Hikaye: Ortadoğu Bozkurtları - Medieval II BC MOD
#1
Bilgisayar formatlandığından bütün herşey gitti.O yüzden teşkilat hikayesine devam edemeyeceğim
y9n5pbu2.jpg
ÖNSÖZ
Güneş altın sarısı kumların üstüne gözü kamaştıran ışınlarını gururlu bir eda ile yayarken Tigin kumları her adımda yararak gidiyordu.Devesini kaybetmiş,bu da yetmezmiş gibi kırbası delinmişti.



Kan ter içinde en yakın tepeye doğru tırmandı.Uçsuz bucaksız bir kutsal çöldu burası,Sanki bir kapandı.Kendini bu koca çöl ummanında bir çakıl taşı gibi hayal etti Tigin.Orta Asya’nın topraklarından buralara gelmişti.Hayatına bir Kazak köle olarak başlayıp hatırı sayılır bir seyyah olup çıkmıştı.Hayatında böyle bir susuzluğu ve çaresizliği hiç hissetmemşti genç seyyah.Bütün notları ve yemeği o deve ile uçup gitmişti.Irak’dan Mısır’a gidip herşeyi görmüştü.



Hicri 760’lı yıllardaydı eğer doğru hatırlıyorsa,Arapların bu takvimine hala alışamamıştı bu genç.Dudakları kuruyordu zavallı gencin güneş mızrak gibi ışıklarını çöle yağdırırken.Ölücek miydi yoksa kalacak mıydı ? 



Daha fazla takat bulamayan Tigin,vücudunun aldığı yorgunluğa da dayanamayıp yere yığıldı.Görünmez ve rahatsız edici ellerin kendi vücudunu kapladığını hissederken gözlerini bir daha açtığında,sakalı uzun yamalı elbiseleriyle yaşlı bir adamın mendil ile kuruyan dudaklarını ıslattığını gördü.



‘’Sonunda uyandın ya can !’’ dedi yaşlı adam gülümseyerek ‘’Az kalsın ahirete yolcu idin ben bulmasam.’’ Adam asasından kuvvet alarak yandaki hurma ağacının yanına yaslandı.



‘’Sen Türkçe biliyor musun ey ata ?’’ 



’Bilirim be can ! Gençliğimde Horasan’dan Bağdat’a geldim.Bana Yesevi dergahından Abak Mehmed derler.Gezerim,gönüllere Tengri’ın hakikatini, Ali Beyt ve püri pak-ı Muhammed’in sevgisini söyler dururum.’’ elini göğsüne götürüp bir salavat getirdi derviş.



‘’Ben de Tigin’im.Sadece Tigin....’’

‘’Tengri’nin hikmetine bak ki koca çöl denizinde beni canımdan kanımdan birine getirdi.Devem gitti bütün gezdiği yerlerin notları,bütün azığım onunla gitti.’’



‘’Bana Zengileri hatırlatıyorsun evlat !’’ Derviş seslendi gülümseyerek.

‘’Zengiler mi ?’’ Tigin bu isme sanki bir yerden aşina idi ama aklı sıcaktan bulanıktı zavallı seyyah gencin.



‘’Ya ! Zengiler ! bir zamanlar bastığımız bu toprakları yöneten soyumuzun asil evlatlarıydı onlar’’ Tigin dervişin gözlerine baktı kafası karışmış bir eda ile 



‘’Bana onları anlatır mısın ?’’ 



‘’Anlatırım ama evlat güneş batıyor,bu çöller insanı tandırların sıcağı ile pişirir,dağların soğuğu ile terbiye eder.Çöl böyle zıtlıkların dolu olduğu bir ummandır.’’ Abak Mehmed cebinden çakmak taşı ile saman çıkardı.Sonra yere elleriyle düzleştirdiği mükemmel bir daire çizdi.Yaşlı adam tecrübeli idi Tigin’in anladığı kadarıyla.



Büyük heybesinden tek bir söz etmeden çıkardığı samanı ve odunları üstüste yığarak bir yığın oluşturduktan sonra çakmak taşını defalarca çaktı.


Sonunda bir çıtırtı ile saman çatırdayarak alev aldı.Tigin bunların hepsini sanki ağzı mühürlenmiş bir şekilde izlemişti.Bu halinden kurtulduğunda ise koca alevlerin kütükleri sarıp onları sıcaklıklarıyla büyük bir iştahla yediğine şahit oldu.

gezcvswk.jpg

Derviş Abak Mehmed bu sırada aldığı uzunca bir sopayı alıp üstüne bir parça kumaş sarıpta yanan ateşe tuttuktan sonra Tigin ile beraber ateşin iki adım ötesine oturdular.Ateş sanki diğer gördüğü ve hissettiği ateşlerden daha farklıydı.Uzak olmalarına rağmen ateşin harareti onların vücutlarını ısıtmaya yetiyordu bile. 

‘’Bu meşaledeki ateşi görür müsün evlat ? İnsanın eli,buna yaklaşmaya değmez,hatta tutamazlar.İşte bu ateş hükümranlıktır,tahttır,liderlik etme ve yönetme hırsıdır.Bu ateş çoğu insanı yaktı da külleri kaldı.'' diye söze başladı Derviş Abak Mehmed


''İmdi sana anlatacağım Zengiler’in Masyaf’tan Haleb’e,Dımeşk’ten Kahire’ye kadar uzanan öyküsü evlat.Onların o ateşi nasıl tutup çevirdiklerinin hakiki hikayesi.İhanet,kibir,şehvetler diğer yan da ise iman,cihad ve tevhid’’ derviş derin bir nefes aldı.Derviş bir besmele çekerek yerden alldığı bir avuç kumu yanan ateşe fırlatınca ateşin alevleri büyüdü ve Tigin alevler arasından bir kaç silüetin belirdiğini,onlara doğru at sürdüğünü görür gibi oldu.
[+] 2 üye Sokullu nickli üyenin bu iletisini beğendi.
Ara
Cevapla
#2
Takipteyim.
Ara
Cevapla
#3
Takip edeceğim. Güzel görünüyor.
Ara
Cevapla
#4
y9n5pbu2.jpg

1.BÖLÜM
BİTMEZ BU TOPRAKLARDA ÇİLE

Aşağıdaki müzik ile dinlemeniz tavsiye olunur


Halep-1174
İki haberci atlarının iplerini ahıra bağladıktan sonra pür telaş içinde saray bahçesine açılan kapıdan içeri girdiler.İki tarafında elleri kılıçlarının kınlarında duran muhafızların olduğu merdivenleri ağır ağır çıkarken bazı şeyler düşündükleri yüzlerindeki karmaşık ifadeden anlaşılabiliyordu.Uzun boylu köse olan asker elindeki mektubu sıkıca kavramıştı.Merdivenlerden çıkınca üstü açık bir bahçenin ortasında ok atışı yapan yaşlı bir adam onların gözüne ilişti.Yayını geren yaşlı adam onu iki parmağını gererek serbest bıraktı.Ok bir kaplanın avına atılması gbi aniden yerinden çıkarak çatıya bir sopa üstüne dikimiş hedefi tam üzerinden vurmuştu.Haberci ‘’Atabeyim !’’ diyerek yaşlı adama seslendi ve önünde diz çökerek elindeki mektubu ona saygıyla uzattı.Sade giyimli,orta boylu yıların verdiği tecrübelerin sakalını beyazlattığı bir kimseydi Atabey Gümüş Tekin.Yayını yanındaki silahtarına verip haberciden mektubu aldı.Mektubun muhafazasını özenle açıp rulo halindeki kağıdı açarak Arapça kelimeleri tane tane okumaya başlamıştı.Okuduğu her kelime sanki bir kılıç misalince ruhuna vuruyordu.Komutanlarından Davut Bey askerleriyle beraber Zengi beyliğini terkederek isyancı Arap aşiretlerine bağlılığını bildirmişti.

7ZrbIy.jpg3I4E00.jpg

Komutanlarından Davut Bey komutasındaki ordusuyla beraber Zengi beyliğini terkederek isyancı Arap aşiretlerine bağlılığını bildirmişti.Yaklaşık on yıldır civar Arap aşiretleri Kudüs Krallığı’nın paralarıyla donattıkları adamlarını Zengi Beyliği’nin başına bela etmekteydi.Bu Atabey Gümüştekin Nureddin Zengi’nin Kıpçak cariyelerinden birinin oğlu idi.Babası onu 20 yaşına bastığında savaş meydanlarına götürmüş,kılıç kullanmayı öğretmişti.O öldüğünde babası ona Halep’ten Kerkük’e uzanan büyük bir beylik bırakmıştı.Ancak Nureddin Zengi’nin ölümü otorite boşluğunu oluşturmuş,Arap aşiretleri bunun fırsat bilerek ayaklanmışlardı.Tahta çıktığı günden 10 yıllık hükümranlığı süresince bütün gayesi iç karışıklıkları bastırmak ve tam otoriteyi sağlamaktı.Kudüs Krallığı Selahattin Eyyübi’nin taaruzlarıyla kan kaybettiğinden Zengileri Asi Arap aşiretlerini destekleyerek dolaylı yoldan onlarla dövüşüyordu.On yıl boyunca hiç rahat görmemişti Gümüştekin.42 yaşında aldığı tahta oturduğundan beri o taht sanki ona alevden bir oturak olmuştu.Bir ateş koru bile hükümranlığın yanında neydi ki ? 
İhanetler ve entrikalar yakasını bırakmıyordu.Emirlerinin çoğunun ya menfaat ya da gücü paylaşmak doğrultusunda yanında yer aldıklarını biliyordu.Şu dünyada ve koca Halep şehrinde tek güvendiği kişiler iki oğlu,baba yadigarı veziri Sarı Öge Han ile derin ilimlere vakıf eski Yesevi Şeyhi Kıgıtlı Salih vardı.



Bu Ortadoğu satranç tahtasıydı o ve diğer hükümdarlar için.İhanet,entrika ve diğer yanda inancın galibiyet savaşına tanık olmuştu bu topraklar asırlar boyu.Kader bu sefer onu da bu oyuncuların içine dahil etmişti.Ve satranç tahtasında sürpriz bir hamle onu bekliyordu.Davut Bey diğer iki komutanı gibi kendisine ihanet etmiş,menfaatlerinin karşılığını alamadıkları için çareyi düşmanlarının yanında saf tutmakla bulmuşlardı.


Mektubu okuduktan sonra Atabey Gümüştekin,silahtarına ordunun hazırlanması için emir verdi ‘’Bu adamlar zor toparlanırlar son darbeden sonra ilk önceki hedefimiz ticaret yollarını vuran güneybatıdaki aşiret kaleleridir.Davut ve o aşiret liderleri ile sonra hesaplaşacağız.’’ der kartal gözleriyle silahtarına bakarak.

tWrAJj.jpg

birkaç gün sonra Atabey yaşlı haliyle çıktığı seferde ordusu ile sadece iki günde Hamat bölgesini ele geçirmişti.Artık güneydeki isyancı Arap aşiretlerinin karargahı haline gelen Hamat kalesi ve civardaki mevkiler Atabey’in elindeydi.Ancak en büyük tehlike hiç ummadığı ve içini acıtacağı bir yerden kapısını çalacaktı.
[+] 2 üye Sokullu nickli üyenin bu iletisini beğendi.
Ara
Cevapla
#5
Finaller sebebiyle biraz biriktirebilirim takip edeceğim.
5bac4e30d414a7eda8d137af0b1b33d4_2.jpg
Ara
Cevapla
#6
Hikaye gayet güzel olmuş eline sağlık.

Ortadaki resimlerden önceki ve sonraki cümle aynı olmuş. Naçizane...
Ara
Cevapla
#7
y9n5pbu2.jpg

BÖLÜM 2
Sabahın muazzam ışıkları büyük dergaha yavaşça vurmaktaydı.Ruhlar gecenin karanlığına karışıp alemi gezmeye çıkmışken yanlızca loş ışıklı odanın içindeki ruh duruyordu.Kıgıtlı Salih hiç uyumamıştı o gece.Gözleri hep yeryüzünün kandilleri olan yıldızları izlemiş,onlarla Rabbinin alemde yarattığı sırları müşahede etmişti.Bu müşahededen onu uyandıran dergah müezzinin nefis sesi ile okuduğu ezan sesi olmuştu.

iIdU4G.jpg
 
Kıgıtlı Salih yetmiş beşine girmiş ve Horasan erenlerinin tezgahından çıkmış insanlardan biri idi.Hocası ona icazet verdiği gün kendisine tek bir şey demişti ‘’Git buralardan ! Git ve gönül kırbanla susuz gönüllere ,aşk ve muhabbet suyunu içir.Onların kalbini muhabbete doyur.’’
 
O da hemen asasını almış,eşyalarını odasından almadan hocasına derin bağlılığın etkisiyle yollara düşmüştü.Horasan’dan İran’a oradan da Peygamberler diyarı bereketli Dicle ve Fırat nehirlerinin bölgesine seyahat etmişti.Hocasının bir manevi işareti ile Halep’e karar kılmış ve orada kendine küçük bir kulübe yaptırarak sebilinden,susuz gönüllere muhabbet suyundan içiriyordu.
 
Kıgıtlı Salih dergahın önündeki atların kişnemesiyle birden irkilmişti.Gelen kişi en sadık dostlarından,Atabey’in veziri Sarı Öge Han idi. Hücresinden onun atından indiğini ve kendi bölümüne doğru ilerlediğini görüyordu. Şeyh normalde devlet adamlarını karşılamazdı ancak eski kadim dostlukları ve ona olan hatrı yüzünden yerinden kalkıp iki müridiyle beraber aşağı indi.Vezir Sarı Öge Han da nereye geldiğini bilen zeki birisiydi.Kürk elbiselerini bırakmış sadece yünden dikilmiş bir cübbe ile Şeyh dostunun kapısına gelmişti.Kapı çok alçaktı bu yüzden gelenler içeri eğilerek giymekte idi.Bu tür kapılar menkıbelerden okuduğu kadarıyla kibirli nefsi terbiye etmek veya onu öldürmek için yapılıyordu.


------------------------------------------------------
Halep Zengi Sarayı

sBvMnf.jpg

Yaşlı hükümdar üç aylık seferini bitirmişti.Yaptığı yolculuk onu yaşı sebebiyle bir hayli yormuş ise de üvey evladı Gökbörü’den olan torunları ile vakit geçirmek yorgunluğu ondan çekip atmıştı.Bazen kendine diyiyordu ‘’Keşke normal bir insan olsam,yanından geçtiğim bir fırıncı ya da uçsuz bucaksız çöllerde dönüp duran bir derviş.Sultanlık bir ateş,öyle kuvvetli bir ateştir ki elini yaklaştıranı bile kemiklerine kadar eriten bir harareti var.’’ 
 
Komutanı Davud Bey’den hiçbir ses seda çıkmıyordu.Bunun hiç hayra alamet olmadığını çıkarabiliyordu Atabey.Doğu’dan veya Güney çöllerinden gelebilecek herhangi bir tehlike o ve devlet için en büyük tehlikeyi arz ediyordu.Doğu’nun komutanlığı tamamen diğer öz oğlu Rüstem’in elindeydi.Rüstem gür sakallı,babası gibi orta boylu ancak hafif meşrep takılan bir gençti.Oğlunun yaptığı bir kaç hataya rağmen onu gözü gibi seviyordu.Çünkü hükümdarlıktan önce o Allah’ın yarattığı yeryüzünün halifesi insandı.Duyguları ile bir babaydı.
 
Fethettiği bir yerde hristiyan ahaliden zorla veri almış,bazı kadınları zorla adamlarına cariye ettirmişti.Buna öfkelenen Atabey,oğlunun adamlarının kafalarını kestirmiş ve onu da doğudaki kalelerin kumandanı olarak sürgüne yollamıştı.
 
Üvey oğlu Gökbörü ise yetim bir çocuk idi.Tedbili kıyafet içinde sokaklarda dolaşırken onu ney çalarken görmüştü.O neye üfleyişi sanki insanın elini yumuşak kuş tüylerine değdirmesi gibi okşamıştı ruhunu.Annesi ve babası Arap aşiretlerinin bir yağmasında katledilmiş o da esir edildiği yerden kaçmıştı.Onun Alp olan ismini Gökbörü olarak değiştirmişti.
 
Gökbörü,dağlarda zorluklara tek başına göğüs geren ve korkmandan dolaşan boz kurdun Türkçe ismini ona layık görmüştü.Öz oğluyla beraber onun kılıç talimi yaptığı zamanları hatırladı Atabey Gümüştekin.İkisi sanki ayrılmaz bütündü.Oğlunun tek arkadaşıydı bu koca sarayda.
------------------------------------
Mardin - 1175 Kışı

 Emir Rüstem,hizmetçilerinin getirdiği ipek kaftanı büyük bir özenle giydikten sonra kendine boy aynasında baktı.Bir an kendini babasının tahtında oturur gibi hayal etmişti.Bu inci rengindeki kaftan ile o tahtta güzel duracağına çok emin gibiydi.Adamlarından biri bir tevazuyla içeri girdi ‘’Emirim...Konuklarınız geldi.’’  Hizmetçinin sesini duyan genç Emir,yavaş adımlarla büyük konağının merdivenlerinden aşağı indiğinde babasına isyan eden Arap Aşiretleri ve onlara sözcülük adına Davud Bey onu bekliyordu.

Davut Bey  ‘’Selam ey Emirimiz !’’ diyerek Rüstem’i selamladı.Kendi gözlerinden bu selamlaşmadan memnun olduğu çok belliydi. ‘’Mektubunda bayağı bir iddialı dil kullanmışsın Davut Bey.Söyle bu işi nasıl yapmayı planlıyorsun ?’’
 
‘’Emir Hazretleri,biliyorsunuz ki Atabey olan babanız Arap aşiretlerine kötü davranıyor.Ayrıca Kudüs Kralı Baldwin ile boş bir yere savaşmakta.Neden yanımızda böyle güçlü bir krallık varken eskimiş bir adamın emrine uyalım.Sizin gibi genç ve kuvvetli bir adama bu devletin ihtiyacı var.Bütün Arap aşiretleri ve ben emrinize amadeyiz ! ‘’
RH5StO.jpg

‘’Çok güzel ! Büyük teçhizatlı bir orduyu ne zamana kadar çıkartabilirsiniz ?’’ 

 
‘’Emirim ! Bir aya kalmaz 40 bin askeri emriniz için hazırlayabiliriz.’’

‘’Peki bu kadar adamın masrafını nasıl karşılayacaksınız ?’’

‘’Merak etmeyiniz efendim ! Kudüs’ün büyük kralı Baldwin bize gerektiği kadar altın yardımı yapacaktır.’’ Davut Bey sinsi gülüşüyle Emir’in üzerindeki endişeyi dağıtmayı başarmıştı.
 
‘’Öyleyse Davut Bey,seni kendime vezir yapıyorum.Ordu işlerinden ve danışmanlığımdan sen sorumlusun.Mutlak vekilim olarak ilk işin babamın sefer planlarını öğrenmek’’

 
[+] 1 üye Sokullu nickli üyenin bu iletisini beğendi.
Ara
Cevapla
 




Konuyu Okuyanlar: 1 Ziyaretçi



Strategyturk Forumları

Strategyturk Forumları tüm Türk stratejiseverler için büyük ve kaliteli bir platform olma amacı güder. Forum içerisinde çok sayıda strateji oyunu için bölüm ve bu bölümlerde haber konuları, rehberler, mod tanıtımları, multiplayer etkinlikleri ve üye paylaşımları için alanlar yer alır.