harcaya bilirdim. Epir'de yaşananlardan sonra yaşanan bu olaya " Arnavut Kanı vakası" dendi. Zira kraliçe Arnavut asıllı olduğunu söylüyordu ama bunun yalan olduğunu anlamak zor değildi.

Z.png
Efenim sizce yazılan hikaye güzel mi?
Ben hikayeden zevk alıyorum ama üstte yazıldığı gibi ülke ve sınırlardan ekran görüntüsü sayısı arttırılabilir.
"Arnavut Kanı Vakası" ardından 2 yıl geçmişti. 1147 yılında doğudan büyük bir Türk akını tehlikesi geliyordu. "Fatih" şah Alparslan'ın torunu olan Yakup Selçuk Ermenistan işgali için bana savaş açtı. Onun ziyadesiyle inanılmaz bir savaşçı olduğunu biliyordum. Arnavut dağı muharebesinde orduma verdiği zayiatlar büyüktü. Savaş boyunca saygımı kazanmıştı. Lakin şimdi 50 bin kişilik bir Türk ordusu ile sınırlarımı tehdit ediyordu. Buna izin veremezdim. Bu yüzden 40 bin kişilik bir ordu topladım ve doğruca Ancry'a gittim. Yol boyunca Türkleri yenip yenemeyeceğimi mukayese ettim. Sonuç olarak olarak onları yenemeyeceğimi anladım. Karşımdaki düşman iyi bir savaşçı ve ordusu en sağlam birliklerden oluşuyordu. Onları yenemesemde en azından imparatorluk için en az zararı verecek olan bir antlaşmayı kabul ettirtebilirdim. Nihayetinde 12 Ocak 1148 yılında Ancry'aya vardım. Ordu mensuplarıyla bir toplantı yaptım. Onlarda aynı düşüncedeydi. Bu yüzden elden fazla bir şey gelmez diyerek Ermenistan'a doğru yola çıktık. 3 ay sonra Wan'a vardık. Lakin orada bizi bekleyen bir Türk ordusu vardı. Yakup ile bir görüşme ayarlamaya çalıştım ama benimle buluşmak istemedi. 3 gün sonra Wan muharebesi gerçekleşti. Herhalde tüm hayatım boyunca bundan daha kanlı ve destansı bir savaş görmedim. Savaşı kazansakta ordumun yarısı ölmüştü ve Yakup'un elinde ise 40 bin kişi kalmıştı. Yakup ile tam 2 kez daha savaştık. İki savaşı da kazansamda elimde askerim kalmadı. Yakup'da ise durumlar öğrendiğim kadarıyla iyi değilmiş. Askerleri savaşın artan ölüm tehlikesinden , uzamasından ve ödemelerin gecikmesinden şikayet ettiği için gidiyormuş. Nihayetinde İkimizde yıprandığımız için buluşmaya karar verdik. 

Z.png

Konuşmamızı anlatmayacağım zira uzun ve yorucuydu. Velhasıl kelam onunla bir anlaşmaya vardık. Ona Ermenistan Valiliğini verecektim o da vaftiz olup hristiyan olacaktı. 11 Mart 1151 yılında imzalanan Ani Antlaşması ile onunla barıştık hatta onunla yakın dostlar olduk. Antlaşmanın ardından doğan oğlunu benim sarayıma gönderdi. Söylediğine göre imparatorluk adetlerini öğrenmesini istiyormuş. Böylelikle şu ana kadar geldim. 10 yıl boyunca süren barış ile imparatorluk zenginleşti. Pek tabii ben bu süre zarfında reformlar yaptım , yeni yasalar çıkarttım hatta şu an okuduğunuz kitabı bile yazmaya başladım. Artık kendi imparatorluk hayatımı anlattığıma göre bir imparatorun nasıl olması gerektiğine gelebiliriz. (Bu andan itibaren dengeli bir imparatorluk anlayışı anlatılıyor.)

Z.png

Ben tarihçi Konstantin Spartenos'um. Şu an yazdıklarım ise ne yazık ki 30 yıl önce yok olmuş olan Monomachos hanesinin ardından gelen felaketleri yazmak boynumun borcu. Lakin önce son iki hane üyesine ne olduğunu anlatmam gerekiyor zira arkalarından ne kağıt ne de bir söyleyiş bıraktılar. Ben ise son büyük imparator olan Belisarrius'un yakın bir dostu olduğum için ne olup bittiğini anlatacağım sizlere. 1161 yılında ölen III. Basileios'un ardından gelen Eudoxios'un hükümdarlığı sadece 4 yıl sürdü. Eudoxios ne yazık ki kahramanca bir şekilde Constantinople'ye yağmaya gelen Devasa bir Peçenek ordusuna karşı savaşıyordu. Lakin savaş sırasında oğlunu korumak için kendini siper etti. Ölümünün ardından "Şehit Aziz" ilan edildi. Oğlu Belisarius ise 5 yıllık hükümdarlığı boyunca imparatorluğu inanılmaz bir şekilde büyüttü. 5  yıllık askeri seferlerin ardından Mısır i Filistin , Suriye feth etti. Lakin Gürcistan'da çıkan bir kafir isyanını durdurmak için gittiğinde beni kurtarmak için kendini feda etti. O andan itibaren imparatorluk yavaş yavaş yıkılmaya başladı. Karısı Theodora delirdi ve intihar etti , askerler ise küplere bindi. Başka hane mensubu hayatta olmadığı için imparatorluk içerisinde bir savaş başlaması an meselesiydi ama ondan önce gerçekleşen olay korkunçtu. Asker imparatoru bir baba gibi seviyordu. Onu ölümünden sorumlu olan herkesi öldüreceklerine ant içtiler ki bunu Varangian Muhafızları bile yaptı. 1171 yılında Gürcistan'da korkunç bir soykırım gerçekleşti. Üstelik sadece bir bölge ile sınırlı olmadı. Bütün Gürcistan kılıçtan geçirildi. Yeni gelen imparator ise kızgın olan bu orduyu durdurmak için tam 9 yıl uğraştı. Lakin ordunun başındaki kimseler tecrübeli ve zeki kişilerdi. Onları durdurmak çok maliyetli oldu ki. Buna feth edilen toprakların isyan ile kaybı da vardı. 1180 yılında ise büyük iç savaş patlak verdi. Ne yazık ki iç savaş 10 yıl sürdüğü gibi imparatorluk toprakları için harap edici oldu. Yeni imparator tahta çıktığında ise hükumet işleri ile pek ilgilenmedi onun yerine ben ilgilendim. 7 yıllık şansölyeliğin ardından imparator öldü ve yerine geçen oğlu beni Roma'ya sürgün etti. Yeni imparator hırslı olduğu kadar aptaldı da. Para bulmak için imparatorluk içerindeki ne kadar Latin tüccar varsa vatan haine ilan edip mallarına el koydu ve öldürdü. Bu Papayı sinirlendirdi ve bir haçlı seferi çağrısında bulundu. Roma'da olduğum için ona yalvardım ama dinlemedi. Nihayetinde 1200 yılında İmparatorluk yıkıldı ve parçalara ayrıldı. Constantinople ise en ağır darbeyi aldı. Şehrin 3/2'si yakıldı , sanat eserleri ve kitaplar Roma'ya götürüldü. Ben ise sadece izlemek durumunda kaldım. Şimdi ise sizlere yaşanan olayları daha ayrıntılı bir şekilde anlatacağım. (Buradan itibaren oldukça ayrıntılı bir tarih anlatımı söz konusudur.)

Efenim umarım beğenmişsinizdir. Farkındayım dünyanın durumunu gösteremedim zira save sildim. Haliyle öyle fotoraf falan atamazdım kusura bakmayın. Bir daha ki hikayede görüşürüz.