22-03-2019, 19:39
(Son Düzenleme: 06-04-2019, 00:02, Düzenleyen: EspadadelAlba.)
Yazdığına cevap niteliğinde son bir yazı yazacağım. Konuyla ilgili de son yazım olacak.
Nesnellik-öznellik tartışmasına girmek istemiyorum. Çünkü konumuz bu değil. Dini dogmaları nesnel bilgi olarak öğrenmeye çalıştığımı söyledin. Ben de nesnel bilgi ile dogmaların birbirine zıt olduğunu düşündüğümü, dolayısıyla dogmaları nesnel bilgi olarak öğrenmediğimi sana anlattım. Ben senin cevaplarını mantıklı açıklamalarla yanıtlıyorum. Sen ise sorularımdan kaçıyorsun. Ben sana dini dogmaları nesnel bilgi olarak öğrenmek istediğimi neye dayanarak söylediğini sordum. Sen bana nesnellik ile öznellik arasındaki farkları yazmışsın.
Carl Gustav'a gelelim. Carl Gustav: ''Biliyorum. İnanmama gerek yok.'' derken Tanrının arketip formundan bahsediyor.
Carl Gustav: ''Yayında 'Tanrı var.' demedim. 'Tanrıya inanmama gerek yok; biliyorum.' dedim. Bu demek değildir: Belli bir tanrının varlığına inanıyorum (Zeus, Yehova, Allah) Daha doğrusu: Kendi içimde Tanrı olarak adlandırdığım bir bilinmeyen faktörle karşı karşıya olduğumu biliyorum.'' ( Her zaman, her yerde ve herkes tarafından inanılan.)
Anlayacağın üzere Carl Gustav kişisel dindarlığını ''inanma'' olgusuyla değil, ''bilme'' olgusuyla açıklamıştır. Ona göre Tanrı, insanın bilinci dışında oluşan bir arketipten başka hiçbir şey değildir. Tanrı, insan için bireysel bir tecrübe ürünüdür. Kişi Tanrı'yı psikolojik bir realite olarak kendi zihninde hisseder.
Bilmiyorsun ve bilmediğin konu hakkında ısrar ediyorsun. Bu ısrarından vazgeç. Bu alan senin alanın değil. Daha fazla dahil olma.
Nesnellik-öznellik tartışmasına girmek istemiyorum. Çünkü konumuz bu değil. Dini dogmaları nesnel bilgi olarak öğrenmeye çalıştığımı söyledin. Ben de nesnel bilgi ile dogmaların birbirine zıt olduğunu düşündüğümü, dolayısıyla dogmaları nesnel bilgi olarak öğrenmediğimi sana anlattım. Ben senin cevaplarını mantıklı açıklamalarla yanıtlıyorum. Sen ise sorularımdan kaçıyorsun. Ben sana dini dogmaları nesnel bilgi olarak öğrenmek istediğimi neye dayanarak söylediğini sordum. Sen bana nesnellik ile öznellik arasındaki farkları yazmışsın.
Carl Gustav'a gelelim. Carl Gustav: ''Biliyorum. İnanmama gerek yok.'' derken Tanrının arketip formundan bahsediyor.
Carl Gustav: ''Yayında 'Tanrı var.' demedim. 'Tanrıya inanmama gerek yok; biliyorum.' dedim. Bu demek değildir: Belli bir tanrının varlığına inanıyorum (Zeus, Yehova, Allah) Daha doğrusu: Kendi içimde Tanrı olarak adlandırdığım bir bilinmeyen faktörle karşı karşıya olduğumu biliyorum.'' ( Her zaman, her yerde ve herkes tarafından inanılan.)
Anlayacağın üzere Carl Gustav kişisel dindarlığını ''inanma'' olgusuyla değil, ''bilme'' olgusuyla açıklamıştır. Ona göre Tanrı, insanın bilinci dışında oluşan bir arketipten başka hiçbir şey değildir. Tanrı, insan için bireysel bir tecrübe ürünüdür. Kişi Tanrı'yı psikolojik bir realite olarak kendi zihninde hisseder.
Bilmiyorsun ve bilmediğin konu hakkında ısrar ediyorsun. Bu ısrarından vazgeç. Bu alan senin alanın değil. Daha fazla dahil olma.