İleti Sayısı: 135
Üyelik Yılı: 2017
Imperium:
1
Korkunçluğu kelime anlamıyla mı kullandınız bilmiyorum yalnız gelişmeler değil gelişmelerden sonrası hep korkunç olmuştur. Teknoloji yararlı değildir.
•
İleti Sayısı: 5,320
Üyelik Yılı: 2015
Imperium:
35
İngilizler de füzyon reaktörü konusunda ilk denemelerinde başarılı olup plazmayı oluşturmayı başarabilmişler bundan sonra o plazmanın ısısını arttırmak ve elektrik üretebilecek kadar dengeli tutma işi üzerinde çalışacaklar 2030 senesine kadar elektrik şebekesi için üretim başlatmak istiyorlar
http://rasyonalist.org/yazi/ingiltere-ye...alistirdi/
http://www.sciencealert.com/the-uk-has-j...on-reactor
http://www.sciencealert.com/another-nucl...outh-korea
http://www.sciencealert.com/tests-confir...ally-works
俺たち 自由 に なれる の か ?
•
İleti Sayısı: 26,421
Üyelik Yılı: 2015
Imperium:
139
Şu şekilde bir yayın yapılmış geçtiğimiz günlerde.
Aşağıdaki 1 üye Duman nickli üyenin bu iletisini beğendi:1 üye Duman nickli üyenin bu iletisini beğendi.
• glorfindel
İleti Sayısı: 26,421
Üyelik Yılı: 2015
Imperium:
139
NASA mevcut bütçesiyle Mars'a insan göndermenin imkansız olduğunu açıklamış: https://futurism.com/nasa-just-announced...s-to-mars/
•
İleti Sayısı: 1,418
Üyelik Yılı: 2015
Imperium:
4
Atlantikte şuana kadar kaydedilmiş en büyük kasırga Irma(5. Kategori)
Arkasından büyüyerek gelen şimdilik 3. Kategori Jose,
Fazla bir tehlike yaratması beklenmeyen Meksika körfezindeki 1. Kategori Katia.
Katia'nın hemen güneyindeki Meksika sahillerinide 8.2'lik deprem vurdu.
Tanrı Amerika kıtasını cezalandırıyor.
•
İleti Sayısı: 4,788
Üyelik Yılı: 2017
Imperium:
61
NASA tarafından 2000 yılında fırlatılan ancak 2005 yılında aniden merkez üs ile iletişimi kesilen IMAGE isimli uydudan haber alınamıyordu.
NASA yetkilileri, SpaceX'in gizli Zuma görevinin izlerini takip ederek araştırma yapan amatör bir astronomun bu ayın başında, tam 12 yıl sonra IMAGE uydusunu saptadığını doğruladı. Scott Tilley isimli Kanadalı astronom Zuma'yı takip ederken bilinmeyen bir sinyal almaya başladığını bunu NASA uydusuyla karşılaştırdığında uzayda yok olduğu sanılan IMAGE ile eşleştiğini fark etti.
Kişisel blogu Skyriddles'ta bulguları yayımlayan ve Twitter üzerinden de paylaşan Tilley aynı zamanda uydunun göreviyle ilgili baş araştırmacıya da ulaştığını kaydetti. NASA da bunun üzerine araştırma başlatarak Derin Uzay Ağı'nı programladı ve iletişim için radyo teleskopları kullanarak uyduyu aramaya başladı. 5 ayrı antenle sinyali doğrulayan NASA, uydunun kimliğiyle eşleşme sağladı ve IMAGE uydusunu bulduğunu doğruladı. NASA'dan yapılan açıklamada uzay aracının ana kontrol sisteminin işler durumda olduğu ve uydudaki bazı verilerin da okunabildiğini belirtti.
Kaynak
•
İleti Sayısı: 4,788
Üyelik Yılı: 2017
Imperium:
61
http://www.bbc.com/turkce/haberler-43056953 :
Genler ölümden sonra faal olmaya devam ediyor.
Bir kişi öldükten sonra bile hücreler faaliyette bulunmaya devam ediyor.
Buna ilişkin çalışma, 'Nature Communications' dergisindeki bilimsel bir makalede yer aldı. Uluslararası bilim insanlarından oluşan bir ekibin kadavralar üzerinde yaptıkları incelemeler, bazı genlerin ölümden sonra daha faal hale geldiğini ortaya koydu. Ekip, bilimsel çalışmalara katkı sağlamanın yanı sıra bu buluşun adli tıp incelemelerinde kullanılacak bir yöntem haline gelmesini umuyor. Gen faaliyetlerinin anlaşılması, tek bir hücrenin, dokunun ya da organın hastalıkta ya da sağlıkta nasıl işlediğini anlamak için önemli. Genler, hücrelerimizdeki DNA'larda kilit altında. Bunlar devrede olduklarında, DNA'dan hücredeki bir molekül olan RNA'ya genetik bilginin aktarımı gerçekleşiyor. Bazı RNA'lar doğrudan hücredeki süreci kontrol ediyor. Ancak çoğu, DNA'da saklı bulunan genetik bilginin, protein yapısına aktarılmasında kalıplık görevi yapıyor.Bilim insanları hücrelerimizde ne olup bittiğini anlamak istediklerinde RNA transkriptlerini ölçerler. Bu analize Transkriptomik denir.
Örnek toplamanın zorlukları
Ancak böyle bir çalışma için örnek toplamak kolay değil. Kan alımı kolay, ama yaşayan birinin kolunu koparmak ya da kalbine veya karaciğerine iğne saplamak pek mümkün değil. Bu yüzden bilim insanları kadavralardan alınmış doku ve organlar üzerinde incelemeler yapıyor. Bu incelemeler vücudun nasıl çalıştığına ilişkin anlayışımızı arttırsa da, bu örneklerin yaşam sırasında meydana gelenleri doğru aktarıp aktarmadığı net değil. Diğer bir sorun şu ki, örnekler ölümün gerçekleşmesinden hemen sonra nadiren toplanabiliyor. Bunun yerine cesetler, otopsi ve bilimsel inceleme için saklanıyor ve bu geçen sürenin etkisi bilinmiyor. Barcelona Bilim ve Teknoloji Enstitüsü'nden biyolog Roderic Guigó ve ekibini de bu çalışmaların ölümün hemen ardından gerçekleşmemesi düşündürüyor. "Bir kişinin ölümüyle birlikte, genlerin faaliyetlerinde bozulma olmasını beklersiniz" diyor.Ve bu bozulma, Transkriptomik verilerin düzgün bir şekilde yorumlanmasını etkileyebilir.
Ölümden sonra geçen zaman
Bunu engellemek için ekip, bir sonraki mesajcı RNA (mRNA) numunelerini ölümden sonraki 24 saat içinde topladı, bazı hastalar ölmeden önce onlardan kan örnekleri aldı. Profesör Guigó, bulgularının şaşırtıcı olduğunu söylüyor. "Bir kişinin ölümüne hücreler tepkime gösteriyor. Bazı genlerin faaliyete geçtiğini gördük, bu da ölümden bir süre sonra transkripsiyonda (DNA'yı oluşturan nükleotit dizisinin RNA tarafından bir RNA dizisi olarak kopyalanması süreci) hâlâ faaliyet olduğunu gösteriyor. Genlerin faal kalmaya devam etmesinin nedeni tam olarak bilinmiyor.Bu çalışmalar ileride adli tıpta da hayati bir önem taşıyabilir, ancak öncelikle çalışmaların ileri seviyeye taşınması gerekiyor.
•
İleti Sayısı: 8,058
Üyelik Yılı: 2016
Imperium:
91
Alıntı:ama yaşayan birinin kolunu koparmak ya da kalbine veya karaciğerine iğne saplamak pek mümkün değil.
Aslında mümkün. Buna biyopsi deniyor. Canlı haldeyken de birinin hücreleri incelenebilir.
Sic Parvis Magna
Aşağıdaki 1 üye altnkurt nickli üyenin bu iletisini beğendi:1 üye altnkurt nickli üyenin bu iletisini beğendi.
• Voidian
İleti Sayısı: 4,788
Üyelik Yılı: 2017
Imperium:
61
15-02-2018, 16:24
(Son Düzenleme: 15-02-2018, 16:24, Düzenleyen: Gurt.)
http://www.gercekbilim.com/kuantum-tunel...rik-solar/ :
Kuantum Tünelleme ile Dünya'nın Isısından Elektrik Elde Edildi
Bilim insanları Dünya’daki aşırı ısı ve fazla radyasyonu elektriğe dönüştürmenin yolunu buldular. Fiziğin en tuhaf davranışlarından biri olan kuantum tünellemeye dayanan teknikte, atık veya kızılötesi yüksek frekanslı dalgalarla yayılan ısı özel bir anten yardımıyla elektriğe dönüştürülüyor. Saniyede kuadrilyon dalga sinyali doğrudan yüke dönüştürülüyor. Dünya üzerinde gerçekten çok fazla atık ısı var, özellikle güneşten gelen pek çok ışın yer, denizler ve atmosfer tarafından emiliyor. Bu emilim sürekli bir kızılötesi radyasyon yayarak, her saniye milyonlarca gigawatt güç üretiyor. Fakat kızılötesi dalgalar çok kısa ve onlardan enerji elde etmek için süper ufak antenler gerekiyor.Araştırmacılara göre bu devrim kuantum tünelleme ile aşılabilir. “Bu kadar yüksek frekansta çalışabilecek bir ticari diyot yok. İşte bu nedenle kuantum tünellemeye döndük,”diyor baş araştırmacı KAUST’tan Atif Shamim. Kuantum tünellem bir parçacığın yeterli enerjiye sahip olmadan engeli aşmasını sağlıyor. Bu konuda en iyi örneklerden biri ise tepeye doğru yuvarlanan topun diğer tarafa geçmesi için gerekli enerjiye sahip olması gerekliliğidir. Klasik fizikte bu böyle işler. Fakat kuantum fiziğinde top tepeye doğru tünel açarak daha az enerjiyle karşıya geçebilir. Kuantumun temelindeki konumsal belirsizlik bunun temelidir. Kuantum Tünelleme Ne İşe Yarayacak ? Peki kuantum tünelleme bize nano ölçekli antenler yapmada nasıl yardımcı olabilir. Metal –yalıtıcı-metal (MIM) diyotla elektronlar küçük bir bariyere ilerleterek kızılötesi dalgaları akıma çevirebilir. Bilim insanları fiyonk şeklinde nanoanten yaparak , altın ve titanyumdan oluşan iki hafif metalik kol ve yalıtım filmiyle bir sandviç yaptı. Böylece tünelleme için gerekli olan elektrik alanı yoğunluğu oluşturuldu. En zor olanın iki anten kolunun nano ölçekte sarılmasıydı. Yeri üretilen bu MIM diyotu 0 voltaj gereksinimiyle, sadece gerektiğinde kızılötesi radyasyonu yakalayabiliyor. Normal solar paneller sadece küçük bir görünür ışık spektrumundan enerji sağlarken, kızılötesi ışınlardan yayılan fazla enerjinin kullanılması bu teknolojileri yeni bir basamağa taşıyabilir. Yine de antenin geliştirilmesinde gidilecek çok yol var, enerji verimliliği gibi. Yine de bu sadece başlangıç. Bu sayede yeni bir teknoloji devrimi doğuyor olabilir. Araştırma Materials Today Energy dergisinde yayınlandı.
Science Alert
Aşağıdaki 1 üye Gurt nickli üyenin bu iletisini beğendi:1 üye Gurt nickli üyenin bu iletisini beğendi.
• altnkurt
İleti Sayısı: 4,788
Üyelik Yılı: 2017
Imperium:
61
http://www.bilim.org/bir-lise-ogrencisi-...0-kazandi/ :
Bir lise öğrencisi görelilik kuramına yaptığı inanılmaz açıklama ile 250.000$ kazandı
Alman fizikçi Albert Einstein, görelilik kuramını tanımlamak için karmaşık denklemlere ihtiyaç duymuştu. Ancak Filipinler’den 18 yaşındaki Hillary Diane Andales sadece bir araç, birkaç cep telefonu ve Usain Bolt ile görelilik kuramını açıkladı.
Andales, dünyanın dört bir yanındaki gençlere bilim veya matematikte büyük fikirleri basitleştirerek üç dakikadan uzun olmayan videolar göndermesi için çağrı yapan yılda bir gerçekleştirilen 2017 Yenilikçi Genç yarışmasının galibi oldu.
Andales’ın kazanan videosu “Görelilik ve Referans Çerçevelerinin Eşdeğerliği” başlıklıydı. Andales, çalışmasına başınızı hangi yönde çevirdiğinize bağlı olarak ya “6” ya da “9” olarak yorumlayabileceğiniz, yanlamasına bir sayı görüntüleyerek başladı. Andales “Bakış açınız referans çerçevenizi belirler. Referans çerçeveleri, göreliliğin temel taşıdır, çünkü gözlemciler, farklı konumlarda oldukları zaman nesneleri farklı algılamaktadır” diye açıkladı.
Andales bunu, arkadaşlarından üçünün bir yolcu taşıtının caddede giderken kornaya basması ile ortaya çıkan sesi kaydetmesi ile gösterdi. Her biri farklı bir noktada duruyordu – biri arabanın önünde, biri arabanın arkasında, diğeri arabanın içinde – ses kaydetti. Her referans çerçevesinde farklı bir ses çıktı çünkü kornadan gelen ses dalgaları kaydedilmiş oldukları yere göre ya yığınlanmıştı (daha yüksek bir aralığa) ya da yayılmış (daha düşük bir aralığa).
Andales, aynı testin hız ve zamanla da yapılabileceğini söyleyerek, eğer Usain Bolt 100 metreyi ışık hızının %98’i büyüklüğünde bir hız ile koşsaydı, kendi perspektifinden 10 saniyelik bir bitişi durağan olan jüri 40 saniye okuyacaktı. Bunun nedeni, daha hızlı saatlerin durağan bir gözlemciye oranla daha yavaş ilerlediğidir. Bu 27.358 km/s hız ile Dünya’nın etrafında dönen Uluslararası Uzay İstasyonu’ndaki saatlerin, altı ayda bir 0,007 saniye kadar karasal saatlerin gerisine düştüğünü açıklayan ilke ile aynıdır. Bu bakış açısına göre, Andales’in de belirttiği gibi Bolt, Olimpiyatların en iyi zaman yolcusu!
Aşağıdaki 1 üye Gurt nickli üyenin bu iletisini beğendi:1 üye Gurt nickli üyenin bu iletisini beğendi.
• Kierkegaard
İleti Sayısı: 4,788
Üyelik Yılı: 2017
Imperium:
61
http://www.gercekbilim.com/elektroensefa...er-okundu/ :Elektroensefalografi ile Beyindeki Görüntüler Okundu
Belki Black Mirror dizisinin 4. Sezonu gibi gelebilir ama yeni geliştirilen teknik sayesinde zihin okuma gerçekleştirilebiliyor. Toronto Üniversitesi’nden nöro bilimciler, elektroensefalografi (EEG) ile insan beyninde oluşan imajları yeniden yaratmak için bir yöntem geliştirdi. Test sübjeleri EEG makinesine bağlanarak, onlara yüz resimleri gösterildi. Sonrasında bu resim kişinin beynine bağlanan cihaz ve makine öğrenme teknikleri ile dijital olarak yeniden yaratıldı. “Bir şey gördüğümüzde , beynimizi zihinsel bir algılama olur , esasında bu algının mental etkisinden kaynaklanır. Biz bu algıyı elektroensefalografi kullanarak, yakalayarak beyinde ne olduğuna ilişkin beyinde doğrudan bir illüstrasyon oluşturabiliyoruz,” diyor tekniği geliştiren doktora sonrası araştırmacı Dan Nemrodov. Daha öncesinde fonksiyonel manyetik rezonans kullanarak beyindeki görüntüler alınabilmişti , fakat EEG , fMRI ‘ye pek çok pratik avantajı da bünyesinde barındırıyor.
EEG makinesi beyne bağlanan birkaç elektrot içeren portatif ve emara göre daha ucuz bir makine. Ayrıca temporal çözünürlüğü de daha yüksek olduğundan emara göre görüntüleri birkaç milisaniye içinde oluşturabiliyor. EEG’nin bu gibi uygulamalarda uyumla ilgili bazı şüpheler olsa da , Nemrodov sonuçlardan oldukça emin.
Suç Bilimi Değişecek, Engelliler Kendilerini Daha Rahat İfade Edebilecekler
Akıl okuma sayesinde konuşma özürlü veya işaret dili kullanan kişiler için hayat değiştiren teknolojiler oluşturabilirler. Ayrıca suç bilim açısından tanıkların olayı nasıl hatırladığı incelenebilir. Ayrıca kişilerin gördüğü ve ifadeleri karşılaştırılabilir, zanlının robot resmi karşılaştırılabilir. Bu sayede kriminal bilimler önemli ölçüde değişebilir.
Aşağıdaki 1 üye Gurt nickli üyenin bu iletisini beğendi:1 üye Gurt nickli üyenin bu iletisini beğendi.
• Kierkegaard
İleti Sayısı: 4,788
Üyelik Yılı: 2017
Imperium:
61
http://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-43594784 :Skye Adası'nda 170 milyon yıl öncesine ait dinozor ayak izi bulundu
İskoçya'daki Skye Adası'nda 170 milyon yıl öncesine ait dinozor ayak izi bulundu.Scottish Journal of Geology dergisinde yayımlanan araştırma sonuçları, keşfedilen 50 ayak izinin dinozorlara ait olduğunu ortaya koydu.Adada daha önce de irili ufaklı ayak izleri bulunmuş ve bunların Saurischia ailesinden Sauropoda dinozorlarına ait olduğu belirtilmişti.Uzun boylu ve uzun kuyruklu bu dinozorların küçük kafaları bulunuyordu.
'T-Rex'in kuzeni'
Ancak adada keşfedilen yeni dinozor ayak izlerinin etobur ve üç tırnaklı bir türe ait olduğuna işaret ettiği söyleniyor.Edinburgh Üniversitesi'nden Palaentolog Dr. Stephen Brusatte "Bunlar etobur. Sadece ayak izleri var. El izi yok. Arka ayaklarıyla yürüyen bir dinozor bu. T-Rex'in ilkel bir kuzeni" bilgisini verdi.
Bu canlıların yaklaşık 1 ton ağırlığında ve 5-6 metre boyunda olduğunu tespit eden Brusatte, dinozorların sığ sularda yürürken ayak izlerini bıraktığını söyledi.Skye adası 170 milyon yıl önce dördüncü ve son süperkıta Pangea'nın parçalanmaya başlamasından sonra küçük subtropikal bir adaydı ve ekvatora şu ankinden çok daha yakındı.Dr. Stephen Brusatte Skye Adası için "Muhtemelen burası subtropikal iklimin hakim olduğu cennet gibi bir yerdi. Günümüzün İspanyası ya da Floridası gibi" dedi.
Aşağıdaki 1 üye Gurt nickli üyenin bu iletisini beğendi:1 üye Gurt nickli üyenin bu iletisini beğendi.
• Kierkegaard
İleti Sayısı: 4,788
Üyelik Yılı: 2017
Imperium:
61
http://www.gercekbilim.com/gazete-ve-der...d-gelecek/ :Gazete ve Dergi Yapımı İçin Esnek LCD Üretildi
Çin ve Hong Kong’dan optoelektronik mühendisleri, kağıt gibi ince, esnek hafif bir LCD ürettiler. Bilim kurgu filmlerinde gördüğümüz, yeni bir haberle değişen elektronik gazeteler belki de bu sayede hayata geçirilebilir. 5 inçlik esnek bir ekran 5 dolara mal olduğundan, teknoloji hayata geçirilebilecek kadar ucuz görünüyor. Yeniden optik olarak yazılabilir bu LCD türü geçtiğimiz haftalarda AIP’nin Applied Physics Letters dergisinde yayınlandı. Ekip hedeflerine ulaşmak için , çok esnek tasarımlara odaklandı. Aynı normal LCD ekranlar gibi sandviç yapısına sahip olan sistem, iki tabaka arasında sıvı kristal doldurulmasıyla oluşuyor. Fakat normal LCD ekranlarda elektrik ile tabakalar arasındaki pikseller yanıp sönerken, optik yazılabilir LCD’lerde polarize ışık varlığında hizalanan özel moleküller kullanılarak, pikseller değiştirilebiliyor. İşte bu sayede geleneksel elektrotlara ihtiyaç ortadan kalkarken, daha ince ve değiştirilebilir oluşturulabiliyor. Yeni teknoloji yarım milimden daha ince olabiliyor, esnek plastikten yapılıyor ve sadece birkaç gram ağırlığa sahip. Donghua Üniversitesi’nden yardımcı yazar Jiatong Sun,” Bu kağıttan sadece birazcık kalın,” diyor. Esnek LCD bu basit yapısından dolayı üretim maliyetini düşüyor ve dayanıklı bir yapıya sahipler. Aynı elektronik kitaplar gibi enerji sadece görüntüleri veya yazıyı değiştirmek için kullanılıyor. Bu nedenle ekrandaki yazı enerji vermedikçe değişmiyor.
Hem Esnek Hem Ucuz
İkinci inovasyon ise plastik veya cam tabakaları ayırmak için ara parça kullanılmasıydı. Cam tabakalar arasına ara parça koyarak , sıvı kristali tek parça halinde tutabiliyoruz. Her ne kadar bugün LCD tabakalar arasına ara parça konulsa da,sıvı kristalin kalınlığını belirlemek ve sabit kalınlık sağlamak gerekiyor.Bu sayede kontrast,tepki süresi ve görüş açısı sağlanıyor. Buna rağmen plakalar büküldüğünde, sıvı kristal çarpışma bölgesinden kristaller giderek, alanı boş bırakıyor . Fakat bu değişkenlerden dolayı, ara parçanın tasarımı büyük önem yaşıyor. Bundan dolayı, esnek bir tasarım yapılarak bu sorunun üstesinden gelindi. Araştırmacılar üç farklı ara yapıcı denediler ve ızgara benzeri tasarımın LCD bükülse bile sıvı kristali akmaktan alıkoyduğunu gördüler. Bu keşif sayesinde ilk optik yeniden yazılabilir LCD üretildi. Ayrıca ek olarak bir geliştirmeyle renkli çevirim de geliştirildi. Bu çalışmaya kadar sadece iki renk olurken, optik yenide yazılabilir LCD’lerde üç ana renk kullanılabiliyor. Bu sonuca ise LCD’ye özel bir tip sıvı kristal ekleyerek ulaştılar. Böylece kırmızı,mavi ve yeşil renk oluşturuldu. Ürünü ticari hale getirmek için çözünürlüğü arttırmayı planlıyorlar. “Şimdilik üç renge sahibiz ama tümüyle renkli ekran üretmek için insan gözünün göremeyeceği pikseller üretmemiz gerekiyor,” diyor Sun. Yani gazete üretildiğinde güç kaynağına bağlamadıkça gazete değişmeyecek,elektrik verdiğinizde ise kendini değiştirebilecek.
Kaynak : https://www.sciencedaily.com/releases/20...182447.htm
Aşağıdaki 1 üye Gurt nickli üyenin bu iletisini beğendi:1 üye Gurt nickli üyenin bu iletisini beğendi.
• Kierkegaard
İleti Sayısı: 4,788
Üyelik Yılı: 2017
Imperium:
61
http://www.gercekbilim.com/asi-reddi-ned...amik-olum/ :
Aşı Reddi Nedeniyle Avrupada Kızamıktan Ölen Çocukların Sayısı Artıyor
Kızamıktan ölen bebek sayısı giderek artıyor. Aşı karşıtları yüzünden Avrupa’da patlak veren krizde vaka sayısı giderek büyüyor . .Kızamığı engellemek için aşılanma oranının en az %95’e ulaşması gerekiyor. Avrupa Hastalık Önleme ve Kontrol Merkezi’nden alınan bilgiye göre kıtada kızamık vakalarında 3 kat artış kaydedildi ve böyle giderse düşük bağışıklık oranından kaynaklı yeni salgınların olması muhtemel. Romanya’da yaşanan salgında en son geçtiğimiz hafta dokuz aylık bir bebek daha kızamıktan öldü.Böylece geçtiğimiz yıldan beri 46. Bebek ölümü gerçekleşti. Geçtiğimiz aylarda yayınlanan bir rapora göre başta Romanya, İtalya, Yunanistan ve Almanya olmak üzere 14,400 vaka gerçekleşti. Önceki sene bu rakamın 4,600 olduğu düşünülürse , gidişat gerçekten hiç iyi değil. Kızamık çok bulaşıcı bir hastalık İngiltere, Fransa ve İsveç’te halen çocuklar kızamık oluyor. Aşı ile önlenebilir olmasına rağmen, gerçekten kulaktan duyma bilimsel olmayan veriler ışığında aşı reddi giderek artıyor. Ayrıca yetişkinlikte geçirilen kızamık hastalığı erkekler için çok ölümcül ve risk taşıyor. Geçtiğimiz cuma, Ulusal Bulaşıcı Hastalıklar Kontrol ve Yönetim Merkezi tarafından verilen bilgiye göre Karadeniz Constanta limanından gelen bir bebeği aşılanmadığı belirtildi. Sadece geçtiğimiz hafta Romanya’da 204 yeni kızamık vakası raporlanırken, geçtiğimiz yıl yaklaşık 12,000 vaka yaşandığı belirtildi. Virüs hava yoluyla öksürme ve hapşırma ile hızla yayılıyor. Ülkemizde de giderek artan aşı reddi vakaları nedeniyle acilen tedbir alınması ve pandemik bir krize dönüşmesi engellenmelidir.
AŞI REDDİ BÜYÜK BİR YANLIŞ
Sağlık Bakanlığı Bağışıklama Danışma Kurulu üyesi ve Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Mehmet Ceyhan, son yıllarda artan kızamık sayısındaki artışa dikkat çekti. Türkiye’de özellikle aşılama oranının son derece yüksek olduğu dönemlerde birçok hastalığın belirgin şekilde azaldığını belirten Prof. Dr. Ceyhan, 20 yıldır çocuk felci görmediklerini söyledi. Kızamık vakalarını yılda 10’un altına kadar düşürmeyi başardıklarını anlatan Prof. Dr. Mehmet Ceyhan, “Son birkaç yıldır Türkiye’de artan aşı karşıtı söylemler var. Halkın bunun etkisinde kalarak, çocuklarını aşılatmamaya başladıklarını görüyoruz. 2013 yılında 980 olan aşı reddi 2017’de 23 bine kadar çıktı. Böyle olunca Türkiye’de aşılama oranları düştü. Hiçbir aşı tek başına yüzde 100 koruyucu değildir. Aşılanan çocukların yüzde 1-2’si aşıya rağmen korunmayabilir ama bu oran bütün hastalıklar için geçerlidir. Yüksek oranda aşılama yaparsanız, hiçbir çocuk hastalanmıyor. Ancak aşılama oranları düşerse, aşılamaya rağmen korunamayan yüzde 1-2 çocuk da hastalığa yakalanır” dedi.
AŞI KARŞITLIĞI BAŞKA ÇOCUKLARI DA RİSKE ATIYOR
Geçen yıllarda Avrupa’da ortaya çıkan salgınların etkisiyle Türkiye’de salgın hastalıklarda artış yaşandığını kaydeden Prof. Dr. Mehmet Ceyhan, “Çoğunluğu aşıyı reddeden ailelerin çocuklarında olmak üzere aşılanan birkaç vakada hastalık gördük. Aşıya rağmen hastalanmalarının tek nedeni var, başka çocukların aşılanmaması. Aşılanmayı ilaç gibi değerlendirmemek lazım. İnsan ilaç tedavisini istemeyebilir, kendisini ya da çocuğunu riske atar ama aşı öyle değil. Bir kişi çocuğunu aşılatmazsa başka bir ailenin aşılı çocuğunu da riske atmış olabilir” diye konuştu. Aşı karşıtı söylemlere de eleştirilerde bulunan Prof. Dr. Ceyhan, “Örneğin aşılamayı batı tıbbı gibi lanse ediyorlar ama hiç alakası yok. Bu aşılama faaliyetleri teknolojiye ayak uyduramayınca duruyor. Ama son yıllarda Türkiye’de aşı üretimiyle ilgili faaliyetler var. Bunu batılıların bize dayattığı bir işlem gibi dile getirmek son derece yanlış” diye sözlerini sürdürdü.
‘AŞI YAPTIRMAMANIN BEDELİ BÜYÜK OLABİLİR’
‘Çocukları aşı yaptırmamanın bedeli büyük olabilir’ diyen Prof. Dr. Mehmet Ceyhan, şu bilgileri verdi: “Kızamık tehlikeli bir hastalıktır. Geçen yıl kızamık vaka sayısı 85 idi. Eğer aşı reddi devam ederse bu rakamların artması kaçınılmaz olacaktır. Kızamığa yakalanan her 1000 çocuktan 20’sinde ölüm bekleniyor. Umarım bu vakalara ulaşmayız. Bunun tek yolu da aşılamadır. ‘Aşı özgürlüğü’ kavramı en büyük tehlike ve yanlış bir düşünce. İnsanlar aşıyı ilaç tedavisi ile karıştırıyor. İlaçla tedavi olmamak özgürlük olarak değerlendirilebilir ama bir insanın hürriyeti, başka insanların hürriyetine zarar verdiği noktaya kadardır. Burada da böyle bir durum söz konusu. Sizin çocuğunuzu aşılatmamanız başka çocukların sağlığını etkiliyorsa bunu özgürlük olarak değerlendirmemek lazım.” AŞI KARŞITLIĞI 1 YILDA 2 KATINA ÇIKTI Türk Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları Derneği Başkanı Prof. Dr. Alpay Azap da, 2016’da çocuklarına aşı yaptırmayan aile sayısı 11 bin iken, bu sayının 2017’de 23 bine çıktığını söyledi. Çocukların önemli kısmını aşılamazsak salgınlar tekrar çıkar dedi. Boğmaca ve kızamık başta olmak üzere birçok hastalığın aşılar sayesinde unutulduğunu hatırlatan Prof. Dr. Azap, aşılar yaptırılmadığında bu hastalıkların yeniden ortaya çıkacağını ve bunun 10 binlerce insanı etkileyeceğine dikkati çekti. Dünyada aşı oranlarının düştüğü ülkelerde bulaşıcı hastalıkların arttığına dikkati çeken Prof. Dr. Azap, “Rakam çok endişe verici. Bununla ilgili düzenlemeler devam ediyor. Aşılar, insanoğlunun geliştirdiği önemli buluşlardandır, hayat kurtarıcıdır. Her sene dünyada 2-3 milyon insan aşılar sayesinde ölümden kurtulmuş ve korunmuş oluyor. Bu aşılama oranlarını artırdığımızda bu sayının 5 milyona çıkmasını bekliyoruz. Sadece kızamık aşısı son 15 yılda 20 milyon çocuğun hayatını kurtardı. Aşı karşıtlığı çok tehlikeli” diye konuştu.
Kaynak (DHA)
Aşağıdaki 1 üye Gurt nickli üyenin bu iletisini beğendi:1 üye Gurt nickli üyenin bu iletisini beğendi.
• Kierkegaard
İleti Sayısı: 4,788
Üyelik Yılı: 2017
Imperium:
61
10-12-2018, 11:04
(Son Düzenleme: 10-12-2018, 12:46, Düzenleyen: Gurt.)
https://www.cnnturk.com/turkiye/unlu-tur...ni-verecek :Prof. Dr. Metin Sitti, Hürriyet'ten İpek Özbey'e konuştu
Einstein’ın da kurucularından olduğu Max Planck Topluluğu’nun ilk Türk direktörüsünüz. Sizi tanıyalım.
Kırşehir’de doğdum, Kayseri’de ilkokulu, İzmir’de ortaokulu ve liseyi okudum. Boğaziçi Üniversitesi’nde elektrik-elektronik mühendisliği ve fizik çift anadal programında lisans eğitimimi yaptım. Boğaziçi Üniversitesi’nde yüksek lisans derecemi aldım. Bu sırada TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi’nde CAD/CAM Robotik Bölümü’nde araştırmacı olarak çalıştım. Tokyo Üniversitesi’nde elektrik mühendisliği bölümünde doktora yaptım. Ondan sonra da Amerika’da Berkeley’deki California Üniversitesi’nde doktora sonrası araştırmacı ve eğitmen olarak üç yıl çalıştım. 16 yıldır da Carnegie Mellon Üniversitesi’nde profesörüm.
Babanız köy enstitülü...
Annem, babam Kayseri’nin köyünde doğdular. Babam köy enstitüsünden mezun olup İngilizce öğretmenliği yaptı. Aynı zamanda dışarıdan hukuk okudu. Sonra İzmir’e taşındık ve orada öğretmenliği bırakıp avukatlık yaptı.
Rahmi Koç Bilim Madalyası’nı, fen ve mühendislik bilimleri ve teknoloji örtüşmelerinde insan sağlığında çığır açan çalışmalarınızla kazandınız. Bu heyecan verici çalışmanızı anlatır mısınız?
Bizim yaptığımız en önemli katkı, var olan ilaç verme ya da tıbbi cihaz teknolojilerinin ötesinde kablosuz, damara ya da başka yerlere enjeksiyonla verilebilen çok küçük robotlar tasarlamak. Tamamen içinizde bağımsız hareket edebilen, hem hastalıkları tanımanıza yardımcı olacak hem de tedavide ve cerrahi müdahalelerde kullanılabilecek, tamamen bilimkurguda düşünebileceğimiz robotlar. Size rahatsızlık vermeden, çok az acıyla vücutta tedaviyi sağlayabilecek geleceğin tıbbi cihazları bunlar.
Amaç acıyı azaltmak mı?
Biri o. Asıl amaç, insan vücudunda girilemeyen ya da girilmesi tehlikeli olan yerlere girebilmek. Beyinde ya da damarlarda şu an cerrahi müdahale olmadan ulaşamayıp yapamadığımız tedavileri yapmak istiyoruz.
Örnek verir misiniz, nerelere ulaşılamıyor şu anda?
Mesela şu an elimizdeki en küçük cihazlar kateterler, değil mi? Çok ince bir kabloyla sizin damarlarınıza belli bir yere kadar ulaşabiliyorlar. Ama damarlarınız 1 milimetrenin altında küçüldüğü zaman, beyninizde ya da vasküler sistemde bir tıkanıklık ya da kanama varsa oraya cerrahi müdahaleden başka bir yolla ulaşılamıyor. Onun dışında beyinde çok riskli bölgeler var, oralara kateterle ulaşmaya çalıştığınızda zarar verebiliyor. Evet, kablolu teknolojiyle girebileceğiniz yerler çok var ama ulaşılamayan yerler de var. Mesela safra kesesi, beyin kanserinde ilaçlar bu organlara ulaşamıyor. O tür yerlere kablosuz olarak girip ilaç verme yöntemini kullanarak tedavi amacımız var.
Böylece mevcut tedavilerin yan etkileri de kalkacak mı?
Kemoterapide ilaç kana verildiği zaman, ilacın yüzde 5’i kanserli bölgeye ulaşıyor. Yüzde 95’i kanda karaciğerinize ve kalbinize, başka organlara ulaşıyor. Böyle olunca yan etkiler ortaya çıkıyor. Bazı kanser hastalarının kalp krizi geçirmeleri, karaciğer riski ortaya çıkması, saç dökülmesi gibi yan etkiler oluşması bundan. Bizim hedefimiz, ilacı küçük robotlarla kanserin olduğu yere doğru dozda vermek. Hem ilacın etkinliğini arttırıyorsunuz, dozu daha iyi şekilde ayarlıyorsunuz hem de başka yerlere yayılmasını engelleyerek yan etkilerini neredeyse ortadan kaldırıyorsunuz.
Hastalıkları tedavi edecek, acıyı azaltacak bu buluşunuzun ardında bir aile hikâyesi var mı merak ediyorum.
Aslında var. Babamı görece genç yaşta kanserden kaybettik. Sevdiğiniz insanların çözüm bulunamayan hastalıklar nedeniyle hayatlarını kaybetmeleri çok üzücü. O büyük bir motivasyon oluyor. Kız kardeşim beyin cerrahıydı. Onunla hep konuşurduk, kablosuz minyatür robotlarla beyinde hastalık tedavilerine nasıl yeni çözümler bulabiliriz diye. Onu da maalesef 37 yaşında bir trafik kazasında kaybettik. Ona sözüm vardı. Beyinde yapacağım, klinikte başarılı olacak ilk robotun adını kız kardeşimin adı olan İlkay koyacağım. Onunla birçok tıbbi projelerimiz vardı, bu ona sözüm.
İlhamınızı doğadan aldığınızı, hatta bir de küçük hayvanat bahçeniz olduğunu duydum.
Doğru. Şu ana kadar çalıştığım bütün hayvanları koyduğum, ‘hayvanat bahçesi’ dediğim bir yer var. Çok küçük yeni robotları tasarlarken, kişisel olarak doğayı da çok sevdiğim için her zaman küçük hayvanları gözlemliyorum. Küçük hayvanlardan ne öğrenebiliriz? Bakterilere, kurtçuklara, denizanalarına, böceklere ve kertenkelelere bakıp, onların inceliyorum. Ama doğayı aynen kopyalama değil, doğadaki hayvanların çalışma prensiplerini anlayıp, bu çalışma prensiplerinden esinlenen yeni robotlar geliştiriyoruz.
Mesela hangi hayvandan ne öğrendiniz?
Duvara tırmanan kertenkeleye bakalım. Bunların duvarlara yapışmasını sağlayanın aslında ayaklarındaki çok küçük, ince tüyler olduğunu keşfettik. Her yüzeye binlerce defa güçlü olarak yapışıp kolayca ayrılabiliyorlar. Bu tüyleri sentetik olarak geliştirip ‘Setex’ adında yeni bir yapıştırıcı ürünü haline getirdik. Bu yeni yapıştırıcı çok değişik alanlarda yeni bir ileri teknoloji malzemesi olarak günlük hayatımıza girecek.
Bu sentetik tüyleri hangi malzemeden ürettiniz?
Elastik polimer malzemelerden ürettik. Neredeyse her yüzeye yapışabiliyorlar. Tıpkı kertenkele gibi.
Peki robotta yine bir hayvandan mı esinlendiniz?
Yumuşak hayvanlara; kurtçuklara, denizanalarına, bakterilere ve spermlere bakıyoruz detaylı olarak. Bunların karmaşık yüzey ve sıvılardaki, dar alanlardaki hareketlerinden yeni birçok şey öğreniyoruz. Çünkü insan içinde hareket etmek için karmaşık yüzey ve sıvılarda, dar alanlarda hareket edebilmek gerekiyor. İşte bu hareket yöntemlerini hayvanlardan öğreniyoruz.
Geliştirdiğiniz robot kapsül gibi bir şey mi, neye benziyor?
Şekiller gireceğimiz bölgeye ve özel tıbbi fonksiyona göre değişiyor. Mesela damar tıkanıklığı açmak için tasarladığımız robotumuz spiral şeklinde. Dışarıdan yüksek frekansla döndürdüğümüzde bu robot kan pıhtısını açabiliyor. Bu yıl en çok yankı yaratan çalışmamız ise yeni tıbbi yumuşak robot. Kâğıt şeklinde. Elastik, şekil değiştiren bir robot. Eskiden bizim çocukluğumuzda “Değiş Tonton” diye bir çizgi film vardı, onun gibi... Dışarıdan kumandayla istediği şekli alabiliyor. Uçan halı gibi hareket edip yüzebiliyor. Yumuşak olduğu için hem güvenli, hem de çok fonksiyona sahip. Mesela damarı tıkamak istediğiniz zaman, hedef bölgesine geldiğinde şekil değiştirip tıpa görevi görüyor.
Dışarıdan denetimi nasıl oluyor? Bir kablo yok çünkü.
Robot dediğimizde bizim ilk düşündüğümüz üzerinde elektronik devreler, hafızası, uzaktan kumandası, pili olan kendi kendine hareket eden mekanik cihazlar. Ama bu kadar küçük boyuta indiğimiz zaman artık üzerine bunları koyamıyoruz ve robotu ancak uzaktan etkilerle hareket ettirebiliyoruz. Mesela dışarıdan manyetik alanla, akustik dalgalarla ya da bazen lazerle robotu dışardan hareket ettirip kontrol ediyoruz.
Deneyler ne aşamada?
İlk robot prototiplerini laboratuvarda geliştirdik. Organ modellerinde çalıştığını gösterdik. Bundan sonraki aşama belirli özel hastalıklar için fare ve sıçanlarda çalıştıklarını göstermek. Bu testlere göre robotlarda bazı değişiklikler ve düzeltmeler yapmayı öngörüyoruz. Sonuçlar başarılı olduktan sonra büyük hayvanlarda, sonra da insanlarda uygulayacağız.
Uzun bir zamandan mı bahsediyorsunuz?
Tabii zaman alacak. Bir yerden sonra hastanelerde kullanılması için onay alınarak birilerinin bunu üretmesi gerekecek. Ya kuracağımız bir start-up şirketi ya da büyük bir tıbbi cihaz firması robotlarımızı ticari hale getirecek. Bunlar masraflı ve zaman alan işler. Hemen hemen her tıbbi cihaz için bu süre 5-10 yıl.
Şunu söyleyebiliyor muyuz: “Bu ürün 5-10 yıl sonra piyasaya sürüldüğü zaman şu hastalığın tedavisi artık mümkün olabilecek.”
Bu anlamda birçok doktorla konuşuyoruz. Hatta Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi’ndeki profesörlerle devamlı konuşuyoruz. Hangi hastalığı hedefleyelim ki bu yaptığımız küçük robotlar en büyük etkiyi ve yardımı göstersin. Hedefimiz sorunlu olan beyin kanseri, pankreas, safra kesesi gibi çözümü zor kanserleri çözmek.
Ekibiniz kimlerden oluşuyor, farklı disiplinlerden gelen uzmanlar mı?
Tabii ki. Mühendisler, fizik, kimya, biyoloji ile ilgili bilimadamları ve doktorlar var. Ben de hem fizik hem de mühendislik okudum.
Şöyle bir kaygı var: Robotlar işimizi elimizden alacak, doktor bile doktorluk yapamayacak.
Bizim düşünmemiz gereken, bilim insanı olarak teknolojileri nasıl iyiye kullanabileceğimiz. Ben bir bilimsel kongrede bunu sunduğumda bir cerrah, “Bizim işimizi elimizden mi alacaksınız?” diye sordu. Mümkün değil dedim, hedefimiz bu değil. Bu robotlar cerrahın yardımcısı olacak.
Çok bilim kurgu izler misiniz?
Çok severim, hayal kurdurur, o hayallerin bir gün gerçeğe dönüştüğünü görürsünüz.
Bugünlerde en çok konuşulan meselelerden biri dışarıya beyin göçü. Bunu neden yaşıyoruz?
Şunu düşünmek lazım: Niye dışarı giden insanlarımızdan dönenler görece az? Demek ki şu an hâlâ Türkiye’de çok ileri düzeyde bilim araştırması yapmak isteyen insanlara verilen olanaklar yurtdışındaki kadar yeterli değil. Demek ki ABD, Avrupa, Japonya’daki bilimsel araştırma olanaklarına ve altyapısına, bilimsel özgürlüğe, finansal açıdan verilen destek düzeyine ulaşmamız lazım. Türkiye’de bunu yapabilen çok iyi, sayılı üniversitelerimiz var. Bu üniversite sayısını ne kadar arttırabiliriz? Dışarıda olan beyinlerin çoğunu geri getirmek için yapabileceğimiz çok şeyler var. Samimi niyet varsa, üzerine konuşulup birçok yaratıcı çözüm üretilebilir.
Tersine beyin göçünü hızlandırmak için araştırmacılara 1 milyon TL’lik başlangıç ödeneği ve aylık 24 bin TL burs verilecek. Sizce bu yeterli mi?
Bu güzel bir girişim tabii ki. Bu girişim tek başına yeterli olur mu, buna bakmak lazım. Süreklilik önemli. Bir teşvikte bulunurken bunun devamının gelmesi gerekiyor.
Ek olarak Prof. Dr. Metin Sitti'nin Koç Üniversitesi'ne konuştuğu video:
Aşağıdaki 1 üye Gurt nickli üyenin bu iletisini beğendi:1 üye Gurt nickli üyenin bu iletisini beğendi.
• altnkurt
İleti Sayısı: 1,494
Üyelik Yılı: 2015
Imperium:
5
İleti Sayısı: 4,788
Üyelik Yılı: 2017
Imperium:
61
Hindistan ordusu resmi twitter hesabından Yeti'ye ait 32x15 inçlik ayak izi bulunduğu açıklandı.
https://twitter.com/adgpi/status/1122911...index.html
•
İleti Sayısı: 4,788
Üyelik Yılı: 2017
Imperium:
61
Mars'a gönderilmek üzere çeşitli bitki türlerini listelemişler. Sanırım önümüzdeki günlerde Mars Çiftlikleri'ni görebiliriz. https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-48268152
•
İleti Sayısı: 4,788
Üyelik Yılı: 2017
Imperium:
61
Çin resmi haber ajansı Şinhua'da yer alan habere göre, merkezi Pekin'de bulunan "i-Space" şirketi, kendi üretimi "SQX-1 Y1" adlı taşıyıcı roketle fırlattığı iki uyduyu Dünya yörüngesine ulaştırmayı başardı.
Kaynak
Uzay yarışına geç girip bu kadar hızlı gitmeleri açıkçası beni korkutuyor. Umarım herhangi bir sebepten kaza olmaz.
•
İleti Sayısı: 4,788
Üyelik Yılı: 2017
Imperium:
61
Geçtiğimiz günlerde Tübitak tüm dergi arşivini koronavirüs tehditi yüzünden evde kalan vatandaşlar için halka açtı. Okumak isteyenler linke tıklayarak ulaşabilirler.
•
|