Öncelikle şunu belirteyim, eğer epik bir samuray savaşı izlemek istiyorsanız bu film sizi hayal kırıklığına uğratacak. Fakat Sengoku gibi ilgi çekici bir dönemde, Takeda gibi şanlı bir klanın hikâyesinin ustalıkla beyaz perdeye aktarıldığını görmek istiyorsanız istediğinizi bulacaksınız. Ben ikincisi için izledim ve "iyi ki izlemişim" dedim.
Herkes övüyor bu filmi (ki haksız değiller), ben de biraz beğenmediğim yanlarına değineyim. Taklitçinin rüya sahnesi bayağı tuhaftı, muhtemelen taklitçinin zihnindeki mücadeleyi yansıtmak istemişler ama pek iyi yaşlanmamış gibi. Onun haricinde gereksiz uzun bulabileceğiniz bazı sahneler olabilir. Ben döneme ilgi duyduğum için samurayları seyre daldım ama sıkılanlar olacaktır. Yukarıda da belirttiğim savaş sahnelerinin gözükmemesine eksiden ziyade tercih demeyi yeğlerim. En azından son savaşta ateş eden Oda askerleri ile şaşkına dönen Takeda generalleri dışında darmadağın olan Takeda ordusunu da gösterselermiş. Yine de savaşın epikliğinden ziyade getirdiği yıkıma dikkat çekilmek istenmiş diye yorumladım ben.
Filmin sonu hüzünlüydü, zaten çoğunlukla karamsar bir hava vardı ama beni fazlasıyla güldüren yerler de vardı. Özellikle de taklitçinin diğer generallerle ilk defa tanıştığı sahnede, düşünürken Takeda Shingen gibi bıyığını okşaması çok iyiydi. Sun Tzu'nun Savaş Sanatı'ndaki "rüzgâr kadar süratli, orman kadar nazik, ateş kadar hiddetli, dağ kadar sarsılmaz" sözüne film boyunca değinilmesi ve hatta Takeda'nın yenilmesinin de "dağın hareket etmesine" bağlanlması hoştu. Filmin sonunda gölün dibine batan Fūrinkazan sancağı (Takeda'nın kullandığı savaş sancağında gerçekten de "rüzgâr kadar süratli, orman kadar nazik, ateş kadar hiddetli, dağ kadar sarsılmaz" sözleri yazıyordu) da bu öğüt terk edildiğinde felakete sürüklenildiğini simgeliyordu.