11-07-2017, 20:41
Bilim insanlarımız sonunda barbarlar ile savaşımızı daha "kolay" hale getirecek yeni silah ve ekipmanları hükümetin beğenisine sunmuştu. Hükümet ise silahları oldukça yararlı bulmuş ve bilim adamlarının hepsine ödül olarak birer kese gümüş vermiş ancak oldukça gizli bir silah geliştirmelerini istemişti. Barbarlardaki gibi uzaktan düşmana muazzam hasarlar verebilen bir birlik.Eğer bu araştırma herhangi bir şekilde halka veya düşmana sızdırılacak olursa kellelerini almakla tehdit etmişti hükümet. Bu birliklerin barbarlarla verdiğimiz savaşın seyrini değiştirebileceğine inanıyordu ve bu yüzden bu kadar gizli kalması için uğraşıyordu.

Barbar saldırıları bütün vahşeti ile devam ederken hükümet Lyon'da deneysel bir askeri birlik kurulmasını,başkentteki sur yapımı bitince başkenti koruması için yine bu birlikten toplanmasını emretmişti.Bu askerler normal savaşçılarımızın aksine ucu sivri uzun sopalar ile savaşacaktı.Her ne kadar bu askerlerin bakım ve teçhizat masrafı normal askerlerimizden daha fazla olsa da artık normal askerlerimiz barbarlara karşı yetersiz kalmaya başlamıştı. Hükümet halkın gözünde ise işe yarayacağını bilse cepheye hamile kadınlar sürebilecek kadar çaresiz bir durumdaydı.

Başkentteki sur yapımı bitmiş,başkent ve çevresindeki kasabalar artık daha "güvendeydi".Bunun haricinde bu sur yapımının ülkedeki "mühendis" sınıfının dahada çoğalmasına vesile olduğunu atlamamak lazım.

Ana vatandan bunlar yaşanırken Kuzey Seferinde kaşiflerimiz bir şeyle karşılaşmışlardı.Bu şey kilometrelerce önlerinde uzanan bir harikaydı.Ama bu insanların kendi çabalarıyla yapılmamıştı.Bu Tanrının insan oğluna verdiği bir hediyeydi.Bu hediye o kadar göz kamaştırıcı ve güzeldi ki insanlarımız Tanrıyı gökyüzünde aramaya başlamıştı.

Başkentte saldıran barbarlar artık şehir duvarları sayesinde daha kolay def ediliyor.Teşekkürler Peeters Ailesi

Savaş tüm hızıyla sürerken sonunda bilim adamları, hükümetin "özel siparişi" bitiriyor ve artık halk arasında amatörce yapılan "Gökyüzü Gözlemciliği"ni resmi bir şekilde araştırmaya başlıyor.İşleri aslında o kadar da zor değil sonuçta halk kendi kendine çözmüş sayılır bu işi.

Hükümet her ne kadar barbarlardan kurtulmak için çabalasa de içten içe çürümeye devam ediyor.Yolsuzluk ile yozlaşma Paris ve diğer şehirlerde artık sıradan bir şey haline geliyor.Bundan sıkılan aydınlar hükümeti düşürmek için halkı örgütlemeye ve aklı başında devlet yetkililerinden yardım almaya çalışmaya hız veriyor.

Peeters ailesi de bu yozlaşma ve yolsuzluğun gayet farkında ve bunu halkı mutsuz ettiğinin de.Bunu için Paris'te bir eğlence alanının yapımı için emir veriyor.Bu eğlence alanında insanlar yolsuzluk ve yozlaşmayı unutacak bu sayede Peeters ailesinin iktidarı dahada sağlamlaşacak idi.

Günlerden bir gün Paris'te korkunç bir fırtına kopar.Bu fırtına denildiğine göre tam 3 hafta sürer ama ne Lunan ne de Ann-Marie nehri taşar,ne yolları sel basar.Onca su yere indikten bir süre sonra yerdeki pislik ile yine gök yüzüne çıkar.Paris'in bütün pisliği bu fırtına sayesinde temizlenir,yollarda ne sidik kokusu ne de bir toz parçası kalır.Bu fırtına bittikten hemen sonra bir gök kuşağı meydana gelir.Ama bu gök kuşağı biraz farklıdır.Bir ucu gök yüzündeki bulutlarda diğer ucu ise Zamanın Reisi Aron Peeters'in sarayının bahçesinde biter.Herkes bu olayı merak eder;halk bahçenin dışında,soylular ve Aron gök kuşağının hemen önünde beklemeye başlar.Beklemeye başlamalarından tam 2 saat sonra gök kuşağının tepesinden iki kişi belirir.Bunlardan biri erkek diğeri kadındır ve ikisinin de bembeyaz tüyden kanatları vardır ve ikisinin üstünde de tek parça beyaz ipek bir elbise vardır.Kadın elinde bir parşömen erkeğin elinde ise bir kadeh vardır.İlk önce erkek iner gök kuşağından, ama ayakları toprağa basmıyordur kanatları ile toprağın biraz üstünde durmaktadır.Her kanat çırpışında havaya yasemin kokuları yayılmaktadır.Erkek Aron'a döner ve elindeki kadehteki beyaz şeyi içmesini söyler Aron'da tereddüt etmeden içer. Aron o içkiyi içtikten sonra kadehi almadan erkek olan,gökyüzüne doğru uçar ve bulutların arasında kaybolur.O kaybolduktan sonra Kadın olan gelir.Onunda ayakları yere basmamaktadır ama onun her kanat çırpışında havaya gül kokuları yayılmaktadır. Aron'a döner ve parşömeni eline tutuşturarak bunu okumasını ve okuduklarını halkına anlatmasını rica eder ve o da gökyüzüne uçar.Gök kuşağı bir anda ortadan kaybolur be bunun üzerine Aron parşömeni alıp yatak odasına doğru gider.Denilene göre Aron odasından tam bir hafta çıkmaz.Ne yemek yer ne de su içer.Bir haftanın sonunda en güvendiği insanları yanına çağırıp şunları söyler:"Tanrılar ve Meleklerin emirleri der ki Asla çalma,asla zina yapma,asla dine küfretme,asla boşuna öldürme,asla israf etme,asla insanları kırma,asla tembellik yapma."Aron bunları söyledikten sonra şunları ekler:"Yeni yerler bulun ölümlüler!Tanrılarınız ve Melekleri için doğayı evcilleştirin çünkü Tanrılar her şeyi sizin için yarattı ve Melekler her şeyi sizin için yoluna sokuyor."Aron bunları söyledikten sonra elindeki parşömeni karısına uzatıp kulağına şunları fısıldar:"Bu parşömende her şey yazılı.Bunları benim için değil Tanrı ve Melekleri için halka sun."Aron'un sonraki gece bir anda ortadan kaybolduğu rivayet edilir.Çoğu kişi onun bir Meleğe dönüşüp gök yüzüne Tanrıların yanına gittiğini söyler.Her ne olursa olsun Aron amacına ulaşmış,Krallığın dört bir tarafına yayılmıştır din.


Barbar saldırıları bütün vahşeti ile devam ederken hükümet Lyon'da deneysel bir askeri birlik kurulmasını,başkentteki sur yapımı bitince başkenti koruması için yine bu birlikten toplanmasını emretmişti.Bu askerler normal savaşçılarımızın aksine ucu sivri uzun sopalar ile savaşacaktı.Her ne kadar bu askerlerin bakım ve teçhizat masrafı normal askerlerimizden daha fazla olsa da artık normal askerlerimiz barbarlara karşı yetersiz kalmaya başlamıştı. Hükümet halkın gözünde ise işe yarayacağını bilse cepheye hamile kadınlar sürebilecek kadar çaresiz bir durumdaydı.

Başkentteki sur yapımı bitmiş,başkent ve çevresindeki kasabalar artık daha "güvendeydi".Bunun haricinde bu sur yapımının ülkedeki "mühendis" sınıfının dahada çoğalmasına vesile olduğunu atlamamak lazım.

Ana vatandan bunlar yaşanırken Kuzey Seferinde kaşiflerimiz bir şeyle karşılaşmışlardı.Bu şey kilometrelerce önlerinde uzanan bir harikaydı.Ama bu insanların kendi çabalarıyla yapılmamıştı.Bu Tanrının insan oğluna verdiği bir hediyeydi.Bu hediye o kadar göz kamaştırıcı ve güzeldi ki insanlarımız Tanrıyı gökyüzünde aramaya başlamıştı.

Başkentte saldıran barbarlar artık şehir duvarları sayesinde daha kolay def ediliyor.Teşekkürler Peeters Ailesi


Savaş tüm hızıyla sürerken sonunda bilim adamları, hükümetin "özel siparişi" bitiriyor ve artık halk arasında amatörce yapılan "Gökyüzü Gözlemciliği"ni resmi bir şekilde araştırmaya başlıyor.İşleri aslında o kadar da zor değil sonuçta halk kendi kendine çözmüş sayılır bu işi.

Hükümet her ne kadar barbarlardan kurtulmak için çabalasa de içten içe çürümeye devam ediyor.Yolsuzluk ile yozlaşma Paris ve diğer şehirlerde artık sıradan bir şey haline geliyor.Bundan sıkılan aydınlar hükümeti düşürmek için halkı örgütlemeye ve aklı başında devlet yetkililerinden yardım almaya çalışmaya hız veriyor.

Peeters ailesi de bu yozlaşma ve yolsuzluğun gayet farkında ve bunu halkı mutsuz ettiğinin de.Bunu için Paris'te bir eğlence alanının yapımı için emir veriyor.Bu eğlence alanında insanlar yolsuzluk ve yozlaşmayı unutacak bu sayede Peeters ailesinin iktidarı dahada sağlamlaşacak idi.

Günlerden bir gün Paris'te korkunç bir fırtına kopar.Bu fırtına denildiğine göre tam 3 hafta sürer ama ne Lunan ne de Ann-Marie nehri taşar,ne yolları sel basar.Onca su yere indikten bir süre sonra yerdeki pislik ile yine gök yüzüne çıkar.Paris'in bütün pisliği bu fırtına sayesinde temizlenir,yollarda ne sidik kokusu ne de bir toz parçası kalır.Bu fırtına bittikten hemen sonra bir gök kuşağı meydana gelir.Ama bu gök kuşağı biraz farklıdır.Bir ucu gök yüzündeki bulutlarda diğer ucu ise Zamanın Reisi Aron Peeters'in sarayının bahçesinde biter.Herkes bu olayı merak eder;halk bahçenin dışında,soylular ve Aron gök kuşağının hemen önünde beklemeye başlar.Beklemeye başlamalarından tam 2 saat sonra gök kuşağının tepesinden iki kişi belirir.Bunlardan biri erkek diğeri kadındır ve ikisinin de bembeyaz tüyden kanatları vardır ve ikisinin üstünde de tek parça beyaz ipek bir elbise vardır.Kadın elinde bir parşömen erkeğin elinde ise bir kadeh vardır.İlk önce erkek iner gök kuşağından, ama ayakları toprağa basmıyordur kanatları ile toprağın biraz üstünde durmaktadır.Her kanat çırpışında havaya yasemin kokuları yayılmaktadır.Erkek Aron'a döner ve elindeki kadehteki beyaz şeyi içmesini söyler Aron'da tereddüt etmeden içer. Aron o içkiyi içtikten sonra kadehi almadan erkek olan,gökyüzüne doğru uçar ve bulutların arasında kaybolur.O kaybolduktan sonra Kadın olan gelir.Onunda ayakları yere basmamaktadır ama onun her kanat çırpışında havaya gül kokuları yayılmaktadır. Aron'a döner ve parşömeni eline tutuşturarak bunu okumasını ve okuduklarını halkına anlatmasını rica eder ve o da gökyüzüne uçar.Gök kuşağı bir anda ortadan kaybolur be bunun üzerine Aron parşömeni alıp yatak odasına doğru gider.Denilene göre Aron odasından tam bir hafta çıkmaz.Ne yemek yer ne de su içer.Bir haftanın sonunda en güvendiği insanları yanına çağırıp şunları söyler:"Tanrılar ve Meleklerin emirleri der ki Asla çalma,asla zina yapma,asla dine küfretme,asla boşuna öldürme,asla israf etme,asla insanları kırma,asla tembellik yapma."Aron bunları söyledikten sonra şunları ekler:"Yeni yerler bulun ölümlüler!Tanrılarınız ve Melekleri için doğayı evcilleştirin çünkü Tanrılar her şeyi sizin için yarattı ve Melekler her şeyi sizin için yoluna sokuyor."Aron bunları söyledikten sonra elindeki parşömeni karısına uzatıp kulağına şunları fısıldar:"Bu parşömende her şey yazılı.Bunları benim için değil Tanrı ve Melekleri için halka sun."Aron'un sonraki gece bir anda ortadan kaybolduğu rivayet edilir.Çoğu kişi onun bir Meleğe dönüşüp gök yüzüne Tanrıların yanına gittiğini söyler.Her ne olursa olsun Aron amacına ulaşmış,Krallığın dört bir tarafına yayılmıştır din.
