Yarısı su dolu batmakta olan bir geminin içinde uyandım.Bu gemide ne işim vardı hatırlayamıyordum.Başım çok ağrıyordu, elimi başıma götürdüğümde iri bir şişlik farkettim. Kafamı çok sert vurmuş olmalıydım.Hayatta kalmalıydım, bu gemide ne işim olduğunu öğrenmeliydim.
Etrafı gezinip bir çıkış aramayı başladım.Soğuk suya alışkın değildim, zaten yüzmekte de pek iyi sayılmam.Bir Redguard cesetiyle karşılaştığımda hem üzüldüm hem sevindim. Evimden fazla uzakta olamam diye düşündüm ancak ölü bir yurtdaşı görmek içimi yaktı.Gemide benden başka hayatta kalan var mı diye aramaya başlamadan önce ölen adamın hançerini ve kuru giysilerini aldım. Ve birde pahalı duran kolyesini.
Daha önce hiç hırsızlık yapmamıştım ama bu hırsızlık mıydı? Adam ölüydü ve bu gemiyle birlikte denizin dibine batıcaktı. Kolyeyi orda bırakmak aptallıktan başka birşey olmazdı. Çevreye biraz daha bakındıktan sonra, hayatta kalanın tek ben olduğunu farkettim ve çıkışımı da buldum.
Aman Tanrım, ben nerdeydim?!
Bu karlı dağlar...Evimden uzak olmadığım hayalini kurarken ne kadarda mutlu olmuştum. Çölümden fazla uzaktaydım. Bu karlı dağlar soğuk hava, acaba burası Skyrim miydi? Gemi batmadan önce üzerine çıktım ve uzun sürecek bir yüzmeden önce dinlemek istedim. Yerde bir ceset yatıyordu, Elf bir bayan. Hayatta olmaması çok kötüydü doğrusu.
Belki bana nerde olduğumuzu ve nereye gittiğimizi söyleyebilirdi. Soğuktan buz tutmuş ellerinden yüzüklerini aldım. Bu soğuk diyarlarda, bir başıma kalmıştım. Haydutlar önümü kestiklerini canımı bağışlamaları için verebileceğim birşeyler olmalıydı.
Tekrar karşıya baktım ve yüzmeye başladım. İçimden küfürler savuruyordum. Su buzdan daha soğuktu. Nerde olduğumu ve niye burda olduğumu hiç hatırlamıyordum.Dakikalarca yüzdükten sonra kıyıya ulaştığımda ayakta duramayacak kadar yorgundum.Yere uzandım ve uyuya kaldım.Uyandığımda tekrardan panik yaşadım.Sanki evimde bir rüyadan uyanacağımı bekliyordum.Ancak gerçekti. Gerçekten bu soğuk ülkede tek başımaydım. Kıyıda bir gemi enkazı daha vardı.
Belkide iki gemi birlikte hareket ediyordu. Birşeyler bulabilme uğruna gemiyi araştırmak için tekrardan soğuk suya girdim. Ancak gemide bulabildiğim tek şey kilitli bir sandıktı. Umutsuz bir şekilde gemi enkazından çıktığım anda ateşi farkettim. Hemen geminin arkasında duran biri vardı ve ateşi vardı. Gemiden kurtulmuş biri olmalıydı.Ona doğru koştum.
Yaklaşınca bir Argonian olduğunu farkettim. Beni görmesine rağmen hiç tepki vermemiş olması çok şaşırtmıştı beni. Ben ise heyecandan ve korkudan patlayacak gibiydim. Gemiden mi kurtulduğunu, beni tanıyıp tanımadığını sordum ancak dilimizi bilmiyor olsa gerek ki hiç bir cevap vermedi. Yinede soğuk kanlılığını koruması beni çok ürkütüyordu. Masasına oturdu, masada ve hemen ilerdeki küçük çadırında değerli taşlar vardı.
Bu adam bir kaçakcı olmalıydı.Ama neden bana saldırmamıştı. Çok mu güçsüz çok mu zavallı gibi duruyordum. Eğer onunla aynı gemideysek, ben de bir kaçakcı tarafından mı kaçırılmıştım. Bu korkunç ve konuşmayan adamdan uzaklaşmalıydım. Bir kasaba bulmalıydım.Etrafıma bakındım, yıkık bir kule farkettim. Oraya doğru yola koyuldum.
Lanet olası soğuk suya tekrar girmek zorunda olmak beni çılgına çeviriyordu. Ancak bu kez son kez olucaktı. Kıyıya vardığımda ufak bir çadır farkettim. Yaşayan birileri vardır umuduyla çadıra doğru ilerledim.
Ancak çadır boştu.İçeride 2 kişilik yatmaya yer, yiyecek, şarap şişeleri ve bardakları vardı.
Çok acıkmıştım.Bulduğum yemekleri yedim ve şarap şişesinide yanıma alıp kuleye olan yolculuğuma devam ettim.
Kuleye giden yolun bu olduğunu düşünürken tepenin ardında ufak kasabayı gördüğümde içim rahatladı. Sonunda insanları ve kalacak sıcak bir yeri bulmuştum.
Kasabaya indim.Karşıma bir muhafız çıktı ve beni durdurdu.
Haklıydıda kasabalı değildim ve yoldan gelmiyordum.Kim olduğumu nerden geldiğimi sordu.Ancak bu sorunun cevabını bende bilmiyordum.Başımdan geçenleri anlattıktan sonra ona buranın neresi olduğunu sordum bana ''Skyrim'desin dostum dedi, burası Dawnstar şehri.Bir Redguard olduğunu söyledin ancak sarı saçlısın.Hiç öyle bir Redguard görmedim.'' der demez sanki hafızam bir anda yerine geldi.Evet oralıydım ancak babam Skyrim'li bir Nord'du. Annemi ölümü ardından babamı bulmak için annemin günlüklerini alıp o gemiye binmiştim.Ah günlükler gemide kaybolmuş gitmiş olmalı.Babamı asla bulamayacaktım.Ben bunları düşünürken muhafız şüphelendi.''Konuşsana be adam, nerelisin kimsin doğru düzgün anlat yoksa zindanı boylarsın!''.Adımın Sigbjorn olduğunu söyleyerek başladım ve babamı bulmak için geldiğimi açıkladım.Yolculuğum çok talihsiz olmuştu ve babamı bulma şansım artık yoktu.Yine de annemin ölümünden sonra eve geri dönmek istemiyordum.Çok küçükte olsa babamı bulma şansımı kullanacaktım. Muhafıza hanın nerde olduğu sordum, tarif etti.Hana doğru giderken birkaç adamın savaşla ilgili bir konu konuştuğunu duydum ancak duraksamadım.Şu soğuk havadan ve ıslak kıyafetlerden kurtulmalıydım bir an önce.
Sonunda Windpeak hanına gelmiştim.
İçeri girdim. 3 kadın ve cübbeli bir adamın konuştuklarını gördüm. Benim içeri girdiğimi farketmemişlerdi.Ateşin başına geçip bir yandanda onları dinledim.
Yanlış anlamadıysam, cübbeli adam büyücüydü ve kadınlardan biri sürekli kabuslar gördüğü için büyücüden yardım istiyordu. Adam tanrıça Mara'dan yardım istemesini söyledi ve kadınları gönderdi. Yanımdan geçen kadınlar göz ucuyla beni süzdü.
Kadınlar gittikten sonra adama yaklaştım ve konuşmaya başladık.Adam kendini tanıttı, adı Erandur'muş ve Tanrıça Mara'nın rahiplerindenmiş. Dawnstar halkının ciddi anlamda kabuslar gördüğünü ve buna çözüm bulamadıklarını söyledi. Olay ilgimi çekmişti ancak çok saçmaydı. Ne tür birşey buna sebep olabilirdi. Adam açıkladı; '' Bu kabuslar Daedric Lord Vaermina'nın ürünü. Anılarımıza aç ve anılarımızı alıp yerlerine korkunç kabuslar bırakıyor.'' Adam anlattıkça nasıl bir yere düştüğümü sorgulayıp içimden gülmek istiyordum. Devam etti : ''Çok geç olmadan bu etkiyi bozmalıyım. Sorunun kaynağına yani Nightcaller Tapınağına dönmeliyim'' dedi. Ona yardım edip edemeyeceğimi sordu. Bu bir çılgınlıktı, ona güvenmediğimi ve yardım etmeyeceğimi söyledim.Adam beni anladığını fakat yanlızca bir rahip olduğunu ve bu insanlara yardım etmek istediğini söyledi.Bir an için boşluğuma geldi ve adama tamam yardım ederim dedi.Hemen yola koyulduk.
Yolda Vaermina hakkında bahsetmeye devam etti. Quagmire diye gerçekliğin imkansızca büküldüğü tuhaf bir yerde yaşıyormuş. Ortadaki kalesinden anılarımıza ulaşıp, onları kendi için alıyor yerine ise korku ve umutusuzluktan başka birşey bırakmıyormuş.Ve bunu neden yaptığı hakkında hiç bir fikrimiz yok.Ancak yinede bu durumun bize bir faydası yok ve bunu durdurmalıyız.
Adam bana böyle bir varlığı durdurmaktan bahsettikçe korkmak yerine gülüyordum.Beni nereye götürdüğünü merak ediyordum doğrusu.
Dağ doğru tırmanmaya başladık ve adam kuleyi gösterek işte gideceğimiz yer orası deyince kendimi tutamayıp kahkayı bastım. Bu ancak bir rüya olabilirdi. Bir gemi enkazında uyanıyorum, bir kule görüp gitmek istiyorum ancak önüme bir kasaba çıkıyor. Çılgın tanrılar çılgın işler yapıyor ve bunu durdurmak için gözüme kestirdiğim kuleye ahmak bir yaşlı adamla gidiyorum.İnanılmaz...
Kuleye yaklaşmıştık ki karşımıza hiç görmediğim büyüklükte örümcekler çıktı.
Yaşlı adam elinden ışıklar atmaya başladığında olayın ne kadar ciddi olduğunu anladım.Erandur gerçekten bir büyücüymüş.İlk kez bir büyücüyle karşılaşıyordum. Örümcekleri kullandığı büyülerle öldürdü ben ise hayranlıkla izledim.Ve sonunda kuleye gelmiştik.
Kapıya gelince içeri girmeden önce benimle konuşmak için durdu.
Etrafı gezinip bir çıkış aramayı başladım.Soğuk suya alışkın değildim, zaten yüzmekte de pek iyi sayılmam.Bir Redguard cesetiyle karşılaştığımda hem üzüldüm hem sevindim. Evimden fazla uzakta olamam diye düşündüm ancak ölü bir yurtdaşı görmek içimi yaktı.Gemide benden başka hayatta kalan var mı diye aramaya başlamadan önce ölen adamın hançerini ve kuru giysilerini aldım. Ve birde pahalı duran kolyesini.
Daha önce hiç hırsızlık yapmamıştım ama bu hırsızlık mıydı? Adam ölüydü ve bu gemiyle birlikte denizin dibine batıcaktı. Kolyeyi orda bırakmak aptallıktan başka birşey olmazdı. Çevreye biraz daha bakındıktan sonra, hayatta kalanın tek ben olduğunu farkettim ve çıkışımı da buldum.
Aman Tanrım, ben nerdeydim?!
Bu karlı dağlar...Evimden uzak olmadığım hayalini kurarken ne kadarda mutlu olmuştum. Çölümden fazla uzaktaydım. Bu karlı dağlar soğuk hava, acaba burası Skyrim miydi? Gemi batmadan önce üzerine çıktım ve uzun sürecek bir yüzmeden önce dinlemek istedim. Yerde bir ceset yatıyordu, Elf bir bayan. Hayatta olmaması çok kötüydü doğrusu.
Belki bana nerde olduğumuzu ve nereye gittiğimizi söyleyebilirdi. Soğuktan buz tutmuş ellerinden yüzüklerini aldım. Bu soğuk diyarlarda, bir başıma kalmıştım. Haydutlar önümü kestiklerini canımı bağışlamaları için verebileceğim birşeyler olmalıydı.
Tekrar karşıya baktım ve yüzmeye başladım. İçimden küfürler savuruyordum. Su buzdan daha soğuktu. Nerde olduğumu ve niye burda olduğumu hiç hatırlamıyordum.Dakikalarca yüzdükten sonra kıyıya ulaştığımda ayakta duramayacak kadar yorgundum.Yere uzandım ve uyuya kaldım.Uyandığımda tekrardan panik yaşadım.Sanki evimde bir rüyadan uyanacağımı bekliyordum.Ancak gerçekti. Gerçekten bu soğuk ülkede tek başımaydım. Kıyıda bir gemi enkazı daha vardı.
Belkide iki gemi birlikte hareket ediyordu. Birşeyler bulabilme uğruna gemiyi araştırmak için tekrardan soğuk suya girdim. Ancak gemide bulabildiğim tek şey kilitli bir sandıktı. Umutsuz bir şekilde gemi enkazından çıktığım anda ateşi farkettim. Hemen geminin arkasında duran biri vardı ve ateşi vardı. Gemiden kurtulmuş biri olmalıydı.Ona doğru koştum.
Yaklaşınca bir Argonian olduğunu farkettim. Beni görmesine rağmen hiç tepki vermemiş olması çok şaşırtmıştı beni. Ben ise heyecandan ve korkudan patlayacak gibiydim. Gemiden mi kurtulduğunu, beni tanıyıp tanımadığını sordum ancak dilimizi bilmiyor olsa gerek ki hiç bir cevap vermedi. Yinede soğuk kanlılığını koruması beni çok ürkütüyordu. Masasına oturdu, masada ve hemen ilerdeki küçük çadırında değerli taşlar vardı.
Bu adam bir kaçakcı olmalıydı.Ama neden bana saldırmamıştı. Çok mu güçsüz çok mu zavallı gibi duruyordum. Eğer onunla aynı gemideysek, ben de bir kaçakcı tarafından mı kaçırılmıştım. Bu korkunç ve konuşmayan adamdan uzaklaşmalıydım. Bir kasaba bulmalıydım.Etrafıma bakındım, yıkık bir kule farkettim. Oraya doğru yola koyuldum.
Lanet olası soğuk suya tekrar girmek zorunda olmak beni çılgına çeviriyordu. Ancak bu kez son kez olucaktı. Kıyıya vardığımda ufak bir çadır farkettim. Yaşayan birileri vardır umuduyla çadıra doğru ilerledim.
Ancak çadır boştu.İçeride 2 kişilik yatmaya yer, yiyecek, şarap şişeleri ve bardakları vardı.
Çok acıkmıştım.Bulduğum yemekleri yedim ve şarap şişesinide yanıma alıp kuleye olan yolculuğuma devam ettim.
Kuleye giden yolun bu olduğunu düşünürken tepenin ardında ufak kasabayı gördüğümde içim rahatladı. Sonunda insanları ve kalacak sıcak bir yeri bulmuştum.
Kasabaya indim.Karşıma bir muhafız çıktı ve beni durdurdu.
Haklıydıda kasabalı değildim ve yoldan gelmiyordum.Kim olduğumu nerden geldiğimi sordu.Ancak bu sorunun cevabını bende bilmiyordum.Başımdan geçenleri anlattıktan sonra ona buranın neresi olduğunu sordum bana ''Skyrim'desin dostum dedi, burası Dawnstar şehri.Bir Redguard olduğunu söyledin ancak sarı saçlısın.Hiç öyle bir Redguard görmedim.'' der demez sanki hafızam bir anda yerine geldi.Evet oralıydım ancak babam Skyrim'li bir Nord'du. Annemi ölümü ardından babamı bulmak için annemin günlüklerini alıp o gemiye binmiştim.Ah günlükler gemide kaybolmuş gitmiş olmalı.Babamı asla bulamayacaktım.Ben bunları düşünürken muhafız şüphelendi.''Konuşsana be adam, nerelisin kimsin doğru düzgün anlat yoksa zindanı boylarsın!''.Adımın Sigbjorn olduğunu söyleyerek başladım ve babamı bulmak için geldiğimi açıkladım.Yolculuğum çok talihsiz olmuştu ve babamı bulma şansım artık yoktu.Yine de annemin ölümünden sonra eve geri dönmek istemiyordum.Çok küçükte olsa babamı bulma şansımı kullanacaktım. Muhafıza hanın nerde olduğu sordum, tarif etti.Hana doğru giderken birkaç adamın savaşla ilgili bir konu konuştuğunu duydum ancak duraksamadım.Şu soğuk havadan ve ıslak kıyafetlerden kurtulmalıydım bir an önce.
Sonunda Windpeak hanına gelmiştim.
İçeri girdim. 3 kadın ve cübbeli bir adamın konuştuklarını gördüm. Benim içeri girdiğimi farketmemişlerdi.Ateşin başına geçip bir yandanda onları dinledim.
Yanlış anlamadıysam, cübbeli adam büyücüydü ve kadınlardan biri sürekli kabuslar gördüğü için büyücüden yardım istiyordu. Adam tanrıça Mara'dan yardım istemesini söyledi ve kadınları gönderdi. Yanımdan geçen kadınlar göz ucuyla beni süzdü.
Kadınlar gittikten sonra adama yaklaştım ve konuşmaya başladık.Adam kendini tanıttı, adı Erandur'muş ve Tanrıça Mara'nın rahiplerindenmiş. Dawnstar halkının ciddi anlamda kabuslar gördüğünü ve buna çözüm bulamadıklarını söyledi. Olay ilgimi çekmişti ancak çok saçmaydı. Ne tür birşey buna sebep olabilirdi. Adam açıkladı; '' Bu kabuslar Daedric Lord Vaermina'nın ürünü. Anılarımıza aç ve anılarımızı alıp yerlerine korkunç kabuslar bırakıyor.'' Adam anlattıkça nasıl bir yere düştüğümü sorgulayıp içimden gülmek istiyordum. Devam etti : ''Çok geç olmadan bu etkiyi bozmalıyım. Sorunun kaynağına yani Nightcaller Tapınağına dönmeliyim'' dedi. Ona yardım edip edemeyeceğimi sordu. Bu bir çılgınlıktı, ona güvenmediğimi ve yardım etmeyeceğimi söyledim.Adam beni anladığını fakat yanlızca bir rahip olduğunu ve bu insanlara yardım etmek istediğini söyledi.Bir an için boşluğuma geldi ve adama tamam yardım ederim dedi.Hemen yola koyulduk.
Yolda Vaermina hakkında bahsetmeye devam etti. Quagmire diye gerçekliğin imkansızca büküldüğü tuhaf bir yerde yaşıyormuş. Ortadaki kalesinden anılarımıza ulaşıp, onları kendi için alıyor yerine ise korku ve umutusuzluktan başka birşey bırakmıyormuş.Ve bunu neden yaptığı hakkında hiç bir fikrimiz yok.Ancak yinede bu durumun bize bir faydası yok ve bunu durdurmalıyız.
Adam bana böyle bir varlığı durdurmaktan bahsettikçe korkmak yerine gülüyordum.Beni nereye götürdüğünü merak ediyordum doğrusu.
Dağ doğru tırmanmaya başladık ve adam kuleyi gösterek işte gideceğimiz yer orası deyince kendimi tutamayıp kahkayı bastım. Bu ancak bir rüya olabilirdi. Bir gemi enkazında uyanıyorum, bir kule görüp gitmek istiyorum ancak önüme bir kasaba çıkıyor. Çılgın tanrılar çılgın işler yapıyor ve bunu durdurmak için gözüme kestirdiğim kuleye ahmak bir yaşlı adamla gidiyorum.İnanılmaz...
Kuleye yaklaşmıştık ki karşımıza hiç görmediğim büyüklükte örümcekler çıktı.
Yaşlı adam elinden ışıklar atmaya başladığında olayın ne kadar ciddi olduğunu anladım.Erandur gerçekten bir büyücüymüş.İlk kez bir büyücüyle karşılaşıyordum. Örümcekleri kullandığı büyülerle öldürdü ben ise hayranlıkla izledim.Ve sonunda kuleye gelmiştik.
Kapıya gelince içeri girmeden önce benimle konuşmak için durdu.