Konu Dizisi: Kayıp Halklar #8: Gotlar
#1
M1FhoaR.jpeg
Kayıp Halklar: Gotlar
Kayıp Halklar konu dizisinin sekizinci konusunda Kavimler Göçü'nün en enteresan aktörlerinden Gotları inceleyeceğiz. Gotlar kim? Nereden geldiler? Neler yaşadılar ve nihayetinde nasıl ortadan kaldırıldılar? Bu konuda Gotların tarih sahnesine girişinden tarihin tozlu sayfalarına gömülüşüne kadar bir serüvene çıkacağız.

Kayıp Halklar konu dizisinin birçok konusunda olduğu üzere ilk başlığımız Gotlara dair genel bilgi içerikli olacak, dolayısıyla daha hikayesel bir anlatım için ilk başlığı atlayıp 1. bölümden okumak isteyebilirsiniz.

Barbarlar
Gotlar özellikle Roma İmparatorluğunun yıkılış sürecinde adı sık sık anılan Cermen kabilesi. Kendilerinden ilk olarak Herodotus tarafından "İskitler" şeklinde bahsedilmiştir, Herodotus'un bu davranışı tüm "barbar" halklarını tek çatı altında görmesi ve Gotların İskit bölgesi sayılan Karadeniz'in kuzeyindeki coğrafyada yer almasıyla açıklanabilir.

Modern tarihçiler Gotlarla İskitlerin aynı halk olduğu iddiasını reddetmektedir. Got tarihine dair ana kaynak milattan sonra 6. yüzyılda Jordanes tarafından kaleme alınan Getica eseridir. Bu eserde Gotların kökenine dair yarı-efsane bazı hikayeler yer almaktadır, dolayısıyla bu esere de birçok tarihçi tarafından dikkatle yaklaşılırken, birçok tarihçi bu eseri direkt görmezden gelmektedir. Jordanes'in Getica kitabı Got Kralı Büyük Theodoric'in sarayında yaşayan Cassiodorus tarafından kaleme alınan bir başka esere dayanır ve Cassiodorus'un bu eserde Theodoric'in hükümdarlığının meşruluğunu pekiştirme amacıyla bazı şeyleri abartmış olabileceği düşünülür.

Roma yazıtlarında Gotlara ilk olarak Yaşlı Pliny'nin kayıtlarında rastlanır (milattan sonra 75), kaşif Pytheas'ın kuzeye yaptığı seyahatlerinden birinde Gutonlar isminde bir Cermen kabilesiyle karşılaşır, bu Gutonların Gotlar oldukları düşünülmektedir. Gutonların Gotlar olduğu Ptolemy'nin yazıtlarıyla da desteklenmiştir. Tacitus'un Germania eserinde (milattan sonra 98) Gotlara dair ayrıntılı bilgiler verilmiş, bu bilgiler daha sonraları Ammianus Marcellinus (milattan sonra 390) tarafından tekrar kullanılmıştır.

Gotlar kendilerini o şekilde çağırmasalar da, Cassiodorus Gotları Vizigotlar (batı Gotları) ve Ostrogotlar (doğu Gotları) olarak ikiye ayırmıştır. Vizigotların Balthi isminde bir hanedan tarafından yönetildiği, Ostrogotların ise Amal hanesine bağlı olduğu doğru olma ihtimali olsa da, Cassiodorus veya Jordanes'in "ürettiği" bir bilgi de olabilir.

5Ffk0dr.jpeg

Ptolemy'nin "Scanza adası" haritası.

Bölüm 1: Gotların Kökeni
Got kökenli Jordanes Gotların İskandinavya'dan geldiğini iddia eder.

Jordanes, Getica :Ulusların doğduğu Scanza adası Gotların uzun zaman önce ortaya çıktığı yerdi, Gotlar Berig ismindeki Krallarını takip ederek gemiler kullanarak karaya ayak basmış, bu yere kendi isimlerini vermiştir: Gothiscandza.

Aralarında Peter Heather'in de bulunduğu bazı tarihçiler Gothiscandza'nın günümüz Polonya'sındaki Gdansk şehri olduğunu düşünmektedir. Bu düşünce başta Micheal Kulikowski olmak üzere bazı tarihçiler tarafından kabul görmemekte, Kulikowski Jordanes'in Gotlara dair verdiği tüm bilgileri reddetmektedir.

Antik Gothiscandza şehrinin Gdansk olma ihtimali olsa da, bunun net olarak kanıtlanması mümkün değildir. 1873 senesinde doğu Pomeranyada 3000 Got mezarının bulunması bu ihtimali destekler nitelikte bulgulardandır. Wielbark Kültürü adı verilen (mezarların bulunduğu Leh kasabasının ismi) bu bulgular da tarihçiler arasında tartışma sebebidir. Eğer Karadeniz'in kuzeyinde doğu Avrupa'dan göç ettilerse, Gotların tarihin bir noktasında güneye inerek Cermen topraklarında yer almış olması gerekir. 

Gotların diline dair bilinenler Ulfilas'ın Yunancadan Gotik diline yaptığı İncil çevirisine dayanır. Bu dil büyük oranda diğer Cermen dillerini andırsa da, bölgedeki diğer Cermen dillerinden bazı farklılıklar içermektedir. Ulfilas'ın bu çevirisi Gotlar arasında Hristiyanlığı yayma çabasıyla alakalı olmakla birlikte, bu çaba Gotlar tarafından pek hoşgörüyle karşılanmamıştır.

Bölüm 2: Roma Öncesi Gotlar
Gotlarla Cermen topraklarında karşılaşan Romalı tarihçi Tacitus Cermenleri şu cümlelerle tarif etmişti:

Tacitus, Germania :Bu Cermen halkların diğer halklarla kız alıp vermediği kanaatine varmış bulunmaktayım. Görüntü olarak diğer halklarla karşılaştırıldığında daha özgün özelliklere sahipler. Birbirlerine bu kadar benzemelerine karşın sayıca çok fazlalar: sert bakışlı ve mavi gözlüler, kızıl saçlara sahipler, cüsse olarak kalıplılar ve açlık/susuzluk gibi durumlara karşı dayanıklılar. Soğuk ve erzak sıkıntısı bulundukları topraklar sebebiyle alışkın oldukları koşullar gibi görünüyor.

Her ne kadar pek demir kullanmasalar da, Framea adını verdikleri bir mızrak taşıyorlar, bu mızrak kısa ve ince bir uca sahip ve yakın dövüşte keskinliğiyle öne çıkıyor. Kılıç gibi silahlara değer vermiyorlar.

Bu mızrak ve kalkanları süvarilerinin yegane ekipmanlarını oluşturuyor. Yaya askerleri bunların dışında menzilli bazı silahlara sahip, onlar da ya tamamen zırhsız ya da çok basit bazı koruma giysilerine sahipler. Zırh giymeyi onursuz buluyorlar. Atları büyük oranda eğitimsiz, süvarileri genellikle dik çizgi halinde taarruz ediyor veya sadece bir kere sağa dönebiliyor. Ana kuvvetleri piyadelerinde yatıyor, her ne kadar bu piyadeler de muharebeye süvarilerle birlikte girebilse de, askerlerinin savaşçıllık yeteneği piyadelerini önemli bir güç haline getiriyor.

Kralın kanına, generallerin ise cesaretine önem veriyorlar. Kralları mutlak bir yetkiye sahip değil, generalleri de otoriteyle birliklerini yönetmektense onlara liderlik yaparak ve örnek olarak yönetiyor. Cermenler resmi veya özel yaptıkları her şeyde yanlarında silah taşıyor, ancak bir kabile üyesinin silah taşıyabilmesi için önce krallıktan izin almış olması gerekiyor.

Muharebe alanında askerlerin şeften daha çok cesaret göstermesi utanç sebebi, öte yandan şef hayatını kaybettikten sonra askerlerin kaçarak hayatta kalması da onlar için kötü şöhret sebebi. Savaş olmadığı zamanlarda vakitlerini avlanarak geçiriyorlar. En cesur askerler bile ev işleriyle, ailevi meselelerle ilgileniyor. En sevdikleri içecek arpa veya buğdayın mayalanmasıyla yapılan şarap benzeri bir içecek.

Tacitus'un bu tanımı sonraları Gotlara dair yazılan diğer kaynaklarla büyük oranda örtüşse de, bazı tarihçiler burada Cermenler diye bahsedilen halkın spesifik olarak Gotlar olduğu konusuna şüpheyle yaklaşmaktadır. Tıpkı Alemanniler gibi, Gotların kimlikleri Tacitus'un bu yazıyı kaleme aldığı 1. yüzyıl ile diğer bilgilerin kaydedildiği 3. ve 4. yüzyıllar arasında önemli değişiklikler göstermiştir. Alemannilerden farklı olarak Gotlara dair sonraları kaleme alınan kayıtlar bu bilgilerle paralellik göstermiştir.

Bölüm 3: Üçüncü Yüzyıl Krizi ve İlk Got İstilası
Gotlar Roma üzerine düzenledikleri ilk istilayı milattan sonra 238 senesinde günümüz Macaristan topraklarında yer alan Histia kentine düzenlemişlerdir. İstila düzenlendiğinde şehir yaklaşık 200 senedir Roma hakimiyetindeydi. Gotların buraya istila düzenlemesine sebep olan şeyler tam olarak bilinmemekle birlikte, imparatorluğun içerisinde bulunduğu zayıf durum ve Histia gibi şehirlerin Roma'nın hızlı reaksiyon verebileceği alanların uzağında kalması gibi sebepler gösterilebilir.

AAfdOnE.jpeg

Üçüncü Yüzyıl Krizi ve İstilalar

Romalılar bu dönem içerisinde Üçüncü Yüzyıl Krizi adı verilen bir krizi yaşamaktaydı ve fiili olarak 3 parçaya bölünmüştü. Bu krizi fırsat bilen Gotlar Roma'ya karşı cesurca ilerlemeye devam etti ve 251 senesindeki Abritus muharebesi gibi muharebelerde önemli zaferler elde etti. Bu muharebede Got Kralı Cniva hem Roma İmparatoru Decius'u hem de oğlunu muharebe alanında öldürmeyi başardı.

Gotlar kıyı bölgeleri yağmalamaya başlayıp korsanlığa da başladılar. Gotların Roma'ya karşı düzenledikleri saldırıları durduran kişi Üçüncü Yüzyıl Krizinden zaferle ayrılan İmparator Aurelian oldu. Aurelian Got Kralı Cannabaudes'i (Cniva ile aynı kişi olma ihtimali var) öldürdü ve Gotlar Daçya'ya geri çekildiler.

Tarihin bu noktasında Gotlar Romalılar tarafından bir insandan/halktan ziyade, tehlikeli ve vahşi barbarlar olarak görülüyordu. Tarihçi Herwig Wolfram Romalıların bu bakış açısını şöyle kaleme almıştır:

Herwig Wolfram :Barbar olarak görülüyorlardı çünkü dilleri kulağa insansı gelmiyordu, bir Romalı Gotlar arasındaki konuşmayı duyduğunda bu konuşma ona bir dizi kekeleme ve hırlama gibi geliyordu. Romalılar için Gotların inandıkları şeyler uydurmalardan ibaret, her ne kadar direkt olarak pagan olmasalar da - dinleri yozlaşmış Hristiyanlık tarzında - muhtemelen daha kötü görülüyordu. Kültürlerinde tartışma ve fikir yürütme yoktu. Fırtına ile karşılaştıklarında cennetin kendilerine kızgın olduklarını düşünürler ve bu fırtına onlara savaş alanında avantaj sağlayacak bir unsur bile olsa kaçarlardı. En tuhaf yönleri ölüme olan sevgileri, ölümden kaçmıyorlar tam tersi ölmeye çalışıyorlar, kadınları bile muharebelerde yer alıyordu.

Gotlar Romalılar tarafından vahşi görülmüş olsa da, bu durum Gotların Roma tarafından orduya dahil edilmelerine engel olmadı. Gotlar Romalıların yanında Roma-Pers Savaşlarında yer aldılar. Bazı Got askerleri Roma ordularında yer alırken, bazı Gotlar Roma ile savaşmaya devam edecek ve Roma'nın düşüşünde önemli rol oynayacaktı.

Milattan sonra 238 ila 400 seneleri arasında Roma ile Gotlar arasında önemli savaşlar yaşanmış olsa da, Roma İmparatorluğu'nun nüfusunun önemli bir kısmının artık Gotlardna oluştuğunu söylemek mümkün ve bu Gotlar Romalı yaşam biçimini benimsemişti. Romalıların bu Gotlara verdiği sözleri tutmaması, ikinci sınıf vatandaş muamelesi ve çeşitli toprak anlaşmazlıkları Birinci Got Savaşının yaşanmasına sebep oldu.

238 senesindeki istila öncesinde Gotlar Roma sınırlarının içerisinde ne Roma'nın düşmanı, ne de dostu olarak yaşamaktaydı. 244 senesinden sonra Romalılaşan ilk Gotlar ortaya çıkmaya başladı ve bu Gotlar Roma ordusuna katıldı. Roma sınırlarına yakın bölgelerde yaşayan Gotlar zaman içerisinde diğer Gotlardan ayrıldılar ve orijinal isimleri Thervingi olsa da içerisinde bulundukları Roma askeri biriminin ismini (Visi) alarak Vizigot ismini aldılar, geri kalan Gotlar ise asıl isimleri Greuthungri olsa da Ostrogot ismini aldı.

Vizigot ve Ostrogot isimleri dönem içerisinde Gotların kendileri tarafından kullanılmamış isimlerdir, Cassiodorus Vizigot'un "batı Gotları", Ostrogot'un ise "doğu Gotları" anlamına geldiğini belirtmiştir. Bu ayrım Roma ordusunda görev alan Ostrogotlar veya Cermenya'da kalmayı tercih etmiş Vizigotların olmadığı anlamına gelmez. 

Bölüm 4: Got İç Savaşı ve Valens'in Müdahalesi
Thervingi Gotları (Vizigotlar) milattan sonra 370 senelerinde Athanaric ve Fritigern arasında yaşanan bir iç savaşa sahne oldu. Bu iç savaşa dair bildiklerimiz Athanaric'in Gotların Kralı veya "hakimi" olduğu ve çocukluğunda babasına Romalılara hiçbir zaman güvenmemesi ve Roma topraklarına adımını atmaması üzerine yemin ettiği. Modern tarihçiler için sebebi tartışma konusu olsa da Athanaric'in Roma ile kötü ilişkilere sahip olduğunu biliyoruz, öte yandan Fritigern İmparator Valens tarafından desteklenen biriydi.

Bir diğer ayrım Fritigern'in Aryan Hristiyanı olması, öte yandan Athanaric'in pagan inancını takip etmesiydi. Bu farklılıklar Gotlar arasında bir bölünmeye sebep oldu ve Gotlar İç Savaşa girdiler. Athanaric muharebede Fritigern'i yenilgiye uğratmayı başardı, ancak Fritigern İmparator Valens'ten yardım talep etti. Aynı şekilde Aryan Hristiyanı olan İmparator Valens Fritigern'in yardımına geldi. Bazı kaynaklara göre Fritigern'in Hristiyanlığa geçişi bu dönem esnasında Valens ile antlaşması esnasında yaşansa da, daha önceden Hristiyan olan Fritigern'in İmparatordan destek almak için bu tarz bir töreni kabul etmiş olabileceği düşünülür.

367 ila 369 seneleri arasında Valens Athanaric ile savaşlara girişse de, Got Kralı başarılı bir şekilde Roma'yı kendi bölgesinin derinliklerine çekmeyi başarmış ve burada gerilla savaşı uygulamıştır. Gotlar arazi koşullarını lehlerine kullanarak Romalıları bilgi sahibi olmadıkları topraklara çekerek Romalıların moralini düşürmüştür. Bu savaşa dair kayıtlara bakıldığında Romalılar için çok büyük kayıplar ifade edilmemiş olsa da, bu durum Roma'nın kendi kayıplarının üstünü kapatma denemesi olarak yorumlanabilir. Şüphesiz ki Athanaric Roma ile olan savaşa devam edebilseydi Roma'yı büyük bir yenilgiye uğratma şansına sahipti.

Bölüm 5: Attila ve Hun İstilası
Ancak her şey doğudan Hunların gelmesiyle değişti. Hunlar Gotların erzak yollarını yağmaladılar, Roma ile hali hazırda savaşta olduğu için ticaret yapma lüksü olmayan Gotlar kendilerini hiç beklemedikleri bir pozisyonda buldu. Athanaric Valens ile barış koşullarını konuşmaya hazır olduğunu iletti, bu barış Tuna nehrinin ortasında bir botta imzalandı, antlaşmanın burada imzalanmasının sebebi Athanaric'in Roma topraklarına adımını atmama yemini ve İmparator Valens'in Got topraklarına ilerleyerek prestij kaybetmemesiydi. Valens Roma içerisinde Gotları yenilgiye uğrattığını iddia ediyordu ve antlaşmanın Got topraklarında imzalanması savaşı Gotların kazandığı anlamına gelecekti.

Gotların Roma bölgelerine Hunlar tarafından itildiği düşüncesi 376 ila 378 seneleri arasında geçerli bir iddia olsa da, Got-Roma ilişkilerini betimlemekte yetersiz kalabilir. Bu dönemde Roma topraklarında yaşayan çok sayıda Got vardı, gelecekte Vizigotların Kralı olacak olan Alaric Roma'da askerlik yapmıştı ve kendisi 410 senesinde Roma'yı yağmalayan isim olacaktı. Alaric'in şehri kuşatmaya alma isteği Roma'nın Gotlara yaptığı bazı haksızlıklar etrafında şekillense de, buradan Romalılar ve Gotlar arasında ciddi anlaşmazlıklar olduğunu anlamak mümkün. Gotlar savaşlarda Roma ordusunda savaşsa da, çoğu zaman gerçek bir Romalı vatandaşla eşit görülmüyorlardı.

Hunlara dair ilk bilgi yine Tacitus'un Germania adlı eserinden gelir, bu eserde Hunlar Hunnoi olarak geçer. Hunlar Alanları yenilgiye uğrattıktan sonra Greuthungi (Ostrogotlar) kabilesine saldırmış ve onlara boyun eğdirmişlerdir. Ardından Thervingi (Vizigotlar) Hunların saldırılarına maruz kalmış, Vizigotlar çareyi Roma sınırlarına girmekte bulmuştur. 376 senesinde Fritigern Roma İmparatoru Valens'ten sığınma hakkı istemiş, Fritigern önderliğindeki Gotlar Tuna nehrini aşarak Roma topraklarına yerleşmiştir. Bölge valileri tarafından Gotlara yapılan kötü muamele 378 senesinde Fritigern'in isyan bayrağı açmasına ve Adrianople muharebesinin yaşanmasına sebep olmuş, bu muharebede İmparator Valens öldürülmüştür. Birçok tarihçi Adrianople muharebesinde alınan bu yenilgiyi Roma İmparatorluğu için sonun başlangıcı olarak görmüştür.

435 senesinde Attila kardeşi Bleda ile birlikte Roma'yla Margus Antlaşmasını imzaladı, bu antlaşmaya göre Hunlarla Roma arasında savaş sona erdirilecekti, ancak bu antlaşma imzalandıktan kısa bir süre sonra Hunlar tarafından ihlal edildi ve Hunlar Roma topraklarında yağmalar düzenlemeye tekrar başladılar. 444 senesinde Bleda'nın ölmesi sonrasında Attila Hunların yegane hükümdarı haline geldi, bu dönem içerisinde Moesia ve Galya bölgelerine seferler düzenleyen Attila İtalya'ya kadar indikten sonra 453 senesinde hayatını kaybetti.

EpeqXvc.jpeg

Büyük Theodoric, Gotların Kralı.

Bölüm 6: Son Romalı Belisarius
Attila'nın ölümü sonrasında Ostrogotlar bağımsızlıklarını ilan ettiler. 474 senesinde Büyük Theodoric Ostrogot Kralı olup Doğu Roma'nın desteğiyle İtalya Krallığını Odoaker'den aldı. Doğu Roma bu bölgeleri geri alarak Roma'yı eski ihtişamına taşımayı hedefliyordu ve Odoaker İtalya'yı son Roma İmparatorundan fethetmişti. 493 senesinde Ostrogot Krallığı Sicilya'dan İtalya'ya, Fransa'dan İspanya'ya kadar toprak sahibi olmuştu. Theodoric'in ölümü sonrası kızı Amalasvintha naip olarak başa geçse de, oğlu Athalaric'in ölümü sonrasında Kraliçe olarak tahta geçti. Kraliçe Amalasvintha kuzeni Theodahad tarafından öldürülünce İmparator Justinian İtalya'yı İmparatorluğa geri kazandırması üzerine Flavius Belisarius'u görevlendirdi.

Belisarius 535 senesinde ilk olarak Sicilya'ya çıktı, ardından Napoli ve Roma'ya ilerledi. Gotlar Theoahad'ı tahttan indirip kral olarak Witigis'i seçseler de, Witigis de Belisarius ile başetmekte yetersiz kaldı. Belisarius'un 539 senesinde Ravenna'yı fethedip Witigis'i esir alması sonrasında Justinian yenilmiş olan Ostorogotlara hazinelerinin yarısı karşılığında İtalya'da bağımsız bir krallık sahibi olmalarına izin verdi. General Belisarius bu teklifi fazla cömert buldu, ancak sadece bir general olarak antlaşmalarda söz sahibi değildi.

Gotlar Justinian'a güvenmiyorlardı, ancak kendilerine adil davranmış ve muharebelerde hoşgörü göstermiş Belisarius'a karşı sempati besliyorlardı. Belisarius'un kefil olması durumunda antlaşmayı kabul edeceklerini belirttiler, ancak bir generalin imparatora "kefil olması" görülür bir şey değildi - dolayısıyla müzakereler tıkandı. Asilzadelerin bir kısmı İtalya Krallığının Belisarius'a verilmesini dahi öneriyordu.

VKHG9fB.jpeg

Vizigot ve Ostrogot Krallıkları

Belisarius bu teklifi kabul eder gibi yapıp Ravenna'da taç giyme törenine katılan asilleri Justinian'ın adına tutuklatsa da, Justinian Belisarius'a hala güvenmiyordu ve Gotlar arasındaki popularitesinden rahatsızlık duyuyordu. Bu sebeple Belisarius'u Got cephesinden çekip Perslere gönderdi ve İtalya'ya bir Doğu Romalı vali atadı. Ancak işlerin ters gitmesi üzerine 545 senesinde Belisarius tekrardan İtalya'da olacaktı, Ostrogotlar Totila önderliğinde tekrar isyan bayrağı açmışlardı.

Belisarius Totila ile sayısız muharebeye girdikten sonra geri çağırıldı ve yerine komutan olarak Narses gönderildi, Narses Belisarius kadar yetenekli bir komutan değildi ancak yeterli özelliklere sahipti. Totila 552 senesinde Taginae muharebesinde öldürüldü ve isyan ertesi sene yapılan Mons Lactarius muharebesinde ortadan kaldırıldı. Vizigotlar sonraları başka isyanlar başlatmış olsalar da hepsi başarısız oldu ve zaman içerisinde İtalya, Fransa ve Almanya bölgelerinde halka karıştılar. Bir süre sonra topraksız kalan Lombardlar bölgeye girecek ve kuzey İtalya'yı kolaylıkla fethedecek, 200 sene boyunca bu topraklara hükmedecekti.

dIRy1Bd.png

Belisarius'un kazanımları.

Gotların Mirası
Tarihçi Wolfram'a göre hiçbir diğer halk, Gotlar kadar duygusal bir tarihe sahip değildir. Gotlar ya sürekli Roma İmparatorluğunun yıkılmasına sebep olmakla ve batı medeniyetini karanlık çağa taşımakla suçlanmış, ya da Roma'ya boyun eğmeyi reddeden kahramanlar olarak görülmüştür. İşin özünde Gotlar bu görüşlerin her ikisidir. Tarihçi Philip Matyszak şöyle yazar:

Philip Matyszak :Yakın geçmişe kadar tarihte Roma medeniyetini "iyi bir şey" olarak görüyor, Roma'nın düşüşünü "bir felaket" olarak yorumluyorduk. Roma medeniyet meşalesini barbar kabilelere karşı taşıyan bir güç olarak görülmüş, bu meşale önce ortalığı yakıp yıktıktan sonra oraya hukuk, mimari, edebiyat gibi değerler katmıştı. Artık yavaş yavaş farklı bir bakış açısının günyüzüne çıktığını görüyoruz, Roma Akdeniz'deki "tek medeniyet" haline gelirken yarım düzine medeniyeti ortadan kaldırdı. Bu medeniyetlerden bazıları Roma kadar ileriydi, bazıları gelişmekteydi ve Roma'nın yükselişi bu medeniyetlerin nihai yeşermelerinin görülmesine engel oldu.

Tarihçilerin Gotlara karşı ellerinde olan kayıtların büyük bir kısmının Roma kayıtları olması, Gotların "medeniyet düşmanı barbarlar" olarak tasvir edilmesinde etkili olmuş olabilir. Gotlar tarih sahnesine Roma İmparatorluğunun yıkışının başladığı bir dönemde girmiş, bu tiyatroda kendilerine düşen rolü oynamıştır. İmparatorluğun ortadan kaldırılması sonrasında Odoaker ve Theodoric'in Krallıkları bu bölgelere ve daha da önemlisi tarihe önemli artılar kazandırmış, Ostrogotların son Kralı Totila bir gün "Son Romalı" olarak bilinecek Belisarius ile muhteşem muharebelere girişmiş, ancak nihayetinde Gotlar yenilmiştir.

Dolayısıyla Gotlardan geriye kalanları anlamak için ilk olarak Gotlar olmasaydı her şeyin farklı olacağını anlamak yeterlidir. Odoaker'in Krallığı ROma İmparatorluğunun en iyi yönlerini korumayı başarırken, batı medeniyeti Roma'nın düşüşü sonrası da devam etti ve nihayetinde medeniyetin meşalesini koruyan Gotlar oldu.
[+] 4 üye Duman nickli üyenin bu iletisini beğendi.
Cevapla
#2
Scanza adası neresi oluyor tam olarak?
Ara
Cevapla
#3
Belkide Gotlar tek sevdiğim Cermen kavmi olabilir. Keşke bir şekilde günümüze kadar var olabilseydi.
Ara
Cevapla
#4
(28-12-2018, 21:18)Lothebork : Scanza adası neresi oluyor tam olarak?

İskandinav yarımadasında Blekinge, Halland ve Scania illerini içine alan Skaneland bölgesi, Jordanes'in Gotika'sında Scandza, Ptolemy'nin haritasında ise Scandiæ olarak belirtilir. Scandiæ, Skaneland bölgesini tanımlamak için alternatif olarak kullanılır. Latincedir.
Ara
Cevapla
#5
Tarihte yeterli bilgiye sahip olunmadığında "ada zannedilmiş" çok yer var, bunlardan belki de en meşhuru California adası.
Cevapla
#6
hocam bu akademik ve ilginç spesifik konu için teşekkürler. :up: .....burda benim merak ettiğim konu şu... got kavmi geleneksel frank sakson cermen kavimleri gibi hangi topluluğun kökeninde şuan etnik unsur olarak bulunuyorlar.....gotların tarihiyle ilgili bilgiler biraz karanlık ...bahsettiğimiz gotlar tarih genelinde bir imparatorluk kurup yaşadılarmı yoksa peçenekler,alanlar gibi göçebe kavimlerden midir?
Ara
Cevapla
#7
Visigotlar İberya'ya yerleşmiştir ve uzun yıllar kalmıştır. Günümüz 'İspanyol' dediğimiz halk bayağı bir milletin karmasıdır aslında. Bu milletlerden biride Vizigotlar'dır. Ostragotlar ise İtalya'nın büyük bir kesimine hakim olarak krallık kurmuşlardır. Ancak Vizigotlar kadar uzun süre hayatta kalamamışlardır. Yine de İtalya'nın etnik kökeninde yeri vardır.

Gotlar her hangi bir imparatorluk kurmamışlardır. Ancak İberya ve İtalya'ya yerleşerek büyük krallıklar kurmuşlardır. Bu krallıklar istikrarlı olmadığında çok kolay dağılmıştır. Yine de Vizigotlar uzun süre varlığını sürdürdü. Tarık bin Ziyad emrinde 7000 adamla İberya'ya geçerek Vizigot krallığına son vermiştir.
Ara
Cevapla
#8
(17-08-2019, 16:51)Justicar : Visigotlar İberya'ya yerleşmiştir ve uzun yıllar kalmıştır. Günümüz 'İspanyol' dediğimiz halk bayağı bir milletin karmasıdır aslında. Bu milletlerden biride Vizigotlar'dır. Ostragotlar ise İtalya'nın büyük bir kesimine hakim olarak  krallık kurmuşlardır. Ancak Vizigotlar kadar uzun süre hayatta kalamamışlardır. Yine de İtalya'nın etnik kökeninde yeri vardır.

Gotlar her hangi bir imparatorluk kurmamışlardır. Ancak İberya ve İtalya'ya yerleşerek büyük krallıklar kurmuşlardır. Bu krallıklar istikrarlı olmadığında çok kolay dağılmıştır. Yine de Vizigotlar uzun süre varlığını sürdürdü. Tarık bin Ziyad emrinde 7000 adamla İberya'ya geçerek Vizigot krallığına son vermiştir.

ispanyolların latin-germen-kelt kavimlerinin karması oldugu tezini dogrularsak.....roma döneminden latinliği-vizigot döneminden cermenliği geliyor.....dilleri ispanyolca latin 

italyanlarında latin-germen kökenli oldugu tezini dogrularsak......roma dönemi ana agırlıkta latinliği-diger germen kavimlerinden gelen tarih de cermenliklerine etki ediyor.....

hem italyanca hem ispanyolca latin dili olduguna göre (kendi kısıtlı araştırmalarıma göre)  ispanyolllar ve italyanların safkan latinliğinden bahsedemiyoruz bu durumda ,etnik kökenlerinde germen kavimlerininde var oldugu kesin.
Ara
Cevapla
#9
Portekizli bir arkadaşım söylemişti halk arasında söylenen bir söz varmış,
"Hepimiz Arapların kanından aldık" diye çevirebilirim.
Ara
Cevapla
 




Konuyu Okuyanlar: 1 Ziyaretçi



Strategyturk Forumları

Strategyturk Forumları tüm Türk stratejiseverler için büyük ve kaliteli bir platform olma amacı güder. Forum içerisinde çok sayıda strateji oyunu için bölüm ve bu bölümlerde haber konuları, rehberler, mod tanıtımları, multiplayer etkinlikleri ve üye paylaşımları için alanlar yer alır.