Giriş
Öncelikle neden Edward III hakkında bu yazı? Özet olarak söylemek gerekirse, okulda gördüğüm derslere katkı ve genel kültür kazanma amacıyla İngiltere’den başlayarak genel bir Avrupa tarihi çalışması yapmak istedim. Aslında beni Cromwell dönemi ve sonrası ilgilendiriyor ama hem ilgim olduğu için hem de birini anlamak için halefine de bakmak gerektiği için biraz geriden başlayayım dedim. Çok da geriye gitmemek için, kendisinden öncekilerle kısmen bağımsız ve sonrakilerle sonsuz bağı olan Edward III’ü seçtim. Her ne kadar 6 karılı Henry VIII ya da diğer popüler monarklar gibi ilgi odağında olmasa bile, Edward tahta geçtiği andan itibaren dünya tarihini değiştirecek şeyler yaptı. Fransa Krallığı’nda hak iddia ederek Yüzyıl Savaşları’nı başlattı, İngiltere’deki ilk dükalıkları kurdu ve dolaylı yoldan Güllerin Savaşı’na zemin hazırladı. Yüzyıl Savaşları’ndaki üç büyük zaferden ilki Crecy’i bizzat kazandı, ikinci olan Poitiers kendi döneminde oğlu tarafından kazanıldı. Babasının yerle bir ettiği İngiltere imajını eskisinden de yüksek noktalara çekti ve sonraki yüzyıllarda dünyaya hükmedecek İngiliz İmparatorluğu’nun temellerini attı.
Arkaplan
Edward’ın babası, kendisiyle aynı adı taşıyan Edward II idi. Başarısız bir hükümdar olan Edward II, ne soylular ne de halk tarafından sevilen biriydi. Askerliğe yeteneği yoktu, sempatik değildi ve en önemlisi adil bir kral değildi, en azından halkına göre. Özellikle sevgilisi de olduğu iddia edilen arkadaşı Piers Gaveston’a tanıdığı ayrıcalıklar çok tepki görmesine ve sonunda Gaveston’un ölümüne sebep oldu. Kendisinin eşcinsel olduğunu dair iddialara ünlü Braveheart’ta da değinilmişti, hatta eminim Edward III’ün temellerinin atıldığı sahneyi hatırlarsınız :D Kral bütün bunlara rağmen uzunca bir süre tahtta kalmayı başardı, ta ki 1327’e kadar. Fransa Kralı Charles VI kralı Fransa’ya bağlı Aquitane düklüğünün sahibi olarak bağlılığını sunmaya çağırmıştı. Gitmeye isteksiz olan kral, kendisi yerine oğlu ve ona eşlikçi olarak Fransa Kralı’nın kız kardeşi olan karısı Isabelle’yi gönderdi. Kraliçe Isabelle Fransa’da sürgünde olan Roger Mortimer-ki aynı zamanda kraliçesinin sevgilisidir fakat ilişkilerinin ne zaman başladığı meçhuldür- ile işbirliği yaptı ve kocasını tahttan indirerek oğlunu Edward III olarak tahta çıkardı.
İlk Yıllar
14 yaşındaki Edward ünvan olarak kraldı fakat ülkenin de facto lideri kraliçenin sevgilisi Roger Mortimer’dı. Ülkeyi kendi çıkarlarına göre yöneten Mortimer, kısa sürede büyük güç ve servet kazandı. Bu sıralarda, 1328 yılında Charles VI tıpkı ağabeyleri gibi erkek çocuk bırakmadan öldü. Edward merhum kralın kız kardeşinin oğlu olarak tahtı kendisine istedi, lakin Fransızlar Salic Law(Agnatic)’u öne sürerek Isabelle’nin veya onun çocuklarının tahtta hakkının olamayacağını söyledi ve o anki naip merhum kralın kuzeni Philip de Valois taç giydi. Edward istemeyerek de olsa durumu kabul etti ve hatta 1329’da Amiens’e giderek Philip’e bağlılığını sundu. Bu olaylar yaşanırken ülke hala Mortimer tarafından yönetilmekteydi. 1330’da, 17 yaşındaki Edward arkadaşları ve destekçileriyle darbe yaptı, Mortimer’i ele geçirdi ve idam etti.
Yüzyıl Savaşları’na Kadar
Mortimer’in idam edildiği sene kralın ilk çocuğu, bana göre gelmiş geçmiş en cool tarihi karakterlerden biri, Edward(aka “The Black Prince”) doğdu. Takip eden yıllarda İskoçlarla yapılan savaşlarda Robert the Bruce’un oğlu David II tahttan edilip yerine İngiliz yanlısı kral geçirilse de, minik David’e bağlı kuvvetler kontrolü yeniden ele geçirdi ve İskoçlarla barış imzalandı. Ne zaman İskoçlarla savaşılsa doğal müttefikleri Fransızlar güneyde sıkıntı çıkarıp İngiltere’nin gücünü bölüyorlardı, bu durumdan kurtulmak için Fransızları devreden çıkarmak gerekiyordu ve bunun için gereken fırsat Philip tarafından Edward’a verildi. Aquitane düklüğünü ilhak ettiğini duyuran Philip’e karşılık olarak Edward kendini Fransa kralı ilan etti ve Yüzyıl Savaşları başladı.
Düello Önerisi
Edward kendisinin olduğunu iddia ettiği krallığı ele geçirmek için 1339’da Flanders’a çıktı. Philip Edward’a meseleyi eski usül düelloyla çözmeyi önerince Edward bu teklife balıklama atladı dense herhalde yalan olmaz. Edward 27 yaşında, gücünün doruğunda becerikli bir savaşçıydı, Philip ise 40larının sonunda olmasına ek olarak çok iyi bir savaşçı da değildi. Nitekim Philip de bunu fark ederek kendi önerisinden caydı ve iki ordu da savaşmaya niyetlenmeyince Edward önce kışı geçirmek için Belçika’ya çekildi, sonra da bazı ekonomik ve lojistik sıkıntıları çözmek üzere eve döndü.
İngiltere’nin İlk Deniz Zaferi
Edward 1340’ın ortalarında yaklaşık 200 gemi ile Flanders’a gitmek için yola çıktı. Karşı kıyıda onları devasa büyüklükte bir Fransız donanmasının beklediği biliniyordu fakat Edward tüm ısrarlara rağmen burnunun dikine gidip devam kararı aldı. İki donanma Sluys kasabası yakınlarındaki Zwin nehrinin ağzında karşılaştı. Fransız donanması 400’den fazla gemiden oluşuyordu, üstelik 20 tanesi İngilizlerin hiç görmediği kadar büyüktü. Edward tereddütsüz saldırı emri verdi. Hareket kabiliyeti sınırlı Fransı donanması, krallarının liderliğindeki İngiliz donanması tarafından hezimete uğratıldı. 230 gemi ele geçirildi, kalanlar ise yok edildi. Efsaneye göre nehirdeki balıklar o gün o kadar çok Fransız kanı içmişti ki Fransızca konuşmayı öğrenmişlerdi. Lakin Fransız donanması yol olsa bile, Fransız ordusu tüm ihtişamıyla sapasağlam duruyordu. İki ordu da birbiri üzerine yürümeye niyetlenmeyip ordularda huzursuzluk çıkmaya başlayınca, ateşkes imzalandı ve Edward eve döndü.
Üçün Biri
5-6 yıl kadar iç meselelerle uğraşan Edward, 1346’da 16 yaşındaki oğlu Edward’ı da yanına alıp 15.000 kişiyle Fransa’ya yelken açtı. Froissart’ın söylediğine göre yola çıkarken hedef Gascony’e gidip orada büyük bir direniş gösteren Derby’e yardım etmekti, lakin kral yolda fikrini değiştirip Normandiya’ya çıkarma yaptı. Bir süre Normandiya’da yağma yapan İngilizler, sonunda Fransızlarla Crecy’de karşılaştı.
Edward ordusunu tepeye yerleştirip bir kanadını nehre bir kanadını ise kasabaya vererek Fransızların onları kanatlardan çevirmesini imkansızlaştırdı. Normalde böyle iyi yerleşmiş bir orduya saldırmak çok mantıklı bir hareket olmasa bile, Fransızlar kendilerine güvenmek için haklı sebeplere sahipti. Yaklaşık 12 bin kişilik İngiliz ordusuna karşılık 30 bine yakın Fransız kuvveti vardı ve İngilizler’e göre ağır süvari avantajına sahiplerdi. İngiliz ordusunun merkezini kral, sağ kanadını Northampton baronu, sol kanadını ise genç Prens Edward yönetiyordu. Ordunun çoğunluğu uzun yaylara sahip, daha rüştünü ispatlayamamış okçulardan oluşuyordu. Fransız ordusu ise Philip VI ve kör Bohemya Kralı John tarafından yönetiliyordu ve ordunun büyük kısmı o tarihe kadar orta çağ savaşlarını domine etmiş zırhlı süvarilerden oluşuyordu. Ordunun menzilli gücü ise Cenovalı arbaletçilerdi.
Fransız ordusu önde Cenovalılar ve onları takip eden süvariler olarak saldırıya geçti. Cenovalılar İngiliz menziline girdiği an yoğun ateş altında kaldı ve kaçmaya başladılar. İlerleyen süvarilerle kaçan arbaletçiler birbirine girdi ve Fransız ordusu ağır ateş altında büyük kargaşaya sürüklendi. Sağ kanat ve merkez Fransızları kolayca püskürtürken, Prens’in kanadı çok daha ağır saldırı altındaydı. Prens can havliyle dövüşürken, prensin kanadındaki soylulardan biri merkeze gidip durumu bildirdi ve destek istedi. Kral oğlunun hala yaşadığını öğrenince ünlü sözü “Let the boy win his spurs.” ü söyledi ve destek göndermedi. Prens de kendi çabasıyla saldırıyı savuşturmayı başardı ve babasının istediği gibi rüştünü ispatladı.
Savaş sonunda Fransız ordusunun 3’te biri ya ölü ya esir durumdaydı, İngiliz kayıpları ise birkaç yüzü geçmemişti. Kral Philip her ne kadar savaşta iki kere atını kaybedip yaralanmışsa da, kaçmayı başardı. Savaşı takip eden sürede İngilizler bölgede terör estirdi ve sonunda Calais’i kuşattılar. Calais bir yıla yakın dirense de, kraldan destek gelmediği anlaşılınca kale kendisini İngilizlere teslim etti ve 200 yılı aşkın süre İngiliz toprağı olarak kaldı.
Kara Ölüm
Sonraki yıllarda, savaşın adı bile anılmadı. Tüm dünyayı kasıp kavuran Kara Veba, önce Fransa’yı sonra da İngiltere’yi vurdu ve nüfusun yaklaşık üçte birini öldürdü. Yaşanan korkunç iş gücü kaybı, ekonomiyi derinden etkiledi. Tarımsal üretim düştü, maaşlar, fiyatlar yükseldi. Çoğu ürün tarlada hasat edilemediğinden dolayı yok oldu. Becerikli yöneticiler sayesinde toparlanma süreci çabuk olsa da, İngiltere uzun süre büyük ölçekli bir sefere girişemedi.
Üçün İkisi
1355’te, 25 yaşındaki Prens Edward, Gascony’nin yöneticisi olarak küçük ölçekte ordusuyla Güney Fransa’ya büyük bir akın yaptı. Narbonne ve Carcassone’yi kuşatıp alamamasına rağmen, çevreye korkunç zararlar verdi ve oldukça fazla bir meblağ yağmaladı. Bu taktik İngilizlerin yabancı topraklarda kullanmayı en sevdiği yöntemdi. Beslenmesi zor, hareket kabiliyeti sınırlı büyük işgal kuvvetleri yerine; küçük ama efektif, düşman ordusuyla karşılaşmaktan kaçınabilecek mobilizasyona sahip kuvvetler İngilizlerin favorisiydi. Black Prince güneyde sefer yaparken, amcası John of Lancaster da Normandiya’da aynı şeyleri yapıyordu ve sonunda güneye inip prensle birleşmesi gerekiyordu. Lancaster’ın seferi başarılıydı, fakat prense katılmayı başaramadı.
Prens yağmaya doyunca, Gascony’e geri dönmeye niyetlendi, fakat Kral John buna izin vermeye niyetli değildi. Fransız Constable’ını, iki mareşali, kralın dört oğlunun üçü ve bizzat kralı da barındıran yaklaşık 50 bin kişilik Fransız ordusu oldukça bilenmişti ve prens için yolun sonu gelmiş gibi gözüküyordu. Fransızlar zaferden o kadar emindi ki, ordunun büyük bir kısmını-yaklaşık 20.000-25.000 kişi- prensi yakalamak için geride bıraktılar. Hala İngilizlere göre çok daha üstün bir orduya sahiptiler. Prens savaştan kaçınmak için her şeyi yaptı, seferde elde ettiği tüm yağmayı, tüm kaleleri, aldığı tüm esirleri geri vermeyi önerdi. Fakat John prensin ve tüm soyluların teslim olmasından başka bir şartı kabul etmeyeceğini bildirince savaş kaçınılmaz oldu.
John’un planı önce süvarilerle okçuları dağıtıp, sonra da piyadeleriyle asıl darbeyi vurmakta. Taktik tutmadı. Fransız atlıları İngiliz okçularının delemeyeceği zırhlara sahipti, fakat İngiliz okçuları süvarileri indiremediklerini farkedince kanatlara çekilip atları vurmaya başladılar ve süvari hücumunu durdurdular. Süvarileri takip eden Dauphin yönetimindeki piyadeler ağır ateş altında ilerleyip yaklaşık iki saatlik sıcak savaşın sonunda yeniden organize olmak için geri çekildiler. Bir sonraki piyade dalgası onların kaçtığını sanıp paniğe kapıldılar ve geri çekilmeye başladılar. Kral John bu aşamada iki oğlunu savaş alanından gönderdi, en küçük oğlu Philip(Valois-Burgundy’nin kurucusu Philip the Bold) onunla kalıp savaşın son anına kadar onunla savaştı. Kralın kuvvetleri iyi savaştı, lakin prensin yedek kuvvetleri bir anda ortaya çıkıp kanatlardan bastırınca kaçmaya başladılar. Kral ve oğlu Philip, pek çok soyluyla birlikte esir alındı.
Prens, Kral John’a çok iyi davrandı, saygıda en ufak kusur etmedi ve bizzat kendisi İngiltere’ye kadar eşlik etti. Kral Edward savaşın sonucundan çok memnundu ve kralın fidyesi olarak Fransız tahtını istemişti, fakat şaşırtmayıcı bir şekilde reddedildi. Bunun üzerine kral 1359’da tahtı zorla almak için kıtaya çıktı ve kralların taç giydiği Rheims’e yürüdü. Fakat şehir kapılarını açmadı, ağır kış koşulları sebebiyle de Edward geri çekilmek zorunda kaldı. 1360’da Dauphin ve Prens babaları adına İngiltere’nin Fransa’daki tüm topraklarına meşruluk tanıyan, artı çok önemli bir şehir olan La Rochelle’i İngilizlere bırakan, ve kralı üç milyon gold crown karşılığında serbest bırakan, İngiltere’nin de Fransa tahtındaki iddiasından vazgeçtiği bir anlaşma imzaladılar.
Ek not: Kral John’un oğlu Anjou dükü, hala İngilizlerde rehine olarak kalmaktaydı. Dük anlaşmayı bozup tutsaklıktan kaçınca, babası bunu onuruna bir leke olarak görüp tüm itirazlara rağmen bizzat kendisi gidip onun yerini aldı, gittikten 4 ay sonra da vefat etti. Kral Edward bedenini Fransa’ya geri göndermeden evvel St.Paul’da onun için eşi benzeri görülmemiş bir cenaze merasimi düzenlettirdi.
Son Yıllar
Prens Edward, Gascony’de kendine saray yaptırmış, sefahat içinde yaşamaktaydı. İngiliz süjeleri için bu çok sorun olmasa da, parası yerel halktan alınan ağır vergilerden çıkmaktaydı. 1360’ların ortasında, prens Kastilya İç Savaşı’na müdahil oldu. Oldukça başarılı olmasına rağmen, Kastilya Kralı söz verdiği gibi masrafları karşılamayınca, bu savaş yerel halka daha fazla vergi olarak geri döndü. Fransa Kralı’na mektup yazan yerel halk, bölgenin İngilizlerden alınmasını talep etti ve yeni kral Charles’tan kabul gördüler. Bunu bildiren mektubu alan Edward küplere bindi ve yeniden kendini Fransa Kralı ilan etti, Charles da kıtadaki tüm İngiliz topraklarının Fransız mülkü olduğunu söyleyerek karşılık verdi. Kısaca 1337’deki olayın aynısı yaşandı, fakat bu sefer genç güçlü kral Fransızlarınken, yaşlı ve eski gücünden uzak kral İngilizlerdeydi. Aslında büyük askeri kabiliyete sahip, kendini kanıtlamış prens varken bunun sorun olmaması gerekmekteydi, fakat Prens Kastilya seferinde dizanteriye yakalanmıştı ve sağlığı gittikçe kötüleşiyordu.
Takip eden yıllar Fransızların teker teker kıtadaki İngiliz yerleşimlerini ele geçirmesine tanıklık etti. İngiliz ordusu kral ve veliaht prens ordu yönetecek durumda olmadığından John of Gaunt tarafından yönetilmekteydi, fakat John babası ya da abisi kadar iyi bir asker değildi ve gerek halk gerek ordu arasında pek sevilmiyordu. Dolayısıyla John’un kıta seferleri pahalı olmasına rağmen sonuç vermedi ve 1375’te yapılan anlaşmayla İngilizler Calais şehrine ve Gascony bölgesinde ufak bir kıyı şeridine mahkum edildi. Bu anlaşmadan bir yıl sonra Prens Edward 45 yaşında İngiltere’de öldü, babası da onu bir yıl arayla takip etti. Taht prensin 10 yaşındaki oğlu Richard’a geçti.
Özet
Kral Edward 50 yıllık hükümranlığının çoğunda mükemmel olmasa da başarılı bir kraldı. 14 yaşında geçtiği krallığın babası yüzünden yerle bir olmuş itibarını yeniden yükseltti, İngilizlere yeniden özgüvenlerini kazandırdı. İdeal bir kral görünümüne sahipti; uzun ve irikıyımdı, altın sarısı uzun saçlara ve sakallara sahipti. İngilizlere tarihlerinde elde ettikleri en büyük askeri başarıları kazandırdı. Öldüğünde sadece İngilizlerin değil, onu tanıyan herkesin saygısını kazanmıştı.
Öncelikle neden Edward III hakkında bu yazı? Özet olarak söylemek gerekirse, okulda gördüğüm derslere katkı ve genel kültür kazanma amacıyla İngiltere’den başlayarak genel bir Avrupa tarihi çalışması yapmak istedim. Aslında beni Cromwell dönemi ve sonrası ilgilendiriyor ama hem ilgim olduğu için hem de birini anlamak için halefine de bakmak gerektiği için biraz geriden başlayayım dedim. Çok da geriye gitmemek için, kendisinden öncekilerle kısmen bağımsız ve sonrakilerle sonsuz bağı olan Edward III’ü seçtim. Her ne kadar 6 karılı Henry VIII ya da diğer popüler monarklar gibi ilgi odağında olmasa bile, Edward tahta geçtiği andan itibaren dünya tarihini değiştirecek şeyler yaptı. Fransa Krallığı’nda hak iddia ederek Yüzyıl Savaşları’nı başlattı, İngiltere’deki ilk dükalıkları kurdu ve dolaylı yoldan Güllerin Savaşı’na zemin hazırladı. Yüzyıl Savaşları’ndaki üç büyük zaferden ilki Crecy’i bizzat kazandı, ikinci olan Poitiers kendi döneminde oğlu tarafından kazanıldı. Babasının yerle bir ettiği İngiltere imajını eskisinden de yüksek noktalara çekti ve sonraki yüzyıllarda dünyaya hükmedecek İngiliz İmparatorluğu’nun temellerini attı.
Arkaplan
Edward’ın babası, kendisiyle aynı adı taşıyan Edward II idi. Başarısız bir hükümdar olan Edward II, ne soylular ne de halk tarafından sevilen biriydi. Askerliğe yeteneği yoktu, sempatik değildi ve en önemlisi adil bir kral değildi, en azından halkına göre. Özellikle sevgilisi de olduğu iddia edilen arkadaşı Piers Gaveston’a tanıdığı ayrıcalıklar çok tepki görmesine ve sonunda Gaveston’un ölümüne sebep oldu. Kendisinin eşcinsel olduğunu dair iddialara ünlü Braveheart’ta da değinilmişti, hatta eminim Edward III’ün temellerinin atıldığı sahneyi hatırlarsınız :D Kral bütün bunlara rağmen uzunca bir süre tahtta kalmayı başardı, ta ki 1327’e kadar. Fransa Kralı Charles VI kralı Fransa’ya bağlı Aquitane düklüğünün sahibi olarak bağlılığını sunmaya çağırmıştı. Gitmeye isteksiz olan kral, kendisi yerine oğlu ve ona eşlikçi olarak Fransa Kralı’nın kız kardeşi olan karısı Isabelle’yi gönderdi. Kraliçe Isabelle Fransa’da sürgünde olan Roger Mortimer-ki aynı zamanda kraliçesinin sevgilisidir fakat ilişkilerinin ne zaman başladığı meçhuldür- ile işbirliği yaptı ve kocasını tahttan indirerek oğlunu Edward III olarak tahta çıkardı.
İlk Yıllar
14 yaşındaki Edward ünvan olarak kraldı fakat ülkenin de facto lideri kraliçenin sevgilisi Roger Mortimer’dı. Ülkeyi kendi çıkarlarına göre yöneten Mortimer, kısa sürede büyük güç ve servet kazandı. Bu sıralarda, 1328 yılında Charles VI tıpkı ağabeyleri gibi erkek çocuk bırakmadan öldü. Edward merhum kralın kız kardeşinin oğlu olarak tahtı kendisine istedi, lakin Fransızlar Salic Law(Agnatic)’u öne sürerek Isabelle’nin veya onun çocuklarının tahtta hakkının olamayacağını söyledi ve o anki naip merhum kralın kuzeni Philip de Valois taç giydi. Edward istemeyerek de olsa durumu kabul etti ve hatta 1329’da Amiens’e giderek Philip’e bağlılığını sundu. Bu olaylar yaşanırken ülke hala Mortimer tarafından yönetilmekteydi. 1330’da, 17 yaşındaki Edward arkadaşları ve destekçileriyle darbe yaptı, Mortimer’i ele geçirdi ve idam etti.
Yüzyıl Savaşları’na Kadar
Mortimer’in idam edildiği sene kralın ilk çocuğu, bana göre gelmiş geçmiş en cool tarihi karakterlerden biri, Edward(aka “The Black Prince”) doğdu. Takip eden yıllarda İskoçlarla yapılan savaşlarda Robert the Bruce’un oğlu David II tahttan edilip yerine İngiliz yanlısı kral geçirilse de, minik David’e bağlı kuvvetler kontrolü yeniden ele geçirdi ve İskoçlarla barış imzalandı. Ne zaman İskoçlarla savaşılsa doğal müttefikleri Fransızlar güneyde sıkıntı çıkarıp İngiltere’nin gücünü bölüyorlardı, bu durumdan kurtulmak için Fransızları devreden çıkarmak gerekiyordu ve bunun için gereken fırsat Philip tarafından Edward’a verildi. Aquitane düklüğünü ilhak ettiğini duyuran Philip’e karşılık olarak Edward kendini Fransa kralı ilan etti ve Yüzyıl Savaşları başladı.
Düello Önerisi
Edward kendisinin olduğunu iddia ettiği krallığı ele geçirmek için 1339’da Flanders’a çıktı. Philip Edward’a meseleyi eski usül düelloyla çözmeyi önerince Edward bu teklife balıklama atladı dense herhalde yalan olmaz. Edward 27 yaşında, gücünün doruğunda becerikli bir savaşçıydı, Philip ise 40larının sonunda olmasına ek olarak çok iyi bir savaşçı da değildi. Nitekim Philip de bunu fark ederek kendi önerisinden caydı ve iki ordu da savaşmaya niyetlenmeyince Edward önce kışı geçirmek için Belçika’ya çekildi, sonra da bazı ekonomik ve lojistik sıkıntıları çözmek üzere eve döndü.
İngiltere’nin İlk Deniz Zaferi
Edward 1340’ın ortalarında yaklaşık 200 gemi ile Flanders’a gitmek için yola çıktı. Karşı kıyıda onları devasa büyüklükte bir Fransız donanmasının beklediği biliniyordu fakat Edward tüm ısrarlara rağmen burnunun dikine gidip devam kararı aldı. İki donanma Sluys kasabası yakınlarındaki Zwin nehrinin ağzında karşılaştı. Fransız donanması 400’den fazla gemiden oluşuyordu, üstelik 20 tanesi İngilizlerin hiç görmediği kadar büyüktü. Edward tereddütsüz saldırı emri verdi. Hareket kabiliyeti sınırlı Fransı donanması, krallarının liderliğindeki İngiliz donanması tarafından hezimete uğratıldı. 230 gemi ele geçirildi, kalanlar ise yok edildi. Efsaneye göre nehirdeki balıklar o gün o kadar çok Fransız kanı içmişti ki Fransızca konuşmayı öğrenmişlerdi. Lakin Fransız donanması yol olsa bile, Fransız ordusu tüm ihtişamıyla sapasağlam duruyordu. İki ordu da birbiri üzerine yürümeye niyetlenmeyip ordularda huzursuzluk çıkmaya başlayınca, ateşkes imzalandı ve Edward eve döndü.
Üçün Biri
5-6 yıl kadar iç meselelerle uğraşan Edward, 1346’da 16 yaşındaki oğlu Edward’ı da yanına alıp 15.000 kişiyle Fransa’ya yelken açtı. Froissart’ın söylediğine göre yola çıkarken hedef Gascony’e gidip orada büyük bir direniş gösteren Derby’e yardım etmekti, lakin kral yolda fikrini değiştirip Normandiya’ya çıkarma yaptı. Bir süre Normandiya’da yağma yapan İngilizler, sonunda Fransızlarla Crecy’de karşılaştı.
Edward ordusunu tepeye yerleştirip bir kanadını nehre bir kanadını ise kasabaya vererek Fransızların onları kanatlardan çevirmesini imkansızlaştırdı. Normalde böyle iyi yerleşmiş bir orduya saldırmak çok mantıklı bir hareket olmasa bile, Fransızlar kendilerine güvenmek için haklı sebeplere sahipti. Yaklaşık 12 bin kişilik İngiliz ordusuna karşılık 30 bine yakın Fransız kuvveti vardı ve İngilizler’e göre ağır süvari avantajına sahiplerdi. İngiliz ordusunun merkezini kral, sağ kanadını Northampton baronu, sol kanadını ise genç Prens Edward yönetiyordu. Ordunun çoğunluğu uzun yaylara sahip, daha rüştünü ispatlayamamış okçulardan oluşuyordu. Fransız ordusu ise Philip VI ve kör Bohemya Kralı John tarafından yönetiliyordu ve ordunun büyük kısmı o tarihe kadar orta çağ savaşlarını domine etmiş zırhlı süvarilerden oluşuyordu. Ordunun menzilli gücü ise Cenovalı arbaletçilerdi.
Fransız ordusu önde Cenovalılar ve onları takip eden süvariler olarak saldırıya geçti. Cenovalılar İngiliz menziline girdiği an yoğun ateş altında kaldı ve kaçmaya başladılar. İlerleyen süvarilerle kaçan arbaletçiler birbirine girdi ve Fransız ordusu ağır ateş altında büyük kargaşaya sürüklendi. Sağ kanat ve merkez Fransızları kolayca püskürtürken, Prens’in kanadı çok daha ağır saldırı altındaydı. Prens can havliyle dövüşürken, prensin kanadındaki soylulardan biri merkeze gidip durumu bildirdi ve destek istedi. Kral oğlunun hala yaşadığını öğrenince ünlü sözü “Let the boy win his spurs.” ü söyledi ve destek göndermedi. Prens de kendi çabasıyla saldırıyı savuşturmayı başardı ve babasının istediği gibi rüştünü ispatladı.
Savaş sonunda Fransız ordusunun 3’te biri ya ölü ya esir durumdaydı, İngiliz kayıpları ise birkaç yüzü geçmemişti. Kral Philip her ne kadar savaşta iki kere atını kaybedip yaralanmışsa da, kaçmayı başardı. Savaşı takip eden sürede İngilizler bölgede terör estirdi ve sonunda Calais’i kuşattılar. Calais bir yıla yakın dirense de, kraldan destek gelmediği anlaşılınca kale kendisini İngilizlere teslim etti ve 200 yılı aşkın süre İngiliz toprağı olarak kaldı.
Kara Ölüm
Sonraki yıllarda, savaşın adı bile anılmadı. Tüm dünyayı kasıp kavuran Kara Veba, önce Fransa’yı sonra da İngiltere’yi vurdu ve nüfusun yaklaşık üçte birini öldürdü. Yaşanan korkunç iş gücü kaybı, ekonomiyi derinden etkiledi. Tarımsal üretim düştü, maaşlar, fiyatlar yükseldi. Çoğu ürün tarlada hasat edilemediğinden dolayı yok oldu. Becerikli yöneticiler sayesinde toparlanma süreci çabuk olsa da, İngiltere uzun süre büyük ölçekli bir sefere girişemedi.
Üçün İkisi
1355’te, 25 yaşındaki Prens Edward, Gascony’nin yöneticisi olarak küçük ölçekte ordusuyla Güney Fransa’ya büyük bir akın yaptı. Narbonne ve Carcassone’yi kuşatıp alamamasına rağmen, çevreye korkunç zararlar verdi ve oldukça fazla bir meblağ yağmaladı. Bu taktik İngilizlerin yabancı topraklarda kullanmayı en sevdiği yöntemdi. Beslenmesi zor, hareket kabiliyeti sınırlı büyük işgal kuvvetleri yerine; küçük ama efektif, düşman ordusuyla karşılaşmaktan kaçınabilecek mobilizasyona sahip kuvvetler İngilizlerin favorisiydi. Black Prince güneyde sefer yaparken, amcası John of Lancaster da Normandiya’da aynı şeyleri yapıyordu ve sonunda güneye inip prensle birleşmesi gerekiyordu. Lancaster’ın seferi başarılıydı, fakat prense katılmayı başaramadı.
Prens yağmaya doyunca, Gascony’e geri dönmeye niyetlendi, fakat Kral John buna izin vermeye niyetli değildi. Fransız Constable’ını, iki mareşali, kralın dört oğlunun üçü ve bizzat kralı da barındıran yaklaşık 50 bin kişilik Fransız ordusu oldukça bilenmişti ve prens için yolun sonu gelmiş gibi gözüküyordu. Fransızlar zaferden o kadar emindi ki, ordunun büyük bir kısmını-yaklaşık 20.000-25.000 kişi- prensi yakalamak için geride bıraktılar. Hala İngilizlere göre çok daha üstün bir orduya sahiptiler. Prens savaştan kaçınmak için her şeyi yaptı, seferde elde ettiği tüm yağmayı, tüm kaleleri, aldığı tüm esirleri geri vermeyi önerdi. Fakat John prensin ve tüm soyluların teslim olmasından başka bir şartı kabul etmeyeceğini bildirince savaş kaçınılmaz oldu.
John’un planı önce süvarilerle okçuları dağıtıp, sonra da piyadeleriyle asıl darbeyi vurmakta. Taktik tutmadı. Fransız atlıları İngiliz okçularının delemeyeceği zırhlara sahipti, fakat İngiliz okçuları süvarileri indiremediklerini farkedince kanatlara çekilip atları vurmaya başladılar ve süvari hücumunu durdurdular. Süvarileri takip eden Dauphin yönetimindeki piyadeler ağır ateş altında ilerleyip yaklaşık iki saatlik sıcak savaşın sonunda yeniden organize olmak için geri çekildiler. Bir sonraki piyade dalgası onların kaçtığını sanıp paniğe kapıldılar ve geri çekilmeye başladılar. Kral John bu aşamada iki oğlunu savaş alanından gönderdi, en küçük oğlu Philip(Valois-Burgundy’nin kurucusu Philip the Bold) onunla kalıp savaşın son anına kadar onunla savaştı. Kralın kuvvetleri iyi savaştı, lakin prensin yedek kuvvetleri bir anda ortaya çıkıp kanatlardan bastırınca kaçmaya başladılar. Kral ve oğlu Philip, pek çok soyluyla birlikte esir alındı.
Prens, Kral John’a çok iyi davrandı, saygıda en ufak kusur etmedi ve bizzat kendisi İngiltere’ye kadar eşlik etti. Kral Edward savaşın sonucundan çok memnundu ve kralın fidyesi olarak Fransız tahtını istemişti, fakat şaşırtmayıcı bir şekilde reddedildi. Bunun üzerine kral 1359’da tahtı zorla almak için kıtaya çıktı ve kralların taç giydiği Rheims’e yürüdü. Fakat şehir kapılarını açmadı, ağır kış koşulları sebebiyle de Edward geri çekilmek zorunda kaldı. 1360’da Dauphin ve Prens babaları adına İngiltere’nin Fransa’daki tüm topraklarına meşruluk tanıyan, artı çok önemli bir şehir olan La Rochelle’i İngilizlere bırakan, ve kralı üç milyon gold crown karşılığında serbest bırakan, İngiltere’nin de Fransa tahtındaki iddiasından vazgeçtiği bir anlaşma imzaladılar.
Ek not: Kral John’un oğlu Anjou dükü, hala İngilizlerde rehine olarak kalmaktaydı. Dük anlaşmayı bozup tutsaklıktan kaçınca, babası bunu onuruna bir leke olarak görüp tüm itirazlara rağmen bizzat kendisi gidip onun yerini aldı, gittikten 4 ay sonra da vefat etti. Kral Edward bedenini Fransa’ya geri göndermeden evvel St.Paul’da onun için eşi benzeri görülmemiş bir cenaze merasimi düzenlettirdi.
Son Yıllar
Prens Edward, Gascony’de kendine saray yaptırmış, sefahat içinde yaşamaktaydı. İngiliz süjeleri için bu çok sorun olmasa da, parası yerel halktan alınan ağır vergilerden çıkmaktaydı. 1360’ların ortasında, prens Kastilya İç Savaşı’na müdahil oldu. Oldukça başarılı olmasına rağmen, Kastilya Kralı söz verdiği gibi masrafları karşılamayınca, bu savaş yerel halka daha fazla vergi olarak geri döndü. Fransa Kralı’na mektup yazan yerel halk, bölgenin İngilizlerden alınmasını talep etti ve yeni kral Charles’tan kabul gördüler. Bunu bildiren mektubu alan Edward küplere bindi ve yeniden kendini Fransa Kralı ilan etti, Charles da kıtadaki tüm İngiliz topraklarının Fransız mülkü olduğunu söyleyerek karşılık verdi. Kısaca 1337’deki olayın aynısı yaşandı, fakat bu sefer genç güçlü kral Fransızlarınken, yaşlı ve eski gücünden uzak kral İngilizlerdeydi. Aslında büyük askeri kabiliyete sahip, kendini kanıtlamış prens varken bunun sorun olmaması gerekmekteydi, fakat Prens Kastilya seferinde dizanteriye yakalanmıştı ve sağlığı gittikçe kötüleşiyordu.
Takip eden yıllar Fransızların teker teker kıtadaki İngiliz yerleşimlerini ele geçirmesine tanıklık etti. İngiliz ordusu kral ve veliaht prens ordu yönetecek durumda olmadığından John of Gaunt tarafından yönetilmekteydi, fakat John babası ya da abisi kadar iyi bir asker değildi ve gerek halk gerek ordu arasında pek sevilmiyordu. Dolayısıyla John’un kıta seferleri pahalı olmasına rağmen sonuç vermedi ve 1375’te yapılan anlaşmayla İngilizler Calais şehrine ve Gascony bölgesinde ufak bir kıyı şeridine mahkum edildi. Bu anlaşmadan bir yıl sonra Prens Edward 45 yaşında İngiltere’de öldü, babası da onu bir yıl arayla takip etti. Taht prensin 10 yaşındaki oğlu Richard’a geçti.
Özet
Kral Edward 50 yıllık hükümranlığının çoğunda mükemmel olmasa da başarılı bir kraldı. 14 yaşında geçtiği krallığın babası yüzünden yerle bir olmuş itibarını yeniden yükseltti, İngilizlere yeniden özgüvenlerini kazandırdı. İdeal bir kral görünümüne sahipti; uzun ve irikıyımdı, altın sarısı uzun saçlara ve sakallara sahipti. İngilizlere tarihlerinde elde ettikleri en büyük askeri başarıları kazandırdı. Öldüğünde sadece İngilizlerin değil, onu tanıyan herkesin saygısını kazanmıştı.