Tür: Bilim Kurgu
Yayım Tarihi: 2016
Dünyanın en çok satan bilgisayar oyunlarından Bioshock'ın başlangıç hikâyesi. Su altı şehri Rapture'ın bilinmeyen gerçekleri. Bir ütopyanın adım adım distopyaya dönüşmesi. II. Dünya Savaşı'nın sonuydu. Franklin D. Roosevelt'in Yeni Düzen'i, Amerika siyasetinin gidişatını değiştirmişti. Vergiler hiç olmadığı kadar yüksekti. Hiroşima ve Nagazaki'ye atılan atom bombaları, tüm dünyaya toplu bir ölüm korkusu saldı. Hükümetlerin gizli ajanlıklarının ve birimlerinin yükselişi, dikkatleri üzerine çekiyordu. Amerika'nın özgürlük anlayışı yok oluyordu ve pek az insan özgürlüklerini kazanmak için savaşmaya hazırdı.
Ancak bu insanlar arasındaki bir hayalperest, zorlu yollardan gelen bir mülteciyken dünyanın en zengin ve en hayranlık uyandırıcı adamlarından birine dönüştü. İşte o adam: Andrew Ryan! Ve kendisi, insanların hep daha iyisini hak ettiğine inanıyor. Bu yüzden dünya üzerinde bir ütopya yaratıp imkânsızı gerçekleştirmeye kararlı. Öyle bir ütopya ki devletten, sansürden, bilim üzerindeki ahlaki sınırlamalardan uzak, emeklerinizin karşılığını aldığınız bir yer. İşte bu fikirle Rapture ortaya çıktı; denizin altındaki o parıltılı şehir... Ancak bu ütopya büyük bir trajediyle yüzleşti. İşte her şey böyle başladı. Her şey böyle son buldu.
Bioshock son zamanlarda oynadığım en iyi oyun serilerinden biri oldu. Oyunlarını oynadıktan sonra kitabını okumak çok daha zevkli oldu. Çünkü kitabın konusu, Bioshock 1'in öncesinde yani Rapture'ın yapım aşamasında ve sonrasında geçiyor. Böyle olunca oyundaki çoğu karakteri yeniden görmek mutlu ediyor.
Kitap, serinin 1 ve 2. oyunlarının havasını tıpatıp içeriyor. Bir ütopya kurma hayalindeki Andrew Ryan'ın oyunlarında göremediğimiz özelliklerini kitapta ayrıntılı bir biçimde görmekteyiz. Aynı şekilde günümüzde Rapture gibi denizin altında inşa edilmiş bir şehrin yapımını imkansızlaştıran sebeplere nasıl çözümler bulunduğu da ayrıntılı olarak anlatılmakta. Kim bilir, belki ileride bu kitapta anlatılanlara benzer teknolojiler keşfedilirse denizin altında yaşam mümkün olabilir.
Andrew Ryan'ın ütopyası bir yere kadar gerçek oldu, bunu oyunlarda da çeşitli ses kayıtlarından dinlemek mümkün. Ama şehri kurmuş olduğu sistem kusursuz değildi. En başta Rapture'da yaşayanların şehri terk etmesi yasaktı. Durum böyle olunca rahat ve zengin bir yaşama sahip olmayanlar için herhangi bir kaçış yeri yoktu. Ryan'ın herhangi bir yardım kuruluşunu katiyen desteklememesi ve bu tarz yapılaşmaları yasaklamasıyla insanlar sisteme karşı gelmeye başladı. Aynı şekilde hiçbir türlü din ve din ile ilgili konuşulmasına da izin verilmemesi insanlar tarafından hoş karşılanmadı. En önemlisi ise Ryan'ın vadettiği özgürlük ve rahatlığa erişememiş olanlar için bardak taştı.
Rapture'da büyük balık küçük balığı yutar sistemi işliyordu. Bir işletme açıp başarılı olamayanlar veya herhangi bir işte tutunamayanlar parasızlıktan dolayı şehrin en kötü kesimlerinde yaşamak zorundaydı. Ryan yeni girişimlere, bilime ve sanata son derece önem veriyordu. Bu uğurda gelişmelerin sağlanması için her türlü şeyin yapımına izin verdi ve hiçbir türlü bunların denetlenmesini uygun görmedi. Çünkü onun gözünde özellikle bilim, devlet kontrolü altında olduğunda kayda değer ilerlemeler kaydetmek çok zorlaşıyordu. Ama kitapta da gördüğümüz gibi denetim olmadığında tekelleşen yapılaşmalar, insanların hayatını tehdit edebilecek bilimsel gelişmeler ve en absürt şeylerin bile adına sanat dendiğini gördük.
Son olarak karakterlere de değinmek istiyorum. Andrew Ryan'ın ayrıntılı yaşamını gördüğümüz gibi Frank Fontaine ve Sofia Lamb'in de neler yaptıklarını ve yaşadıklarını gördük. Özellikle Frank Fontaine hakkında oyunlardan fazla bir bilgi alamıyorduk, ya da belki ben hatırlamıyorum. Fontaine son derece hırslı ve para için her şeyi yapabilecek biri. Çok iyi bir oyuncu, birçok kez kimlik değiştirip o kişinin özelliklerini en iyi şekilde yansıtabiliyor. Sofia Lamb ise yine benzer şekilde ama Fontaine'den farklı olarak insanları maniple etme özelliği daha ön plana çıkıyor. Yaptığı konuşmalarla insanları adeta büyülüyor. Ryan da aynı şekilde büyük hayallere ve hırsa sahip. Bu hayalleri gerçekleştirebilmek için tüm mal varlığını kaybetmeyi bile göze aldı. Bu üç karakterin birçok yönden birbirine benzediğini söyleyebiliriz aslında.
Kitapla ilgili yapacağım ufak bir eleştirim olacak, keşke Fontaine ve Lamb arası ilişkiye biraz daha değinselerdi. O kısmı yetersiz buldum. Onun dışında Bioshock: Rapture Şehri kesinlikle okumaya değer bir kitap. Ben önce oyunlarını oynayıp sonra kitabını okudum ve kitaptan çok keyif aldım. Eğer oyunlarını daha oynamadıysanız önce kitabını okuyup sonra oyunlarını oynamanız muhtemelen daha uygun olacaktır. Çünkü böylece kronolojik sırayla tüm Bioshock'un hikayesini deneyimleyebilirsiniz.