Önemli: Sevdiğiniz Şiirler
#21
İBLİS
İblis!.. O böyük ad ne kadar calibi-hayret!
Her ülkede, her dilde anılmakda o şöhret,

Her külbede, keşanede, viranede İblis!
Hep Kabede, puthanede, meyhanede İblis!

Herkes beni dinler, fakat eyler yine nefret,
Herkes daha aciz kul iken, besler edavet,

Lakin beni tehgir eden, ey ablehü-miskin!
Oldukca müsellet sana, bil, nefsi-leimin,

Pençemde demadem ezilip kıvrılacaksın,
Daim ayak altında sönüb mahvolacaksın.

Bensiz de, emin ol size rehberlik eden var:
Kan püsküren, ateş savuran kinli krallar,

Şahlar, ulu hakanlar, o çılgın derebeyler,
Altın ve kadın düşkünü divane bebekler.

Bin hile kuran tilki siyasiler, o her an,
Mezheb çıkaran, yol ayıran hadimi-edyan;

Onlarda bütün fitne ve şer, zülm ü hiyanet,
Onlar duruyorken beni tehkire ne hacet!

Onlar, evet onlar sizi çiğnetmeye kafi,
Kafi, sizi gahretmeye, mehvetmeye kafi...

Ben terk ederim sizleri elan, neme lazım!
Hiçden gelerek, hiçliğe olmakdayım azim.

İblis nedir?
–Cümle hiyanetlere bais...
Ya herkese hain olan insan nedir?
–İblis!

Hüseyn Cavid
( 1882 - 1941 )
Ara
Cevapla
#22
BÜTÜN TÜRK GENÇLİĞİNE

Yer bulmasın gönlünde ne ihtiras, ne haset. 
Sen bütün varlığınla yurdumuzun malısın. 

Sen bir insan değilsin; ne kemiksin ne de et; 

Tunçtan bir heykel gibi ebedi kalmalısın. 



Iztırap çek inleme... Ses çıkarmadan aşın. 

Bir damlacık aksa da bir acizdir göz yaşın; 

Yarı yolda ölse de en yürekten yoldaşın, 

Tek başına dileğe doğru at salmalısın. 



Ezilmekten çekinme ... Gerilemekten sakın! 

İradenle olmalı bütün uzaklar yakın, 

Dolu dizgin yaparken ülküne doğru akın, 

Ateşe atılmalı, denize dalmalısın. 



Ölümlerden sakınma, meyus olmaktan utan! 

Bir kere düşün nedir seni dünyada tutan? 

Mefkuresinden başka her varlığı unutan, 

Kahramanlar gibi sen ebedi kalmalısın... 





II 

Sen ne elde ve dilde gezen billur bir sağrak, 

Ne de sıska bir göğse takılan bir çiçeksin; 

Seninde bu dünyada nasibin var savaşmak!... 

Kayalarla güreşip dağlarda öleceksin. 



Yoldaşlık ederekten gökte güneşle, ayla, 

Aşarsın tepe, ırmak; yürürsün ova ,yayla... 

Hayata ne biçimde geldinse bir borayla 

Daha sert bir kasırga içinde biteceksin. 



KIZIL ELMA uğruna kılıç çekince kından, 

Bahtiyarlık denen şey artık geçmez yakından. 

Mesut olup gülmeyi sök, çıkar hatırından. 

Belki öldükten sonra bir parça güleceksin. 



Yüz paralık kurşunla gider “HAYAT” dediğin; 

“ Tanrı yolu” uzaktır; erken kalk sıkı giyin. 

Yazık, bütün ömrünce o kadar özlediğin 

Güzel Kızıl Elma’na varmadan öleceksin. 





III 

Belki bir gün çöllerde kaybedersin eşini, 

Belki bir gün ağlarsın kaçtı diye karına. 

Işıksız kulübende boranın esişini 

Dinleyerek çıkarsın bir ümitsiz yarına. 



Gün olur ki mertliğin uğrar kahpe bir hınca; 

Namert bir el arkandan seni vurur kadınca; 

Bir gün sabrın tükenir... Silahını kapınca 

Haykırarak çıkarsın yurdunun dağlarına... 



Hayatın kamçısıyla sızar derinden kanlar, 

Senin büyük derdinden başkaları ne anlar? 

Vicdanını “Paris”e, “Moskova”ya satanlar, 

Küfür diye bakarlar senin dualarına. 



Hey arkadaş!.. Bu yolda bende coşkun bir selim, 

Beraberiz seninle, işte elinde elim. 

Seninle bu hayatın gel beraber gülelim, 

Ölümüne , gamına, tipisine, karına... 





IV 

Atandan kalmış olan kılıcı iyi bile, 

Onu bütün gücünle vuracaksın çağında. 

Savaş... Bunu tadını ey Türk sen bulamazsın, 

Ne sevgili yanında, ne baba ocağında... 



Savaşmaktan kaçınır, kim varsa alnı kara, 

Kan dökmeyi bilenler hükmeder topraklara... 

Kazanmanın sırrını bilmiyorsan git, ara 

“Çanakkale” ufkunda, “Sakarya” toprağında. 



Siyasette muhabbet... Hepsi yalan, palavra... 

Doğru sözü “Kül Tegin” kitabesinde ara... 

Lenin’den bahsederse karşında bir maskara, 

Bir tebessüm belirsin sadece dudağında. 



Yatağında ölmeyi hatırından sök, çıkar! 

Döşeğin kara toprak, yorganındır belki kar... 

Sen gurbette kalırsan, ben ölürsem ne çıkar? 

Ruhlarımız buluşur elbet “Tanrıdağı”nda... 






Mukadderat isterse seni yoldan çevirsin , 

Sen hele bu yollarda yıpranarak aşın da, 

Varsın bütün ömrünce bir an nasip olmasın, 

Yorgunluğu gidermek serin bir su başında. 



Bir gülüşten ne çıkar, ne çıkar ağlamaktan? 

Kullar kancıklık eder, bela bulursun Hak’tan. 

Gün olur ki bir yudum su ararsın bataktan, 

Gün olur ki bir tutam tuz bulunmaz aşında. 



Bir çığ gibi yürürsün bir lahza durmaksızın, 

Bir ilahi kaynaktan geliyor çünkü hızın. 

Duyguların ölmüştür... Tapınılan bir kızın, 

Bir füsun bulamazsın gözlerinde, kaşında. 



Iztırabı kanına kat da göz kırpmadan iç! 

Varsın gülsün ardından, ne çıkar, bir iki p*ç... 

Bu varlık dünyasında yalnız senin hiç mi hiç, 

Bir şeyin olmayacak hatta mezar taşında....



 

Hüseyin Nihal Atsız
Siyasette muhabbet... Hepsi yalan, palavra... 
Doğru sözü “Kül Tegin” kitabesinde ara... 
[+] 1 üye Ahrep nickli üyenin bu iletisini beğendi.
Ara
Cevapla
#23
GERİ GELEN MEKTUP
(ATSIZ ATA)


Ruhun mu ateş yoksa o gözler mi alevden?
Bilmem bu yanardağ ne biçim korla tutuştu.
Pervane olan kendini gizler mi alevden?
Sen istedin ondan bu gönül zorla tutuştu.

Gün senden ışık alsa da bir renge bürünse,
Ay secde edip çehrene yerlerde sürünse,
Her şey silinip kaybolurken nazarından,
Yalnız o yeşil gözlerinin nuru görünse...

Hançer gibi keskin ve çiçekler gibi ince,
Çehren bana uğrunda ölüm hazzı verince,
İçimdeki azgın devi rüzgârlara attım,
Gözlerle günah işlemenin zevkini tattım.

Gözler ki birer parçasıdır sende İlah'ın
Gözler ki senin en katı zulmün ve silahın
Vur şanlı silahınla gönül mülkü düzelsin
Sen öldürüyorken de vururken de güzelsin




ve Ahrepinde yazdığı gibi Yolbaşçımızın diğer bütün şiirleri
[+] 3 üye Halepli nickli üyenin bu iletisini beğendi.
Ara
Cevapla
#24
Kürşad’ın Sofrasında 
Atsızlığı nam eden yiğitlerim atlansın; 
Kor taşıyan avuçlar,pas çözsün,pusatlansın! 
Yıkılsın Ergenekon; yurtlarım azatlansın! 

Hainlere kargışlı,kahpe acun dar olsun! 

“Vaktiyle bir Atsız varmış”; var olsun! 

Ayzıt yarenlik etsin,kurt doğursun Almıla, 

Demir yığan,vade az,koşsun Atam Irkıl’a, 

Kara Ozan söyleye,gök çöke yer yıkıla, 

Bay kılınsın budunum,kalanı bizar olsun! 

“Vaktiyle bir Atsız varmış”; var olsun! 

Sançar bas kahkahayı,çınlat Tanrı Dağı’ndan, 

Kara Kağan gafleti,az bu gaflet çağından, 

“Kurtkaya elini çöz”,çık sürgün otağından, 

“Kanlı sınır boyları yağıya mezar olsun” 

“Vaktiyle bir Atsız varmış”; var olsun! 

Deli kurt Çakır alsın, Gökçen’i terkisine, 

Açığma-kün kul olsun, Burkay’ın kargısına, 

İ-çing katun delirsin, Kürşad’ın korkusuna 

“Hayat çelik kollarla atılan bir zar olsun”, 

“Vaktiyle bir Atsız varmış”, var olsun! 

Geçmesin geri gelen o mektubun yarası, 

Selim Pusat sorgusu,bir mektebin sırası, 

Yurt olmaya yetmesin iki kutbun arası, 

Atam’a süngülerim, kılıçlarım yar olsun, 

“Vaktiyle bir Atsız varmış”, var olsun! 

Bozkurtlar diriliyor,ey kutlu atam Atsız, 

Yolların başıdır bu; onun için pusatsız, 

Bir işimiz hep yarım! Yapılmıyor Kürşat'sız! 

Ve katında ona da kırk ayrı selam olsun, 

'Vaktiyle bir Atsız varmış', var olsun! 

Anılmadan yaşarsın ve bilmeden acımı, 

Belirsiz mezarlarda bir “tabutluk” geçimi, 

-ki bugünün erleri, iyi görsün öcümü, 

Böyle düzen, böyle çağ, böyle devran kahrolsun, 

“Vaktiyle bir Atsız varmış”, var olsun! 

Ordularla yenilmez bir gayız var kanında, 

Bizim gönlümüzdesin, Kürşad'ın sofrasında, 

Dilek adlı sarayın, artık Tanrı Dağı'nda. 

Kutlu Atam durağın, en kutlu diyar olsun, 

Vaktiyle bir Atsız varmış; var olsun. 

Sen ömründe bir kere,bir kere sevinirken, 

Tanrı yolu uzaktır! Biz sıkı giyinirken, 

Ve demirdağ bir daha,bir daha delinirken, 

Yastığımız mezar taşı,yorganımız kar olsun, 

“Vaktiyle bir Atsız varmış”, var olsun! 

[b][b]Caner Kara[/b][/b]
Siyasette muhabbet... Hepsi yalan, palavra... 
Doğru sözü “Kül Tegin” kitabesinde ara... 
[+] 1 üye Ahrep nickli üyenin bu iletisini beğendi.
Ara
Cevapla
#25
tumblr_mi5xwgA5sA1s5b124o1_400.jpg
[+] 1 üye PiriReis nickli üyenin bu iletisini beğendi.
Ara
Cevapla
#26
Karlı Kayın Ormanında

Karlı kayın ormanında 
yürüyorum geceleyin. 
Efkârlıyım, efkârlıyım, 
elini ver, nerde elin?

Ayışığı renginde kar, 
keçe çizmelerim ağır. 
İçimde çalınan ıslık 
beni nereye çağırır?

Memleket mi, yıldızlar mı, 
gençliğim mi daha uzak? 
Kayınların arasında 
bir pencere, sarı, sıcak.

Ben ordan geçerken biri : 
"Amca, dese, gir içeri." 
Girip yerden selâmlasam 
hane içindekileri.

Eski takvim hesabıyle 
bu sabah başladı bahar. 
Geri geldi Memed'ime 
yolladığım oyuncaklar.

Kurulmamış zembereği 
küskün duruyor kamyonet, 
yüzdüremedi leğende 
beyaz kotrasını Memet.

Kar tertemiz, kar kabarık, 
yürüyorum yumuşacık. 
Dün gece on bir buçukta 
ölmüş Berut, tanışırdık.

Bende boz bir halısı var 
bir de kitabı, imzalı. 
Elden ele geçer kitap, 
daha yüz yıl yaşar halı.

Yedi tepeli şehrimde 
bıraktım gonca gülümü. 
Ne ölümden korkmak ayıp, 
ne de düşünmek ölümü.

En acayip gücümüzdür, 
kahramanlıktır yaşamak : 
Öleceğimizi bilip 
öleceğimizi mutlak.

Memleket mi, daha uzak, 
gençliğim mi, yıldızlar mı? 
Bayramoğlu, Bayramoğlu, 
ölümden öte köy var mı?

Geceleyin, karlı kayın 
ormanında yürüyorum. 
Karanlıkta etrafımı 
gündüz gibi görüyorum.

Şimdi şurdan saptım mıydı, 
şose, tirenyolu, ova. 
Yirmi beş kilometreden 
pırıl pırıldır Moskova... 


Nazım Hikmet RAN
Vir sapit qui pauca loquitur
[+] 2 üye Emirhan nickli üyenin bu iletisini beğendi.
Ara
Cevapla
#27
Zindanı Taştan Oyarlar

Bursa'nın ufak tefek yolları
Ağrıdan sızıdan tutmaz elleri
Tepeden tırnağa şiir gülleri
Yiğidim aslanım aman burda yatıyor.

Bir şubat gecesi tutuldu dilin
Silâha bıçağa varmadı elin
Ne ana ne baba ne kız ne gelin
Yiğidim aslanım aman burda yatıyor.

Ne bir haram yedin ne cana kıydın
Ekmek gibi temiz su gibi aydın
Hiç kimse duymadan hükümler giydin
Döşek diken diken yastık batıyor
Yiğidim aslanım aman burda yatıyor.

Zindanı taştan oyarlar
İçine bir yiğit koyarlar
Sağa döner böğrü taşa gelir
Sola döner çırılçıplak demir
Çeliğin hası da yiğidim aman böyle bilenir
Döşek melul mahzun, yastık batıyor
Yiğidim aslanım aman burda yatıyor.

Bugün efkârlıyım açmasın güller
Yiğidimden kötü haber verirler
Demirden pencere taştan sedirler
Döşek melul mahzun yastık batıyor
Yiğidim şahinim aman burda yatıyor

Mezar arasında harman olur mu?
On üç yıl hapiste derman kalır mı?
Azrail aç susuz canın alır mı?
Döşek melul mahzun yastık batıyor
Yiğidim şahinim aman yerde yatıyor...

Dilinde dilimi bulduğum
Gücüne kurban olduğum
Anam babam gibi övdüğüm
Dayan hey Aslan Ustam
 Abenim
 Yiğidim dayan.
Dayan hey gözünü sevdiğim
Bugün efkârlıyım açmasın güller
Yiğidimden kötü haber verirler.

Sana kökü dışarda diyenlerin kökleri kurusun
Kurusun murdar ilikleri dilleri çürüsün
Şiirin gökyüzü gibi herkesin.
Sen Kızılırmak kadar bizimsin
En büyük ustası dilimizin
Canımız ciğerimizsin.

Bugün burdaysa şiirin, yarın Çin'dedir
Bütün hışmıyla dilimiz
Kökünden sökülmüş bir çınar gibi
Yüreğimiz içindedir.

Bugün burdaysa şiirin, yarın Çin'dedir
Acısıyla sızısıyla alnının kara yazısıyla
Bir yanı nur içinde tertemiz.
Bir yanı sızım sızım sızlayan memleketimiz içindedir.


Bedri Rahmi Eyüpoğlu
Vir sapit qui pauca loquitur
[+] 1 üye Emirhan nickli üyenin bu iletisini beğendi.
Ara
Cevapla
#28
O GECE

O gece ne kadar güzeldi mehtap 
Gönülden fışkıran nağmeler gibi. 
Ruhumu yıkayan bir seldi mehtap 
En tatlı ilk ve son buseler gibi. 
O gece o müthiş deniz durgundu, 
Ömründe susmayan rüzgar yorgundu, 
En kara gönüller aya vurgundu 
Leyla’yı içinde bulan er gibi. 
O gece zevkini duydum hayatın, 
Sırrını anladım mükevvenatın. 
Gönlümde yıkılan bir kainatın 
Sesini işittim giryeler gibi. 
O gece hayatım sanki masaldı, 
Şuurum o anın içinde kaldı, 
Kalbime ışıktan bir füsun doldu 
İnsanı çıldırtan handeler gibi. 
O gece felekten bir gece çaldım, 
Ömrümde son defa bahtiyar oldum; 
Ölürken yaşadım, yaşarken öldüm 
Ve, sustum, sükutu besteler gibi. 
O gece ne kadar güzeldi mehtap, 
Sandım ki ruhumda yükseldi mehtap, 
Gönlümü yıkayan bir seldi mehtap, 
Rüyada çalınmış buseler gibi. 
O gece gönlüm de aya vuruldu; 
İçimde küllenen ateş dirildi. 
Dünyada ne varsa yere serildi, 
“O” kaldı... Kalbimi seyreder gibi. 
O gece sevgim coşkun ırmaktı, 
Kalbimden taşarak o kalbe aktı; 
................... 
Gözlerime en keskin bakışla baktı: 
”Ben de seni Atsız, ben de ....” der gibi...

Hüseyin Nihal Atsız
Siyasette muhabbet... Hepsi yalan, palavra... 
Doğru sözü “Kül Tegin” kitabesinde ara... 
Ara
Cevapla
#29
Sanat


Yalnız senin gezdiğin bahçede açmaz çiçek, 
Bizim diyarımızda bin bir baharı saklar! 
Kolumuzdan tutarak sen istersen bizi çek 
İncinir düz caddede dağda gezen ayaklar 

Sen kubbesinde ince bir mozaik ararda 
Gezersin kırk asırlık mabedin içini 
Bizi sarsar bir sülüs yazı görsek duvarda, 
Bize heyecan verir bir parça yeşil çini 

Sen raksına dalarken için titrer derinden 
Çiçekli bir sahnede bir beyaz kelebeğin 
Bizimde kalbimizi kımıldatır derinden 
Toprağa diz vuruşu dağ gibi bir zeybeğin 

Fırtınayı andıran orkestra sesleri 
Bir ürperiş getirir senin sinirlerine, 
Istırap çekenlerin acıklı nefesleri 
Bizde geçer en yanık bir musiki yerine 

Sen anlayan bir gözle süzersin uzun uzun 
Yabancı bir şehirde bir kadın heykelini, 
Biz duyarız en büyük zevkini ruhumuzun 
Görünce bir köylünün kıvrılmayan belini... 

Başka sanat bilmeyiz karşımızda dururken 
Yazılmamış bir destan gibi Anadolu’muz 
Arkadaş, biz bu yolda türküler tuttururken 
Sana uğurlar olsun... ayrılıyor yolumuz 


Faruk Nafiz Çamlıbel 
Vir sapit qui pauca loquitur
Ara
Cevapla
#30
KAHRAMANLIK

Kahramanlık ne yalnız bir yükseliş demektir, 
Ne de yıldızlar gibi parlayıp sönmektir. 
Ölmezliği düşünmek boşuna bir emektir; 
Kahramanlık; saldırıp bir daha dönmemektir. 
Sızlasa da gönüller düşenlerin yasından 
Koşar adım gitmeli onların arkasından. 
Kahramanlık; içerek acı ölüm tasından 
İleriye atılmak ve sonra dönmemektir. 
Yırtıcılar az yaşar... Uzun sürmez doğanlık... 
Her ışığın ardında gizlidir bir karanlık. 
Adsız sansız olsa da, en büyük kahramanlık; 
Göz kırpmadan saldırıp bir daha dönmemektir. 
Kahramanlık ne yalnız bir yükseliş demektir, 
Ne de yıldızlar gibi parlayıp sönmektir. 
Bunun için ölüme bir atılış gerekir. 
Atıldıktan sonra bir daha dönmemektir...

Hüseyin Nihal Atsız



Kahraman askerlerimize ithafen.
Siyasette muhabbet... Hepsi yalan, palavra... 
Doğru sözü “Kül Tegin” kitabesinde ara... 
Ara
Cevapla
#31
Bana Seni Gerek Seni

Aşkın aldı benden beni, bana seni gerek seni
Ben yanarım dün ü günü, bana seni gerek seni

Ne varlığa sevinirim, ne yokluğa yerinirim
Aşkın ile avunurum, bana seni gerek seni

Aşkın aşıkları öldürür, aşk denizine daldırır
Tecelli ile doldurur, bana seni gerek seni

Aşkın şarabından içem, Mecnun olup dağa düşem
Sensin dün ü gün endişem, bana seni gerek seni

Sofilere sohbet gerek, Ahilere Ahret gerek
Mecnunlara Leyli gerek, bana seni gerek seni

Eğer beni öldüreler, külüm göke savuralar
Toprağım anda çağıra, bana seni gerek seni

Cennet Cennet dedikleri birkaç köşkle birkaç huri
İsteyene ver sen anı, bana seni gerek seni

Yunus'dürür benim adım, gün geçtikçe artar odum
İki cihanda maksudum, bana seni gerek seni

Yunus Emre
Ara
Cevapla
#32
AVŞAR ELLERİ

Kalktı Göç Eyledi Avşar Elleri,
Ağır Ağır Giden Eller Bizimdir. 
Arap Atlar Yakın Eder ırağı, 
Yüce Dağdan Aşan Yollar Bizimdir.

Belimizde Kılıcımız Kirmani, 
Taşı Deler Mızrağımın Temreni.
Hakkımızda Devlet Etmiş Fermanı,
Ferman Padişahın,Dağlar Bizimdir.

Dadaloğlu'm Birgün Kavga Kurulur, 
Öter Tüfek Davlumbazlar Vurulur.
Nice Koçyiğitler Yere Serilir,
Ölen Ölür, Kalan Sağlar Bizimdir. 


Dadaloğlu
[+] 1 üye M. WITTMANN nickli üyenin bu iletisini beğendi.
Ara
Cevapla
#33
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ. 
Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz, dedi Hikmet. 
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ. 
Bir Ankara gazetesinde çıktı bunlar, üç sütun üstüne, kapkara haykıran 
puntolarla, 
bir Ankara gazetesinde, fotoğrafı yanında Amiral Vilyamsonun 
66 santimetre karede gülüyor, ağzı kulaklarında, Amerikan amirali 
Amerika, bütçemize 120 milyon lira hibe etti, 120 milyon lira. 
Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz, dedi Hikmet 
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ. 


Evet, vatan hainiyim, siz vatanperverseniz, siz yurtseverseniz, ben yurt 
hainiyim, ben vatan hainiyim. 
Vatan çiftliklerinizse, 
kasalarınızın ve çek defterlerinizin içindekilerse vatan, 
vatan, şose boylarında gebermekse açlıktan, 
vatan, soğukta it gibi titremek ve sıtmadan kıvranmaksa yazın, 
fabrikalarınızda al kanımızı içmekse vatan, 
vatan tırnaklarıysa ağalarınızın, 
vatan, mızraklı ilmühalse, vatan, polis copuysa, 
ödeneklerinizse, maaşlarınızsa vatan, 
vatan, Amerikan üsleri, Amerikan bombası, Amerikan donanması topuysa, 
vatan, kurtulmamaksa kokmuş karanlığımızdan, 
ben vatan hainiyim. 
Yazın üç sütun üstüne kapkara haykıran puntolarla: 
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ. 

-NAZIM HİKMET RAN-
Feed Your Head !!
[+] 1 üye Oberhauser nickli üyenin bu iletisini beğendi.
Ara
Cevapla
#34
İşte, der, insanoğlunun geçmiş hayatı bu.
Ve başlar bize maval okumaya.
Ninniler uydurup uyutur bizi
dedelerimizin derin boşluklar içinde, uzun,
zifiri karanlık hayatından.
Gösterir bize evvel zamanı,
tek doğru, en güzel örnek, der.
Bakarsın gelecek günlerin farkı yok geçen geceden.
Senin tarih dediğin işte budur,
alnında altı bin yıllık buruşuklar
ve bir o kadar da kuşku.
Başı geçmişe bir düşe değer,
sürünür ayağı bomboş bir geleceğe,
bir deri bir kemik,
ayakta zorla durur.

Ben hiç tiksinmem ondan,
karşıma alırım onu arada bir,
anlat bakalım, derim, şu eskilerden.
Bir parça feylesofa benzer o,
bir parça sırtlana benzer,
berbat suratıyla da bir hortlağa.
Yoklar mezarını unutulmuş gecelerin,
başlar paslı, boğuk bir sesle
bir bir bana anlatmaya,
sırasıyle, ne olmuş ne bitmişse:
Hep yıkım üstüne yıkım,
acı üstüne acı!
Ne vakit geçse anlı şanlı bir ordu,
çöküverir ağır gölgesi bir bulutun,
kanlar yağar dört bir yana.
En başta bir kanlı bayrak.
Kanlı bir taç gelir arkasından.
Sonra araçlar sökün eder kan içinde:
Balta, topuz, yay, kılıç, mızrak,
mancınık, top, tüfek, sapan.
Arada, kanlı komutanlar ve savaş birlikleri.
En son alay alay esirler geçer.
Yenen bir kişiye yenilen on kişi,
çiğneyen haklı, yiğnenen hapı yuttu.
Yıkımlara, acılara alkış tut,
yüksekten bakanlar önünde eğil,
insafla birdir aşşağılık ve namussuzluk,
doğruluk lafta, yürekte değil,
iyilik ayaklarda, kötülük kucaklarda.
Bir gerçek var, tek bir gerçek:
Eli kolu bağlayan zincir.
Bir tek şey var sözü geçen: yumruk.
Hak güçlünün, kötünün yanı.
Uzun lafın kısası:
Ezmeyen ezilir!
Nerde bir şeref var, iğreti.
Nerde bir mutluluk var, yama.
Bir şeyin ne başına inan ne sonuna.
Din şehit ister, gökyüzü kurban.
Her yanda durmadan kan akacak,
durmadan her yanda kan!

İşte böyle inler, sayıklar o,
anlatır insanoğlunun bu belalı ömrü
ne yolda, nasıl sürdüğünü.
Bakarım iskeletin kanlar köpürür dişlek ağzında.
Duyarım sesinin titreyen kuyusunda
yankısını korkunç bir iniltinin,
ben de başlarım birdenbire titremeye,
toprak da tiksintiyle titremiş gibi gelir bana.
Savaşın gürültüsü, patırtısı, indir artık
indir bu acıklı sahnenin perdesini!
Dinsin sonu gelmeyen bu karışıklık!
Sen de, gelenekçi iskelet,
yazdığın kara yazılara bir son ver,
aydınlığa susadık biz, aydınlığa susadık.
Uzun karanlıklar içinde uyumak isteyen mi var?
Bizden iyi geceler onlara,
bizden onlara iyi uykular!
Kimsin, ey gölge, kendinden geçmiş,
koşuyorsun karanlıklara doğru?
Kanla oynamış gibisin,
kırmış geçirmişsin insanoğlunu.
Sen buna kahramanlık mı dedin?
Onun kökü kan ve hayvanlık be?
Şehirler çiğne, ordular dağıt,
kes, kopar, kır, sürükle,
ez, vur, yak ve yık.
Yalvarmalara yakarmalara boş ver,
gözyaşlarına iniltilere aldırma.
Ölümle, acıyla doldur geçtiğin yeri,
ne ekin ko, ne ot ko, ne yosun.
Sönsün evler, sürünsün insanlar orda burda,
kalmasın alt üst olmayan hiçbir yer,
mezar taşına dönsün her ocak,
damlar çöksün yetimlerin başına.
Bu ne alçaklık böyle bu ne namussuzluk!
Hey bana bak, başbuğ musun ne?
Yerin dibine bat, cakanla gösterişinle!
Her başarı bir yıkım bir mezarlık,
işte bir yavrucak yatıyor şurda,
ey cihangir, onu gör de utan!
Devril, bağımsızlığın eskimiş tahtı, devril,
nice acılar verdin bütün insanlara,
inim inim inlettin bütün insanları.
Parçalan, kararmış tac, tuz buz ol,
hep senin yüzünden yoksulluğu insanların.
Göz yaşından incilerin nerde hani?
Nasıl da yosun tutmuşlar, bi görsen!
Eski çağlar nasıl kanmış size?
Ey kan içen kargalar,
bütün karanlıklar sizinle dolu!
Artık yeter fikri susturduğunuz,
yerini hiç bir şey tutamaz bu dünyada
zincirsiz, kelepçesiz yaşamanın.
Hadi gidin tarih korusun sizi,
-haydutlara en iyi sığınaktır gece-,
gidin, yok olun siz de o mezarlıkta.
İşte müjdelerin en güzeli,
işte en gerçek özgürlük
düşümüzdeki gelecek çağlarda:
Ne savaş, ne savaşan, ne salgın,
ne saltanat, ne yoksulluk, ne ezen, ne ezilen,
ne yakınma, ne de zulmün kahrı,
ne tapılan, ne tapan,
ben benim, sen de sen!

Ey soyulan iskelet, kimse bilmeyecek o zaman,
kimse bilmeyecek senin sayıp döktüklerini,
savaş ne, karışıklık ne, zafer ne, anlaşma ne?
Belki duyulmadık bir öykü,
belki korkunç bir masal.
Çok sürmez köhne kitap,
fikri gömen sayfaların
bugün olmazsa yarın yırtılacak.
Ama kim yapacak dersin bu işi?
Bu öyle büyük, öyle kocaman bir devrim ki,
hangi güç kalkar, ben yaparım der?
Yerlerin ve göklerin sahibi mi?
Tamam, işte oldu şimdi!
Yeri göğü elinde tutan o kibirli,
o somurtkan ve dokunulmaz.
Bütün bu kavgalar onun yüzünden değil mi?
Gökyüzü, sen söyle,
yüzyıllarca sel gibi akan su,
- şimdi esrik bir ağzın türküsü,
kuru sesi zindandaki bir adamın,
iç açan bir söz ya da yakan bir söz şimdi,
bir geniş "oh! ", bir derin "eyvah! ",
bir yakarış, bir övgü,
Şimdi tüy gibi bir rüzgar,
Şimdi ağzın bir kasırga.
Dokunaklı bir yakınma şimdi,
sabredemeyen bir başa kakma,
bir titreme, bir çan sesi,
bir savaş davulunun gümbürtüsü,
için için ağlamasi çaresizliğin,
kahrın iyilikbilir kişnemesi,
bir söylev, apaçık, gürül gürül,
Şimdi utangaç ve hasta bir yalvarış,
bir rahatlık bir iç sıkıntısı,
Şimdi korkunç bir haykırma -
bütün bu karman çorman gürültü patırtıyla
inleyen boş kubbe, sen söyle!
Sen ki her sesi yankılayansın,
söyle, bu bir sürü boş çabalama içinde,
daha yukarlardaki şu tanrı katına
hangi sesin yankısı varabilmiş ki?
Hangi dua kabul olmuş bugüne dek?
Binlerim seni, göklerin tanrısı,
din ulularından dinlerim seni:
"Ne benzer var, ne noksanı,
canlı ve ölümsüz ve her şeye gücü yeten ve yüce.
Odur veren yiyeceği içeceği,
düşleri gerçek yapan o,
bilen, haberi olan, kahreden ve öç alan,
açık, kapalı her şeyi duyan ve anlayan,
el uzatan yoksullara ve çaresizlere,
her zaman her yerde bulunan ve her yeri gören..."
Seni böyle övüp duruyorlar işte.
Oysa senin en üstün özelliğin ne,
"Ortaksız" oluşun değil mi?
Kaç ortağın var şu bataklıkta, bir bak.
Topu ölümsüz ve her şeye gücü yeten ve kahreden.
Ve topu ortaksız ve tek.
Ve topunun buyruğu yasağı ve saltanatı var,
ve topunun yukarlarda bir gökyüzü.
Bütün ordan gelir yüreğe doğan.
Topunun güneşi, ayı, yıldızları var,
ve topunun görünmez bir tanrısı.
Topunun adanan bir cenneti var,
ve topunun bir varlığı, bir yokluğu,
ve topunun saygıdeğer bir peygamberi.
Ve topunun cennetinde körpecik güzel kızlar yaşar.
Ve topunun cehenneminde birer lokmadır insancıklar.
Tanrılar ne derse onu yapacak halk,
sabırla ve kahırla olacak iki büklüm.
Ama tanrılar ne derse onu yapacak.

İnanasım gelmiyor bunların hiçbirine.
"Ne bileyim? " diyor kime sorsam.
Hepsi bir kuruntu mu bunların yoksa?
Belki aldanmak yaşamanın bir gereği.
Belki de hepsi de doğrudur, kim bilir,
belki ben hiç bir şeyin farkında değilim,
karıştırmaktayım "yok" la "var" ı.
Kusurum ne? Kuşkuda olmak mı?
Kuşku koşmaktır aydınlıklara doğru.
İnsan aklıdır eninde sonunda gerçeği bulacak olan.
Belki de yok olacağız bir gün topumuz birden.
Kimbilir, öbür dünya belki de var.
Madem bu beden o ölümsüzün işi,
ne diye kıvranır durur bin türlü dert içinde?
Hadi diyelim aslımız toprak bizim,
sen gel onu kederden bir çamur yap.
- her yeri kanla, göz yaşıyla dolu -
insaf be, bu kadarı da olur mu?
Sen gel hem yoktan var et,
sonra da ettiğini boz, kötüle.
Hiç bir yaradandan ummam bunu:
Yaradan yok eder, ama perişan etmez!

En zorlu düşmanın işte, tanrı,
boğmak ister seni ulu katında,
çok iyi tanırsın sen o yılanı,
onun kızgın zehrinden bir vakitler bize
bir tadımlık vermiştin hani.
Kuşku! En zalim en güçlü düşman.
Bunu ya bildin ya koydun kafamıza,
ya da bilemedin işin nereye varacağını.
"şeytanlık, düzen, sapıklık" denen şey var ya,
bugün yerinden yurdundan edecek seni o.
Tapınağında ışıklarını söndürüyor,
elleriyle parçalıyor heykelini.
Sense, iler tutar yerin kalmamış,
göçüp gidiyorsun olanca gücünle.
Burçlarında yıkılmalar falan hani?
Nerde hani gümbürtüsü yıldırımlarının?
O kızgın soluğun hani nerde?
Ne cehennemlerinde bir kaynama var?
Ne büyük acını gören bir göz.
Ne de kulaklarda dokunaklı bir çınlama.
Oysa bir ufak parçası kopsa insanın,
bir sızlanma olur, duyulur bir ağlaşma.
Sen Yeryüzü ve Gökyüzü'nle göç gir de,
bir inilti bile duyulmasın ortalıkta.
Tam tersi, kahkahadan geçilmiyor.
Zaten yalana ağlasa ağlasa,
bir ikiyüzlüler ağlar,
bir de ahmaklar.

Tevfik Fikret
Feed Your Head !!
[+] 1 üye Oberhauser nickli üyenin bu iletisini beğendi.
Ara
Cevapla
#35
VARSAĞI

Erlik günü geldiğinde,
Yiğitlere şan görünür.
Yığın yığın harcanmaya,
Nice yüz bin can görünür.

***

Kopunca bir büyük savaş,
Er tez gider, korkak yavaş.
Yüreksize akçayla aş.
Erlere meydan görünür.

***

Bir gün olur yılda, ayda,
Birleşiriz hep Altay’da.
Güz ayında, kurultayda,
Başı börklü han görünür.

***

Atsız der ki: Ne var canda?
Yatarız taze çimende.
Rus’un adı her gecende,
Gözlerime kan görünür.

Hüseyin Nihal ATSIZ

Siyasette muhabbet... Hepsi yalan, palavra... 
Doğru sözü “Kül Tegin” kitabesinde ara... 
Ara
Cevapla
#36

"Biliriz 
       hangi pir aşkına biz
sultan ordularına kıllı göğüslerimizi gerdik..."


seyh1-20A3-9643-5A20.JPG
Ara
Cevapla
#37
SEVGİ DUVARI


Sen miydin o, yalnızlığım mıydı yoksa
Kör karanlıkta açardık paslı gözlerimizi
Dilimizde akşamdan kalma bir küfür
Salonlar piyasalar sanat–sevicileri
Derdim gülüm insan arasına çıkarmaktı seni
Yakanda bir amonyak çiçeği
Yalnızlığım benim sidikli kontesim
Ne kadar rezil olursak o kadar iyi

***

Kumkapı meyhanelerine dadandık
Önümüzde Altınbaş, Altın Zincir, fasulye pilakisi
Ardımızda görevliler, ekipler, Hızır Paşalar
Sabahları açıklarda bulurlardı leşimi
Öyle sıcaktı ki çöpçülerin elleri
Çöpçülerin elleriyle okşardım seni
Yalnızlığım benim süpürge saçlım
Ne kadar kötü kokarsak o kadar iyi

***

Baktım gökte bir kırmızı bir uçak
Bol çelik bol yıldız bol insan
Bir gece Sevgi Duvarını aştık
Düştüğüm yer öyle açık öyle seçik ki
Başucumda bi sen varsın bi de evren
Saymıyorum ölüp ölüp dirilttiklerimi
Yalnızlığım benim çoğul türkülerim
Ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi

Her sabah yeni bir gün doğarken,
Bir gün de eksilir ömürden;
Her şafak bir hırsız gibidir
Elinde bir fenerle gelen.


Ömer Hayyam
Ara
Cevapla
#38
Neler yapmadık şu vatan için! 
Kimimiz öldük; 
Kimimiz nutuk söyledik.

Orhan Veli Kanık
Vir sapit qui pauca loquitur
Ara
Cevapla
#39
gal-libertylib001-jpg.jpg

Ara
Cevapla
#40
GÖĞE BAKMA DURAĞI

İkimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım
Şu kaçamak ışıklardan şu şeker kamışlarından

Bebe dişlerinden güneşlerden yaban otlarından

Durmadan harcadığım şu gözlerimi al kurtar

Şu aranıp duran korkak ellerimi tut

Bu evleri atla bu evleri de bunları  da

Göğe bakalım



Falanca durağa şimdi geliriz göğe bakalım

İnecek var deriz otobüs durur ineriz

Bu karanlık böyle iyi afferin Tanrıya

Herkes uyusun iyi oluyor hoşlanıyorum

Hırsızlar polisler açlar toklar uyusun

Herkes uyusun bir seni uyutmam birde ben uyumam

Herkes yokken biz oluruz biz uyumıyalım

Nasıl olsa sarhoşuz nasıl olsa öpüşürüz sokaklarda

Beni bırak göğe bakalım



Senin bu ellerinde ne var bilmiyorum göğe bakalım

Tuttukca güçleniyorum kalabalık oluyorum

Bu senin eski zaman gözlerin yalnız gibi ağaçlar gibi 

Sularım ısınsın diye bakıyorum ısınıyor

Seni aldım bu sunturlu yere getirdim

Sayısız penceren vardı bir bir kapattım

Bana dönesin diye bir bir kapattım

Şimdi otobüs gelir biner gideriz

Dönmiyeceğimiz bir yer beğen başka türlüsü güç

Bir ellerin bir ellerim yeter belliyelim yetsin

Seni aldım bana ayırdım durma kendini hatırlat

Durma kendini hatırlat 

Durma göğe bakalım 



Turgut Uyar
俺たち 自由 に なれる の か ?
Ara
Cevapla
 




Konuyu Okuyanlar: 1 Ziyaretçi



Strategyturk Forumları

Strategyturk Forumları tüm Türk stratejiseverler için büyük ve kaliteli bir platform olma amacı güder. Forum içerisinde çok sayıda strateji oyunu için bölüm ve bu bölümlerde haber konuları, rehberler, mod tanıtımları, multiplayer etkinlikleri ve üye paylaşımları için alanlar yer alır.