17-01-2018, 16:14
(Son Düzenleme: 17-01-2018, 16:15, Düzenleyen: napolyon94.)
Çin'in hızla sindirilmesi ve Japonya'nın agresif tutumlarının devamı, İmparatorluğun kolonilerini endişeye sevk etti. İç karışıklar ile mücadele eden Hindistan ve Malezya kolonileri kendi kendilerini savunmaya yetecek muktedir güçlerden mahrumdur.
Avustralya olarak tıpkı Japonya gibi bir ada ülkesi olmanın hem avantajlarına hem de dezavantajlarına sahibiz. Büyük Britanya bir ada ülkesinin nasıl dünyaya hükmettiğinin en büyük kanıtıdır. Japonya'da hiç kuşkusuz Britanya'nın yapıtaşlarını kendine onlarca yıldır uyarlamaktadır.
Bunun en büyük kanıtı Kraliyet Donanması ile neredeyse boy ölçüşebilecek konumda ki Nihon Kaigun ( Japon Donanması)'dır. Washington Antlaşması ile Japonlar 15 sene boyunca sınırlı da olsa kontrol altında tutuldular. Fakat 1937'de Japonlar Çin harbinin getirdiği uluslar arası krizde bu antlaşmadan çekildiler. Birkaç yıl içinde Japon Donanması muazzam ateş gücü ve sayısı ile ABD ve Kraliyet donanmasına zorlayıcı bir rakip olacaktır.
Fakat umutlarımızı ne Kraliyet Donanmasına ne de ABD'ye bağlayamayız. Avustralya bir ada ülkesi olmanın avantajını korumak istiyorsa mutlak suretle kıyılarını savunmaya yetecek bir deniz gücüne sahip olmalıdır. Ticari su yollarının güvenliği bir kez tehdit altına girdi mi , Avustralya tecrit edilme tehdidi ile çöküşe sürüklenecektir.
Bu yüzden kaynaklarımızın önemli bir bölümünü deniz kuvvetlerimizi modernize etmek ve genişletme için kullanmalıyız. Fakat bu demek değildir ki aviyonik ve kara harbi konularında ihmalkâr davranmalıyız.
Şimdi Avustralya Öz Savunma Kuvvetlerinin tertibat, organizasyon ve kabaca malzeme kalitesine göz atalım.
Haziran 1938 itibari ile ülkemiz hatırı sayılır saygınlıkta bir deniz, kara ve hava gücüne sahiptir. Fakat Önce Ordu Organizasyonumuza bakalım.
1937 Ocak ayından beri Genelkurmay koltuğunda Amiral Norman Makine oturmakta. Kendisi Jutland Harbinde ki nadir Avustralya subaylarından biriydi. Donanmanın selameti için daha iyi bir isim düşünülemezdi. Fakat Makine tam bir kralcı profili ile ülkesinin ihtiyaçlarına karşı çelişebiliyor. Kara Kuvvetleri Komutanlığında ise General Arthur Ellen oturmakta. Aslen 3 yıldızlı bir General olan Allen, Yeni Gine'deki 11 senelik hizmeti ile tropik iklimler uzmanı olarak piyadelerimiz için artı bir değer. Hava kuvvetlerimizin başında ki isim ise havacı Albay Richard Williams. Kendisi çok yönlü uçaklara inanan bir isim. Bunların dışında birkaç iyi eğitimli kurmay subaya sahip olsak ta büyük ülkelerin yanından bile yaklaşamıyacak küçük bir ordu organizasyonuna sahibiz.
Deniz kuvvetlerimiz 2 Ağır kruvazör, 3 hafif kruvazör ve 5 destroyer den oluşmaktadır. Normal şartlar altında modern sayılabilecek gemiler olmalarına rağmen oyunda hepsi 1922 tekniğine göre inşa edilmiş görünüyor. Ayrıca hali hazırda 2 yeni nesil ağır kruvazörümüz de Sydney tersanelerinde suya indirilmiş biçimde inşaları devam ediyor. İki gemi de Şubat 1939'da deniz kuvvetlerimize katılacaklar. Ayrıca eskort bir uçak gemisi için de fizibilite çalışmaları hali hazırda sürmekte. Ülkemizin hiç denizaltısı yok, fakat Donanma Bürosunun denizaltılar için de yakında fizibilite ve uygulanabilirlik çalışmaları başlayacak görünüyor.
Canberra Sınıfı ağır krıvazörler 1928'de göreve başladı. İngiliz Kent sınıfının bir kopyası olan gemiler mevcut donanmanın vurucu gücünü oluşturmakta. HMAS Canberra ve HMAS Australia olarak isimlendirilen gemiler uzun bir vakit daha donanmanın hizmetinde kalacaktır.
Rodney Sınıfı Ağır kruvazörler ise hali hazırda inşa halinde. Modern atış kontrol sistemleri, süratli hzı ve güçlü uçaksavar koruması ile yeni HMAS Liberty ve HMAS Rocky donanmanın bel kemiğini oluşturacaklardır.
HMAS Sydney ise sınıfın tek örneği. Sydney sınıfı aslen bir önceki C sınıfı kruvazörlerin bir alt sınıfı. Yine da onlardan hızlı, daha korunaklı ve daha modern. Kendisi ayrıca 1937'de bizzat denize indirdiğim tek gemi olarak ayrı bir gönül ilişkisine sahiptir.
C Sınıfında ki 2 hafif kruvazörümüz olan HMAS Perth ve HMAS Adalaide ise en yaşlı ve yorgun gemilerimiz olarak öne çıkmaktalar. Büyük harpten kalmak bu ufak ihtiyarlar alternatifleri olmadığından görevlerine devam etmektedirler.
Aslen fırkateyn olan 5 adet Vandetta sınıfı destroyerler ise çağın çok gerisinde ve hantallar. Donanmanın bir an önce modern muhrip çözümlerine el atması gerekmekte.
Destroyer gücümüz yenilendiğinde ve denizaltı programımız meyve verdiğin de farklı filo çözümlerine başvuracağız. Fakat şimdilik tek bir filo ile Rabaul'da konuşlanmış durumdayız. Ana Filonun başında Amiral Farncomb bulunmakta.
Kara Kuvvetlerimiz 3 kolordu ve 7 tümen şeklinde organize edilmiş durumda. 2. Kolordu Yeni Gine'yi, 3 .Kolordu ise Solomon Adalarını korumakta. 90.Kolordu ise Anavatan'ı korumakla mükellef olup son derece mütevazi bir kara gücüne sahibiz. Toplam personel sayısı sadece 90 bin kişi. Silahlar hafif ve az miktarda. Ağır silah neredeyse hiç yok, tank ve motorlu araç sayısı da neredeyse hiç yok. Modern harbe karşı hiç hazır değiliz. Kara kuvvetleri hala geleneksel bir konvensiyonel harbe inanıyor.
Orduyu hızla modernize etmek ve olası bir harpte kendi kendine yeter hale getirmek en önemli hedefimiz olmalı.
Hava kuvvetlerimiz ise 3 filo şeklinde teşkilatlandırılmış durumda. Her bir filo 50 Ca-1 çok yönlü bombardıman uçağından oluşmakta. Her filo bir kolordunun görev sahasına konumlandırılmış durumda. Yakında CAC Bumerang uçaklarımız hizmete girecekler. Hali hazırda seri üretimi başlayan Bumerang'lar ile de 2 yeni hava filosunu daha aktif hala getireceğiz. Ayrıca kapalı kapılar adından geliştirilen çift motorlu bombardıman uçağı FireWitch'in de 1939 seri üretime girmesi bekleniyor.
Genel olarak Deniz doktrinimiz Trade Interdiction, Grand Battle Plan ve Operational Integrity.
Mütevazi kuvvetlerimizi kısa zamanda ciddi bir savaş gücüne dönüştürmeliyiz.
Avustralya olarak tıpkı Japonya gibi bir ada ülkesi olmanın hem avantajlarına hem de dezavantajlarına sahibiz. Büyük Britanya bir ada ülkesinin nasıl dünyaya hükmettiğinin en büyük kanıtıdır. Japonya'da hiç kuşkusuz Britanya'nın yapıtaşlarını kendine onlarca yıldır uyarlamaktadır.
Bunun en büyük kanıtı Kraliyet Donanması ile neredeyse boy ölçüşebilecek konumda ki Nihon Kaigun ( Japon Donanması)'dır. Washington Antlaşması ile Japonlar 15 sene boyunca sınırlı da olsa kontrol altında tutuldular. Fakat 1937'de Japonlar Çin harbinin getirdiği uluslar arası krizde bu antlaşmadan çekildiler. Birkaç yıl içinde Japon Donanması muazzam ateş gücü ve sayısı ile ABD ve Kraliyet donanmasına zorlayıcı bir rakip olacaktır.
Fakat umutlarımızı ne Kraliyet Donanmasına ne de ABD'ye bağlayamayız. Avustralya bir ada ülkesi olmanın avantajını korumak istiyorsa mutlak suretle kıyılarını savunmaya yetecek bir deniz gücüne sahip olmalıdır. Ticari su yollarının güvenliği bir kez tehdit altına girdi mi , Avustralya tecrit edilme tehdidi ile çöküşe sürüklenecektir.
Bu yüzden kaynaklarımızın önemli bir bölümünü deniz kuvvetlerimizi modernize etmek ve genişletme için kullanmalıyız. Fakat bu demek değildir ki aviyonik ve kara harbi konularında ihmalkâr davranmalıyız.
Şimdi Avustralya Öz Savunma Kuvvetlerinin tertibat, organizasyon ve kabaca malzeme kalitesine göz atalım.
Haziran 1938 itibari ile ülkemiz hatırı sayılır saygınlıkta bir deniz, kara ve hava gücüne sahiptir. Fakat Önce Ordu Organizasyonumuza bakalım.
1937 Ocak ayından beri Genelkurmay koltuğunda Amiral Norman Makine oturmakta. Kendisi Jutland Harbinde ki nadir Avustralya subaylarından biriydi. Donanmanın selameti için daha iyi bir isim düşünülemezdi. Fakat Makine tam bir kralcı profili ile ülkesinin ihtiyaçlarına karşı çelişebiliyor. Kara Kuvvetleri Komutanlığında ise General Arthur Ellen oturmakta. Aslen 3 yıldızlı bir General olan Allen, Yeni Gine'deki 11 senelik hizmeti ile tropik iklimler uzmanı olarak piyadelerimiz için artı bir değer. Hava kuvvetlerimizin başında ki isim ise havacı Albay Richard Williams. Kendisi çok yönlü uçaklara inanan bir isim. Bunların dışında birkaç iyi eğitimli kurmay subaya sahip olsak ta büyük ülkelerin yanından bile yaklaşamıyacak küçük bir ordu organizasyonuna sahibiz.
Deniz kuvvetlerimiz 2 Ağır kruvazör, 3 hafif kruvazör ve 5 destroyer den oluşmaktadır. Normal şartlar altında modern sayılabilecek gemiler olmalarına rağmen oyunda hepsi 1922 tekniğine göre inşa edilmiş görünüyor. Ayrıca hali hazırda 2 yeni nesil ağır kruvazörümüz de Sydney tersanelerinde suya indirilmiş biçimde inşaları devam ediyor. İki gemi de Şubat 1939'da deniz kuvvetlerimize katılacaklar. Ayrıca eskort bir uçak gemisi için de fizibilite çalışmaları hali hazırda sürmekte. Ülkemizin hiç denizaltısı yok, fakat Donanma Bürosunun denizaltılar için de yakında fizibilite ve uygulanabilirlik çalışmaları başlayacak görünüyor.
Canberra Sınıfı ağır krıvazörler 1928'de göreve başladı. İngiliz Kent sınıfının bir kopyası olan gemiler mevcut donanmanın vurucu gücünü oluşturmakta. HMAS Canberra ve HMAS Australia olarak isimlendirilen gemiler uzun bir vakit daha donanmanın hizmetinde kalacaktır.
Rodney Sınıfı Ağır kruvazörler ise hali hazırda inşa halinde. Modern atış kontrol sistemleri, süratli hzı ve güçlü uçaksavar koruması ile yeni HMAS Liberty ve HMAS Rocky donanmanın bel kemiğini oluşturacaklardır.
HMAS Sydney ise sınıfın tek örneği. Sydney sınıfı aslen bir önceki C sınıfı kruvazörlerin bir alt sınıfı. Yine da onlardan hızlı, daha korunaklı ve daha modern. Kendisi ayrıca 1937'de bizzat denize indirdiğim tek gemi olarak ayrı bir gönül ilişkisine sahiptir.
C Sınıfında ki 2 hafif kruvazörümüz olan HMAS Perth ve HMAS Adalaide ise en yaşlı ve yorgun gemilerimiz olarak öne çıkmaktalar. Büyük harpten kalmak bu ufak ihtiyarlar alternatifleri olmadığından görevlerine devam etmektedirler.
Aslen fırkateyn olan 5 adet Vandetta sınıfı destroyerler ise çağın çok gerisinde ve hantallar. Donanmanın bir an önce modern muhrip çözümlerine el atması gerekmekte.
Destroyer gücümüz yenilendiğinde ve denizaltı programımız meyve verdiğin de farklı filo çözümlerine başvuracağız. Fakat şimdilik tek bir filo ile Rabaul'da konuşlanmış durumdayız. Ana Filonun başında Amiral Farncomb bulunmakta.
Kara Kuvvetlerimiz 3 kolordu ve 7 tümen şeklinde organize edilmiş durumda. 2. Kolordu Yeni Gine'yi, 3 .Kolordu ise Solomon Adalarını korumakta. 90.Kolordu ise Anavatan'ı korumakla mükellef olup son derece mütevazi bir kara gücüne sahibiz. Toplam personel sayısı sadece 90 bin kişi. Silahlar hafif ve az miktarda. Ağır silah neredeyse hiç yok, tank ve motorlu araç sayısı da neredeyse hiç yok. Modern harbe karşı hiç hazır değiliz. Kara kuvvetleri hala geleneksel bir konvensiyonel harbe inanıyor.
Orduyu hızla modernize etmek ve olası bir harpte kendi kendine yeter hale getirmek en önemli hedefimiz olmalı.
Hava kuvvetlerimiz ise 3 filo şeklinde teşkilatlandırılmış durumda. Her bir filo 50 Ca-1 çok yönlü bombardıman uçağından oluşmakta. Her filo bir kolordunun görev sahasına konumlandırılmış durumda. Yakında CAC Bumerang uçaklarımız hizmete girecekler. Hali hazırda seri üretimi başlayan Bumerang'lar ile de 2 yeni hava filosunu daha aktif hala getireceğiz. Ayrıca kapalı kapılar adından geliştirilen çift motorlu bombardıman uçağı FireWitch'in de 1939 seri üretime girmesi bekleniyor.
Genel olarak Deniz doktrinimiz Trade Interdiction, Grand Battle Plan ve Operational Integrity.
Mütevazi kuvvetlerimizi kısa zamanda ciddi bir savaş gücüne dönüştürmeliyiz.