30-10-2017, 12:56
Dünya Tarihinin En Ünlü Denizcileri
1. Denizlerin Babası: Oruç Reis
Barbaros Hayrettin'in ağabeyi Oruç Reis de kardeşi gibi Midilli adasında doğdu. Vardari Yakup Ağa’nın dört oğlundan biri olan Oruç, zamanın standartlarına göre iyi bir eğitim aldı ve Akdeniz’in olmazsa olmazı olan İtalyanca, Fransızca, İspanyolca ve Rumcayı öğrendi.
Kısa zamanda gemi sahibi olan Oruç, mal taşıyarak denizciliğe başladı. Ancak bir keresinde kardeşi İlyas ile seferdeyken karşılarına Rodos Şövalyeleri’nin gemisi çıktı. Çarpışmada İlyas Reishayatını kaybederken Oruç Reis esir alındı. Uzun uğraşlar sonucu hapishaneden kurtulan Oruç Reis önce Memlûk Devleti’nde sonra da Osmanlı donanmasında görev aldı.
Şehzade Korkut tarafından 24 gemi verilen Oruç Reis, böylece Akdeniz’de gitmedik yer bırakmayarak birçok baskın yaptı ve birçok gemi ele geçirdi. Küçük gemilerle büyük savaş gemilerini alt etmesi Oruç Reis’in tüm Avrupalı denizciler tarafından tanınmasını sağladı.
Cezayir’in kontrolünü sağlayan Oruç Reis o bölgede güç durumda olan Emeviler’e birçok yardımda bulundu ve bundan dolayı Baba Oruç lakabını aldı. Oruç Reis, Tilimsan’da İspanyollar’a karşı verdiği savaşta son ana kadar savaşarak hayatını kaybetti.
2. Kaptan-ı Derya Kızıl Sakal: Barbaros Hayrettin Paşa
Film veya dizilerden görmüşsünüzdür, korsan kaptanların çoğu onları takip edecek bir mürettebatı ve bir gemileri olduğunda kendilerini çok daha iyi ve güçlü hissederler. Ancak Barbaros Hayrettin Paşa bu korsanlardan biraz farklıydı. Çünkü onun, bırakın onu takip edecek bir mürettebat ile gemiyi; kendi filosu, hatta kendi devleti bile bulunuyordu. Bu da Kaptan-ı Derya Barbaros Hayrettin Paşa’nın büyüklüğüne dair bir fikir verebilir.
Baba Oruç Reis’in küçük kardeşi olan Hayrettin Paşa’ya kızıl sakalından dolayı Avrupalılar tarafından Barba Rossa (Kızıl Sakal) lakabı takıldı.
Ağabeyi Oruç Reis ile birlikte Akdeniz’de büyük vurgunlar yapan kardeşler bunlarla yetinmeyip toprak edinmeye başladılar ve çok geçmeden Cezayir vilayetinin kontrolünü sağladılar. Zaten tek başlarında birçok devletin donanmasına boyun eğdiren Barbaros ve kardeşleri, Hayrettin Paşa’nın Osmanlı donanmasına katılması ile Akdeniz’i “Türk gölüne” çevirdi.
Barbaros Hayrettin'in ağabeyi Oruç Reis de kardeşi gibi Midilli adasında doğdu. Vardari Yakup Ağa’nın dört oğlundan biri olan Oruç, zamanın standartlarına göre iyi bir eğitim aldı ve Akdeniz’in olmazsa olmazı olan İtalyanca, Fransızca, İspanyolca ve Rumcayı öğrendi.
Kısa zamanda gemi sahibi olan Oruç, mal taşıyarak denizciliğe başladı. Ancak bir keresinde kardeşi İlyas ile seferdeyken karşılarına Rodos Şövalyeleri’nin gemisi çıktı. Çarpışmada İlyas Reishayatını kaybederken Oruç Reis esir alındı. Uzun uğraşlar sonucu hapishaneden kurtulan Oruç Reis önce Memlûk Devleti’nde sonra da Osmanlı donanmasında görev aldı.
Şehzade Korkut tarafından 24 gemi verilen Oruç Reis, böylece Akdeniz’de gitmedik yer bırakmayarak birçok baskın yaptı ve birçok gemi ele geçirdi. Küçük gemilerle büyük savaş gemilerini alt etmesi Oruç Reis’in tüm Avrupalı denizciler tarafından tanınmasını sağladı.
Cezayir’in kontrolünü sağlayan Oruç Reis o bölgede güç durumda olan Emeviler’e birçok yardımda bulundu ve bundan dolayı Baba Oruç lakabını aldı. Oruç Reis, Tilimsan’da İspanyollar’a karşı verdiği savaşta son ana kadar savaşarak hayatını kaybetti.
2. Kaptan-ı Derya Kızıl Sakal: Barbaros Hayrettin Paşa
Film veya dizilerden görmüşsünüzdür, korsan kaptanların çoğu onları takip edecek bir mürettebatı ve bir gemileri olduğunda kendilerini çok daha iyi ve güçlü hissederler. Ancak Barbaros Hayrettin Paşa bu korsanlardan biraz farklıydı. Çünkü onun, bırakın onu takip edecek bir mürettebat ile gemiyi; kendi filosu, hatta kendi devleti bile bulunuyordu. Bu da Kaptan-ı Derya Barbaros Hayrettin Paşa’nın büyüklüğüne dair bir fikir verebilir.
Baba Oruç Reis’in küçük kardeşi olan Hayrettin Paşa’ya kızıl sakalından dolayı Avrupalılar tarafından Barba Rossa (Kızıl Sakal) lakabı takıldı.
Ağabeyi Oruç Reis ile birlikte Akdeniz’de büyük vurgunlar yapan kardeşler bunlarla yetinmeyip toprak edinmeye başladılar ve çok geçmeden Cezayir vilayetinin kontrolünü sağladılar. Zaten tek başlarında birçok devletin donanmasına boyun eğdiren Barbaros ve kardeşleri, Hayrettin Paşa’nın Osmanlı donanmasına katılması ile Akdeniz’i “Türk gölüne” çevirdi.
3. Dudak Sevdalısı, Doğuştan Korsan: Edward Lowe
1600’lerin sonunda Londra’nın Westminster bölgesinde doğan Edward Lowe, daha yaşamının ilk yıllarında yankesicilik yapmaya başladı. İngiltere’de tutunması zor gözüken bu gözü pek genç daha iyi bir yaşamdan ziyade, işlediği suçlardan kaçmak için Boston’a göç etmek zorunda kaldı.
Hayatına sıfırdan başlamak ümidi ile düzgün bir yerde çalışmaya başladı. Ancak bu umutlar Lowe’un bir çete ile Honduras’a gitmesi ile son buldu. Lakin bu son, bir efsanenin başlangıcı olacaktı, zira Lowe çetesi ile birlikte yaptığı vurgunlar ile çok geçmeden zamanın en ünlü korsanlarından biri durumuna geldi.
Lowe korsanlığı kadar acımasızlığı ile tanınmış biriydi. Efsanelere göre Lowe’un eline düşen şanssız mürettebatın dudakları kesilip ve pişirilerek kurbana yedirilirmiş. Lowe’un sonu ise birçok korsan gibi yine denizde olmuş; ünlü korsan yakalandığı bir fırtına sonucu tüm mürettebatı ile Atlantik’in derinliklerine gömülmüş.
4. Kızıldeniz’in Karanlık Efendisi: Thomas Tew
İngiltere doğumlu Thomas Tew, çoğu fakir aile gibi çareyi yeni dünyada arayanlardan. Lakin Tew da çoğu göçmen gibi kurtuluşu indiği gibi bulamayanlardandı. Hal böyle olunca Tew, çok geçmeden yeni memleketi Rhode Island’ı da daha büyük bir umut için bırakıp kendini denizlere adıyor.
Tew, ismini korsan dünyasına çok büyük bir vurgun ile duyurmaya başardı. Zira kendisi, sayısı az olan mürettebatı ve zayıf gemisine rağmen o zamanlarda Osmanlı İmparatorluğu kontrolünde olan Kızıldeniz’den geçen ve 300 kişilik mürettebatı bulunan bir Hint ticaret gemisini ele geçirmeyi başarmıştı.
Bu vurgun ile Tew, ünlü olmakla kalmayıp dünyanın en varlıklı korsanlarından biri olmayı başardı. Ancak Tew’a tüm bu güzellikleri sunan Kızıldeniz, aynı zamanda onun sonunu da getirmişti. Tew ve ekibi kolay lokma olarak gördükleri bir Müslüman ticaret gemisine saldırmış ancak çatışmanın sonucunda Tew öldürülmüş ve mürettebatı teslim olmuş.
5. İngiliz yönetimini çıldırtan korsan: Calico Jack
Sıradaki ünlü korsanımız “Black Sail” dizisinden yakından tanıdığımız John Rackham, nam-ı diğer Calico Jack. Kendisi korsanlığından çok, özel hayatı ve mürettebat stratejileri ile bilinir.
Kaptan Calico Jack zamanın en ünlü korsanlarından Charles Vane’in mürettebatındaydı. Ancak mürettebatın kaptan Vane’e karşı isyan etmesi kaptan Calico Jack’in geminin yeni kaptanı olmasına sebep oldu. Kaptan Calico Jack o dönemin en ünlü iki kadın korsanı olan Anne Bonny ve Mary Read’in mürettebatına katılmasını sağladı ve bu durum Kaptan Jack ve gemisinin ününe ün katmayı başardı.
Ancak Kaptan Calico Jack’in bu ünü onun sonu olmuştu. Zira İngiliz yönetimi bu korsanın verdiği zararlardan dolayı fazlasıyla sinirlenmişti. Sadece bu ekibi yakalatmak için Nassau’ya bir savaş gemisi gönderip Kaptan’ı yakalattı ve kellesini uçurdu. Anne Bonny ile Mary Read’in canları bağışlanıp -ikisi de hamile olarak- hapse atıldı.
6. Cervantes’in Baş Belası: Arnavut Mami
Adriyatik ve Akdeniz kıyılarında korsanlık yapan Arnavut Mami, gerektiğinde Osmanlı donanmasının çağrılarına uyup savaşlara katılırdı. Bu savaşların birinde, İspanyollar’la yaşanan bir çarpışmada Arnavut Mami’nin tayfası “Sol” adlı İspanyol savaş gemisini ele geçirdi.
Ancak Arnavut Mami’nin hikâyesini daha da ilginç kılan kısım, “Don Kişot”un yazarı Miguel de Cervantes’i esir alması oldu. Küçük kadırgası ve az sayıda mürettebatı ile “Sol” adlı savaş gemisine çıkan ve geminin kontrolünü eline geçiren Mami, gemide bulunan Cervantes’i de esir aldı.
Cervantes serbest kalıp modern edebiyatın miladı kabul edilen “Don Kişot”u yazmaya başladığında, Arnavut Mami artık Osmanlı donanmasının amirallerinden biri olmuştu.
7. Kafası Dumanlı Deniz Şeytanı: Blackbeard (Karasakal)
Bilindiği gibi Karayipler -veya eski adıyla Batı Hint Adaları- korsanların üssü konumundaydı. Dünyanın her yerinden korsanın bulunduğu bu bölgenin en efsanevi korsanlarından biri ise Karasakal’dı. Edward Teach nam-ı diğer Karasakal korsanların altın dönemi olarak adlandırılan yıllarda yaşadı.
“Queen Anne Revenge” adlı gemisi zamanın en güçlü korsan gemilerinden biri olarak görülüyordu. Anlatılanlara göre Karasakal her zaman ‘tricorn’ şapka giyer, göğsünde de birkaç farklı silah bulundururdu ve girdiği tüm çatışmalardan evvel sakalında sakladığı Hint kenevirli piposunu çıkartıp yakardı.
Onun karşısında savaşanlar onu gördüklerinde kafasından duman tüten şeytanı gördüklerine inanırlardı. Zira kendisi oldukça acımasız bir savaşçıydı. Ancak ilginçtir adı daha yaşarken efsane olan Karasakal’ın hiçbir resmi raporda adam öldürdüğüne dair herhangi bir yazı bulunmamaktadır.
Kaptan Karasakal’ın ölümü ise diğer korsanların aksine mürettebat isyanından veyahut resmi donanmalardan değil, para avcıları tarafından olmuş. Karasakal’ın durumu ve konumu onun başına oldukça yüksek bir miktar ödül konmasına neden olmuş; bu da onun sonunu getirmiş. Efsaneye göre başı koparılmış şekilde denize atılan Karasakal’ın başsız bedeni gemi etrafında 3-4 kere yüzerek tur attıktan sonra ortadan kaybolmuş.
8. Kibarlıktan Ölen Korsan: Edward England
Herhalde “Kibarlıktan öldü” deyimi en çok Kaptan Edward England’a yakışıyordur. Zira kendisi korsan olmasına rağmen diğer korsanlardan oldukça farklı bir yapıya sahipti. Edward çoğu korsanın aksine rom yerine bir bardak çayı tercih eden asil bir kaptandı. Ele geçirdiği gemilerden kalan denizcileri onlar saldırmadığı sürece öldürmezdi, hatta serbest bırakırdı.
Ancak Kaptan Edward England’ın bu kibarlığının “Casandra” adlı bir İspanyol gemisinin ele geçirilmesinden sonra da sürmesi ve İspanyol denizcileri öldürmeyi istememesi korsanların isyan etmesine neden oldu; başkaldıran tayfa, kaptanı gemiden sürüp Madagaskar’da beş parasız olarak bıraktı.
Kaptan Edward England korsanlardan kurtulmayı başarmasına başardı ancak onu bu sefer başka bir zorluk bekliyordu. Açlık! Eski kaptan, hayatının son günlerini Afrika’da dilenerek geçirdi ancak bu duruma çok dayanamadı.
9. Yürek Yiyen Kaptan: Francois l’Olonnais
Fransız asıllı korsan Francois l’Olonnais Amerika’da zengin bir ailenin yanında hizmetçi olarak çalışıyordu. Ancak hayattan daha fazlasını isteyen Francois, New Orleans’taki korsanlara katılmaya karar verdi ve bu kararının ardından hızlı bir şekilde kaptanlığa kadar yükseldi.
Kaptan Francois’yı diğer korsanlardan ayıran en önemli şey saldırı noktalarıydı. Kaptan Francois gemilerden çok limanlara saldırmayı severdi ve bu konunun en iyisiydi diyebiliriz. Özellikle Orta Amerika bölgesindeki sahil kasabalarını basan Kaptan, çoğu korsan gibi oldukça acımasız biriydi.
Efsaneye göre Kaptan Francois bastığı köylerden yakaladığı İspanyol askerlerinin kalplerini çıkartıp yiyordu. Bu acımasız korsanın sonu da kendine yakışır bir acımasızlıkta oldu. Gemisi Panama kıyılarında karaya oturunca Kaptan ve mürettebatı, yerliler tarafından yakalandı ve acımasızca katledildi.
10. İspanyol Donanmasının Korkulu Rüyası: Sir Francis Drake
Francis Drake de Osmanlı korsanları gibi part-time korsanlardan. Yani yeri geldiğinde devlet donanması bayrağını çekip düşman güçlere karşı savaşırken, yeri geldiğinde (devlet izni ile) diğer ülkelerin gemilerine korsan bayrağı ile saldırıyordu.
İspanyol donanmasının korkulu rüyası olan Francis Drake, 16. yüzyılın en ünlü korsanıydı. Kraliçe Elizabeth adına İspanyollar’a karşı sık sık savaşa giren Kaptan Drake, İspanyol gemilerine verdiği büyük zararlarla tanınıyordu. Özellikle Karayipler’deki İspanyol ticaret gemilerine yaptığı baskınlar, Kaptan Drake’in muazzam bir zenginliğe kavuşmasını sağladı.
11. Bir Acayip Uzakdoğu Kasırgası: Ching Shih (Cheng I Sao)
Ching Shih ya da bilinen adıyla Cheng I Sao korsanlık tarihinin en ilginç hikâyelerinden birine sahip. Kaptan Sao, dünyanın en azılı ve en güçlü kadın korsanıydı. Korsan bir kaptan olan kocasından eşitlik hakkını kazandıktan sonra, kocasının evlatlık oğlunun yönettiği gemide görev aldı.
Zamanla kaptanlığa ulaşan Kaptan Sao, kontrolündeki 1.500 gemi ve 80.000 kişilik korsan ordusuyla muazzam bir güce kavuştu. Kaptan Sao bulunduğu bölgedeki neredeyse tüm sahil kasabalarına ve şehirlere baskın düzenliyor, onları vergiye bağlıyordu. Eski bir hayat kadını olan Cheng I Sao’nun bu yükselişi zamanın Çin yönetimini telaşlandırdı ve müzakerelere zorladı.
Çin yönetimi, Cheng I Sao’ya ve mürettebatına, yürüttükleri faaliyetleri durdurmaları şartıyla genel af önerdi. Cheng I Sao ve mürettebatının o zamana kadar elde ettiği servet de onlara kalacaktı. Bu teklifi kabul eden Kaptan Sao, evlatlık oğlu ile evlenerek kumarhane ve genelev açtı. Mürettebatının büyük bir bölümü ise Çin donanmasına katıldı.