Attila, Hunlar olarak bilinen göçebe halkın lideri ve kurucusu olduğu Hun İmparatorluğu'nun hükümdarı. İsmi "küçük baba" anlamına gelmektedir ve bazı tarihçilere göre gerçek ismi değil, kendisine Hun boylarınca takılmış bir lakaptır. Attila'nın Cermen topraklarına girişi Cermen kabilelerinin Batı Roma İmparatorluğu'na doğru göç etmesiyle sonuçlanmış, tarihte bu olaya Kavimler Göçü adı verilmiştir. Attila'nın sebep olduğu bu göç hareketi milattan sonra 5. yüzyılda Batı Roma'nın çöküşüne sebep olacak olayların ilk zinciri olmuştur. Özellikle Vizigotlar ve onların Roma'ya karşı başlattıkları isyan Roma'nın yıkılışında çok önemli bir yer taşımaktadır. Roma Ordusu Vizigotlara karşı 378 yılında aldığı yenilginin etkisinden ordu imparatorluk yokolup ordu terhis edilene kadar çıkamayacaktır.
Vizigotların Roma'ya karşı elde ettiği bu zafer Hunların da dikkatini Roma'nın üstüne çeker. Attila, Hunların liderliğine geldiği gibi olası sonuçlarını hiç düşünmeden Roma ile olan antlaşmaları yok sayarak karşısına çıkan ve genellikle herhangi bir direniş de gösteremeyen Roma şehirlerinin teker tekre üstünden geçmiş, Roma Ordularının çağının kapandığını tüm dünyaya göstermiştir.
Romalı generaller diğer kavimlere savaş zamanında söz geçirmekte zorlanırken Attila Alanlar, Alemanniler, Ostrogotlar gibi çok sayıda farklı kabileyi savaşta kendi safında oldukça etkili bir şekilde kullanmasını bilmiştir. Romalıların bu konudaki zaafına örnek olarak Romalı general Litorus'un 439 yılında Gotlara karşı düzenlediği seferde o zamanlar müttefikleri olan Hunların Roma ordusunun geçiş hizasında olan şehirleri yağmalamasını engelleyememesi gösterilebilir. Attila sahip olduğu üstün binicilik yetenekleri ve askeri zekası sayesinde İmparatorluğu'nu tamamen kendi kişiliğiyle güçlendirmesini başarmış, Hunları zamanının en güçlü askeri gücü haline getirmenin yanı sıra sadece 10 yıl gibi kısa bir sürede devasa bir İmparatorluk oluşturmuştur. Hunlar altın çağlarında günümüz Fransa'sından Tuna nehrine kadar Avrupa'nın büyük bir kısmına hükmediyordu. Attila 453 yılında hayatını kaybettikten sonra çocukları imparatorluğun parçalanışını engellemeye çalışsa da başarılı olamadılar ve imparatorluk 469 yılında dağıldı.
Güce Yükselişi
Attila'nın net doğum tarihi ve doğum yeri bilinmemektedir.
Peter Heather, Tarihçi :Hunlara dair elimizdeki bilginin bu kadar az olması gerçekten şaşırtıcı. Tam olarak ne dil konuştuklarını dahi bilemiyoruz. Dillerine dair elde ettiğimiz bilgilerin büyük bir kısmı Attila dönemindeki Hun liderlerinin isimlerinden geliyor. Ancak o dönemde Cermen dillerinin Hun İmparatorluğu içerisinde büyük bir etkisinin mevcut olduğunu biliyoruz ve bu sebeple bu bahsedilen isimlerin bir kısmı kesin olarak, bir kısmı ise büyük bir ihtimalle Cermen isimleri. İranlılar, Türkler ve Fin/Ugorlar Hunların kullandıkları dile dair çeşitli tezlere sahipler ancak işin gerçeği Hunların konuştukları dile dair bir bilgiye sahip değiliz ve yüksek ihtimalle hiçbir zaman da sahip olamayacağız. Aynı zamanda Hunların tam olarak nereden göç ettiklerini ve bu göç eylemini neden gerçekleştirdiklerini de bilemiyoruz. Ammianus'a göre de açıklanabilecek pek bir şey yok.
Ammianus, Antik Katip :Tüm bu kötülüklerin ana kaynağı, Azov denizinin ötesinde donmuş bir okyanustan gelen ve oldukça anormal bir biçimde vahşi tavırlar sergileyen Hunlar.
O kadar öfkeli ve acımasız bir doğaya sahiplerdi ki yazarlar tarafından sürekli dolaşıp diğer insanlara sataşmaları normal olarak atfedilmişti. Diğer kaynaklarda da Hunların bu vahşiliğine dair yazılar bulunabilir.
Günümüzde Attila'nın annesinin isminin Hungysung Vladdysurf olduğu belirtilse de bu iddianın herhangi bir ciddi dayanağı yoktur ve sahte olma ihtimali oldukça yüksektir. Babasının adı Mundzuk, amcasının adı Rugila (kimi kaynaklarda Rua veya Ruga)'dır. Attila gençliğinde abisi Bleda (kimi kaynaklarda Buda) ile birlikte okçuluk ve binicilik eğitimi almış, nasıl dövüşüleceğini öğrenmiştir. Bu iki kardeşe aynı zamanda Romalılar ve Gotlarla ticaret yapabilmeleri için Latin ve Got dilleri de öğretilmiştir. Tarihçiler Attila'nın gençliğine dair sunulan bu bilgilere de şüpheyle yaklaşmaktadır, John Man gibi tarihçiler tüm bu bilgileri geçersiz sayıp Attila'nın hayatının sonraki dönemlerindeki başarılarına göre bu gibi çıkarımlar yapılmaması gerektiğini savunur.
Hunların lideri olan Rugila'nın kendisinin topraklarını verasetle elde edebilecek kendi çocukları olup olmadığını bilinmemektedir ancak bilinen şey Mundzuk'un hayatını erken bir şekilde kaybetmesi üzerine verasetin Bleda ve Attila'ya kaldığı şeklindedir. Christopher Kelly başta olmak üzere bazı tarihçiler Attila ve Bleda'nın Rugila'nın çocuklarını suikast yoluyla ortadan kaldırdığını öne sürse de, Man bu iddiaları geçersiz görmektedir. Hem Bleda hem de Attila'nın Hunların Savaş Konseylerinde aktif bir şekilde yer aldıkları bilinmektedir. Attila henüz Hunların liderliğine yükselmeden önce Hunlar önemli bir güç haline gelmeye başlamıştır. Söylentiye göre Hunlar atlarını o kadar iyi kullanmaktaydı ki gerekirse atlar da dişleri ve nallarını kullanarak savaşta onlar için savaşırlardı. Tarihçi ve eski Albay Yüzbaşı Michael Lee Lanning Hun ordusunu şu şekilde tanımlamaktadır:
Christopher Lee Lanning, Tarihçi :Hunlar üstüne hayvan yağı sürülmüş ağır, hayvan derilerinden yapılma giysiler giyerlerdi. Bu giysi hem esnetilebilir ve rahat bir giysiydi hem de su geçirmezdi. Sahip oldukları çelikle güçlendirilmiş başlıklar, boyun ve omuz hizalarındaki zincir zırh Hun atlılarını düşman oklarından ve kılıçlarından korumuştur. Hun savaşçıları yumuşak, hayvan derisinden yapılan ayakkabılar giyerdi, bu ayakkabılar at kullanımında çok rahat olmakla birlikte yaya hareket edilmesi gerektiğinde oldukça zorluydu. Bu sebeple Hun savaşçılar için yürümek, ata binmekten daha zordu.
Rugila 433 yılında Constantinople'a karşı düzenlediği bir seferde hayatını kaybedince Hunların liderliği Attila ve Bleda'ya geçer. Lanning'in yazdıklarına göre Attila başta Doğu Roma İmparatorluğu olmak üzere Hunların komşularıyla uzun seneler savaşmış tecrübeli bir orduyu elde etmiştir. Bu iki kardeş Hun İmparatorluğunu birlikte yönetmiş ve Doğu Roma İmparatorluğunu hedef almıştır. Doğu Roma İmparatorluğu eskilerde Hunlara diğer kabilelerle başa çıkabilmesi için paralıasker olarak para verirken, artık Hunlar istilaya başlamasın diye haraç vermeye başlamıştır.
Attila ve Bleda 439 yılında Hunlarla Roma arasında imzalanan Margus antlaşmasını hazırlamıştır. Bu antlaşmadan daha önce genç yaşta Hunlar tarafından esir alınıp onların dilini öğrenen Romalı general Flavius Aetius hazırlanmış başka bir antlaşma mevcuttu. Margus antlaşmasıyla bu antlaşmanın kapsadığı alanlar genişletilmiş, Romalılar Hunların düşmanlarıyla müttefik olamayacaklarını kabul etmiş, ticarete başlamış ve tabi ki direkt olarak Attila veya Bleda'ya yıllık 700 bin altın ödeyeceklerini kabul etmişlerdir. Buna karşılık Hunlar Roma'ya saldırmayacaklarını, Roma'nın düşmanlarıyla müttefik olmayacaklarını ve İmparatorluğun Tuna sınırını güven altında tutacaklarını belirtmişlerdir.
Bu antlaşma sayesinde Romalılar Tuna nehrindeki birliklerini geri çekip Sicilya ve Kuzey Afrika'daki topraklar taciz eden Vandallara yönlendirebilmiştir. Hunlar da aynı şekilde dikkatlerini doğuya çekip Sasani İmparatorluğuna savaş açmış, ancak yenilmişlerdir. Roma Ordularının Sicilya'da olduğunu farkeden Hunlar bunu fırsat olarak görmüştür. Tarihçi Kelly'e göre "Attile ve Bleda Roma Ordusunun Sicilya'ya hareket etmek üzere gemilere bindiği haberini aldığı an Tuna Taarruzunu başlatmıştır". Hunlara göre Romalılar Margus antlaşmasını Roma topraklarındaki Hun sığınmacıları Hunlara teslim etmeyerek bozmuştur ve bunun üstüne Romalı bir rahip Hun topraklarına girip Hun mezarlıklarını açıp mezardaki değerli eşyaları çalmıştır. Hunlar aynı şekilde bu rahibin de kendilerine teslim edilmesini ister.
Bu hareketin üzerine Theodosius generali Flavius Aspar'ı Attila ve Bleda ile anlaşması üzerine Hunlara gönderir ancak anlaşmak artık imkansızdır. Attila Aspar'a açılmış mezarlıkları gösterir ancak bu mezarların kimin mezarı olduğu, kimin bu mezarları açtığı ve içerisinden tam olarak ne alındığı bilinmemektedir. Bunun üzerine Aspar böyle bir suçun Romalılar tarafından gerçekleştirildiğine dair bir kanıt olmadığını belirtir ve Attila ile Bleda'dan saklanan ve Roma topraklarında bulunan Hun sığınmacılara dair bir bilgisinin olmadığını belirtir. Hunlar olayların kendi anlattıkları şekilde gerçekleştiğinde ısrarcı olsalar da Aspar ikna olmaz ve Hunların saldırıya geçebileceğini belirtmek üzere Constantinople'a gelir, ancak Theodosius Hunların saldırıya geçebileceğine ihtimal vermemektedir. Hunların iddia ettiği Hun sığınmacıların gerçekten varolduğu ve Attila'ya başkaldırıp Roma'ya sığındıkları ortaya çıkar ve Attila bu sığınmacılar kendisine karşı bir isyan hareketi başlatamasın diye onları talep etmektedir. Ardından mezarları soyduğu söylenen rahibin yüksek ihtimalle bu işi gerçekleştirdiği ortaya çıkar ve Hunlar saldırdığında Margus şehrini teslim ederek ihanet edecektir.
Ancak rahip kanıt olmadığı gerekçesiyle teslim edilmedi ve Attila savaş hazırlıklarına başladı. Aspar 441 yılının yaz mevsiminde Constantinople'a dönerken Attila ve Bleda ordularını Roma topraklarına sokup Illyricum eyaletindeki şehirleri yağmalamaya başladılar. Bu şehirler Roma için oldukçe önemli, ticaret merkezi olarak görülebilecek şehirlerdi. Ardından oradaki şehre (mezar soyguncusu rahibin yardımlarıyla) girip şehri yokedeceklerdir. Onca olay sonrası ancak bu zaman Theodosius antlaşmanın yürürlükten kaldırıldığını ilan eder ve savaşa hazırlanır. Attila ve Bleda buna tam kapsamlı bir istilayla cevap verir ve Romalıların başkenti Constantinople'a 20 mil yakındaki tüm Roma şehirlerini yakıp yağmalar. Bu esnada Büyük Constantine'in doğduğu Naissus kenti de yıkılır. Hunlar Roma ordularına yardımcı oldukları seneler boyunca kuşatma tekniklerinde ustalaşmışlardır. Bu Hun İstilasının başarılı olmasının öncelikli sebebi beklenmedik bir saldırı olmasıdır. Theodosius Hunların antlaşmayı bozacağını hiç beklememiştir ve aksini iddia eden konseyini de dinlememiştir.
Christopher Lee Lanning, Tarihçi :Antlaşmalar Attila ve abisinin umrunda değildi, barış ise hiç umurlarında değildi. Tahta geçer geçmez Roma'ya karşı Hun istilasına başladılar ve yollarındaki her şeyi yaktılar. 10 yıl içerisinde Hunlar Macaristan, Yunanistan, İspanya ve İtalya'ya denk gelecek kadar toprağı istila ettiler. Attila büyük bir miktarda ganimet elde etti ve bu esnada şehirleri yakıp şehirde yaşayan halkı öldürdüler. Zaman içerisinde görüldü ki ganimet ve ihtişam Attila ve askerlerinin yegane hedefi değildi. Attila ve askerleri savaşmaktan zevk alıyorlardı, çiftçilikle uğraşmaktansa askeri bir yaşam tarzı benimseyip toprakları yağmalamayı daha eğlenceli görüyorlardı.
Yenildiğini anlayan Theodosius Hunlara daha önce verdiğinin 3 katı haraç vermek zorunda kalmıştır.
Will Durant, Tarihçi :Doğu Roma'nın İmparatoru Theodosius ve Batı Roma'nın İmparatoru Valentinan Attila'ya barış karşılığında müthiş miktarlarda haraç ödemeyi kabul etmiştir, öyle ki kendilerini Hunlar tarafından bir bölgeyi yönetip alınan vergileri Hunlara aktarmakla görevlendirilmiş memurlar olarak görmek İmparator olarak görmekten daha doğru olabilir.
Tuna İstilası sonrasında Attila ve Bleda ordularını Macaristan'a geri çeker ve Bleda tarih sahnesinden silinir.
Priscus, Romalı Tarihçi :Hunların Kralı Bleda, kardeşi Attila'nın düzenlettiği suikast sonucu hayatını kaybetti.
Diğer tarihçiler Bleda'nın savaş esnasında öldürülmüş olabileceği ihtimalini de gözönünde bulundurur. Ne sebeple öldüğü tam olarak bilinmese de, 445 yılından itibaren Attila Hunların yönetimini tamamen kendi eline almış ve Avrupa'daki en güçlü askeri lider haline gelmiştir.
Honoria'nın Teklifi
Jordanes, Tarihçi :Attila'ya dair öyle söylentiler dolaşıyor ki etrafta istisnasız herkes kendisinden çekiniyor. Oldukça kibirli bir yürüyüşe sahip ve sürekli gözlerini bir oraya bir buraya çevirip sahip olduğu gururlu ruhu karşısındakine hissettirmeye çalışıyor. Savaşı çok sevdiği her halinden anlaşılıyordu ancak aynı zamanda kendisini kontrol etmeye çalıştığı da görülüyordu. Kendisine verilen tavsiyeleri dinliyor, kendisinden isteklerde bulunanlara yardımcı oluyordu. Oldukça kısa boylu olmasına rağmen geniş omuzlara sahipti. Gözleri küçük, sakalları ise inceydi ve yer yer beyazlar göze çarpıyordu. Yassı bir burna sahipti ve teni karanlıktı.
Attila her ne kadar genellikle at üstünde savaşan vahşi bir savaşçı olarak resmedilse de, aslında oldukça komplike bir kişiliğe sahipti. Romalı yazar Priscus kendisiyle yüzyüze görüşüp yemek yemiş biri olarak kendisinden oldukça farklı sözlerle bahsetmiştir.
Will Durant, Tarihçi :Diğer barbar fatihlerden en büyük farkı Attila'nın sadece güce değil, aynı zamanda zekaya da önem vermesidir. Kendi halkı üzerinde batıl inançlar oluşturarak kendi otoritesini kutsal bir boyuta getirmiştir. Kazandığı zaferler belki de kendisinin yaymaya başladığı acımasızlıkla dolu hikayelerle henüz savaşmadığı düşmanlarını dahi etkilemeyi başarmış, Hristiyanlar dahi ona "Tanrı'nın Kırbacı" demiştir. Kendisi okuma ve yazmaz bilmezdi ancak bu onu zekice hamleler yapmaktan alıkoymadı. Vahşi biri değildi, onur ve adalet gibi kavramlara değer veriyordu ve hatta dönemindeki Romalılardan daha cömert yapıda olduğuna dair hikayeler mevcut. Basit giysiler giyer, basit yemekler yerdi. Ilımlı bir içki alışkanlığı vardı ve lüks hayattan uzaktı. Bu esnada kendisinin altındakiler lükse düşkündü, altınlarını ve gümüşlerini birbirine göstermeye bayılıyor, kılıçlarını ve becerikli kadınlarının parmaklarını bu mücevherlerle süslüyorlardı. Attila'nın çok karısı vardı ve o dönem Ravenna ve Roma'da görülebilen sefahati yerdiği söylenir. Sarayı ahşaptan yapılmaydı ve bol miktarda halı ve deri bulunuyordu.
Bu alıntıda bahsedilen "batıl inançlar" kullanımına örnek olarak Durant Attila'nın kılıcının kendisine Roma savaş tanrısı Mars tarafından verildiğini iddia etmesini gösterir.
Jordanes, Tarihçi :Birgün bir çoban beslediği ineklerden birinin topalladığını görür ancak bu yaraya sebep olabilecek bir şey bulamaz. Kan izini takip ettiğinde çimenlerin arasında, toprağa gömülü bir kılıç görür. Bu kılıcı Attila'ya götürdüğünde Attila çok mutlu olur ve kılıcın Mars'a ait olduğunu ve böylelikle kendisine tüm dünyayı yönetme hakkının verildiğini, tüm savaşlarda Mars'ın onu destekleyeceğini söyler.
Attila Roma'yı çelimsiz bir düşman olarak görüyordu ve 446 yılından başlamak üzere Moesia adı verilen Balkan bölgesini istilaya başladı. Bu istila esnasında 70'i aşkın şehri yaktı, şehirdekileri köleleştirdi ve tüm ganimeti Buda şehrindeki kalesine gönderdi. Burada bahsedilen Buda şehrinin Budapeşte olduğu iddia edilse de bazı tarihçiler bu iddiaya karşı çıkmaktadır. Doğuda Attila tamamen yenilemez biri olarak görülmeye başlanmıştı. Durant'ın tabiriyle "doğuyu yerlebir eden Attila gözünü batıya çevirdiğinde alışılagelmişin dışında bir savaş sebebi elde etti". 450 yılında Valentinian'ın kız kardeşi Honoria, Romalı bir senatörle daha önceden mütabakata varılmış olan evliliği iptal etmek adına Attila'ya mektup gönderir ve bu mektubun içerisinde nişan yüzüğü de bulunmaktadır. Her ne kadar Honoria'nın bu hareketle neyi planladığı tam olarak kesin söylenemese de, Attila bunu Roma İmparatorunun kızını kendisine vermek istediği şeklinde yorumlar ve Batı Roma İmparatorluğunun yarısını çeyiz olarak ister. Bu bilgi İmparator Valentinian'a ulaştığında Attila'ya tüm bu olan bitenin bir hatadan ibaret olduğunu, Roma'nın bu şekilde bir teklifte bulunmadığını belirtir. Öte yandan Attila bu teklifin meşru bir teklif olduğunu, kabul edip Honoria'yı karısı olarak gördüğünü belirtir ve ordusunu hazırlamaya başlar.
Galya İstilası
451 yılında Jordanes'e göre yarım milyon, ancak günümüz tahminlerine göre 200 bin askerle birlikte Attila Galya istilasına başlar. İlk olarak Belçika eyaletini kolaylıkla ele geçiren Attila, tüm Galya'da korkulan bir figür haline gelmiştir.
Will Durant, Tarihçi :Tüm Galya korku içerisindeydi. Bu daha önce karşılaştıkları bir durum değildi, bu sefer karşılarında Sezar gibi uygar bir fatih yoktu. Karşılarında bir Hristiyan yoktu. Karşılarında Tanrı'nın Kırbacı vardı ve Hristiyan veya Pagan demeden herkesi cezalandırmaya gelmişti.
Bu istilayla birlikte Hunların acımasızlığına dair söylentiler o derece bir hal alır ki onların saldıracağı bilgisi alınan yerleşim birimlerinde halk toplayabildiği ne varsa toplayıp kaçmaya başlar.
Ammianus, Romalı Tarihçi :Hunların vahşiliği bu zamana kadar karşılaştığımız barbarlardan çok farklı bir düzeyde. Hunlar her ne kadar -çok çirkin de olsa- insana benzeseler de, herhangi bir şekilde insan uygarlığına dair iz taşımıyorlar. Yemeklerini hazırlarken ateş kullanmıyorlar ve herhangi bir zevk unsuru görmüyorlar. Her türden hayvanın etini yarı çiğ bir şekilde yiyebiliyorlar. Saldırıya uğradıklarında kimi zaman normal bir dizilime sahip oluyorlar, kimi zaman ise düzenden tamamen yoksunlar. Davranışları çok ani, savaş alanında bir anda birleşip bir anda dağılabiliyorlar. Düşmanları Hunların geldiğini daha farkedemeden kampları yağmalanmış olabiliyor. Sürekli bir şekilde rakiplerinden belli bir uzaklıkta bulunuyor ve savaşlarını o şekilde yapıyorlar, yakın dövüşte ise kendi güvenliklerini kesinlikle umursamıyorlar. Düşmanları kılıç çarpıştırmayı düşünürken onlar düşmanlarının üstüne bir ağ atıp hareket edemez hale getiriyorlar.
Hunlar bir anda ortaya çıkıp bir anda kayboluyor, arkalarında sadece yıkım bırakıyordu. Kendilerine karşı herhangi bir erken uyarı sistemi kurmak mümkün değildi. Attila Trier ve Metz şehirlerini herhangi bir direnişle karşılaşmadan aldı, orada yaşayanları kılıçtan geçirdi. Tüm bu istila sonrasında nihayet Flavius Aetius ve Vizigot Kralı Theodoric komutası altındaki geniş çaplı bir Roma ordusuyla karşılaştı. Flavius Aetius Attila'nın stratejisini ve taktiklerini anlamıştı. Bu muharebeye Katalon Muharebesi adı verilir ve bu muharebe tarihin en kanlı muharebelerden biridir. Bu muharebede Attila ilk kez yenilgiye uğramıştır.
Jack Watkins, Tarihçi :Muharebede Romalılar daha üst seviyedeki bir pozisyona sahipti ve Hunları geri püskürtmeyi başardılar. Bu olay Hunların aklını o kadar karıştırdı ki Attila'nın uzun bir konuşma yapması gerekti. Muharebe esnasında Vizigotların Kralı Theodoric öldürüldü, ancak Vizigotlar bu ölüm üzerine korkuya kapılmaktansa daha da sinirlenip krallarının öcünü almak için savaşmaya başladılar. Vizigotların gösterdiği bu davranış Hunları geri çekilmeye zorladı. Hunlar günlerce kamplarından ayrılmadılar, ancak okçularıyla başarılı bir şekilde Romalıları püskürtmeyi başardılar. Vizigotların Roma ordusundan yavaş yavaş kaçması, Attila'nın muharebe yapılan bölgeden güvenli bir şekilde uzaklaşabilmesini sağladı. Romalılar Attila'nın peşine düşmediler ancak herkese Attila'nın da yenilebilir olduğunu gösterdiler.
İtalya Seferi
Attila'nın istilası durmuştu ancak bu onun tamamiyle yenildiği anlamına gelmiyordu. Romalılar zafer kazandıklarını ilan ettikten sonra ahmakça evlerine dönüp Attila'nın sataşacak başka biri arayacağını düşünmüşlerdi. 452 yılında Attila İtalya'ya sefere çıktı ve kendisine vadedilen gelini almaya geldiğini belirtti. İtalya'da tıpkı Galya'daki gibi büyük bir yıkıma sebep oldu ve Aquileia şehrini yaktı. Attila Aquileia şehrinin üstünden öyle bir geçti ki, bu şehir sadece yıkılmakla kalmadı, varolduğu zaman tam olarak nerede varolduğu bile tartışma konusu haline geldi çünkü şehirden geriye hiçbir şey kalmamıştı. İtalya'daki halklar da tıpkı Galyalılar gibi Attila'ya karşı büyük bir korkuyla yaklaşıyorlardı ve işin kötü tarafı Aetius'un elinde bu sefer Attila'ya karşı koyabileceği bir ordu bulunmuyordu. İnsanlar şehirlerden ve köylerden kaçıp, daha güvenli oldukları yerlerde yeni yerleşim birimleri kurmaya başladılar, hatta Venedik şehri Attila'nın denizi geçmeyeceğini düşünenlerce bu olay esnasında kuruldu. Nihayetinde de isabetli bir karar verdikleri ortaya çıktı.
Kimsenin tam olarak açıklayamadığı bir sebepten Hunlar Po Nehrinde durdu. Eldeki bilgiye göre İtalya'da o dönem 2 yılı aşkın süredir bir kıtlık bulunuyordu ve Attila'nın erzağı tükenmişi. Aynı zamanda Attila'nın ordusunda bir salgın başladığı ve bu sebeple planlarını yerine getiremediği de söylenir. Son olarak Got General Alaric'in Roma'yı 410 yılında yağmaladıktan çok kısa bir süre sonra ani bir şekilde ölmüş olması, o dönem böylesi prestijli bir şehre verilen hasarın ilahi bir şekilde cezalandırılacağına dair görüş oluşturduğu ve Attila'nın adamlarının kendisini bu konuda uyardığı iddia edilir. Aynı zamanda Roma ile Attila arasında bir barış yapılmış olma ihtimali de mevcuttur, Valentinian Attila ile müzakere etmesi için Papa 1. Leo'yu gönderir ancak bu görüşmede neyin konuşulduğu bilinmemektedir. Bilinen tek şey, Papa ile Attila'nın bu görüşmesi sonrası Attila'nın geri çekilerek Macaristan topraklarına döndüğüdür.
Ölümü
Honoria'yı ve çeyiz imparatorluğunu unutup unutmadığı bilinmemektedir, başta Durant olmak üzere tarihçiler Attila'nın ileriki tarihlerde Honoria kendisine verilmezse İtalya'ya tekrar sefer düzenlemekle tehdit ettiğini belirtse de böyle bir tehditin gerçekten yapıldığına yönelik net bir kaynak bulunmamaktadır. 453 yılında Ildico adında genç bir kadınla evlenir.
Will Durant, Tarihçi :Kutlama esnasında yemeğe ve içkiye bu zamana kadar yapmadığı bir şekilde ilgi gösteren Attila, ertesi sabah damarı patlamış ve bu damardan boynunda biriken kanla boğulmuş olarak yatağında bulundu.
Aynı zamanda Attila'nın karısı Ildico'nun Doğu Roma tarafından gönderilmiş bir casus olduğuna veya kazara alkol zehirlenmesiyle öldüğüne dair de söylentiler bulunmaktadır. Attila'nın ölümü üzerine tüm ordusu yas tutmuştur, Attila'nın atlıları yüzlerine kan sürüp Attila'nın bedeninin bulunduğu çadırın etrafında daire oluşturacak bir şekilde yavaşça at sürmüştür.
Christopher Kelly, Tarihçi :Romalı tarihçi Priscus'un belirttiğine göre Hunlar Attila'nın ölümü üzerine saçlarını kesip yanaklarında kesik açmıştır. Kendilerine göre savaşçıların en yücesinin yası kadınların gözyaşlarıyla değil, erkeklerin kanıyla tutulmalıdır. Ertesi gün Roma İmparatorluğunun sınırlarından çok uzakta Attila gömüldü. 3 tabut içerisine gömülmüştü, en içtekinde altın, ikincisinde gümüş, üçüncüsünde ise demir bulunuyordu. Altın ve gümüş elde ettiği ganimeti, demir ise elde ettiği zaferleri sembolize ediyordu.
Bir efsaneye göre Attila'nın gömüldüğü kurumuş dere yatağı Attila'nın gömülmesinden sonra tekrardan canlanır ve Attila'nın gömüldüğü alanı kapatır. Attila'nın gömüldüğü yeri bilenler de bu bilginin başkalarınca ele geçirilememesi için öldürülür.
Ölümü sonrası Attila'nın imparatorluğu çocukları arasında bölündü. Çocukları daha çok toprak kazanmak için birbirleriyle savaştılar ve krallığın yıkılmasına sebep oldular. Attila'nın ölümünden 16 yıl sonra 469 yılında devletleri tarih sahnesinden silindi.