29-11-2015, 18:34
Beyazlar bize birçok söz verdiler, hatırlayamadığım kadar çok; bir tekinin dışında hiçbirini tutmadılar... Toprağımızı alacaklarını söylediler ve aldılar...
-Bilinmiyor
Önce bir gemiyle geldiler. Misafirlerimizdi, onları sahilde hediyelerle karşıladık. Silahsızdık; çünkü hiç ihtiyacımız olmadı. Kardeştik, severdik, paylaşırdık. Silahı onlar tanıttı. Tutarken yanlışlıkla elimizi kestik, kanımız aktı. Evlerimize buyur ettik, konuklarımızdılar. Yedirdik, içirdik, yatırdık, hizmet ettik. Topraklarımızı, dağlarımızı, sularımızı, ovalarımızı gezdirdik. Sevindiler. Sevindik!
Renkleri ne kadar beyazdı bizimkilere göre.
Sonra gittiler; memnun ederek uğurladık dostlarımızı!
Bir gün, tam sabah gün doğarken, ak tenli dostlarımız; gemileriyle, çok, çok olarak geldiler. Beklemiyorduk; çok erken gelmişlerdi.
Demek sevmişlerdi bizi, toprağımızı, göğümüzü; sevindik.
Çoktular, silahlıydılar; üstelik ellerini de kesmiyorlardı.
Ayakları karaya bastı ve sonra hiç beklenmeyen, olmayacak olan oldu. Şaşırmıştık, acaba ne yapmıştık da beyaz dostlarımız bizleri öldürüyordu.
Evet, beyaz adam, bu sefer gülen yüzlerimizi ağlatmaya, varlığımızı yağmalamaya, gençlerimizi köle yapmaya, karılarımıza tecavüz etmeye gelmiş! Şaşırdık!. Neden?
Biz özgür göğün, geniş toprağın, mağrur dağların insanları; barış, sevgi, dostluk bilirdik, savaşı beyaz adam öğretti. Hiç hak etmedik öldürülmeyi, savaşı, köleliği.
Erkeklerimizi öldürdüler, yaktılar çocuklarımızı ateşte diri diri. Toprağımızı yağmaladılar. Karılarımıza kızlarımıza tecavüz ettiler. Köle diye götürüldük yurtlarına. Sattılar.
Tanrıya inanmamızı söylüyordu, elinde incil, siyah cübbeli, beyaz tenli papaz. Reisimiz sordu: "Tanrı size bunları yapmanızı mı söylüyor? Cennet dediğiniz yere sizler mi gideceksiniz? Öyleyse; ben sizin olmadığınız yeri, cehennemi seçiyorum. Eğer bizleri değil de, sizleri, zulmünüzü onaylıyorsa tanrınız; böyle bir tanrıya inanmaktansa, inanmamayı yeğlerim! "
Hiç bitmedi beyaz adamın gelmesi. Onlar geldikçe biz bittik; biz bittikçe onlar geldi.
Beyaz adam, yaptıklarını anlatacak kelime bulamıyorum, bizim böyle kelimelerimiz yok; senin yaptıklarını en iyi anlatacak yine sensin, senin kelimelerin. Kara yüreğin, beyaz tenin gibi olabilirse bir gün, anlatırsın yaptıklarını!
-Tosawi
Beyazların uyduğu hangi anlaşmayı Kızılderililer bozdu? Hiçbirini... Beyaz adam bizle yaptığı hangi anlaşmaya uydu? Hiçbirine... Ben bir çocukken dünya Siouxlar'ındı; güneş onların topraklarında doğar ve batardı; savaşlara on bin kişi gönderirlerdi... Bugün savaşçılar neredeler? Onları kim katletti? Topraklarımız nerede? Onlara kim sahip? Hangi beyaz adam onun toprağını ya da parasını çaldığımı iddia edebilir? Yine de benim bir hırsız olduğumu söylüyorlar... Hangi beyaz kadın, benim tarafımdan esir alındı ya da onuru kırıldı? Yine de, benim kötü bir Kızılderili olduğumu söylüyorlar. Hangi beyaz adam beni sarhoş gördü? Kim benim yanıma aç geldi ve doyurulmadı? Kim beni karılarımı döverken ya da çocuklarıma kötü davranırken gördü? Hangi kanunu çiğnedim? Kendimi sevmem yanlış bir şey mi? Derimin renginin kırmızı olması çok mu kötü; ya da bir Sioux olmam; babamın yaşadığı yerde doğmuş olmam; halkım ve topraklarım için canımı verebilecek olmam?
-Tatanka Yotanka (Oturan Boğa)
Atalarınız bizden küçük bir toprak parçası istedi... Onlara acıdığımız için dileklerini geri çevirmedik... Aramızda yer aldılar... Onlara mısır ve et verdik... Onlar buna karşılık bize zehir (içki) sundular... Beyazlar bir kez memleketimizi tanıyınca, hemen sağa sola haber saldılar... Yeni yeni insanlar geldi... Biz onların dostça geldiğini sandığımızdan hiç korkmadık. Çünkü bize kardeşim diye sesleniyorlardı... Sözlerine inandık... Bu kez onlara daha geniş bir yer verdik.... Kısa zamanda sayıları arttı. Daha çok toprak istemeye başladılar... Sonunda bütün yurdumuzu istediler... Gözlerimiz açıldı. Savaşlar oldu... Beyazlar bizimle savaştırmak için içlerinden kimilerine paralar verdi. Halkımızın büyük çoğunluğu öldürüldü... Beyazlar bizi içkiye de alıştırdılar. İçki yüzünden de binlerce Kızılderili kırılıp gitti... Kardeşlerim, eskiden bizim topraklarımız çok genişti... Sizinkiler ise çok küçük... Şimdilerde ise siz büyük bir ulus oldunuz... Bize yatağımızı serecek kadar bile bir toprak parçasını çok görüyorsunuz...
-Reis Algiysi
Beyazlar hiçbir zaman toprağa ya da geyiklere ya da ayılara aldırmadılar... Biz Kızılderililer bir hayvanı öldürdüğümüz zaman, onun bütün etini yiyoruz... Kökleri kazdığımızda küçük çukurlar açıyoruz... Ev yaptığımızda küçük çukurlar açıyoruz... Biz çekirgeler için otları yaktığımızda hiçbir şeyi mahvetmiyoruz... Biz, meşe palamutlarını ve fıstıkları sallayarak düşürüyoruz. Ağaçları baltalayıp devirmiyoruz... Biz yalnızca kurumuş ağaçları kullanıyoruz... Ama beyazlar toprağı deşiyorlar, ağaçları söküyorlar, herşeyi öldürüyorlar... Ağaç diyor ki, "Yapma, acıyor... Canımı yakma." Ama onlar, onu baltalayıp kesiyorlar... Toprağın ruhu, onlardan nefret ediyor... Kızılderililer asla bir şeyin canını yakmaz, ama beyazlar herşeye zarar veriyorlar... Kaya diyor ki, "Yapma, canımı yakıyorsun." ama beyazlar hiç umursamıyor... Oysa beyaz adamın ona dokunduğu her yer acıyor...
-Yaşlı bir Wintu kadini..
Bütün savaşçılarımla birlikte beni esir aldınız.. Çok fazla dövüştüm. Ama silahlarınız iyi nişanlanmıştı. Kurşunlar tıpkı kuşlar gibi havada uçuşuyor, kışın ağaçların arkasından esen rüzgar gibi, kulaklarımızda uğulduyordu. Savaşçılarım etrafımda düşüp kalıyordu; durumumuz hiç iyi görünmüyordu. En kötü günümün çok yakın olduğunu hissediyordum. Sabah güneş sönük olarak doğdu üzerimize; akşam da siyah bir bulutun arkasında battı. Ateşten bir topa benziyordu. Bu Kara Atmacanın üzerinde parlayan son güneşti. Onun kalbi öldü, göğsünde hızla atmıyor artik. O şimdi beyaz adamın tutsağı; ona ne isterlerse yapabilirler.
Beyaz adam kafa derisi yüzmüyor, ama daha kötüsünü yapıyor- kalpleri zehirliyor. Onların kalbi temiz değil. Kara Atmacanın halkının kafa derileri yüzülmeyecek, ama birkaç yıl içinde beyaz adama benzeyecekler; yani güvenilmez olacaklar ve yaşadıkları yerde ancak çok sayıda subay(polis) olursa düzen sağlanabilecek.
-Kara Atmaca
Kızılderililer, asla kafa derisi yüzmemişlerdir. Bu beyazlar tarafından atılan bir iftiradır. Aksine asıl kafa derisi yüzenlerin beyazlar olduğu düşünülmektedir.
Her şeyi açıkça bildikleri halde şimdi diyorlar ki, ben kötü biriymişim... Hatta oradakilerin en kötüsüymüşüm. Ben ne yaptım ki? Ağaçların gölgesinde ailemle birlikte yaşayıp gidiyordum.
-Geronimo yada öz adıyla Goyathylay
Son ağaç kesildikten, son nehir zehirlendikten, son balık yakalandıktan sonra beyaz adam paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak.
-Şef Seattle
Yalnızca bir kere ağlatmadılar bizi. Mavi ceketli askerler, her yer karanlık ve her şey durgunken, gecenin içinden çıkageldiler ve kamp ateşi yerine bizim çadırlarımızı yaktılar. Av hayvanları yerine benim cesur savasçılarımı öldürdüler.
-On Ayı
Ben rüzgarların hür estiği, gün ışığının önünü kesen hiçbir engelin mevcut olmadığı bozkırda doğdum. Ben herkesin, her şeyin hür nefes alıp verdiği; duvarlarla, çitlerle, tellerle çevrilmemiş bozkırda doğdum. Orada ölmek istiyorum. Duvarlarında arasında değil.
-On Ayı
O zaman kaç kişinin öldüğünü anlayamamıştım. Şimdi kocamışlığımın şu yüksek tepesinden gerilere baktığımda yerde birbirleri üzerinde yığılı duran boğazlanmış kadınları ve çocukları, hala o genç gözlerimle görebiliyorum. Ve orada, o kanlı çamurun içinde bir şeyin daha öldüğünü görebiliyorum. Evet, bir halkın düşü öldü orada. Güzel bir düştü evet. Sonra, bir ulusun umudu kırıldı paramparça oldu. Artık yeryüzünün merkezi yok, ölüp gitti kutsal ağaç.
-Mitaku
Karanlık gecelerin sabahında doğan güneşle uyandık, durgun göllerde yıkandık, esen yelde yüzümüzü güneşe çevirdik, kurumuş dalları yaktık, ağaçları kesmedik. Beyaz adamdan farkımız buydu.
-Kara Ayak