İleti Sayısı: 1,140
Üyelik Yılı: 2017
Imperium:
5
Masumiyet Müzesini bitirdim geçen hafta hiç sevmedim.
Bilincin her türlüsü hastalıktır.
•
İleti Sayısı: 3,113
Üyelik Yılı: 2016
Imperium:
22
Daha okuyorum bitirmedim. Bitirdikten sonra yorumlarımı yazarım.
•
İleti Sayısı: 1,140
Üyelik Yılı: 2017
Imperium:
5
Orhan Pamuk'un Kara Kitabını bitirdim şimdi de Kar isimli romanını okuyorum.
Bilincin her türlüsü hastalıktır.
•
İleti Sayısı: 254
Üyelik Yılı: 2016
Imperium:
3
Haldun Günalp'in Kimlikler Siyaseti isimli kitabını bitirdim. Tek kelimeyle muhteşem bir kitaptı, bitirmemek maksadıyla yer yer kendimi zorladığım oldu desem yerindedir. Şimdi önümde dört kitap var, ama hangisini okuyacağıma karar veremiyorum.
kalemler kaldırılmış ve sayfalar kurumuştur.
•
İleti Sayısı: 3,665
Üyelik Yılı: 2017
Imperium:
54
Dune Efsaneleri üçlemesinin ilk kitabı Butleryan Cihadı ile Dune serisine giriş yaptım.Yorumum gayet güzel bir kurgu ve karekter özelliklerine sahip ama bence betimlemeler ve olayların tahmin edilebilirliği kitabın değerini biraz azaltıyor.Ama yine de ikinci kitabı okumaya kararlıyım.
•
İleti Sayısı: 1,686
Üyelik Yılı: 2015
Imperium:
14
@ Onur34, Frank Herbert tarafından yazılan ilk kitapları okumadıysan okumanı tavsiye ederim.
Sinkaf-ül Tertibat
•
İleti Sayısı: 3,665
Üyelik Yılı: 2017
Imperium:
54
@ Doraemon, bildiğim kadarıyla üçleme orjinal seriden önce geçiyor.Üçleme bitince elbette orjinal seriye geçmek istiyorum.
•
İleti Sayısı: 1,519
Üyelik Yılı: 2016
Imperium:
16
Varsa goodreads profillerini paylasalim strategyturkun aydinlik yuzu arkadaslarim.
https://www.goodreads.com/user/show/2981...rhan-capas
yoksa su an okudugum kitap Witcher Elflerin Kani.
•
İleti Sayısı: 1,140
Üyelik Yılı: 2017
Imperium:
5
Çinli yazar Mo Yan'ın Kızıl Darı Tarlaları adlı eserini okudum. İkinci dünya savaşı sırasında Japonyanın Çini işgalini bir ailenin yaşadığı trajediler ekseninde anlatıyor. Açıkçası şiddetle tavsiye edemem ancak gerek Çinceden çevirilmiş olması gerekse de uzak doğudan pek fazla Türkçeye çevirilen yazar olmaması sebebiyle şans verilmesi taraftarıyım. Romanda şiddet unsuru yer yer akıl sağlığını zorlar seviyelere çıkıyor ve sıkça tekrara düşen roman yeni bir şey söylemiyor. Okumaya başlamadan önce Çinin o dönemki mevcut durumu hakkında bir ön araştırma yapılması da romanı daha iyi anlamak açısından faydalı olacaktır.
Bilincin her türlüsü hastalıktır.
•
İleti Sayısı: 337
Üyelik Yılı: 2017
Imperium:
2
15-02-2018, 09:33
(Son Düzenleme: 15-02-2018, 09:34, Düzenleyen: Kierkegaard.)
Dostoyevski - Budala
19. yy. Rus insanını hayranlık derecesinde seven biriyim. Batı fikirlerine karşı geleneksel düşünürler tarafından oluşturulan meydan okumaların Rus toplumunu kurtaramadığı ve nihilizm pençesine düşmüş insanlar vasıtasıyla sosyalizmin göz göre göre yeşerdiğini bu romanlar sayesinde görebilmekteyiz.
Bir nebze de kendimize benzetiyorum. Prens Mişkin'in Rus insanını yüceltmesi, Rus-Ortodoks geleneğini savunmasına benzer şekilde ben ve bir çok insan Türk insanını yüceltip, Türk-İslam geleneğini savunuyoruz. Her ne kadar konformizmin doruklarında yaşayan bir İslam toplumuna sahip olsak da inandığımız öğretinin fikri temellerinin sağlamlığı sayesinde sağlam bir meydan okuma yapabileceğimizi umuyorum.
Yine Prens Mişkin'le bitireyim: 'Dünyayı güzellik kurtaracak!'
•
İleti Sayısı: 1,140
Üyelik Yılı: 2017
Imperium:
5
Orhan Pamuk'un Kafamda Bir Tuhaflık adlı romanını okuyorum. Konyadan İstanbula göçen, çocuk yaşlardan itibaren boza ve yoğurt satıcılığı gibi işlerle uğraşan Mevlut'un hikayesi oldukça ilgi çekici.
Bilincin her türlüsü hastalıktır.
•
İleti Sayısı: 2,270
Üyelik Yılı: 2017
Imperium:
17
•
İleti Sayısı: 1,140
Üyelik Yılı: 2017
Imperium:
5
İnce Memed dörtlüsüne başladım. İlk kitabın yarısını okudum. Oldukça uzun bir maraton olacak hedefim on güne kadar bitirmek.
Bilincin her türlüsü hastalıktır.
•
İleti Sayısı: 305
Üyelik Yılı: 2015
Imperium:
3
Stephen king tarafından yazılmış güzel bir kitap.Üstelik filmini bile yapmışlar.Spoiler olur diye izlemedim filmi kitabın daha yarısındayım.Bitirince yorumlarını yazarım.Kitabın öyküyü ve karakterleri anlatışı gerçekten harika.İlk başta dört arkadaşın hayatlarının geçtiği yerleri okurken sıkılabilirsiniz ama olaylar sonradan heycanlanıyor.Okumanızı tavsiye ederim.
Aşağıdaki 1 üye Macit nickli üyenin bu iletisini beğendi:1 üye Macit nickli üyenin bu iletisini beğendi.
• Kierkegaard
İleti Sayısı: 1,388
Üyelik Yılı: 2015
Imperium:
30
Bunu okuyorum güzel bir kitap daha bitirmedim ama sardı kitap beni.
трагедия
•
İleti Sayısı: 3,319
Üyelik Yılı: 2015
Imperium:
56
Okuyacak kitap ararken neden klasiklere bakmıyorun ki dedim ve Sefiller okumaya karar verdim. Okumaya çalışıyorum son 2 aydır ama daha üçte birine geldim. Kalitesine birşey diyemem yani tabii güzel ama cidden sıkan yerleri de yok değil. Hani 1800lerin sonunda Paris'te yaşayan biri olsam o kısımlar ilginç gelebilirdi ama maalesef değilim. Şu ana kadar kitaptaki bir bölümü tamamen atladım, bir kısma da sadece göz gezdirdim. Tarihi ne kadar sevseniz bile işte 1812'de şurda şu kişi vardı veya işte artık var olmayan şu mezhebin şundan şöyle farkları vardır tarzı anlatım uykunuzu getiriyor ve son bahsettiğim kısımı da 1-2 hafta boyunca uyku malzemesi olarak kullandım.
Ayrıca bir delilik yapıp İngilizce olarak okumak isterseniz kitapla aynı yıl çıkan ve internette arattığınızda en kolay bulabileceğiniz Wilbour ve Hapgood çevirisi var. İkisi de biraz karmaşık ve eski bir dille yazılmış ama Wilbour'un çevirisi sanırım Amerika'da yayınlandığı için Hapgood'dan daha basit. En iyi çeviriler ise Denny ve Fahnestock/McAfee olarak görülüyor ama bunları internette epub olarak bulmak oldukça zor ki ben bulamadım.
•
İleti Sayısı: 2,134
Üyelik Yılı: 2015
Imperium:
1
•
İleti Sayısı: 337
Üyelik Yılı: 2017
Imperium:
2
(26-03-2018, 12:03)Ragnvaldr : Okuyacak kitap ararken neden klasiklere bakmıyorun ki dedim ve Sefiller okumaya karar verdim. Okumaya çalışıyorum son 2 aydır ama daha üçte birine geldim. Kalitesine birşey diyemem yani tabii güzel ama cidden sıkan yerleri de yok değil. Hani 1800lerin sonunda Paris'te yaşayan biri olsam o kısımlar ilginç gelebilirdi ama maalesef değilim. Şu ana kadar kitaptaki bir bölümü tamamen atladım, bir kısma da sadece göz gezdirdim. Tarihi ne kadar sevseniz bile işte 1812'de şurda şu kişi vardı veya işte artık var olmayan şu mezhebin şundan şöyle farkları vardır tarzı anlatım uykunuzu getiriyor ve son bahsettiğim kısımı da 1-2 hafta boyunca uyku malzemesi olarak kullandım.
Ayrıca bir delilik yapıp İngilizce olarak okumak isterseniz kitapla aynı yıl çıkan ve internette arattığınızda en kolay bulabileceğiniz Wilbour ve Hapgood çevirisi var. İkisi de biraz karmaşık ve eski bir dille yazılmış ama Wilbour'un çevirisi sanırım Amerika'da yayınlandığı için Hapgood'dan daha basit. En iyi çeviriler ise Denny ve Fahnestock/McAfee olarak görülüyor ama bunları internette epub olarak bulmak oldukça zor ki ben bulamadım.
Dünya klasiklerinden sıkılmak empati duyusunun yeterince kullanılamadığını gösterir.
İnsan dünyaya çoğu zaman varoluşunun bulunduğu yerden bakar; bu sebeple kendisini ilgilendirmeyen şeyler ilgisini çekmez. Yani onları yok sayar.
İşin püf noktası kendini roman karakterinin yerine koyup olaylara öyle bakmaktır. Yazarla ortak noktalarınız olabileceğini düşünmüyorsanız eserlerine hiç bulaşmayın.
Dosto okuyorum ben bu aralar, en son Öteki'yi okudum.
•
İleti Sayısı: 3,319
Üyelik Yılı: 2015
Imperium:
56
(26-03-2018, 17:36)Ibn Khaldun : Dünya klasiklerinden sıkılmak empati duyusunun yeterince kullanılamadığını gösterir.
İnsan dünyaya çoğu zaman varoluşunun bulunduğu yerden bakar; bu sebeple kendisini ilgilendirmeyen şeyler ilgisini çekmez. Yani onları yok sayar.
İşin püf noktası kendini roman karakterinin yerine koyup olaylara öyle bakmaktır. Yazarla ortak noktalarınız olabileceğini düşünmüyorsanız eserlerine hiç bulaşmayın.
Dosto okuyorum ben bu aralar, en son Öteki'yi okudum.
Klasik kitaplarda bazı kısımları sıkıcı bulmamın benim bir eksikliğimden kaynaklandığını zannetmiyorum. Sorunum 1800 yılı başlarında Paris'in detaylı tarihine ilgi duymayan kişilerin (bunun çoğu kişi olduğunu tahmin ediyorum) bu kısımlardan kazanacak bir şeylerinin olmaması. Altta bahsettiğim 2 kısmı spoiler içinde gönderdim, kitapla ilgili herhangi bir spoiler içermiyor isteyen okuyabilir. Picpus manastırı kısmında din ve bunun toplumdaki etkilerinden bahsediyor ki bu gayet okunabilir ama o küçük kilisenin tarihinin kitapta hiç bir anlamı yok, hiç bir ders vermiyor. Ayrıca 2. kısım, şu ana kadar kitapta okuduğumuz en heyecanlı sayfalardan sonra geliyor. Ne oldu diye heyecanla beklerken neredeyse 40 sayfa boyunca bir önemi olmayan mezhebin tarihini okuyorsunuz.
Bunlardan sonra daha gelemediğim ama sıkça duyduğum Paris'in kanalizasyon sistemi tarihi var. Çoğu kitap da bunları atıp kısa bir özet olarak geçmektedir.
1817 yılı, XVIII. Louis'nin, içinde kibirin de eksik olmadığı krallara yaraşır azametli bir tavırla, saltanatının yirmi ikinci yılı olduğunu söylediği yıl ve Mösyö Bruguiere de Sorsum'un da üne eriştiği yıldı. Bütün berber dükkânları, pudra modası ve kraliyet kuşunun geri döneceği umuduyla gök mavisi renge badanalanmış, zambak çiçekleriyle süslenmişti. O günler, Lynch kontunun her pazar Fransa yüce meclisi üyesi elbisesi, kırmızı şeridi, uzun burnu ve parlak bir iş görmüş kişilere özgü o şahane profiliyle kilise mütevellisi sıfatıyla kendine ayrılmış özel sırada oturduğu o masum ve saf günlerdi. Mösyö Lynch'in becerdiği parlak iş şuydu: Bordeaux belediye başkanıyken 12 Mart 1814'te, kenti dük d'Augouleme'e biraz fazlaca erken teslim etmişti. Yüce meclis üyeliği de buradan geliyordu. 1817'de, dört ile altı yaşındaki küçük oğlan çocuklarının, maroken taklidi deriden, kulaklıklı, eskimo serpuşlarına benzeyen geniş kasketler giymeleri modaydı; Fransız ordusuna Avusturya tarzı beyaz üniforma giydirilmişti; alaylara lejyon deniyordu; rakam yerine eyaletlerin adlarım
-207-
taşıyorlardı. Napoleon Sainte-Helene'deydi ve İngiltere, ona yeşil çuha vermeyi reddettiğinden, eski elbiselerini tersyüz ettiriyordu. 1817'de Pellegrini şarkı söylüyor, Matmazel Bigottini dans ediyordu; Potier saltanat sürüyordu. Odry henüz ortalıkta yoktu; M. Sa-qui, Forioso'nun yerini alıyordu. Fransa'da hâlâ Prusyalılar vardı. M. Delalot tanınmış bir kişilikti. Meşruiyet, Pleignier, Carbonneau ve Tolleron'un önce
bileklerini, sonra da kellelerini keserek kendisini kabul ettirmişti. Başmâbeyinci Talleyrand prensi ile maliye bakanı rahip Louis birbirlerine iki kâhinin gülüşüyle bakıyorlardı; her ikisi de 14 Temmuz 1790 günü Champ de Mars'da federasyon ayinini yönetmişlerdi; Talleyrand, piskopos sıfatıyla ayin duasını okumuş, Louis de diyakos olarak ona yardım etmişti. 1817'de, yine bu Champ de Mars meydanının yan yollarında, yağmur altında yatan, otlar arasında çürüyen, yaldızı dökülmüş kartal ve an resimlerinden kalma izler taşıyan mavi boyalı tahtadan büyük sütunlar görülüyordu. Bunlar iki yıl önce Champ de Mai'de imparatorun tribününe destek vermiş sütunlardı. Gros-Caillou yakınlarında barakalara yerleşmiş olan Avusturyalıların kamp ateşleri nedeniyle yer yer yanıp, kararmış, iki üç tanesi ise bu kampların ateşlerinde Kaiser askerleri ellerini ısıtırken yok olmuştu. Champ de Mai'yın, haziran ayında Champ de Mars meydanında düzenlenmek gibi bir özelliği vardı. 1817 yılında iki şey halk arasında çok tutuluyordu: Voltaire-Touquet tarzı koltuk,
-208-
bir de üzerinde 1814 Fransız Anayasası yazılı tütün tabakası. Paris için yeni heyecan, erkek kardeşinin kafasını kesip Marche-aux-Fleurs'deki havuza atan Dautun'un cinayetiydi. Chaumareix'ye yüzkarası, Gericault'ya onur getirecek olan şu uğursuz Meduse firkateyni hakkında hiçbir haber alınamaması Deniz Kuvvetlerini endişelendiriyordu. Albay Selves, Süleyman Paşa olmak üzere Mısır'a gidiyordu. La Harpe Sokağı'ndaki Thermes sarayı bir fıçıcı dükkânı olmuştu. XVI. Louis döneminde deniz kuvvetlerinde astronom olan Messier'ye rasathane görevi yapan küçük ahşap kulübe, Cluny konağının sekiz köşeli kulesinin tavan arasında hâlâ.duruyordu. Duras düşesi gök mavisi satenden X. Louis stili döşenmiş küçük salonunda üç dört dostuna Ourifca'nın el yazmalarını okuyordu. Louvre'da N harfleri siliniyordu. Aus-terlitz köprüsü, adından vazgeçiyor ve Jardin du Roi adını alıyordu; bu, hem Austerlitz köprüsüne hem de Jardin des Plantes'a tebdili kıyafet getiren çifte bir muammaydı. Ho-ratius'un eserlerine tırnak ucuyla işaretler koyup imparator olan kahramanlar ve veliaht olan ayakkabıcılardan başka bir şeyle meşgul olmayan XVIII. Louis'nin iki endişesi vardı: Napoleon ve Mathurin Bruneau. Fransız Akademisi'nin ödül konusu: 'İncelemenin sağladığı mutluluk'tu. Mösyö Bellart resmen sözbilim sahibi sayılıyordu. Onun gölgesinde, Paul-Louis Courier'nin alaylarına hedef olmaya aday, geleceğin Boe savcısı yetişmekteydi. Arlincourt adında sahte bir Marchangy
-209-
henüz boy göstermemişti, onun yerine Marc-hangy adında sahte bir Chateaubriand vardı. Claire d'Albe ve Malek-Adel birer şaheserdiler. Enstitü, akademisyen Napoleon Bona-parte adının listesinden silinmesine ses çıkarmıyordu. Bu kraliyet fermanı, Angoule-me'de bir Denizcilik Okulu kuruyordu, çünkü Angouleme dükü büyük amiral olduğuna göre Angouleme kentinin de bütün o nitelikleriyle bir liman olmaya hakkı vardı, tersi durumda, kraliyet ilkesi zedelenirdi. Vekiller heyetinde, Franconi'nin afişlerini süsleyen ve sokaklardaki işsiz güçsüz takımının toplanmasına neden olan ip cambazı resimlerine göz yumulup yumulmayacağı tartışılıyordu. Agnese'in yazan Mösyö Pae, dört köşe yüzlü, yanağı etbenli adamcağız, Sassenaye markizinin Ville-Eveque Sokağı'ndaki küçük özel konserlerini yönetiyordu. Bütün genç kızlar, sözleri Edmond Geraud'ın Ermite de Scdnt Avelle şarkısını söylüyorlardı. Le Nain Jaune değişip Miroir oluyordu. Bourbon'lan tutan Valois cafe'sinin karşısındaki Lemblin cafe'si de imparatoru tutuyordu. Louvel'in daha şimdiden canına kastedici gözlerle kendisine baktığı Berry dükü, Sicilyalı bir prensesle ev-lendirilmişti. M. de Stael öleli bir yıl oluyordu. Hassa muhafızları Matmazel Mars'ı ıslıklıyorlardı. Büyük gazeteler ufacıktı; sayfaların boyutları küçülmüştü, ama özgürlük büyüktü. Le Constitutionnel gazetesi meşrutiyetçiydi; La Minerve, Chateaubriand'a 'Cha-teaubriant' diyordu. Bu lakap, burjuvaları büyük yazarın arkasından güldürüyordu.
-210-
Satılmış gazetelerdeki aşağılık gazeteciler 1815 sürgünlerine hakaret ediyorlardı: Da-vid'de kabiliyet, Arnault'da nükte, Carnot'da namus kalmamıştı; Soult hiçbir savaşı kazanamamıştı; Napoleon'un da artık dehası kalmadığı bir gerçekti. Sürgündeki birine postayla gönderilen mektupların alıcının eline çok ender geçtiğini herkes bilir, çünkü polis bu mektuplara el koymayı kutsal bir görev sayar. Bu yeni bir şey değildir; Descartes da sürgündeyken bu durumdan yakınıyordu. Nitekim David, kendisine yazılan mektupları almadığım bir Belçika gazetesinde biraz öfkeli bir şekilde açıkladığında, kral yanlısı gazeteler bunu pek eğlenceli buluyor ve bu*ve-sileyle sürgünü şamataya alıyorlardı. 'Kral katilleri' ya da 'oy verenler' demek, 'düşmanlar' ya da 'müttefikler' demek, 'Napoleon ya da Bonaparte' demek, iki insanı birbirinden bir uçurumdan çok daha fazla ayırıyordu. Kendisine 'Anayasa'nın ölümsüz yaratıcısı' adı takılan XVIII. Louis'nin devrimler çağını ebediyen kapatmış olduğu bütün sağduyulu kişilerce kabul ediliyordu. Pont-Neuf ün dolgu toprak setinde IV. Henri'nin heykelini bekleyen kaideye 'Redivivus' kelimesi işleniyordu. Mösyö Piet, Therese Sokağı 4 numaradaki gizli toplantılarını yapmaya başlıyordu. Sağın liderleri zor durumda kalındığında: "Bacot'ya yazmak gerek," diyorlardı. Mösyö Canuel O'Mahony ve Mösyö Chappe-delaine, ileride 'su kıyısı suikastı' diye anılacak olan şeyi, az da olsa kralın küçük kardeşi beyefendinin onayıyla planlamaktaydılar.
-211-
Epingle Noire da kendi cephesinden komplo hazırlığı içindeydi. Delaverderie, Trogoffla ilişki kuruyordu. Belli bir ölçüde liberal kafada olan Mösyö Decazes bir otoriteydi. Chate-aubriand, Saint Dominique Sokağı 27 numaradaki penceresinde ayağında pantolon ve terlikler, kır saçları ipek ve pamuk karışımı bir sargıyla
örtülü, gözleri bir aynada, önünde açık duran komple bir dişçi takımıyla, pek sevimli olan dişlerini temizliyor ve bir yandan da sekreteri M. Pilorge'a 'Anayasaya göre Krallık'ı dikte ettiriyordu. Sözü geçen eleştirmenler Lafon'u Talma'ya tercih ediyorlardı. M. Feletz imzasını A. diye atıyordu; M. Hoff-mann Z. diye imza atıyordu. Charles Nodier Therese Aubertı yazıyordu. Boşanma yasaklanmıştı. Liselerin adı kolej olmuştu. Yakaları altın bir zambak çiçeğiyle süslü kolej öğrencileri Roma kralı konusunda tepinip duruyorlardı. Sarayın karşı istihbarat polisi, Or-leans dükünün her yerde teşhir edilen portresini kralın eşi hanımefendiye ihbar ediyordu; Orleans dükü, Alman süvarileri tümgenerali üniforması taşıyan Berry dükünden daha yakışıklı görünüyordu; bu büyük bir kusurdu. Paris şehri kendi kesesinden olmak üzere, Invalides'in kubbesini yeniden altın yaldızlatıyordu. Ciddi kişiler M. Trinquelagu-e'ın şu ya da bu durumda nasıl davranacağını düşünüyorlardı; M. Clausel de Montals birçok yönden M. Clausel de Coussergu-es'den ayrılıyordu; M. Salaberry memnun değildi. Komedi oyuncusu Moliere'in kabul edilmediği Akademi'nin üyesi komedi oyuncusu
-212-
picard, Odeon'da Çifte Phüibertlefi sahneliyordu; tiyatronun cephesinde, harflerin koparılmış olmasına rağmen izlerden İMPARA-TORİÇE TİYATROSU yazısı açıkça okunuyordu. Cugnet de Montarlot'nun ya yanında ya karşısında yer alıyordu. Fabvier hizipçi; Ba-voux devrimciydi. Kitapçı Pelicier, Voltaire'in bir baskısını Fransız Akademisi Üyesi Voltaire'in Eserleri adıyla yayımlıyor, bu saf yayıncı, "Böylesi alıcı çeker," diyordu. Genel kanıya göre M. Charles Loyson yüzyılın dehasıydı; bu çekememezlik ona dişlerini geçirmeye başlamıştı, bu da bir zafer belirtisiydi ve hakkında şöyle bir mısra düzülmüştü:
Loyson uçsa bile, kanatlarının olmadığı bilinir.
Kardinal Fesch istifaya yanaşmadığı için Lyon diyakosluğunu Amasie başpiskoposu Mösyö de Pins yönetiyordu. İsviçre ve Fransa arasındaki Dappes vadisi çekişmesi bu arada generalliğe yükselmiş olan yüzbaşı Dufour'un verdiği bir muhtırayla başlamıştı. Hiç kimsenin tanımadığı Saint-Simon yüce hayalinin çatısını kuruyordu. Bilimler Akademisi'nde gelecekte kimsenin hatırlamayacağı ünlü bir Fourier, bilmem hangi karanlık tavan arasında da geleceğin hatırdan çıkarmayacağı başka bir Fourier vardı. Lord Byron kendisini göstermeye başlıyordu; Millevoye'nin bir şii-rindeki bir not onu Fransa'ya 'Lord Byron adında biri' diyerek tanıtıyordu. David d'An-gers mermeri yoğurmaktaki hünerini deniyordu. Rahip Caron, Feuillantines çıkmazındaki ilahiyat okulu öğrencilerinden küçük bir
-213-
grubun toplantısında geleceğin Lamennais'i olacak Felicite-Robert adında hiç tanınmayan bir rahipten övgüyle bahsediyordu. Duman çıkaran ve yüzen bir köpeğin çıkardığı sese benzer bir ses Seine Nehri'nde şapırdayan Tuüeries'nin pencereleri altında, Kral köprüsünden XV. Louis köprüsüne kadar gidip geliyordu, işe yaramaz bir makineydi, bir çeşit oyuncak, boş hayaller peşinde koşan bir mucidin uydurması, bir ütopyaydı; bir buharlı gemi. Parisliler bu gereksiz şeye kayıtsızca bakıyorlardı. Hükümet darbesiyle, kararnameyle, toptan tayinle Enstitü'yü ıslah eden birçok akademi üyesi yaratan seçkin adam Mösyö Vaublanc, akademi üyesi olmayı başa-ramıyordu. Saint-Germain dış mahallesiyle Marsan sancağı, dine bağlılığından dolayı Mösyö Delaveau'nun emniyet müdürü olmasını istiyorlardı. Dupuytren'le Recamier tıp okulunun amfisinde 'baba-oğul-kutsal ruh üçlüsü' sorunu üzerinde tartışmaya tutuşup birbirlerini yumruklanyla tehdit ediyorlardı. Cuvier bir gözü Tekvin'de, bir gözü doğada, fosil kalıntılarını kutsal metinlerle uzlaştınp Musa'yı mastodond'lara pohpohlatarak yobaz ilticanın gözüne girmeye çabalıyordu. Par-mentier'nin anısının övgüdeğer emekçisi M. François de Neufchâteau patates denilecek yerde 'parmentiâre' denilmesi için bin bir çaba sarfediyor, ama bir türlü emeline erişemi-yordu. Eski piskopos, eski Konvansiyon Meclisi üyesi, eski senatör rahip Gregoire, kralcıların kalem tartışmalarında 'alçak Gregoire' olmuştu. Şu kullandığımız 'olmuştu' deyimi,
-214-
M. Royer-Collard tarafından bir neolijizm olarak açıkça kınanmıştı. Iena köprüsünün üçüncü kemerinin altında Blücher tarafından köprüyü havaya uçurmak için açılmış olan deliğin iki yıl önce kapatılmasında kullanılan yeni taş hâlâ beyazlığından fark edilebiliyordu. Artois kontunun Notre-Dame'a girdiğini görünce yüksek sesle: "Lanet olsun! Bo-naparte'la Talma'nın kol kola Bal Sauvage'a girdiklerini gördüğüm günleri arıyorum!" diyen bir adamı adalet, mahkeme huzuruna çıkarıyordu: Bozguncu bir konuşma; altı ay hapis. Hainler pervasızca boy gösteriyorlardı; bir savaş arifesinde düşman saflarına geçenler gördükleri ödülü gizlemeye gerek' âuymu-yorlar, nefret ve saygınlıklarının yüzsüzlüğü içinde güpegündüz hiç utanmadan ortalıkta dolaşıyorlardı; Ligny ve Quatre-Bras kaçakları ücretli rezilliklerinin pejmürde kılığı içinde krallığa bağlılıklarını çırılçıplak sergiliyorlardı; İngiltere'de genel tuvaletlerin iç duvarlarında yazılı şu sözü unutuyorlardı; "Lütfen, burayı terk etmeden önce üstünüzü başınızı toparlayın!"
İşte, bugün artık unutulmuş olan 1817 yılından belirsiz bir şekilde akılda kalanların karmakarışık bir sıralanışı. Tarih bütün bu ayrıntıları ihmal eder, zaten başka türlü de yapamaz; yoksa sonsuzluğun hâkimiyetine girerdi. Ne var ki, yanlış olarak küçük denilen -bitkiler âleminde küçük yapraklar olmadığı gibi, insanlık tarihinde de küçük olaylar yoktur- bu ayrıntılar yararlıdır. Yüzyılların çehresini oluşturan yılların simasıdır.
-215-
i
İşte, bu 1817 yılında, Parisli dört genç 'güzel bir oyun' oynadılar.
İleti Sayısı: 124
Üyelik Yılı: 2017
Imperium:
0
Çöl Tilkisi Rommel - Paul Carell. 70'lerde Türkçeye çevrilip basılmış bir kitap. Adı üzerinde büyük askeri deha Rommel'i anlatıyor. Tavsiye ederim. Sahaflardan temin edebilirsiniz.
İnna lillahi ve inna ileyhi raciun.
•
|