Strategyturk Forumları
Modern Tarih: İkinci Viyana Kuşatması (1683) - Baskı Önizleme

+- Strategyturk Forumları (https://forum.strategyturk.com)
+-- Forum: Genel Forumlar (https://forum.strategyturk.com/forum-genel-forumlar)
+--- Forum: Tarih Forum (https://forum.strategyturk.com/forum-tarih-forum)
+---- Forum: Savaş Tarihi (https://forum.strategyturk.com/forum-savas-tarihi)
+---- Konu Başlığı: Modern Tarih: İkinci Viyana Kuşatması (1683) (/konu-modern-tarih-ikinci-viyana-kusatmasi-1683)



İkinci Viyana Kuşatması (1683) - EspadadelAlba - 02-08-2018

vienna-1683.jpg


- İkinci Viyana Kuşatması


İkinci Viyana Kuşatması, Viyana Savaşı ya da Türk kaynaklarda bilinen adıyla Viyana Yenilgisi, 14 Temmuz 1683 senesinde Sadrazam Kara Mustafa Paşa komutası altında bulunan 170 bin kişilik Osmanlı ordusunun Viyana önlerine gelip şehri kuşatmasıyla başlamış ve 12 Eylül'de Kahlenberg Dağı'nın yakınlarında cereyan eden Viyana Savaşı ile sona ermiştir.


- Giriş:


Kanuni Sultan Süleyman, 1529 senesinde Viyana'yı 300 bin kişilik devasa bir kuvvetle ve 300 ağır topla kuşatmış ancak ardı arkası kesilmeyen yağmur ve kar yağışlarının yanı sıra kuşatma sahasının da giderek çamur yığınına dönüşmesi ve ordunun bataklığa gömülme tehdidi karşısında Macaristan'a çekilmek zorunda kalmıştır. Bu kuşatmaya Kanuni Sultan Süleyman bizzat katılmış ve komuta etmiştir. Onun muzaffer ordusu yenilgiye uğramamış, şehrin bu koşullar altında alınmasının mümkün olmadığının farkına varılması sonucu geri çekilmek zorunda kalmıştır. O dönemde Viyana'nın Osmanlı kuvvetlerince alınamamasının sebepleri üzerine pek çok fikir üretilmiştir. Yeniçerilerin savaşmak istememeleri, Budin Kalesi ele geçirildiği zaman şehrin yağmalanmasına müsaade edilmemesi sonucu yeniçerilerin kuşatmaya gönülsüz gitmeleri, kuşatmanın ilk iki günü günlük, güneşlik iken Eylül'ün son gününden itibaren başlayan ve o tarihe kadar görülmeyen soğukların ve ayazların bir anda baş göstermesi, ardı arkası kesilmeyen şiddetli yağışlar ve özellikle de gece gündüz devam eden yoğun kar yağışları, mühimmat ve yiyecek naklinin imkansız hale gelmesi belli başlı sebepler arasında gösterilmiştir. Osmanlı kuvvetleri geri çekilirken dahi bu seferin bir felakete dönüşmemesi için çamura saplanan ağır topları ve ordu yüklerini savaş alanında bırakmıştır. Bazı tarihçiler Sadrazam ve Serasker İbrahim Paşa'nın devlete ve orduya ihanet ettiğini ileri sürse de bu iddiayı kanıtlayacak hiçbir belge bulunamamıştır.

İlk kuşatmadan bir buçuk asır sonra gerçekleştirilen İkinci Viyana Kuşatması sırasında şehrin savunma durumu daha önceleri Tuna ortalarında alınmış olan bir çok şehir ve kaleye göre daha güçlü değildi.

Doğrusunu isterseniz, İkinci Viyana Seferi'nin Osmanlı Devleti açısından henüz zamanı gelmemiş bir askeri harekat olduğu anlaşılmaktadır. Avusturya yönetimindeki Protestan Macarların Katolik mezhebine girmeye zorlanmaları ve Orta Macar Kralı ve prenslerinin, 1669-70 yıllarındaki görüşmede Katolik mezhebini kabul etmemeleri üzerine Avusturya İmparatoru tarafından öldürülmelerinden sonra öldürülen Orta Macar Kralı'nın oğlu Emeric comte de Toekeli ya da Türk tarihinde bilinen adıyla Tökeli İmre, Avusturyalıların eline geçen yönetimini kurtarmak ve babasının intikamını almak amacıyla Osmanlı İmparatorluğu'na sürekli istekte bulunuyordu. Avusturyalılara baş kaldıran Tökeli İmre, giriştiği kurtarma çalışmalarının sonucunda başarısız olunca Osmanlı İmparatorluğu'ndan yardım istedi. 1681 senesinde Beylerbeyi Hasan Paşa serasker olarak tayin edildi ve Eğri, Temeşvar, Erdel, Eflak ve Boğdan kuvvetlerinin de dahil olduğu 15 bin kişilik bir kuvvetle Avusturya'nın üzerine yürüdü. Planlanan kaleleri kısa sürede ele geçiren Hasan Paşa daha sonra kuvvetleri kendi bölgelerine dağıtarak geri çekildi. Ancak İmparator Birinci Leopold, Türk kuvvetlerinin geri dönmesinden sonra kaybedilen kaleleri yeniden ele geçirdi. Bunun üzerine Sadrazam Kara Mustafa Paşa önce Budin valisi İbrahim Paşa'yı komutan olarak atayıp Tökeli İmre ile beraber Avusturya üzerine gönderdi. Bu birlikler, Orta Macar Krallığını tamamen ele geçirdi ve Tökeli, yılda 40 bin altın haraç vermek şartıyla kral ilan edildi. Avustuyalılar, Orta Macaristan'ı bile savunmaya cesaret edememiş ve daha önceleri Köprülüzade Fazıl Ahmed Paşa'nın sadrazam olduğu yıllarda yapılan 1664 tarihli Vasvar Antlaşması'nın uzatılmasını istemişlerdir. Bu durumda Orta Macar Krallığı'nın o anki durumu dahi Avusturyalılar kabul etmişken Merzifonlu Kara Mustafa Paşa barış süresinin uzatılması yerine Nemçe üzerine sefer yapılmasını tercih etmiş ve bu sefer için padişah IV. Mehmed'in iznini almıştır. Böylece resmen Avusturya'ya savaş ilan edilmiş oldu.

Merzifonlu Kara Mustafa Paşa'nın savaş izni alırken yalnızca Yanık ve Komran kaleleri için izin aldığı, Beç kalesinin seferin dışında tutulduğu ve dolayısıyla padişahın Viyana üzerine bir sefere razı göstermeyeceği, göstermediği açıkça anlaşılmaktadır.


d1de83eb3fc3cdfadcbff48a84f9e344--turkey.jpg
Merzifonlu Kara Mustafa Paşa


- Gelişme:


Kanuni Sultan Süleyman'ın ordunun bizzat başında sefere katılmış olmasına karşın IV. Mehmed bu görev için Sadrazam Kara Mustafa Paşa'yı görevlendirdi.

Merzifonlu Kara Mustafa Paşa'nın bir savaş komutanı olarak oldukça parlak bir geçmişi vardı. 1672 senesinde Karadeniz'e akan Dinyester nehri kıyılarında Jan Sobieski'yi kesin bir mağlubiyete uğratmış ve Kamenet Podolski kalesini ele geçirmişti. İki yıl sonra da Uman'ı Osmanlı topraklarına katmıştı.

Kara Mustafa Paşa'nın komuta ettiği orduya Kırım Hanı Murad Giray, Orta Macar Kralı Tökeli, Erdel Prensi Apaki, Eflak ve Boğdan Voyvodaları, Anadolu ve Rumeli Beylerbeyileri, Diyarbakır Valisi Kara Mehmed Paşa, Halep Valisi Ebu Bekir Paşa ve daha birçok sancak beyleri kendi kuvvetleriyle katıldı. Böylece Osmanlı kuvvetlerinin sayısı 170 bin kişiye ulaşmıştır.

28 Haziran sabahı İstolni Belgrad'a hareket eden Osmanlı kuvvetleri on dokuz sene önce Fazıl Ahmed Paşa'nın geçemediği Rap çayını geçerek önce Yanık Kalesi'ni kuşattı. Yanık Kalesini ele geçiren Osmanlı ordusu son sürat ile Viyana'ya doğru harekete geçti ve şehri kuşattı. Viyana kuşatılmadan önce Yanık Kalesi yakınlarında Kara Mustafa Paşa'nın çadırında bir toplantı yapılmış ve Merzifonlu'nun görüşü doğrultusunda Viyana'ya yürünme kararı alınmıştır. 170 bin kişilik Osmanlı ordusu Viyana'yı iki ay boyunca kuşatmıştır. Şehri 15 bin askeri, 9 bin gönüllü kişiyle savunan askeri vali Ernst Rüdiger von Starhemberg teslim olmayı reddetmiş ve şehir surlarında bulunan 370 topun da etkin kullanımı ile birlikte Osmanlı güçlerine karşı sert bir direniş göstermiştir. Osmanlı ordusu ise 19 kalibrelik 130 tane topa sahipti.

Viyana kuşatması tüm şiddetiyle devam ederken Papa XI. Innocent Avrupa Hristiyanlığını harekete geçirdi ve yardım talep etti. 28 muharebe toplarıyla birlikte 28 bin Leh, 112 top ile birlikte 27 bin Alman ve Avusturyalı askeri birlikler Lehistan Kralı Jan Sobieski önderliğinde Viyana'ya doğru harekete geçti.

Aslına baktığımız zaman Merzifonlu'nun, kendilerine karşı oluşturulması muhtemel bir haçlı ordusunun Viyana'ya gelebileceği ihtimalini göz ardı etmediği ve bazı önlemler aldığı görülür. Bu tedbirlerden en önemlisi ve daha sonra savaşın hatta dünya tarihinin kaderini etkileyecek tedbir Kırım Hanı Murad Giray'ın Viyana'ya altı saat mesafede olan Tuna üzerindeki taş köprüden haçlı ordusunun geçişini engelleyecek olmasıydı. Ancak Murad Giray, Lehistan Kralı Sobieski'nin önderliğindeki orduya hiçbir şekilde müdahale etmemiş ve bu kuvvetler hiçbir direnişle karşılaşmadan Viyana önlerine kadar gelmiştir.


220px-Gazi_II_Girej.jpg
Kırım Hanı Giray Han


12 Eylül günü Viyana şehrini çevreleyen dağların son çıkış noktası olan Kahlenberg tepesine gelmiş olan Jan Sobieski önderliğindeki haçlı ittifakı ile savaşan Türk ordusu yenilerek düzensizce geri çekilmeye başladı. Savaş alanındaki Osmanlı hazine çadırı, Merzifonlu'nun muazzam çadırı, Avrupa'nın görmeyi hayal bile edemeyeceği değere sahip mücevherli kılıçlar, hançerler, altın ve gümüş kutular ve kaftanlar terk edilmiş, düşman kuvvetlerince yağmalanmıştı.



moMXoZ.jpg
Jan Sobieski liderliğindeki Haçlı İttifakı'nın Osmanlı saflarına doğru gerçekleştirdiği süvari hücumu


- Mağlubiyetin Başlıca Sebepleri:


Yenilginin başlıca sebeplerini şu şekilde sıralayabiliriz:


1- Budin Beylerbeyi Arnavut İbrahim Paşa savaş öncesinde Merzifonlu'ya karşı tavır aldığından dolayı düşmanın ilk hücumunda emrindeki birliklerle birlikte Raab tarafına doğru çekilmiş ve düşman ordusu Türk ordusunun merkez hattına doğru hücuma geçmek için fırsat yakalamıştır.

2- Kırım Hanı Giray Han, Merzifonlu'ya karşı kin ve nefret duyguları beslediğinden dolayı düşman ordusunun Tuna nehri üzerindeki taş köprüden geçişine seyirci kalmıştır.

3- Osmanlı ordusuna sefer sırasında dahil olan Batılı Hristiyan birliklerinin büyük bir bölümü düşman safına katılmış ve orduya içeriden darbe vurmuştur.

4- Avrupa ülkelerinden Viyana'ya yardım gelebileceği ihtimali de göz önünde bulundurularak kuşatmanın bu kadar uzun süre tutulmaması gerekirdi.

5- Şehrin surlarını tuzla buz etmek ve ele geçirmek fazlasıyla mümkün iken Merzifonlu'nun şehirde bulunduğu sanılan ganimetin ve zenginliklerin zarar görmemesi için şehrin doğrudan kendisine teslim edilmesini beklemiştir.

6- Merzifonlu, kuşatmayı kaldırmak istemediğinden dolayı çap olarak küçük toplarla ve sayıca daha az bir kuvvetle savaşa dahil olmuş ve 19 kalibrelik toplarla birlikte, yeniçeri ve sipahi birliklerine kuşatmaya devam etmelerini emretmiştir. Yapılan bu büyük hata Osmanlı'ya çok ağıra mal olmuş ve dünya tarihinin akışını değiştirmiştir.


- Sonuç:


Viyana Bozgunu ve daha sonra devam eden savaşlar Osmanlı Devleti'nin Batılı devletler karşısında siyaset kavramında oldukça zor bir duruma sokmuştur. Karlofça Antlaşması ile başlayan siyasi çözülme daha sonraki yıllarda devam edip gitmiştir. Batı dünyası 1683"teki yenilgiden cesaretle kutsal ittifak oluşturmuş ve yaptıkları planı hemen uygulamaya koymuştur. On altı yıl süren mücadeleden Karlofça Antlaşması ile galip çıkan Batılı devletlerin arasına giren Rusya, antlaşmalarda elde ettiği tavizleri çok iyi değerlendirerek bu tarihlerden sonra Osmanlı Devleti'nin yakın ve tehlikeli düşmanı durumuna gelmiştir. Özellikle Küçük Kaynarca Antlaşması ile Şark Meselesi yeni bir boyut kazanmış, Osmanlı Devleti'ndeki Gayr-ı Müslim halkın tahriki de ihmal edilmeyerek Osmanlı topraklarının paylaşılması yönünde plan ve projeler geliştirilmeye başlanmıştır.

Viyana Bozgunu ile Osmanlı devlet idaresindeki bozulmalar daha iyi görülmüş, devletin eski gücüne kavuşturulması için askeri teşkilatta yeniden düzenlemelere gidilmeye başlanmıştır. Ancak bu hususta kayda değer bir gelişmenin olduğunu söylemek güçtür. Vakanüvis Şanizade Ataullah Efendi, Yeniçeri Ocağı'nın kuvvetlendirilmesi için devletin hiç bir çaba sarf etmediğini hatta bunun tersini yaptığını ve mevcut kuvvetin de azaltılarak ocağın yok edilmeye çalışıldığını belirtir.

Bu yüzyılda da daha önceki yıllardaki bozuklukların devam ettiği ve aynı hataların tekrar edildiği görülmektedir. Bu döneme ait belgelerden Anadolu'dan asker temininin çok güç bir hale geldiği, askerlerin bir kısmının sefere gitmedikleri, sefere gidenlerin de büyük bir kısmının firar ettikleri ve daha sonra Anadolu'da serserilik yaptıkları anlaşılmaktadır. Bu hususun, 1774 ve 1778 senesindeki başarısızlıkların önemli sebeplerinden olduğu bilinmektedir. Bu yıllarda sefere gitmeyen askeri cezalandırmak, idam etmek gibi yollara başvurulmuşsa da bunların çoğu gene kaçmış ve gittikleri memleketlerde isyanlar çıkarmışlardır.

Osmanlı Donanması da ordunun bozulmasına paralel olarak bozulmuştur. Lütfi Paşa'nın "Geçmiş sultanlar arasında karaya sahip olanlar çoktur, denize sahip olanlar azdır ve deniz savaşı tedbirinde düşmanlar bizden ileridir. Bizim onları geçmemiz gerekir." sözleri Osmanlı'nın denizlerdeki hakimiyetinin kaybolduğunun itirafından başka bir şey değildir.

Sonuç olarak, II. Viyana Kuşatması, Osmanlı İmparatorluğu'nda XVI. yüzyıl ortalarında başlayan çözülmenin su yüzüne çıktığı bir olay olduğu kadar, bu teşebbüs ve sonrasında cereyan eden olaylar; siyasi, idari ve askeri müesseselerdeki bozulmaların daha iyi görülmesine vesile olmuştur.