Oyrat hanlığı olarak son 30 sene bizim için çok olaylı geçti. İşe ilk olarak güneyimizdeki minik hanlıkları toplamak ile başladık ancak Kore devletinin baskıları sonucu ile doğuya yönelmek zorunda kaldık ve bizim doğu hanlığımız olan Moğolistan hanlığının şüphesiz hakları olan toprakları Mançurya bölgesinden geri aldık. bu topraklarda hakimiyeti sağlamak ile uğraşırken fark ettik ki doğuda büyümekte olan bir güç var! O da kendilerini Mançurya'nın hakimi olarak tanıtan Mançu Hanlığı idi. Onlara karşı harekete geçmek zorundaydık, bunu hanlığın büyükleri ile paylaştığım vakit tüm generallerim ve kabile reislerim savaş istediklerini bildirdiler ancak ilk olarak diplomatik hamleler yapmalıydım ve yaptım da bu ülkenin önünü kesmeye çalıştım. Danışmanlarımın zayıflığı ve Mançu hanlığının türlü oyunları ile tüm planlarım yıkılmıştı ve geriye tek seçenek olarak savaş kalmıştı.
Bu sırada müttefiğimiz olan Kore'den hayatımda duymadığımız yenilikleri hanlığımıza benimsetmek üzere teklif almıştım ve bu güzel teklifi seve seve kabul ettim. Bir sürü enteresan bilgiler öğrenmiştik, toplumsal sınıf farkından sanat ve insan hakları diye bir şeyin varlığına kadar. Biz bunlarla uğraşırken bir kaç doğu Moğol boyları Moğolistan'ı bize karşı kışkırtmışlardı, Mançu tarafından desteklenen bu kışkırtmaya oldukça sinirlenmiştik. Mançu devleti bize ani bir savaş açınca içimizdeki bazı hainler ve lojistik yanlış planlamalar sebebiyle savaşın ilk ayında tam 26 bin Oyrat yiğidi Mançu kılıçları altında can verdi.
Savaşın başlarında yeniliyormuşuz gibi hissetsekde Gök Tengri bizim tarafımızda imiş. Kore müttefiğimiz ile omuz omuza muharebelerden sonra Mançu askerlerini kuzeye kadar sürdük. Savaş devam ediyor iken isyan eden Moğol beyliklerini ve bu isyanda parmağı olan herkesi idam edip meydan da sergilettim ki bu olay bir daha yaşanmasın.
Bu sırada ulaklarım bana Uzak Batı'da çok kanlı savaşların olduğunu haber verdi, Gök Tengri onlara da bizim kılıçlarımızın altında barış getirsin.