Strategyturk Forumları
Antik Tarih: Sarı Türban İsyanı (184 - 205) - Baskı Önizleme

+- Strategyturk Forumları (https://forum.strategyturk.com)
+-- Forum: Genel Forumlar (https://forum.strategyturk.com/forum-genel-forumlar)
+--- Forum: Tarih Forum (https://forum.strategyturk.com/forum-tarih-forum)
+---- Forum: Savaş Tarihi (https://forum.strategyturk.com/forum-savas-tarihi)
+---- Konu Başlığı: Antik Tarih: Sarı Türban İsyanı (184 - 205) (/konu-antik-tarih-sari-turban-isyani-184-205)



Sarı Türban İsyanı (184 - 205) - Duman - 01-01-2020

vGs9ab0.jpeg

Tarihte ülkeleri yöneten unsurlar yönettikleri kesimden saygı ve hürmet görmek için her zaman meşruluğa ihtiyaç duymuştur. Bu meşruluk kimi yönetim biçimlerinde kanla, babadan oğula ilerleyen bir soyla aktarılırken, kimi yönetim biçimlerinde hükümdarların yönetme yetkisini ilahi yollarla edindiği, hükümdarın tanrı veya tanrılarca seçilmiş bir kişi olduğu kabulüne dayanmaktaydı. Her iki seçenek de çoğu zaman hükümdarlara tartışmasız bir otorite sağlasa da, işlerin ters gitmesi durumunda krizlere ve savaşlara sebep olabilecek yönlere sahipti. Meşruluğun babadan oğula geçişi Avrupa tarihinde hanedan krizlerini ve taht savaşlarını beraberinde getirirken, Çin topraklarında uzun süre kendini korumayı başaran hükümdarın ilahi statüsü çok sayıda iç savaşa ve hanedan değişikliğine sebep oldu.

Antik Çin'de imparatorun yönetme yetkisini tanrılardan edinmiş olmasına Cennetin İradesi ismi veriliyordu, imparator tanrıların desteğiyle Cennetin İradesi sonucu yönetme yetkisine sahipti. Bu politika felsefi olarak güzel işlese de, çeşitli hususlarda krizlerin yaşanmasına sebep olabiliyordu, örneğin birden fazla grup Cennetin İradesine sahip olduğunu iddia ediyorsa, kimin gerçekten tanrılar tarafından desteklendiğini anlamanın yegane yolu muharebe alanından geçiyordu. Aynı şekilde basit bir kıtlık veya sel taşkını güç elde etme peşindeki lordlarca hükümdarın Cennetin İradesini kaybetmesi şeklinde yorumlanabiliyordu.

Cennetin İradesi
Cennetin İradesi konsepti ilk olarak Zhou Hanedanında (MÖ 1046 - 256) ileri sürüldü. Zhou hanedanından önce Çin'i Shang hanedanı yönetiyordu (MÖ 1600 - 1046) ve hikayeye göre Zhou hanedanının ilk kralı Wu'nun abisi Shang kralı tarafından öldürtülmüştü. Bunun üzerine Wu bu ölümün haksız olduğunu savunup adalet istemiş, ülkenin yönetimini elinde tutan Shang hanedanının Shangti ismindeki yaratılış, düzen ve adalet tanrısının koruması altında olduğu inancı sebebiyle çabaları sonuçsuz kalmıştı.

Shang hanedanını hesap verebilir hale getirmek isteyen Wu'nun yeni bir meşruluk formülüne ihtiyacı vardı. Shangti dönemin en popüler tanrısıydı ve kolay kolay devrilmesi mümkün değildi. Bu sebeple tanrının Çin hükümdarlarıyla bir antlaşma yaptığı ve her iki tarafın da bu antlaşmada bazı yükümlülüklere sahip olduğu, Shang hanedanının yaptıkları tiranlık ve adaletsizlikle antlaşmada kendi üstüne düşeni yerine getirmediği, dolayısıyla Cennetin İradesine artık sahip olmadığı argümanı ileri sürüldü.

Shang hanedanını devirmeyi başaran Zhou hanedanı yönetiminde ülke merkeziyetçilikten uzak bir yapıya büründü. İlkbahar ve Sonbahar Dönemi adı verilen bu dönemde yavaş yavaş çöküşe geçen Zhou hanedanının bir süre sonra kendi argümanları onlara karşı kullanıldı ve Savaşan Devletler Döneminde tam 7 devlet Cennetin İradesine kendisinin sahip olduğunu iddia etti. Bu devletlerin her biri muharebe alanında üstün gelerek tanrıların desteğinin onların arkasında olduğunu kanıtlamaya çalıştı, ancak uzun süre hiçbiri bunu başaramadı.

6xYIFAZ.jpeg

Bu devletlerden Qin devleti tüm savaş kurallarını yok sayarak topyekün savaşla Çin'i kendi sancağı altında birleştirmeyi başardı ve Qin Shi Huang Çin'in ilk imparatoru oldu. Qin hanedanı çok acımasız ve baskıcıydı, öyle ki halk ülkenin başına geçtiklerinde dahi Cennetin İradesine sahip olmadan geçtiğini düşünüyordu. Qin Shi Huang döneminde Qin tarihini, tarımı, astrolojiyi, tıbbı ve dini konu almayan tüm kitaplar yakıldı, bilginler diri diri gömüldü. Qin Shi Huang'ın ölümü sonrasında Çin yine Cennetin İradesine sahip olduğunu iddia eden Chu ve Han hanedanları arasında bir iç savaşa sahne oldu ve Han hanedanı bu savaşı kazanarak ülkenin yönetimini ele geçirdi.

Han Hanedanının Çöküşü
Han hanedanı, döneminde yapılan teknolojik ilerlemeler, İpek Yolunu açmış olmaları ve sanatı desteklemeleri gibi birçok yönden antik Çin'in en çok bilinen hanedanlarından birisidir. Her Çin hanedanı için geçerli olduğu üzere çöküşünü yozlaşma veya yozlaşma iddiaları getirmiştir. Daha önceleri haremağasından ibaret olan hadımlar, Han hanedanı döneminde siyasete yön verir olmuştu.

Justin Wintle, Tarihçi :Her hükümdar kendisinden sonra ülkenin başına geçecek güçlü bir oğul istiyordu ve bunu garanti altına almanın en kolay yollarından birisi harem kurmaktı. Harem genişledikçe birgün ülkenin başına geçebilecek kişinin hükümdardan olmama ihtimali de artmaya başladı, bu da haremağası olarak hadımların görevlendirilmesiyle sonuçlandı.

Ülke yönetimindeki rolleri gittikçe artış gösteren hadımlar, İmparator Lingdi döneminde On Hadım adı altında ülkenin asıl yönetim unsuru haline gelmişti. İronik bir biçimde on iki kişiden oluşan bir grup olan On Hadım ülkeyi yönetirken Çin halkı acı çekiyordu. Milattan sonra 142 senesinde Beş Kepçe Pirinç İsyanı başgösterdi, bu isyana bu ismin verilmesinin sebebi, isyana katılmak isteyen herkesin önce beş kepçe pirinç istenmesiydi. Taoist Zhang Daoling imparatorun Cennetin İradesini kaybettiğini öne sürerek Hanzhong Vadisinde teokratik bir devlet kurmuştu.

kuFn1Dj.png

Sarı Türban İsyanı
Han hanedanının Zhang Daoling'in bu hareketine karşı bir reaksiyon göstermemesi başkalarını cesaretlendirdi ve Zhang Jue, kardeşi Zhang Bao ve Zhang Liang ile birlikte Sarı Türban İsyanını başlattı. Bu isyana bu ismin verilmesinin sebebi kafalıklarının rengiydi. Zhang kardeşlerin başlattığı bu isyan kısa süre içerisinde ülke geneline yayıldı.

Sarı Türban İsyanına göre Han hanedanı içerisine batmış olduğu yolsuzluk ve halkın çektiği acılar neticesinde Cennetin İradesini kaybetmişti. Hanedan sadece kendine çalışıyordu ve bu durum devrilmelerini meşru hale getirmek için yeterliydi. Söylenene göre Han hanedanı başa geldiğinde Cenneti sembolize eden mavi rengi kullanıyordu, daha sonraları toprağı sembolize eden sarı rengi kullanmışlardı, şimdilerde ise ateşi sembolize eden kırmızı rengini kullanmaktaydılar. Sarı Türban İsyanı için bu dönüşüm Han hanedanının cennete ve halka olan ihanetinin basit bir göstergesiydi.

İsyancılar Jiazhi (değer) adı verdikleri bir felsefeye sahipti, bu felsefeye göre herkes toplumdaki konumu ne olursa olsun bir değere sahipti. Her hayat kutsaldı ve girişilen her eylem bu şekilde değerlendirilmeliydi. Taoist görüşlere yakın olan Han İmparatorları benzer görüşlere sahip olsa da bunu icraata dökmekte yetersiz kalmışlardı ve zamanlarını saray entrikaları ve uluslararası ticaret müzakereleriyle geçirmişlerdi. Sarı Türban İsyanı hanedana esas olanın halk olduğunu hatırlatma amacı güdüyordu.

Şifacı olarak hayatını idame ettiren Zhang kardeşler kısa süre içerisinde halkın gözünde birer kahraman haline geldi. İyileştirdikleri hastalar Sarı Türban İsyanının sloganını ülke geneline yayıyordu.

Sarı Türban Sloganı :
Mavi Gök geride kaldı. Sarı Gök yükselecek.
Jiazhi yılında, Cennetin altına refah hakim olacak.

Bu sloganda Cennetin altı Çin topraklarını, mavi gök Han hanedanını, sarı gök ise Sarı Türban İsyanını sembolize ediyordu. Eşitlikçi bir anlayışa sahip olan Zhang, Büyük Barış adı verdiği ideal dünyada zenginliği bölüştürecek, kimsenin aç veya evsiz kalmamasını sağlayacaktı. Elbette Sarı Türban İsyanının öngördüğü barışın sağlanabilmesi için önce geniş çaplı bir savaş yaşanması gerekiyordu ve bu amaç uğruna barış vadedilen köylüler hızla silahlandırılıyorlardı.

İsyanı bastırmakla görevlendirilen ilk generaller Huangfu Song, Lu Zhi ve Zhu Jun olsa da, isyanı sona erdiren isim şair-general Cao Cao oldu. Cao Cao'nun güç elde etmesini sağlayan unsurlardan birisi, İmparator Lingdi'yi Sarı Türban İsyanı bastırabilmeleri adına askeri valilerin özgürlüklerini arttırmaya ikna etmesi oldu. İsyanın çok geniş topraklara yayılması neticesinde farklı direniş metodları uygulanıyordu ve ne yapılması gerektiğine yerel komutanların karar vermesi bu isyanla daha etkin mücadele edilmesini sağlayacaktı. Bu hamle aynı zamanda bölgesel komutanlara ve valilere daha yüksek bir otonomi sağlıyordu ve daha sonraları merkezi yönetimin zayıflaması durumunda valilerin kendi bölgelerinin bir kralı haline gelmesiyle sonuçlanacaktı.

Üç Krallığın Yükselişi
İmparator Lingdi 189 senesinde hayatını kaybetti, yerine geçen oğlu henüz 12 yaşındaydı ve bu sebeple amcası He Jin yerine naip olarak atanmıştı. He Jin, imparatoriçe He'nin üvey kardeşiydi ve saraydaki hadımların nüfuzundan rahatsızlık duyuyordu. İki güçlü savaş lordu Dong Zhuo ve Yuan Shao ile iletişime geçerek On Hadımı ortadan kaldırmak istedi. Bu planını öğrenen hadımlar daha önce hareket ederek onu öldürmeyi başardılar.

Yuan Shao başkente geldiğinde He Jin'in çoktan öldürüldüğünü gördü ve On Hadımı öldürerek He Jin'in intikamını aldı. İmparator Shao kardeşi Liu Xie ile birlikte kaçmaya çalıştıklarında şehre hareket etmekte olan Dong Zhuo tarafından bulundular. İmparatora ve kardeşine sahip olan Dong Zhuo Çin'in gerçek hakimi haline geldi. Bir süre sonra İmparator Shao'yu öldürten Dong Zhuo, kardeşini İmparator Xian ismiyle imparator ilan etti.

SnxuZ38.jpeg

Çinli tarihçilere göre Dong Zhuo zalim ve bencil bir hükümdar olsa da, bazı olumlu özellikleri olsa gerek keza ordusu kendisine müthiş bir sadakat besliyordu. Dong Zhuo 192 senesinde koruması Lu Bü tarafından öldürülene kadar çocuk imparator Xian'ın politikalarını belirleyen figür oldu. Cao Cao'nun Lingdi'ye kabul ettirdiği antlaşma, yeterli kaynağa ve karizmaya sahip valilerin pratikte kendi devletlerine sahip olmasıyla sonuçlanmıştı ve Dong Zhuo'nun ölümü sonrasında Liu Bei, Sun Quan ve Cao Cao gibi generaller Cennetin İradesine sahip olduklarını kanıtlamak adına birbiriyle savaşarak üstün gelmeye çalıştılar. Bu üçlü arasında en güçlüsü olan Cao Cao Çin'in kuzey topraklarını ele geçirdikten sonra tüm Çin topraklarını birleştirmek adına güneye indiğinde Kızıl Kayalar Muharebesinde büyük bir bozguna uğradı.

Daha sonraları Çin 3 krallığa bölündü: Cao Cao önderliğinde Cao Wei, Sun Quan önderliğinde Wu ve Liu Bei önderliğinde Shu Han. Çin toprakları 266 senesinde Jin hanedanı tarafından birleştirildi, Jin hanedanı tıpkı yüzyıllar önce Qin hanesinin yaptığı gibi fetih yoluyla Cennetin İradesine sahip olduğunu öne sürecekti.

Sonuç
Cao Wei'yi devirip diğer krallıkları hakimiyeti altında toplayan Sima Yan tarafından kurulan Jin hanedanı ülkeye istikrar getirmeye çalışsa da, Sima Yan'ın ölümü sonrasında başlayan Sekiz Prens Savaşları sonucunda ülke tekrardan Doğu Jin ve Batı Jin olmak üzere ikiye bölündü. Bunun ardından On Altı Krallık adı verilen dönemde Jin toprakları tekrardan parçalandı ve bu parçalar arasından Liu Song hanedanı yükseldi.

Teoride tartışmasız ve mutlak bir otorite öngören Cennetin İradesi argümanı, yeterli güce sahip her lordun sahip olduğunu iddia edebilmesi gibi büyük bir açığa sahipti. Halkını umursamayan hükümdarların Cennetin İradesini kaybettiği söyleniyordu ancak "halkı umursamak" bir hayli subjektif bir bakış açısına dayalıydı ve neyin halk için yapıldığı kişiden kişiye değişebiliyordu. İşin nihayetinde halkı umursamamaları sebebiyle Cennetin İradesini kaybettiği öne sürülen hükümdarların yerini yine halkı umursamayan başka hükümdarlar dolduruyordu.

Sarı Türban İsyanı tüm bu hikayede halk tarafından başlatılmış yegane siyasi hareketti ve halkın bu girişimini sona erdirenler, halkın içerisinde bulunduğu durumla bağlantılı bir konsept olan Cennetin İradesine sahip olduğunu kanıtlamak isteyen savaş lordları olmuştu. Daha sonraları ülkenin yönetimini ele geçiren Jin ve Liu Song hanedanları da halk için yaptıklarıyla değil, muharebede düşmanlarını yenerek Cennetin İradesine sahip olduklarını kanıtlamışlardı.