Bölüm 5: Balkan Fırtınası ve Osmanlı'nın Yükselen Gücü
1912 sonbaharında Balkanlar, ateş çemberine dönerken Osmanlı İmparatorluğu, Balkan İttifakı’nın saldırılarıyla karşı karşıya kalmıştı. Ancak bu savaş, Osmanlı için yalnızca savunma değil, modernleşmenin ve stratejik dehanın sınandığı bir mücadeleye dönüştü. Almanya’dan alınan modern savaş gemileri, Osmanlı ordusunun sahadaki başarısını desteklerken, iç politikada İttihatçıların kontrolü ele geçirme girişimi, Teşkîlât-ı Mahsûsa’nın müdahalesiyle bertaraf edildi.
Alman Savaş Gemileri ve Osmanlı Deniz Gücü
Osmanlı, Balkan Savaşı öncesinde Almanlardan iki modern zırhlı savaş gemisi satın almıştı: SMS Brandenburg ve SMS Kurfürst Friedrich Wilhelm, Osmanlı Donanması’na katılarak sırasıyla Barbaros Hayreddin ve Turgut Reis isimlerini almıştı. Bu gemiler, Osmanlı Donanması’nın zayıflayan gücünü yeniden canlandırdı ve Ege Denizi’ndeki operasyonlar için kilit bir rol oynadı.
Osmanlı Donanması, bu modern savaş gemileriyle Ege Denizi’nde üstünlük sağlayarak, Yunanistan’ın deniz ticaret yollarını kesmekle kalmadı, aynı zamanda Osmanlı kuvvetlerinin Atina’ya başarılı bir çıkarma yapmasını mümkün kıldı.
Atina’ya Çıkarma ve Osmanlı’nın Zaferi
Osmanlı ordusu, Trablusgarp zaferinden gelen deneyimle, Ege Denizi üzerinden Yunanistan’a cesur bir çıkarma operasyonu düzenledi. Amiral Rauf Orbay komutasındaki donanma, Barbaros Hayreddin ve Turgut Reis zırhlılarıyla Atina yakınlarındaki Pire Limanı’na çıkarma yaptı. Osmanlı birlikleri, modern silahlarla donatılmış ve stratejik olarak eğitilmiş durumda sahaya indi. Bu operasyon, Yunan ordusunun lojistik hatlarını kesmekle kalmadı, aynı zamanda Balkan İttifakı’nın planlarını bozarak Osmanlı’nın savaşta üstünlük sağlamasına katkıda bulundu.
Atina’ya yapılan çıkarma, Balkan Savaşı sırasında Osmanlı’nın elde ettiği en büyük zaferlerden biri olarak tarihe geçti. Bu zafer, sadece askeri gücün değil, aynı zamanda reformlarla güçlendirilmiş modern stratejilerin bir sonucuydu.
[b]İç Cephede Teşkîlât-ı Mahsûsa’nın Zaferi[/b]
Balkan Savaşı sürerken, Osmanlı iç politikasında da bir mücadele yaşanıyordu. İttihat ve Terakki Cemiyeti, savaşı bir fırsat olarak görüp hükümeti devirme girişiminde bulundu. Ancak bu plan, Teşkîlât-ı Mahsûsa tarafından önceden deşifre edilmişti.
Teşkîlât-ı Mahsûsa, İttihatçıların gizli toplantılarını ve darbe planlarını izleyerek, bu kişileri tek tek fişlemişti. Sultan II. Abdülhamid’in dönemdeki disiplinli yönetimi, teşkilata daha geniş yetkiler tanımış ve darbe girişimini önlemek için gereken hızlı müdahaleler yapılmıştı. Darbe planına dahil olan İttihatçılar, görevlerinden alındı ve etkisiz hale getirildi. Bu, Osmanlı yönetimindeki iç istikrarın korunmasını sağladı ve savaş sırasında yaşanabilecek kaosun önüne geçti.
Osmanlı ordusu, Atina’ya yapılan başarılı çıkarma operasyonunun ardından hızla ilerleyerek
Mora Yarımadası’nı ele geçirdi. Bu zafer, sadece Yunan cephesindeki üstünlüğü pekiştirmekle kalmadı, aynı zamanda Balkan İttifakı’nın birleşik harekât planlarını bozdu. Ancak, aynı dönemde Bulgaristan ve Sırbistan cephelerinde yaşanan zorluklar, Osmanlı ordusunun tüm cephelerde aynı anda başarı sağlayabilmesini engelledi.
Sırbistan cephesinde ise lojistik yetersizlikler, Osmanlı ordusunun savunma planlarını sekteye uğrattı.
General Ali Rıza Paşa, sınırlı kaynakları korumak ve mevcut ordunun gücünü daha verimli kullanmak amacıyla, Sırp ilerleyişi karşısında kontrollü bir geri çekilme emri verdi. Osmanlı ordusu, stratejik olarak daha avantajlı pozisyonlara çekilerek Sırp saldırılarını yavaşlattı.
Bu geri çekilme, Osmanlı yönetimi içinde tartışmalara neden olsa da, uzun vadede lojistik hatların yeniden düzenlenmesine ve askerlerin yeniden organize edilmesine olanak sağladı. Sırp ordusu, Osmanlı ordusunun tahkim edilmiş mevzileri karşısında ilerlemekte zorlanarak Balkan İttifakı’nın genel stratejisini etkileyemedi.
Atina çıkarması ve Mora Yarımadası’ndaki zaferler, Osmanlı’nın Balkan Savaşı’ndaki üstünlüğünü pekiştirdiği bir döneme işaret ediyordu. Ancak bu zaferlerin gölgesinde, imparatorluk iç siyasetinde büyük bir değişim yaşanıyordu.
İttihat ve Terakki Cemiyeti, başarısız bir darbe girişiminden sonra tarih sahnesinden silindi.
Mora Yarımadası’nın tamamen Osmanlı kontrolüne geçmesinin ardından, kuşatılan Yunan birlikleri için geri dönüş yolu kalmamıştı. Osmanlı ordusu, Mora’nın iç bölgelerine kaçan ve teslim olmayı reddeden Yunan birliklerini etkili bir operasyonla tamamen imha etti. Bu kesin zafer, Yunanistan’ın Balkan Savaşı’ndan çekilmesiyle sonuçlandı ve Osmanlı ordusuna diğer cephelere odaklanma fırsatı sundu.
Yunanistan’ın teslimiyeti, hem askeri hem de diplomatik bir zaferdi. Osmanlı ordusu,
General Ali Rıza Paşa komutasında Mora’da üstünlüğü ele geçirdikten sonra, Yunan birliklerini kuşattı ve etkili bir şekilde yok etti. Atina hükümeti, bu yenilginin ardından daha fazla direnmenin anlamsız olduğunu fark ederek tam teslimiyet kararı aldı.
[*]
Sırbistan Cephesi: Geri çekilmek zorunda kalan Osmanlı birliklerine destek sağlamak için Mora’dan gelen taze birlikler bu cepheye gönderildi. Bu takviye, Sırp ilerleyişini yavaşlatmakla kalmadı, aynı zamanda karşı saldırılar için yeni bir fırsat yarattı.
[*]
Bulgaristan Cephesi: Bulgar saldırılarını durdurmak ve Osmanlı sınırlarını güvence altına almak için deneyimli birlikler bu cepheye konuşlandırıldı. Bulgaristan’a karşı Osmanlı savunması daha da güçlendi.
Balkan Savaşı’ndaki Osmanlı zaferleri, güçlü askeri taktikler ve disiplinli birliklerin çabalarıyla kazanılmıştı. Ancak bu başarıların ardında büyük bir mücadele daha vardı:
lojistik sorunlar. Osmanlı, modern savaşın gerektirdiği lojistik altyapıdan yoksundu ve özellikle demiryolu eksikliği, ordunun hareketliliğini ve tedarik zincirini ciddi şekilde etkiledi.
Sırbistan cephesinde Osmanlı ordusu, geri çekilme taktiğiyle Sırp kuvvetlerini stratejik bir tuzağa çekti. Lojistik zorluklara rağmen, Mora’dan sevk edilen taze birlikler ve deneyimli komutanlar, planın başarısını garantiledi.
Osmanlı kuvvetleri, geri çekiliyor gibi yaparak Sırp ordusunu Osmanlı topraklarının içlerine çekti. Bu sırada yan kollardan ilerleyen Osmanlı birlikleri, düşman ordusunu tamamen kuşattı. İletişim ve lojistik hatları kesilen Sırp birlikleri, Osmanlı topçularının ve piyadelerinin koordineli saldırılarıyla ağır kayıplar verdi.
Kuşatma sonunda Sırp ordusunun büyük bir kısmı imha edildi, hayatta kalanlar ise teslim olmaya zorlandı. Bu zafer, Osmanlı’nın Balkan Savaşı’ndaki gücünü perçinlerken, Sırbistan cephesindeki tehdidi tamamen ortadan kaldırdı. Boşta kalan Osmanlı birlikleri hızla Bulgaristan cephesine sevk edildi
Sırbistan’ın savaştan çekilmesiyle Osmanlı birlikleri, Bulgaristan cephesine kaydırıldı. Bu stratejik hareket, Osmanlı ordusunun gücünü Bulgaristan üzerinde yoğunlaştırmasını sağladı. Osmanlı kuvvetleri, cepheyi yararak Sofya’ya ilerledi ve Bulgar ordusunu kuşatmaya başladı.
Bulgaristan, Sofya’nın düşme tehdidi karşısında barış istemek zorunda kaldı. Ancak Osmanlı’nın dayattığı ağır şartları kabul etmekte zorluk çekti. Sofya’nın kuşatılması ve Osmanlı ordusunun ilerleyişi, Bulgar hükümetini teslim olmaya zorladı. Sonuç olarak, Osmanlı birlikleri Sofya’yı işgal etti ve barış görüşmelerini başlattı.
Bu noktada Bulgaristan, Osmanlı İmparatorluğu’nun şartlarını kabul etmek zorunda kaldı.
Barış anlaşması, Osmanlı İmparatorluğu’nun zaferini pekiştiren ağır şartlar içeriyordu. Yunanistan, Karadağ ve Sırbistan, Osmanlı İmparatorluğu tarafından ilhak edildi. Bu ilhaklar, Osmanlı’nın Balkanlar üzerindeki genişleme stratejisinin bir parçası olarak gerçekleştirildi.
Bulgaristan ise durumunu vassal devlet olarak kabul etmek zorunda kaldı ve Osmanlı’ya olan bağımlılığını kabul etti. Anlaşmada, Bulgaristan’ın güney bölgeleri Osmanlı’ya bırakıldı. Bu durum, Osmanlı’nın Balkanlardaki toprak kazanımlarını genişletmesine ve gücünü tekrar kurmasına olanak tanıdı.
Bu ağır barış şartları, Osmanlı İmparatorluğu’nun Balkanlardaki stratejik üstünlüğünü ve ekonomik gücünü pekiştirdi. Balkan Savaşları sonrasında, Osmanlı’nın sınırları yeniden çizildi ve imparatorluğun Avrupa’daki varlığı yeniden şekillendi.
Bu anlaşma, Osmanlı’nın gücünü kısa vadede sağlamlaştırmış olsa da, uzun vadede imparatorluğun içerideki ve dışarıdaki sorunlarını çözmek için kapsamlı reformlara ihtiyaç duyduğunu da ortaya koydu.