Spartaküs, MÖ 111'de Trakya'da doğdu. Roma ordularına esir düşmüş ve Gladyatör olarak satılmıştır. Gladyatörlük; o dönemde Roma’da neredeyse bir küfür sayılırdı diyebiliriz. Aşağılanmanın en alt seviyesiydi ve köleler dahi böylesine acımasızca ölmek zorunda bırakılmazken, onlar her gün ölmek zorundaydılar. Genellikle savaş esirleri, kimsesiz köleler veya suçlulardan oluşurlardı. Acımasızca arenada ölüme terk edilip aslanlara yem edilirlerdi ya da birbirlerini öldürmeye zorlanırlardı. Yenilen gladyatörler ya aslanlara yem ediliyor ya da oracıkta öldürülüp atılıyordu. Yenen taraf ise şan ve şöhretini yükseltmiş sayılıyordu (!) Spartaküs böyle bir hayatın içerisine atıldı ve kısa sürede arenada yaptığı dövüşlerle ün kazanmış bir gladyatör haline geldi. Ciddi bir askeri eğitimden geçmiş olacak ki uzun bir süre arenada hayatta kalabilmişti. Yaratacağı köle ordusuyla Roma’yı kasıp kavurmadan önce herkesin tanıdığı, başarılı bir Trakyalı olarak Capua’dan Roma’ya tüm İtalyan coğrafyasında adını duyurmuş olacaktı.
Yaşadığı yer İtalya'da yer alan Capua adlı bir bölgedeydi. Oradaki gladyatörlük okulunda eğitim görmüştü ve daha sonra silah arkadaşları olacak olan diğer gladyatörlerle o okulda tanıştı. Dönemin tarihçilerinin anlattığına göre; Batiatus’un olan okulda ona karşı ayaklanmaya karar vermiş gladyatörler Spartaküs’ün önderliğinde yalnızca 74 kişilerdi. Bu 74 cesur adam muhafızları yenerek bir hapishane sayabileceğimiz bu gladyatör okulundan kaçtılar. Bu kaçış belki de insan bilincinin o dönem ki en yüksek noktasına sıçrayışı başlatacaktı.
Şehirde ilerlediler ve önlerine çıkan her köleyi salıvererek ordularına kattılar. Capua’daki diğer gladyatörleri tek tek serbest bıraktılar ve giderek büyüyorlardı. Çevredeki her şehri ve kasabayı gezdiler. Silah depolarını ele geçirerek güçlerine güç kattılar ve orduları artık Romalı lejyonlarla boy ölçüşebilecek güçteydi. Civar köylerde, kasabalarda ve şehirlerde gezerek yiyecek ve silah depoladıktan sonra birkaç küçük zafer elde edeceklerdi. Elbetteki bu zaferler büyükleri için ilham oluyor ve kulaktan kulağa yayılıyordu. Bu yayılma Spartaküs'ün Vezüv dağı eteklerinde kurduğu aşağılanmışlar ve dışlanmışlar kampını adeta bir mıknatısa çevirdi. Her geçen gün yeni gruplar katılıyor ve tarih önü alınamaz bir büyümeye tanıklık ediyordu. Roma üç bin kişiden oluşan çok küçük bir ordu gönderdi üzerlerine. Bozguna uğradılar ve neredeyse bütün Roma askerleri öldü. Büyük bir ordu toplandı. Ordunun başındaki kişi Cladius Glaber'di. Dağın (Vezüv) eteklerini tamamen çevirerek kaçış noktalarını kestiğini düşünen Claudius Glaber burada beklemeye karar verdi. Bu durumdan kurtulamayacağını düşünen köleler gün geçmeden paniklemeye başlamışlardı ki Spartaküs dağın öteki tarafından yalnızca bir kişinin geçebileceği bir patika buldu. En güçlü ve özel adamlarından küçük bir saldırı ekibi oluşturarak gizlice o patikadan indi ve gecenin yarısı dağın tepesindekilerle aynı anda kampa saldırdılar. Çoğu Roma askeri yatağında ölecekti. Öylesine büyük bir bozgundu ki kendilerini dahi savunamadılar. Silahları, zırhları, atları alan isyancılar artık güçlerine güç katmıştı. Ancak en önemlisi savaşıp kazanabileceklerine dair inançları artmıştı. Bu, onları daha da ileriye taşıyacak en önemli güç sayılabilirdi. Romalılar bu hezimet sonrası ne yapacaklarını düşünürken iyi eğitilmiş ve deneyimli bir ordusu olan Publius Varinus’u isyancıların üzerlerine göndermeye karar verdiler. İki ordunun sayıları o dönemde tam olarak bilinmese de savaşta Publius Varinus’un kendisi bile öldü. Doğal olarak her savaştan sonra moralleri yükselen isyancıların ve tüm Roma halkının aklında artık tek bir şey yankılanmaktaydı: “Roma yenilmez değildir”. Öylesine büyük bir infilaktı ki artık Orta ve Güney İtalya’nın her yerindeki köle sahipleri kölelerin kaçmasını ya da kendisini öldürmelerini engellemek için devlet eliyle asker kiralamaktaydı. Ancak bu Spartaküs’ün ilerleyişini ve isyan ordusunun büyümesini engelleyemeyecekti. Bazı kaynaklara göre bu dönemde isyan ordusu 100 bine bazılarına göreyse 140 bine kadar sayısını artırmıştı.
Spartaküs'ün mücadelesi iktidarı hedefleyen bir yapıda değildi. Spartaküs ve arkadaşları başlangıçta sadece kaçmayı düşündükleri için taktik hatalar yapmışlar ve en zayıf anında Roma'nın üzerine yürümemişlerdir. Yaptıkları bu taktik hatalar, Roma’ya zaman kazandırarak toparlanma olanağı sağlamıştır. Yenilginin temel nedenlerinden birinin bu olduğu düşünülebilir. Yenilgideki sebeplerden birisinin de değişik kültürlerden gelmiş olan köleler arasında sürekli bir birlik ve disiplin sağlanamaması denebilir. Özellikle Galya ve Germen kökenli köleler, disiplin altına alınamamışlardır. Diğer yandan köle olarak doğmuş olanlar, özgürlüğün anlamını ve tadını bilmeyen köleler olaylara seyirci kalmışlardır. Böylece, geniş bir köle kitlesinin isyana seyirci kalması da yenilgide etkili olmuştur.
Üzerlerine iki büyük ordu gönderildi. Bunun üzerine topyekün savaşa girişmekten kaçınan Spartaküs geri çekilirken silah arkadaşı ve Spartaküs'ün ordusundan kopan Galyalı kolunun önderi olan Crixus tek başına saldırıya geçti ve ağır bir yenilgi aldı. Birçok adam o savaşta kaybedildi. İsyan ordusu her ne kadar büyümüş olsa da disiplini sağlamak konusunda ciddi sorunlar yaşanıyordu. Dünyanın farklı yerlerinden gelmiş aynı dili bile konuşmayan on binlerce gladyatör ve köle; Galyalıların giriştiği cesurca ama ağır bir yenilgiye sebebiyet veren bu durumu yaşamaya gebeydiler. Öyle de oldu. Crixus gücün verdiği göz kamaştırıcılığa kapılmış olacak ki ağır bir yenilgiyle birçok adam kaybetmesine rağmen İtalya’da kalmak istedi. Spartacus Alpleri aşıp İtalya'dan çıkma planını onun için değiştirmedi ve kuzeye doğru yoluna devam etti. Crixus’un bu hamlesi onu ve yanına aldığı otuz bin adamı bir felakete sürükleyecekti. Ayrılığın farkına varan Romalılar direkt olarak Crixus’un üzerine yürüdüler. Crixus savaşta yirmi bin adamıyla birlikte öldü.
Spartaküs'ün karşısında Roma’nın o dönemdeki en zengin ve en etkin siyasetçisi olan Marcus Licinius Crassus vardı. Devasa büyüklükteki ordusuyla Spartaküs’ün peşinde ilerleyen Crassus açık noktalar arıyordu. Bir bölgede karşılaştılar ve Crassus sabırsızca saldırdı. Spartaküs akıllıca bir manevra yapmıştı ve adamlarının büyük bir kısmı saklanıyordu. İki koldan saldırınca Crassus’un lejyonları kaçmaktan başka çare görmediler. Nitekim bu zafer Spartaküs’e moral vermişken Crassus’u tam bir hezimete sürüklemişti. Öyle ki kaçan lejyonlara öyle bir cezayı reva gördü ki o ceza ancak çok ciddi savaş suçları sayılan durumlarda uygulanırdı. Her lejyon içerisinde kura çekildi ve lejyonun yüzde kırkı ölüme mahkûm edildi. Askerler bu cezadan şunu çıkaracaklardı: “Kölelerden korktuklarından daha çok komutanlarından korkmalıydılar”.
Kazanılan zaferlere rağmen Spartaküs için çember daralıyordu. Spartaküs önündeki seçenekleri değerlendirerek bir plan yaptı ve Akdeniz’deki korsanlarla anlaşarak tüm orduyu Sicilya’dan Kuzey Afrika’ya geçirmeye karar verdi. Ancak Sicilya’ya gittiklerinde gemileri orada göremediler. Korsanlar onlara ihanet etmişti ve Spartaküs o tarihten sonra geri dönüp Roma’ya yürümeye karar verdi. Crassus bekleyişe geçti ve isyancıların etrafını sardı. Amacı hemen saldırmak değildi. Onları açlıkla ve susuzlukla yıpratarak vurucu darbeyi indirmek istiyordu. Crassus’un planları Spartaküs'ün akıllıca bir hamlesiyle yerle bir oldu. Spartaküs; üç tarafı çevrili, öteki yanı da uçurum olan bir alana sıkışan isyan ordusuna ormandan kestikleri ağaçlarla uçurumu doldurmalarını söyledi. Bu plan başarıya ulaşacaktı. Crassus, telaş içerisinde, kuşatmayı aşan isyan ordusu Roma’ya yürümesin diye dua ediyordu. Ancak taktik gereği ordu ikiye bölünecekti. Bir taraf halen Crassus’un kuşatması altındaydı. Diğerleri ise öndersiz bir şekilde ne yaptıklarını bilmeden geziniyordu. Crassus bu durumu fark etti ve ayrılan gruba saldırdı. Çoğu isyancı köle oracıkta ölecekti. Bu yenilgi sonrası Spartaküs’ün çok bir çaresi kalmayacaktı. Parçalanarak zayıflamış olan Spartaküs güçleri, Crassus’un asıl büyük ordusu ile Güney İtalya’da, Siler nehri yakınlarında karşı karşıya geldi. Savaş başladı ve isyan ordusu beklendiği üzere yenildi. Kölelerin bu son savaşlarında Spartaküs’ün öldüğüne inanılmıştır ama, ölüsü asla bulunamamıştır.
İsyan sonrası ibret-i alem için zamanın Romalı tarihçisi Appian’ın aktardığına göre, esir alınan 6000 köle, ünlü gladyatör okulunun bulunduğu Capua kenti ile Roma arasındaki yol üzerinde çarmıha gerilmişlerdir.
Yaşadığı yer İtalya'da yer alan Capua adlı bir bölgedeydi. Oradaki gladyatörlük okulunda eğitim görmüştü ve daha sonra silah arkadaşları olacak olan diğer gladyatörlerle o okulda tanıştı. Dönemin tarihçilerinin anlattığına göre; Batiatus’un olan okulda ona karşı ayaklanmaya karar vermiş gladyatörler Spartaküs’ün önderliğinde yalnızca 74 kişilerdi. Bu 74 cesur adam muhafızları yenerek bir hapishane sayabileceğimiz bu gladyatör okulundan kaçtılar. Bu kaçış belki de insan bilincinin o dönem ki en yüksek noktasına sıçrayışı başlatacaktı.
Şehirde ilerlediler ve önlerine çıkan her köleyi salıvererek ordularına kattılar. Capua’daki diğer gladyatörleri tek tek serbest bıraktılar ve giderek büyüyorlardı. Çevredeki her şehri ve kasabayı gezdiler. Silah depolarını ele geçirerek güçlerine güç kattılar ve orduları artık Romalı lejyonlarla boy ölçüşebilecek güçteydi. Civar köylerde, kasabalarda ve şehirlerde gezerek yiyecek ve silah depoladıktan sonra birkaç küçük zafer elde edeceklerdi. Elbetteki bu zaferler büyükleri için ilham oluyor ve kulaktan kulağa yayılıyordu. Bu yayılma Spartaküs'ün Vezüv dağı eteklerinde kurduğu aşağılanmışlar ve dışlanmışlar kampını adeta bir mıknatısa çevirdi. Her geçen gün yeni gruplar katılıyor ve tarih önü alınamaz bir büyümeye tanıklık ediyordu. Roma üç bin kişiden oluşan çok küçük bir ordu gönderdi üzerlerine. Bozguna uğradılar ve neredeyse bütün Roma askerleri öldü. Büyük bir ordu toplandı. Ordunun başındaki kişi Cladius Glaber'di. Dağın (Vezüv) eteklerini tamamen çevirerek kaçış noktalarını kestiğini düşünen Claudius Glaber burada beklemeye karar verdi. Bu durumdan kurtulamayacağını düşünen köleler gün geçmeden paniklemeye başlamışlardı ki Spartaküs dağın öteki tarafından yalnızca bir kişinin geçebileceği bir patika buldu. En güçlü ve özel adamlarından küçük bir saldırı ekibi oluşturarak gizlice o patikadan indi ve gecenin yarısı dağın tepesindekilerle aynı anda kampa saldırdılar. Çoğu Roma askeri yatağında ölecekti. Öylesine büyük bir bozgundu ki kendilerini dahi savunamadılar. Silahları, zırhları, atları alan isyancılar artık güçlerine güç katmıştı. Ancak en önemlisi savaşıp kazanabileceklerine dair inançları artmıştı. Bu, onları daha da ileriye taşıyacak en önemli güç sayılabilirdi. Romalılar bu hezimet sonrası ne yapacaklarını düşünürken iyi eğitilmiş ve deneyimli bir ordusu olan Publius Varinus’u isyancıların üzerlerine göndermeye karar verdiler. İki ordunun sayıları o dönemde tam olarak bilinmese de savaşta Publius Varinus’un kendisi bile öldü. Doğal olarak her savaştan sonra moralleri yükselen isyancıların ve tüm Roma halkının aklında artık tek bir şey yankılanmaktaydı: “Roma yenilmez değildir”. Öylesine büyük bir infilaktı ki artık Orta ve Güney İtalya’nın her yerindeki köle sahipleri kölelerin kaçmasını ya da kendisini öldürmelerini engellemek için devlet eliyle asker kiralamaktaydı. Ancak bu Spartaküs’ün ilerleyişini ve isyan ordusunun büyümesini engelleyemeyecekti. Bazı kaynaklara göre bu dönemde isyan ordusu 100 bine bazılarına göreyse 140 bine kadar sayısını artırmıştı.
Spartaküs'ün mücadelesi iktidarı hedefleyen bir yapıda değildi. Spartaküs ve arkadaşları başlangıçta sadece kaçmayı düşündükleri için taktik hatalar yapmışlar ve en zayıf anında Roma'nın üzerine yürümemişlerdir. Yaptıkları bu taktik hatalar, Roma’ya zaman kazandırarak toparlanma olanağı sağlamıştır. Yenilginin temel nedenlerinden birinin bu olduğu düşünülebilir. Yenilgideki sebeplerden birisinin de değişik kültürlerden gelmiş olan köleler arasında sürekli bir birlik ve disiplin sağlanamaması denebilir. Özellikle Galya ve Germen kökenli köleler, disiplin altına alınamamışlardır. Diğer yandan köle olarak doğmuş olanlar, özgürlüğün anlamını ve tadını bilmeyen köleler olaylara seyirci kalmışlardır. Böylece, geniş bir köle kitlesinin isyana seyirci kalması da yenilgide etkili olmuştur.
Üzerlerine iki büyük ordu gönderildi. Bunun üzerine topyekün savaşa girişmekten kaçınan Spartaküs geri çekilirken silah arkadaşı ve Spartaküs'ün ordusundan kopan Galyalı kolunun önderi olan Crixus tek başına saldırıya geçti ve ağır bir yenilgi aldı. Birçok adam o savaşta kaybedildi. İsyan ordusu her ne kadar büyümüş olsa da disiplini sağlamak konusunda ciddi sorunlar yaşanıyordu. Dünyanın farklı yerlerinden gelmiş aynı dili bile konuşmayan on binlerce gladyatör ve köle; Galyalıların giriştiği cesurca ama ağır bir yenilgiye sebebiyet veren bu durumu yaşamaya gebeydiler. Öyle de oldu. Crixus gücün verdiği göz kamaştırıcılığa kapılmış olacak ki ağır bir yenilgiyle birçok adam kaybetmesine rağmen İtalya’da kalmak istedi. Spartacus Alpleri aşıp İtalya'dan çıkma planını onun için değiştirmedi ve kuzeye doğru yoluna devam etti. Crixus’un bu hamlesi onu ve yanına aldığı otuz bin adamı bir felakete sürükleyecekti. Ayrılığın farkına varan Romalılar direkt olarak Crixus’un üzerine yürüdüler. Crixus savaşta yirmi bin adamıyla birlikte öldü.
Spartaküs'ün karşısında Roma’nın o dönemdeki en zengin ve en etkin siyasetçisi olan Marcus Licinius Crassus vardı. Devasa büyüklükteki ordusuyla Spartaküs’ün peşinde ilerleyen Crassus açık noktalar arıyordu. Bir bölgede karşılaştılar ve Crassus sabırsızca saldırdı. Spartaküs akıllıca bir manevra yapmıştı ve adamlarının büyük bir kısmı saklanıyordu. İki koldan saldırınca Crassus’un lejyonları kaçmaktan başka çare görmediler. Nitekim bu zafer Spartaküs’e moral vermişken Crassus’u tam bir hezimete sürüklemişti. Öyle ki kaçan lejyonlara öyle bir cezayı reva gördü ki o ceza ancak çok ciddi savaş suçları sayılan durumlarda uygulanırdı. Her lejyon içerisinde kura çekildi ve lejyonun yüzde kırkı ölüme mahkûm edildi. Askerler bu cezadan şunu çıkaracaklardı: “Kölelerden korktuklarından daha çok komutanlarından korkmalıydılar”.
Kazanılan zaferlere rağmen Spartaküs için çember daralıyordu. Spartaküs önündeki seçenekleri değerlendirerek bir plan yaptı ve Akdeniz’deki korsanlarla anlaşarak tüm orduyu Sicilya’dan Kuzey Afrika’ya geçirmeye karar verdi. Ancak Sicilya’ya gittiklerinde gemileri orada göremediler. Korsanlar onlara ihanet etmişti ve Spartaküs o tarihten sonra geri dönüp Roma’ya yürümeye karar verdi. Crassus bekleyişe geçti ve isyancıların etrafını sardı. Amacı hemen saldırmak değildi. Onları açlıkla ve susuzlukla yıpratarak vurucu darbeyi indirmek istiyordu. Crassus’un planları Spartaküs'ün akıllıca bir hamlesiyle yerle bir oldu. Spartaküs; üç tarafı çevrili, öteki yanı da uçurum olan bir alana sıkışan isyan ordusuna ormandan kestikleri ağaçlarla uçurumu doldurmalarını söyledi. Bu plan başarıya ulaşacaktı. Crassus, telaş içerisinde, kuşatmayı aşan isyan ordusu Roma’ya yürümesin diye dua ediyordu. Ancak taktik gereği ordu ikiye bölünecekti. Bir taraf halen Crassus’un kuşatması altındaydı. Diğerleri ise öndersiz bir şekilde ne yaptıklarını bilmeden geziniyordu. Crassus bu durumu fark etti ve ayrılan gruba saldırdı. Çoğu isyancı köle oracıkta ölecekti. Bu yenilgi sonrası Spartaküs’ün çok bir çaresi kalmayacaktı. Parçalanarak zayıflamış olan Spartaküs güçleri, Crassus’un asıl büyük ordusu ile Güney İtalya’da, Siler nehri yakınlarında karşı karşıya geldi. Savaş başladı ve isyan ordusu beklendiği üzere yenildi. Kölelerin bu son savaşlarında Spartaküs’ün öldüğüne inanılmıştır ama, ölüsü asla bulunamamıştır.
İsyan sonrası ibret-i alem için zamanın Romalı tarihçisi Appian’ın aktardığına göre, esir alınan 6000 köle, ünlü gladyatör okulunun bulunduğu Capua kenti ile Roma arasındaki yol üzerinde çarmıha gerilmişlerdir.
"... Egemen sınıfın düşünceleri, bütün çağlarda, egemen düşüncelerdir, başka bir deyişle, toplumun egemen maddi gücü olan sınıf, aynı zamanda egemen zihinsel güçtür.."