İsrail ve Yahudiler
#1
TissotJerusalem.jpg

İsrail ve Yahudiler

Roma Öncesinde Filistin 

2049b44334bd2025fac9f27ebdd54f64.pngDavud peygamber ve sonrasında Süleyman peygamber uzun ve huzurlu bir dönem boyunca Filistin topraklarında hüküm sürdükten sonra bölgede siyasi anlamda iktidarsızlıklar baş gösterdi. Bunun sonucunda tüm Filistin bölgesi iki farklı krallık olarak yönetilmeye başlandı. Kuzeydeki İsrail Krallığı birkaç yüzyıl boyunca ayakta kalmayı başarırken, sonunda Asurlular tarafından tarih sahnesinden silindiler. Güneyde ise Süleyman peygamberin oğlunun kurduğu Yahudiye Krallığı, Musa peygamberin dinini ve geleneklerini unutmadan 400 yıl boyunca başta Kudüs olmak üzere  birçok Filistin şehrini yönetmeyi başarabilmişti. Lakin bu saltanatın sonunda Yeni Babil İmparatorluğu Kudüs dahil tüm Yahudiye Krallığını işgal etti. Babil kaynaklarında Kudüs'ün yağmalanması çok acı bir olaydır. İkinci Nebukadnezar şehri uzun bir süre kuşatmış ve kuşatmanın sonunda da hıncını Kudüs'ten çıkarmıştı. Şehir yerle yeksan  edilmiş, Süleyman Mabedi yıkılmış ve bütün şehir yağmalanmıştı. Anlatılanlara göre binlerce Yahudi zincirlenmiş ve hepsi köle olarak çalıştırılmaları için Babil'e götürülmüştü.

Selahattin Eyyubi'nin Kudüs'ü fethederek, Filistin'i tamamen özgürleştirmesine kadar bölgede hiçbir zaman barış hüküm sürmedi. Mısırlılar Filistin'e girerek halkın neredeyse tüm kazancını kendilerine bağladılar. Mısırlılardan sonra Persler, Perslerden sonra Makedonyalı Büyük İskender Filistin'i fethetti. İskender'in ölümünden sonra Filistin toprakları Selevkos İmparatorluğuna kaldı.  Milattan önce ilk yüzyılda Romalı General Büyük Pompey Filistini Selevkos İmparatorluğunun elinden alarak Roma Yahudiyesi altında "sadık-eyalet" olarak ilan etti.

Roma Yahudiyesinde Roma Zulmü 

Milattan sonra 66 yılında ,kendi halkına dahi zulmedecek kadar sapkın olan, zpage121.pngNeron generallerine tüm Yahudiye'nin yağmalanması için emir verdi. Bunun sebebi ise Neron'un imparatorluğu ekonomik bataklığa sokması ve tüm aristokratik düzeylerin neredeyse yok olma safhasına gelmesiydi. Neron bu krizden kurtulabilmek için Yahudi halkın tüm mal varlığını almayı mantıklı buldu. Bu sebeple bölgeye yüz binlerce Romalı asker sevk edildi ve kanlı savaşların sonucunda Filistin'deki Yahudi direnci kırıldı. Kudüs dahil olmak üzere tüm Filistin tekrardan yağmalandı ve hiç kimsenin yaşayamayacağı bir hale geldi. Önceleri bağımsız Yahudiye tarafında olan tarihçi ve Galile Kumandanı Josephus, öldürülen sivil ve asker Yahudi sayısının iki milyonu geçtiğini belirtir. Josephus, Romalıların Kudüs'ü kuşatması sırasında Yahudilerin bozgunculuğunu ve sapkınlıklarını görüp Roma tarafına geçmişti. Josephus'a göre Musa peygamberin emirlerine uyulduğu sürece Yahudinin nerede yaşadığının bir önemi yoktu. Dindar bir Yahudi olan Josephus, birçok sefer Yahudi Milliyetçilerinden çok korktuğunu ve Yahudiye'nin yönetimini onlara vermek istemediğini belirtmiştir. Bu yüzden savaş sonrasında Josephus, başhaham Hannan ile beraber Romalılara yardım ederek yeni bir eyalet inşa ettiler. Bu yeni eyalet Yahudilerin milliyetçilik yapmasını engellemekteydi.

Haçlı Savaşları ve Kudüs 

Haçlı orduları Kudüs'e giden istikamette önlerine çıkan her Müslüman şehrinde bir katliam yapmaktaydı. Katliamları ise, Fatımi Halifeliğinin daha önceleri Bizanslılara karşı yapmış olduğu kale kuşatmalarındaki açlıktan ve hastalıktan sebepli ölümler ile meşru kılmaya çalıştılar. Bu sebeple önlerine çıkan ilk büyük kentlerden olan ve nüfusü on binleri aşan Antakya şehrinin büyük çoğunluğunu kılıçtan geçirdiler. 1099 yılında, Kudüs Haçlıların eline düştüğü vakit şehirdeki nüfusun üçte biri katledildi. (Şehirde 30.000 kişi yaşamaktaydı ve modern tespitlere göre katliamın 8.000 ile 10.000 kişi arasında olduğu tahmin ediliyor.) Halbuki, Haçlılar şehre girdiklerinde şehir ahalisinin büyük çoğunluğu dini merkezlere sığınmıştı. Tevrat'a göre İbrahim peygamberin oğlunu kurban etmek amacıyla çıktığı tepe olan Tapınak Tepesi, Müslümanlarca ve bazı Musevilerce Süleyman Mabedinin devamını niteliğini taşıdığı için kutsal sayılan Mescidi Aksa ve Kubbetül Sahra'ya sığınan halka rağmen zafer sarhoşluğunda olup tanrının emirlerini yerine getirdiklerini düşünen Haçlılar katliama devam ettiler.

crusades-1.png

Selahattin Eyyubi ise Kudüs'ü fethettiğinde herhangi bir katliam yapmadı. Teslim olan herkesin gitmesine izin verdi. Kadın ve çocuklardan fidye istemedi. Asil Prenses ve Kraliçeler ülkelerine  gönderildiler. Kudüs'ün yerli Hristiyan vatandaşlarının hiçbirisine dokunulmadı, Haçlı Seferleri münasebetiyle gelenler ise küçük bir fidye karşılığı Antakya Krallığına gitmekle serbest bırakıldı. Hiçbir Hristiyan kilisesinin varlıklarına dokunulmadı, Büyük Altın Haç dahil kilisenin tüm varlıkları yağmalanmamış bir şekilde Kudüs'ten gönderildiler. Asil Hristiyanlar ve Haçlı komutanları cüzzi miktarda olan fidyeyi dahi ödeyemeyen Hristiyan fakirlerini umursamadılar. Lakin Selahattin Eyyubi'nin kardeşi Adil'in tavsiyesi üzerine, Selahattin Eyyubi'nin şahsi mal varlığından bin dinar ayrılarak tüm bu fakirlerin fidyeleri ödendi.

İsrail'in Kurulması ve Filistin'i İşgali 
18869511_117631892924.jpg
Osmanlı Devletinin Filistin ve Kudüs'ü dört yüzyıl boyunca adalet ve huzur içerisinde yönetmesinden sonra, Birinci Dünya Savaşı sırasında Filistin ve Kudüs "cephe hattı arkası" konumuna düştü. Yani bu bölge halkının her zaman tehlike altında olduğunun anlamına geliyordu. Ayrıca, Şefir Hüseyin'in Sultan Mehmed Reşad'ın cihadına bir "karşı cihat" ilan etmesi, bölgedeki Arapları ve bilhassa Haşimoğlu hanedanının fanatiklerini heyecanlandırdı. Şerif Hüseyin'in oğullarından olan ve daha sonradan Irak Kralı olacak olan Faysal, Suriye'de krallığını ilan etti. Lakin İngiliz desteğini alan Faysal, Fransızlar tarafından "Fransız" olduğunu iddia ettikleri Suriye'den büyük bir yenilgi yaşatarak çıkartıldı. Skyes-Picot gizli antlaşmasına ithafen ikiye bölünen Ortadoğu coğrafyası Fransızları pek tatmin etmiş değildi. Çünkü her ne kadar, Osmanlıların önemli vilayetlerinden olan Şam, Halep, Adana ve Musul-Kerkük toprakları Fransız mandası içerisinde bırakılmış olsa dahi Hristiyan coğrafyası için büyük önem sarfeden Kutsal topraklar yani Filistin Büyük Britanya mandasının sınırları içerisinde kalmıştı. Fransızlar bunu hazmedemediler ve her zaman bağımsız bir "İsrail'i" savundular. Büyük Britanya ise, Nazi Almanyasına ve daha sonradan Komünist Sovyet Rusyasına karşı ABD'den başka güvenebileceği tek mıntıkanın Fransa olduğunun farkındaydı. Bu yüzden Arthur Balfour başta olmak üzere birçok Britanyalı politikacı ve devlet adamları İsrail lehine bir politika gütmeye başladı.

Büyük Britanya mandası altında olan Filistine yapılan göçlerin rakamlarını tam olarak bilebiliyoruz. Çünkü bu kayıtların hepsi, Amerkan taahütü ile tutuluyordu. Buna göre 1919 ile 1923 yılları arasında Filistin mandasının herhangi bir mıntıkasına göç eden Yahudi sayısı ilk aşamada 40.000 civarındadır. Bu Yahudilerin çoğunluğunu Rus zulmünden kaçan Aşkenaz Yahudileri oluşturmaktadır. Tüm bu Yahudiler, Filistin'deki tarımsal üretimin arttırılması için çiftliklere ve bu mecralara yakın yerlere yerleştirildiler. Ayrıca bu bölgelerin hepsi birkaç hafta öncesinden Ulusal Yahudi Cemiyeti tarafından satın alınmıştı. Yani Filistin bölgesinin, İsrail devletinin kurulması için satın alınma işlemlerinin açık ve resmi başlangıcını 1920'lere dayandırabiliriz. Bu esnada 1929'a kadar olan Filistin'e Yahudi göçlerinin tamamı 100.000'i aşmıştı. Üstüne üstlük sayının bu kadar artmasının bir getirisi olarak, 1925'te Filistin'in en eski ikinci üniversitesi olan, Kudüs İbrani Üniversitesinin yeni kampüsleri açıldı. Elbette bir İsrail fanatiği olan Büyük Britanya kabinesini burada görmemek elden değil. Kudüs'ü zapteden Mareşal Allenby ve Büyük Britanya Dışişleri Bakanı Arthur Balfour açılış seremonisinde yer aldılar. Bu noktada Arthur Balfour'un, kendi adıyla anılan ve İsrail'in kurulmasını destekleyen bir deklarasyon yazdığını unutmamak gerekir.

ccbeda03d8d1b16821c3fb851c647cf3.jpg

Büyük Britanya hükümeti kabinesinin bu denli Siyonizm tutkusu içerisinde olduğunu anlayan Filistinli Arap halkı isyan etti. Birçok Yahudi ailesi eski Kudüs'ten çıkartıldı ve olaylar iki taraftan da 100'ün üstünde ölümle sonuçlandı. Ayrıca bu olaylar Siyonistlerin kendilerini savunmak için bir silahlı örgüt kurmasıyla sonuçlandı. Haganah adındaki bu örgüt ileride kurulacak olan İsrail Silahlı Güçlerinin temelini oluşturacaktı. Lakin Haganah bölgede "terör" estirmekten başka bir şey yapmadı. Devamlı olarak Müslüman köylerini ve kasabalarını bastı. Avrupa'dan gelen Yahudi göçlerini düzenledi ve ayarladı. Yaptığı katliamların hepsinde Büyük Britanya'yı arkasına almayı başardı. Haganah konusunda yapılabilecek en büyük ve doğru tespit, kuşkusuz örgütün Büyük Britanya tarafından finanse edilmiş olmasıdır. Zira bu tüm belgeleri ile günbegün açıktadır. Haganah, İkinci Dünya Savaşının sonuna kadar Büyük Britanya'dan finansal anlamda destek almayı başardı. Lakin Haganah'ın bölgede ciddi bir güç elde ettiğini anlayan İngilizler desteği 1943'te kesti.

Nihayet 2 Nisan 1947'de İngilizler Filistin sorunu için Birleşmiş Milletler Genel Kurulundan çözüm isteğinde bulundu. Bunun ardından Filistin için hazırlanan BM komitesi 1947 Temmuz'undan itibaren bölgeyi ziyaret etmeye başladı. Bir takım saptamalardan sonra komite, bölgenin bir Arap devleti, bir Yahudi devleti ve Kudüs şehrinden oluşmak üzere üç parçaya bölünmesini tavsiye etti. Komitenin sürdüğü bu tavsiyeler birkaç ay sonra BM Genel Kurulunda kabul edildi ve Büyük Britanya askerleri bölgeyi terk etmeye başladı. Artık İngilizlerin bölgede aktif bir gücü bulunmadığından yapılan Yahudi göçlerini engelleyecek bir durum da bulunmamaktaydı. 1948 Mayıs'ında son İngiliz birlikleri Kıbrıs'a tahliye edildi ve Haganah bölgede tam kontrol sağlamaya başladı.

İsrail devletinin 14 Mayıs 1948'deki kuruluş ilanından sonra, Amerika Birleşik Devletleri ve Sovyet Rusya bu yeni devletin meşruiyetini kabul etti. Bununla beraber Arap Birliği ülkeleri İsrail'in varlığının kabul etmeyip Filistin topraklarının bölünemez olduğunu ve İsrail'in hak iddia ettiği toprakların Filistin'in hakkı olduğunu kabul ettiler. Akabinde Arap Birliği orduları Filistin üzerinden İsrail'e doğru harekete geçti. Britanya mandası altında olan Ürdün Doğu Kudüs dahil olmak üzere BM planına göre İsrail'in dışında kalan Filistin topraklarına, Mısır ise Gazze şeridine askerlerini yerleştirdi. Bölgede bir askeri çatışma çıkması kaçınılmazdı lakin iki tarafta bir müddet bekledi. Çünkü BM'nin hazırlamış olduğu bölünme planına göre 1.5 milyon civarında Yahudi Filistin bölgesinde, Müslüman Araplar ise İsrail bölgesinde kalıyordu. Sadece birkaç hafta içerisinde bütün Filistin'in demografik yapısı alt üst oldu. Bu esnada İsrail devleti ikmal sıkıntısı yaşayan şehirlerinde erzak ve mühimmat takviyesi yapıyordu. Lakin Mısır ordusunun saldırılarıyla 100 civarında zırhlı aracın imha olmasıyla beraber İsrail büyük bir sıkıntı altına girdi. Bununla beraber zırhlı araçlara yapılan bu saldırılarda yüzlerce Haganah üyesi öldürüldü. Bölgenin istikrarını daha fazla kaybedeceği anlaşılınca Büyük Britanya, mandası halinde olan Ürdün'ün Filistin'i kendisine bağlamasını onayladı. Böylece BM Filistin'indeki Müslüman Araplar kendilerine dostane bakan bir ülke içerisinde kalma şansını yakaladılar.

Haganah_1942.jpg

Lakin David Ben Gurion'un Haganah'ı düzenli bir ordu haline getirmesi ve ülkedeki tüm kadın-erkeklerin askeri eğitim altında tutulmasından sonra, İsrail ordusu hızlıca kaybettiği tüm bölgeleri geri almayı başardı. Savaşın sonucunda imza atılan ateşkes ile beraber İsrail devleti, BM planına göre elinde tutması gereken tüm toprakları korumayı başarmıştı. Bunun yanında Arap Birliğinin İsrail'in ortadan kaldırılması yönündeki girişimi büyük bir felaketle sonuçlanmış, tüm bu girişimler Mısır'ın Gazze şeridinde kalabilmesi ve Büyük Britanya mandası Ürdün'ün BM Filistin'ini elinde tutması ile noktalanmıştı. Kuşkusuz David Ben Gurion'un önderliği altında kurulan İsrail Ordusu ve Devleti ilerleyen yıllarda askeri ve yönetim alanında reformlar yapacak ve İsrail'in sınırları günümüze kadar genişlemeye devam edecekti.
[+] 4 üye PashaZade nickli üyenin bu iletisini beğendi.
Ara
Cevapla
#2
Biraz cahilce bir soru soracağım herkesten affola:
Yahudilik bir din mi yoksa etnisite mi ?
Ara
Cevapla
 




Konuyu Okuyanlar: 1 Ziyaretçi



Strategyturk Forumları

Strategyturk Forumları tüm Türk stratejiseverler için büyük ve kaliteli bir platform olma amacı güder. Forum içerisinde çok sayıda strateji oyunu için bölüm ve bu bölümlerde haber konuları, rehberler, mod tanıtımları, multiplayer etkinlikleri ve üye paylaşımları için alanlar yer alır.