23-11-2017, 13:58
(Son Düzenleme: 23-11-2017, 15:36, Düzenleyen: Kierkegaard.)
BBC'nin yaptığı bir Selahaddin Eyyubi belgeseli var, oryantalist bakış açısı görmek isteyen izlesin. Bu yazıda da benzer bir bakış açısı gördüm. Özellikle Renaud ile ilgili olan ve Kudüs ile ilgili olan paragrafları tebessüm ettirdi. Reanud'u kendi elleriyle öldürmesine ne sebep oldu acaba?
Hristiyanlarla olan anlaşmayı bozması, onları kışkırtması. Kaynağını gerçekten merak ettim. (Düzeltme: Yukarıdaki metinde anlaşmayı bozma ile ilgili bir veri yokmuş; ancak metnin anlatımı böyle bir anlam çıkarmama neden olmuş.)
Selahaddin Eyyubi ile ilgili yıllar önce TRT'te yayınlanan Fransız-Arap ortak yapımı bir dizi vardı. Tarihsel olayların kurgusu harikuladeydi. Sonra birden ortalıktan kayboldu bu dizi. İnternet'ten ne kadar araştırdıysam bulamadım. Sadece bazı forumlarda buna benzer şekilde soru soran bir kaç yoruma rastladım. Aranızda o diziyi hatırlayan ve izleyen var mı? (Sene 2006-2007)
Aşağıda linkte yer alan makaleden alıntıladığım Selahaddin Eyyubi'nin Avrupa'da nasıl görüldüğü ile ilgili bir yazı var.
http://www.littera.hacettepe.edu.tr/TURK...ecikli.pdf
Selahaddin Eyyubi hakkında Avrupa edebiyatında yazılanlar Batı’nın bu kişilik karşısında duyduğu heyecanı yansıtır. Sultan hakkında literatürde yer alan ifadeler birbiriyle tutarsızlık gösterse de, sonuçta Selahaddin’in Avrupalının gözünde efsanevi bir figür haline geldiği rahatlıkla iddia edilebilir. İlginç olan Sultan’ın olumlu betimlemelerinin olumsuzlardan sayıca çok daha fazla olmasıdır. Selahaddin Eyyubi’yi bilinçli olarak olumsuz biçimde betimlemeye çalışanlar bile onun olumlu yönlerinden hiç söz etmemeyi uygun bulmamışlardır. Sultan’ın özellikle cömertliği ve merhameti Avrupa’da büyük ün yapmış, ilk zamanlara ait yapıtlarda düşmanca bir tutumla sergilenen, Tanrı’nın Avrupalıları cezalandırmak üzere gönderdiği biri olarak anlatılan Selahaddin Eyyubi portresinin yerini zamanla olumlu çizimler almış ve Sultan akıllı ve ölçülü bir tip haline dönüştürülerek Kral Richard’la karşılaştırılmıştır. Sultan’ın bir lider olarak olumlu özellikleri üzerinde durulmuş ve bünyesinde barındırdığı şövalyeliğe özgü niteliklerinden söz edilmiştir. Bunun yanında nezaket açısından insanlara örnek olabilecek biri olarak da tanıtılan Selahaddin Eyyubi’nin olumlu vasıfları taşıması kimilerince tuhaf karşılanmış ve bu nedenle Sultan’ın aslında inancını gizleyen bir Hristiyan olduğu, Hristiyan bir soydan geldiği ve aslında bir Hristiyan şövalyesi olarak hizmet verdiği şeklinde anlatılar da zamanla ortaya çıkmıştır. Bir başka deyişle, Sultan’ın olumlu özellikler taşıyor olması açıkça Oryantalizmin ve Avrupamerkezciliğin sansürüne uğramıştır.
Nispeten daha yakın tarihlerde yazılmış edebi yapıtlarda da Selahaddin Eyyubi’den söz edildiği açıkça görülür. Lessing’in Nathan the Wise (1779) adlı tiyatro oyununda çizilen Selahaddin Eyyubi portresi gerçeği arayan, ona ulaşmaya çalışan biri olarak okuyucunun karşısına çıkarılır. Stanhope’un The Crusaders. A Historical Romance (1820) adlı yapıtında da karşımıza çıkan Selahaddin Eyyubi karakteri Hristiyanların saldırısı karşısında ülkesini ve halkını savunan bir komutan olarak betimlenir. Selahaddin’le ilgili olarak ortaya atılan ve onun aslen bir Hristiyan şövalyesi olduğu vb. gibi asılsız iddialara bu yakın zaman edebi yapıtlarında pek rastlanmaz. Selahaddin portresinin yer aldığı son dönem edebiyat yapıtlarının en dikkat çekeni ise çalışmaya konu edilen The Talisman adlı tarihsel romandır. G. A. Henty’nin Winning his Spurs: A Tale of the Crusaders (1891) adlı romanında ve Rider Haggard’ın The Br ethr en adlı yapıtında da Selahaddin Eyyubi’nin olumlu özellikleri üzerine odaklanılır. Edebiyat yapıtlarının dışında da Selahaddin’le ilgili anlatılara rastlanır. Thomas Newton’ın A Notable Historie of the Sar acens adlı yapıtında son derece dikkatli, ihtiyatlı ve akıllı biri olarak betimlenen Selahaddin Eyyubi, Voltaire’in Essai sur les moeurs’ünde (1756) olumsuz özelliklere sahip bir kişiliktir, ancak kısmen düşmanca bir tavır takınan Voltaire’in anlatımında bile olumlu yönler olumsuz yönlerden fazladır. Marin’in Histoir e de Saladin (1758) adlı yapıtında da benzer bir tutum söz konusudur. Selahaddin’le ilgili ifadeler Gibbon, Stebbing, LanePoole, Newby gibi tarihçilerin yapıtlarında da kendini belli eder ve yirminci yüzyılın son yıllarında Lyons ve Jackson gibi tarihçiler arasında süregelen bir tartışma konusu olma özelliğini devam ettirir.
Hristiyanlarla olan anlaşmayı bozması, onları kışkırtması. Kaynağını gerçekten merak ettim. (Düzeltme: Yukarıdaki metinde anlaşmayı bozma ile ilgili bir veri yokmuş; ancak metnin anlatımı böyle bir anlam çıkarmama neden olmuş.)
Selahaddin Eyyubi ile ilgili yıllar önce TRT'te yayınlanan Fransız-Arap ortak yapımı bir dizi vardı. Tarihsel olayların kurgusu harikuladeydi. Sonra birden ortalıktan kayboldu bu dizi. İnternet'ten ne kadar araştırdıysam bulamadım. Sadece bazı forumlarda buna benzer şekilde soru soran bir kaç yoruma rastladım. Aranızda o diziyi hatırlayan ve izleyen var mı? (Sene 2006-2007)
Aşağıda linkte yer alan makaleden alıntıladığım Selahaddin Eyyubi'nin Avrupa'da nasıl görüldüğü ile ilgili bir yazı var.
http://www.littera.hacettepe.edu.tr/TURK...ecikli.pdf
Selahaddin Eyyubi hakkında Avrupa edebiyatında yazılanlar Batı’nın bu kişilik karşısında duyduğu heyecanı yansıtır. Sultan hakkında literatürde yer alan ifadeler birbiriyle tutarsızlık gösterse de, sonuçta Selahaddin’in Avrupalının gözünde efsanevi bir figür haline geldiği rahatlıkla iddia edilebilir. İlginç olan Sultan’ın olumlu betimlemelerinin olumsuzlardan sayıca çok daha fazla olmasıdır. Selahaddin Eyyubi’yi bilinçli olarak olumsuz biçimde betimlemeye çalışanlar bile onun olumlu yönlerinden hiç söz etmemeyi uygun bulmamışlardır. Sultan’ın özellikle cömertliği ve merhameti Avrupa’da büyük ün yapmış, ilk zamanlara ait yapıtlarda düşmanca bir tutumla sergilenen, Tanrı’nın Avrupalıları cezalandırmak üzere gönderdiği biri olarak anlatılan Selahaddin Eyyubi portresinin yerini zamanla olumlu çizimler almış ve Sultan akıllı ve ölçülü bir tip haline dönüştürülerek Kral Richard’la karşılaştırılmıştır. Sultan’ın bir lider olarak olumlu özellikleri üzerinde durulmuş ve bünyesinde barındırdığı şövalyeliğe özgü niteliklerinden söz edilmiştir. Bunun yanında nezaket açısından insanlara örnek olabilecek biri olarak da tanıtılan Selahaddin Eyyubi’nin olumlu vasıfları taşıması kimilerince tuhaf karşılanmış ve bu nedenle Sultan’ın aslında inancını gizleyen bir Hristiyan olduğu, Hristiyan bir soydan geldiği ve aslında bir Hristiyan şövalyesi olarak hizmet verdiği şeklinde anlatılar da zamanla ortaya çıkmıştır. Bir başka deyişle, Sultan’ın olumlu özellikler taşıyor olması açıkça Oryantalizmin ve Avrupamerkezciliğin sansürüne uğramıştır.
Nispeten daha yakın tarihlerde yazılmış edebi yapıtlarda da Selahaddin Eyyubi’den söz edildiği açıkça görülür. Lessing’in Nathan the Wise (1779) adlı tiyatro oyununda çizilen Selahaddin Eyyubi portresi gerçeği arayan, ona ulaşmaya çalışan biri olarak okuyucunun karşısına çıkarılır. Stanhope’un The Crusaders. A Historical Romance (1820) adlı yapıtında da karşımıza çıkan Selahaddin Eyyubi karakteri Hristiyanların saldırısı karşısında ülkesini ve halkını savunan bir komutan olarak betimlenir. Selahaddin’le ilgili olarak ortaya atılan ve onun aslen bir Hristiyan şövalyesi olduğu vb. gibi asılsız iddialara bu yakın zaman edebi yapıtlarında pek rastlanmaz. Selahaddin portresinin yer aldığı son dönem edebiyat yapıtlarının en dikkat çekeni ise çalışmaya konu edilen The Talisman adlı tarihsel romandır. G. A. Henty’nin Winning his Spurs: A Tale of the Crusaders (1891) adlı romanında ve Rider Haggard’ın The Br ethr en adlı yapıtında da Selahaddin Eyyubi’nin olumlu özellikleri üzerine odaklanılır. Edebiyat yapıtlarının dışında da Selahaddin’le ilgili anlatılara rastlanır. Thomas Newton’ın A Notable Historie of the Sar acens adlı yapıtında son derece dikkatli, ihtiyatlı ve akıllı biri olarak betimlenen Selahaddin Eyyubi, Voltaire’in Essai sur les moeurs’ünde (1756) olumsuz özelliklere sahip bir kişiliktir, ancak kısmen düşmanca bir tavır takınan Voltaire’in anlatımında bile olumlu yönler olumsuz yönlerden fazladır. Marin’in Histoir e de Saladin (1758) adlı yapıtında da benzer bir tutum söz konusudur. Selahaddin’le ilgili ifadeler Gibbon, Stebbing, LanePoole, Newby gibi tarihçilerin yapıtlarında da kendini belli eder ve yirminci yüzyılın son yıllarında Lyons ve Jackson gibi tarihçiler arasında süregelen bir tartışma konusu olma özelliğini devam ettirir.