Kaymak Felsefe
#1
Selamınaleyküm arkadaşlar. Burada düzensiz aralıklarla üzerine düşündüğüm belli konuları felsefi olarak inceleyecek, üzerine söylenmiş sözleri irdeleyeceğim. Sizlerden geridönüş alabilirsem çok daha iyi olur. 


I. Aşk

Bugünkü konumuz aşk. Aslında aşk ilk bakışta felsefeden en uzak kavramlardan biriymiş gibi görünüyor. Dolayısıyla felsefede nadiren incelenmesi beklenir. Fakat felsefenin en derin ve üzerine en çok konuşulmuş konularından biridir şaşırtıcı şekilde. Hatta ilk kez ayrı bir konu olarak tartıışılması taa Antik Yunan'a, Platon'a dayanıyor. Platon'un Symposion(Sempozyum/Şölen) diyaloğunda birçok kişi bir ziyafette bir araya gelir ve Aşk üzerine herkes bir söz söyleyerek onu yüceltir. Diyaloğa girmeden bir şey günümüze aşk kavramına nasıl baktığımıza dikkat çekmek istiyorum. Aslında insanoğlunun aşka net bir tavrı yok. Bazıları aşktan nefret edecek kadar aşık olmayı kötülerken, bazıları da onu alabildiğine yüceltiyor. Bu garip bir durum. Aşk dediğimiz zaman acılı ve sancılı bir süreci anlıyoruz daha çok. 

Az önce bahsettiğim diyalogtan biraz bahsetmek isterim zira çok sevdiğim bir diyalogtur. Arkadaşıma ödünç vermemiş olsam içerisinden pasajları doğrudan buraya alıntılamayı isterdim ama maalesef şimdilik bu mümkün değil. Bu yüzden hatırladığım kadarıyla, önemli yerleri yazacağım. Diyalog bir grup Atina seçkininin bir ziyafette bir araya gelip aşk üzerine konuşmasıyla başlıyor. Eh tabi masadakilerden biri de Sokrates. Herkes sırayla konuşuyor ve bir Yunan geleneği olarak Aşkı - yani Erosu- bir Tanrı olarak övüyorlar. Antik Yunan'da kavramların Tanrılarla, Tanrıların kavramlarla açıklanması ve anlatılması gibi alegorik bir gelenek var. Dolayısıyla bu yeni bir şey değil. O dönemin inancına göre ise Eros büyük Tanrılardan biri olduğundan herkes övüyor ve yüceltiyor. Sokrates'e söz geldiğindeyse herkesin Aşkı bir Tanrı olarak yüceltmesini eleştirerek başlıyor. Bununla ilgili bir hikayesini anlatıyor. Diotima adında bir kadının yanına gittiğinde Sokrates ona Aşkın bir Tanrı olduğunu söylemiş. Fakat Diotima Sokrates'e "Aşık olan neyi ister?" diye sormuş. Sokrates de "Güzeli." diye cevap vermiş. Sonra Diotima "Güzele sahip olan güzeli ister mi?" diye sormuş. Sokrates "Hayır" demiş. Dolayısıyla aşık olan güzeli istiyorsa güzelden yoksundur, diye cevaplamış Diotima. Diotima burada Aşkın tek başına istenemeyeceğini ve Aşkın hep bir şeylerin Aşkı olduğunu söylüyor. Aşık, aşık olunan şeyden yoksundur. Diotima Aşkın Güzele sahip olmadığını ve bu yüzden Tanrı olarak övülmemesi gerektiğini söylüyor. Aşk ne Güzel ne çirkindir. Ne iyi ne kötüdür. Aşk, arada kalmıştır. Tanrıyla insanın arasındadır. 


Buradan daha çok şey çıkar, şimdilik burada kesiyorum. Devam edecek.
[+] 3 üye KaymakPürüzü nickli üyenin bu iletisini beğendi.
Ara
Cevapla
#2
Peki platonik aşk, Eflâtun'un yaşadığı/deneyimlediği bir şey midir yoksa Eflâtun'un aşk algısını mı yansıttığı için mi böyle denilir?
Kusur benim imzamdır. Bir ismim olduğu sürece bir kusurum da olacak ve olmalı.
Cevapla
#3
Franc_Kav%C4%8Di%C4%8D_-_Sokrat_z_u%C4%8...iotimo.jpg


II. Aşk

Diyalogta Diotima Sokrates'e aşkın aşamalarından bahseder. Önce bir bedene aşık olmalıdır insan. Sonra bedendeki güzelliğin geçici olduğunu görüp ruhtaki güzeli fark etmelidir. Ruhtaki güzelin de çeşit çeşit olduğunu ve birçok şeyde bulunduğunu görünce ilkelere, yasalara aşık olmalıdır insan. En sonunda Güzelin kendisine, ezeli-ebedi Güzele aşık olmalıdır. İşte tasavvuftaki seyr-i süluk inancı buradan gelir. Hani hep deriz "beşeri aşktan ilahi aşka" diye. İşte Platon'a göre de Aşk bu aşamalardan geçmeli ve en sonunda kendisini Güzelin bir parçasına değil de kendisine adamalıdır. Tabi burada insanın arada kalmış bir varlık olarak düşünüldüğünü unutmamak gerek. İnsan ne güzeldir ne güzelden tam anlamıyla kopmuştur. Sadece ona 'hasrettir'. Eğer güzel olduğunu söyleseydik ondaki güzele olan arzuyu açıklayamazdık, çünkü bir şeyi arzulamak onun eksik olmasıyla mümkündür. Aynı zamanda insana çirkin de diyemeyiz çünkü çirkinlikte güzele arzu bulunmaz. İşte bu Platon'un temel bir görüşüne götürüyor. Bizler cennetten düştük. Yok olmadık ama eksildik. Dolayısıyla cennete hasretiz. Oraya dönmeyi amaçlamak zorundayız. 

Platon'un Aşkı ve Felsefesi arasında hiçbir fark yok aslında. Felsefe kavramı Platon'a göre bilgelik sevgisidir. Bilgeliğe duyulan arzudur. Bilgeliğe duyulan arzu olmasından mütevellit filozof bilgeliğe erişmiş değildir. Fakat o cahil de değildir. Çünkü elinde hiç olmazsa bir bilgi vardır: neyi bilip neyi bilmediğini bilmek. Tıpkı aşık gibi filozof da arada kalan varlıktır. Bu yüzden sürekli soruşturma halinde olması, sürekli çabalaması gerekir. Bilmediğinin bilgisi filozofu bilgeliğe doğru yola sokar. İşte sokratik diyaloğun amacı budur. Karşısındakinin kendi çelişkilerini kendisinin görmesi sağlanır ve artık karşımızda bilmediğini bilen birisi olur. Platon Güzele ve Bilgeliğe olan arzuyu sarhoşluğa benzetir. Çünkü aşık olan için aşık olduğu şey dışında başka bir ilke yoktur. Gözü başka şeyi görmez. Aşk şarabı deyimi buradan gelir. 

Resim: "Socrates with Diotima and a Disciple," Franz Caucig, 1810 öncesi

Devam edecektir.

(15-02-2017, 11:46)uçan erişte : Peki platonik aşk, Eflâtun'un yaşadığı/deneyimlediği bir şey midir yoksa Eflâtun'un aşk algısını mı yansıttığı için mi böyle denilir?

Platon'un Aşk düşüncesi olduğu için böyle söyleniyor. Daha çok yerme amaçlı, olmayan bir şeye aşık olmak gibi. Hani Leyla ile Mecnun'da Mecnun hep dalga konusu olur ya. Mecnun kelimesinin mesela hem olumlu hem olumsuz anlamı var.
[+] 4 üye KaymakPürüzü nickli üyenin bu iletisini beğendi.
Ara
Cevapla
#4
Arthur Schopenhauer'un kadına ve aşka bakış açısıyla ilgili bir yazı yazıp düşünceni belirtirmisin?
Ara
Cevapla
 




Konuyu Okuyanlar: 1 Ziyaretçi



Strategyturk Forumları

Strategyturk Forumları tüm Türk stratejiseverler için büyük ve kaliteli bir platform olma amacı güder. Forum içerisinde çok sayıda strateji oyunu için bölüm ve bu bölümlerde haber konuları, rehberler, mod tanıtımları, multiplayer etkinlikleri ve üye paylaşımları için alanlar yer alır.