Papa hazretlerinin bu mesajı bizleri derinden üzmüştür. Her şeyden önce bilinmesini isterim ki bizler en başta olduğu gibi Avrupa’da Hristiyan kanı dökülmesini hiç istemedik. Kafir Cermen İmparatorluğu Danimarka’yı zor durumda bıraktığında biz gittik Danimarka ile müttefik olduk. Daha sonra bu savaşın bitmesini, Avrupa’nın selameti açısından hayırlı olacağı kanaatine vardık. Cermen İmparatorluğu ile bir takım görüşmelerimiz oldu, doğrudur. Ancak bu görüşmeler diyarın huzuru, güvenliği ve kardeşliği ile alakalı idi. Bu gerginlik bitsin, Danimarka’nın hakkı geri verilsin, Avrupa’nın kalbine yapılmış ve tarihte örneği hiç görülmemiş bu Haçlı Seferinin önüne geçilsin istedik. Başarılı olamadık. Ancak yine de Haçlı Sancağı altında da olsa Cermen halkına zulmetmek istemedik. Bizler neden Cermen İmparatoru ve zalim askerleri küfre düştü diye Alman halkını kılıçtan geçirelim? Bu yüzden müzakereleri sürdürüp, Metz kalesinin imanı kuvvetli, haçlı bayrağı altına girmiş askerlerimize kan dökülmeden teslim edilmesini istedik. Kafir de olsa hakkı var, Cermen İmparatoru bu isteğimizi kabul etti. Ancak efendimiz bizden derhal Metz’in alınmasını, yıkılıp geçilmesini istedi. Hatta yetmedi Staufen kalesinin de beraberinde alınmasını söyledi. Bern kalesini ise kendimize değil, yüce efendimize bıraktık. Hatta kendileriyle konuştuk ve anlaştık. Onlar da bizlere Staufen’i bahşetti. Bu durumda ne yapabilecektik? Tanrı’nın gazabından korktuğumuz için bu isteği tartışmak bile dinden çıkmaktır, aforoz edilmektir. Derhal ordularımızı hazırladık ve mevzubahis iki kale için harekete geçtik.
Metz’in kurtarılmasının kılıç yoluyla değil müzakere yoluyla yapılmasının ihtimali üzerine beklemede kaldık. Ancak Staufen için aynı şey söz konusu bile olamazdı. Papa’nın yürüdükçe Dünya’yı titreten ordusu Staufen kalesine harekete geçmişti. Biz de birliklerimizi onların mukaddes vazifelerini yerine getirmelerini sağlamak için korumakla görevlendirdik. Haddimiz olmadan Cennet’in ordusu ile yan yana mı yürüyecektik? Papa’nın ordusunu gören askerlerimizin benzi attı, kireç gibi oldu, gözleri açıldı. Adeta Baş Melek Micheal gibilerdi. Zırhları, giyimleri ve kuşamları, hatta kanatları… Bu orduyu korumak için elimizden gelen her şeyi yapabilirdik. Bu kutsal vazife ile şehit olup, Cennet’e kavuşmak için sabırsızlanıyorduk. Bu istek kısa sürmedi. Zalim Cermen İmparatoru’nun komutanı askerleri ile beraber dışarı fırladı. Korumakla görevlendirilen ordumuzu kesip biçti. Üstüne bizi korkaklıkla suçladı. Papa’nın arkasına sığınmış dedi. Böyle bir şey olabilir mi? Nasıl korkudan saklanan askerlere saldırabilirsiniz ki? Ancak korumakla yükümlü askerler öne atıldıkları için onlarla savaşabilirsiniz. Bu korkaklık değil, aksine cesarettir. Ancak önemli olan Papa’nın ordusuydu. Hiç gücenmedik, hiç darılmadık. Şehit olan askerlerimize bir dua dahi edilmedi. Olsun, Papa’nın düşüncesinin kırıntısı bile yeter dedik. Nihayetinde bizim koruduğumuz ordular bugün Staufen’in zalim komutanının cezasını vermişti. Bundan daha hayırlı ne olabilir sorarım size ey Avrupa halkı. Cennet’in ordusunu koruduk biz. Bizim taşıdığımız haçlı sancağı ile Papa’nınki bir mi? Biz ancak kul olabiliriz.
Metz’in kurtarılmasının kılıç yoluyla değil müzakere yoluyla yapılmasının ihtimali üzerine beklemede kaldık. Ancak Staufen için aynı şey söz konusu bile olamazdı. Papa’nın yürüdükçe Dünya’yı titreten ordusu Staufen kalesine harekete geçmişti. Biz de birliklerimizi onların mukaddes vazifelerini yerine getirmelerini sağlamak için korumakla görevlendirdik. Haddimiz olmadan Cennet’in ordusu ile yan yana mı yürüyecektik? Papa’nın ordusunu gören askerlerimizin benzi attı, kireç gibi oldu, gözleri açıldı. Adeta Baş Melek Micheal gibilerdi. Zırhları, giyimleri ve kuşamları, hatta kanatları… Bu orduyu korumak için elimizden gelen her şeyi yapabilirdik. Bu kutsal vazife ile şehit olup, Cennet’e kavuşmak için sabırsızlanıyorduk. Bu istek kısa sürmedi. Zalim Cermen İmparatoru’nun komutanı askerleri ile beraber dışarı fırladı. Korumakla görevlendirilen ordumuzu kesip biçti. Üstüne bizi korkaklıkla suçladı. Papa’nın arkasına sığınmış dedi. Böyle bir şey olabilir mi? Nasıl korkudan saklanan askerlere saldırabilirsiniz ki? Ancak korumakla yükümlü askerler öne atıldıkları için onlarla savaşabilirsiniz. Bu korkaklık değil, aksine cesarettir. Ancak önemli olan Papa’nın ordusuydu. Hiç gücenmedik, hiç darılmadık. Şehit olan askerlerimize bir dua dahi edilmedi. Olsun, Papa’nın düşüncesinin kırıntısı bile yeter dedik. Nihayetinde bizim koruduğumuz ordular bugün Staufen’in zalim komutanının cezasını vermişti. Bundan daha hayırlı ne olabilir sorarım size ey Avrupa halkı. Cennet’in ordusunu koruduk biz. Bizim taşıdığımız haçlı sancağı ile Papa’nınki bir mi? Biz ancak kul olabiliriz.
Bahsedeceğim bir diğer husus ise neden Bruges ve Antwerp şehirlerinin alındığıdır. Yukarıda bahsettiğim üzere ordularımız Metz’in zaten resen verileceği ihtimalini göz önünde bulundurarak harekete geçecekti. Evet, suçluyuz, evet, Papa’dan sakladık, evet, kafir İmparator ile görüştüm. Niçin? Zavallı halkı korumak için. Yakıp yıkmamak için. Bu mudur bize reva görülen? Suçluları ayırmazsak, herkesi öldürürsek, suçsuzların günahı nedir, ne olacak? Çok insaflı olmak, insana değer vermek suç mudur ey Papa’mız ey Efendimiz? Devam eden süreçte, Metz yerine kuzeydeki bu şehirlerin alınarak müttefikimiz Danimarka’ya daha kolay yardıma gidebileceğimizi düşündük. Üstelik bu şehirler kaynağını anlayamadığımız kirli istihbarat ve iftira ağının bir parçası olmuşlardı. Ayrıca yüce efendimizin etrafına ışık saçan kardinali de bu iki şehrin arasında dini görevini yerine getiriyordu. İnsanlara bilmesi gerekenleri anlatıyordu. Bu günahkar insanların içinde elbette günahsızların da olduğunu bilecek kudretteydi.
Ancak bu şehirlerin komutanları belki de Tanrı’nın mesajını yerine getirenlere kıyacaktı. Bizim görüşümüz ve tavrımız nettir! Papa’nın hakimiyetine girmeyen hiçbir şehir kutsanamazdı. Bu şehirlerin komutanları ne müzakere ediyordu ne de biat! Ayrıca Cermen diyarının içlerine kadar gidip Kuzey Fransa’yı boş bıraksaydık, masum halkı gafil avlayarak onlara zulmedebilirlerdi. Biz de haçlı sancağı altında hem kardinal hazretlerinin işini kolaylaştırmak, hem de günahsız halkı kurtarmak için bu şehirleri aldık. Daha sonra müttefikimiz Danimarka için fethettiğimiz şehirdeki imanı kuvvetli halk ile bir ordu oluşturup yola çıktık. Hamburg’a yaklaşmıştık ki Müttefikimiz Danimarka’nın kuşattığını gördük. Onlar için ne büyük vazife! Ne büyük bir görev! Bu yüzden bizler de rotamızı Frankfurt’a, Kafir İmparator’un bulunduğu şehre yönelttik. Oraya yaklaştığımızda gözlerimize inanamadık. Lucifer’ın zebanileri Cennet’in ordusunu yenmişti! Şok olduk, bu nasıl mümkün olabilirdi? Askerlerimiz Papa hazretlerinin ordusuna yetişemedikleri için ağladılar, isyan ettiler ve hatta kendilerini Tanrı’ya kurban etmek istediler. Bu huzursuzluk karşısında tez Frankfurt’a hareket ettik. O sıralarda Nuremburg’un neredeyse fethedileceğini öğrendik. Bekledik, belki İmparator imana gelmiştir, içindeki şeytanı dışarı çıkarmıştır dedik. Bilemezdik, bilemediğimiz için Frankfurt’u kuşatamadık. Ey Avrupa’nın Hristiyan kulları, sizlere yeminler olsun ki bu Dünya’da en korktuğumuz şey masum bir Hristiyan kanı dökmektir. Haklı değil miyiz? Haksızsak da sizlere hakkınızı veririz efendimiz yüce Papa! İsteyin Antwerp ve Bruges hakimiyetinize geçsin, isteyin sizlere bağışlayalım. Biz zulmetmeyerek bir hata ettik. Boynumuz kıldan ince. Dileyin, sizin hakimiyetinizde olan şehirler resmi olarak sizlere geçsin. Biz hazırız. Bu yolda ölecek olsak bile asla şikayet etmeyiz. İmanımız buna izin vermez.
Ancak bu şehirlerin komutanları belki de Tanrı’nın mesajını yerine getirenlere kıyacaktı. Bizim görüşümüz ve tavrımız nettir! Papa’nın hakimiyetine girmeyen hiçbir şehir kutsanamazdı. Bu şehirlerin komutanları ne müzakere ediyordu ne de biat! Ayrıca Cermen diyarının içlerine kadar gidip Kuzey Fransa’yı boş bıraksaydık, masum halkı gafil avlayarak onlara zulmedebilirlerdi. Biz de haçlı sancağı altında hem kardinal hazretlerinin işini kolaylaştırmak, hem de günahsız halkı kurtarmak için bu şehirleri aldık. Daha sonra müttefikimiz Danimarka için fethettiğimiz şehirdeki imanı kuvvetli halk ile bir ordu oluşturup yola çıktık. Hamburg’a yaklaşmıştık ki Müttefikimiz Danimarka’nın kuşattığını gördük. Onlar için ne büyük vazife! Ne büyük bir görev! Bu yüzden bizler de rotamızı Frankfurt’a, Kafir İmparator’un bulunduğu şehre yönelttik. Oraya yaklaştığımızda gözlerimize inanamadık. Lucifer’ın zebanileri Cennet’in ordusunu yenmişti! Şok olduk, bu nasıl mümkün olabilirdi? Askerlerimiz Papa hazretlerinin ordusuna yetişemedikleri için ağladılar, isyan ettiler ve hatta kendilerini Tanrı’ya kurban etmek istediler. Bu huzursuzluk karşısında tez Frankfurt’a hareket ettik. O sıralarda Nuremburg’un neredeyse fethedileceğini öğrendik. Bekledik, belki İmparator imana gelmiştir, içindeki şeytanı dışarı çıkarmıştır dedik. Bilemezdik, bilemediğimiz için Frankfurt’u kuşatamadık. Ey Avrupa’nın Hristiyan kulları, sizlere yeminler olsun ki bu Dünya’da en korktuğumuz şey masum bir Hristiyan kanı dökmektir. Haklı değil miyiz? Haksızsak da sizlere hakkınızı veririz efendimiz yüce Papa! İsteyin Antwerp ve Bruges hakimiyetinize geçsin, isteyin sizlere bağışlayalım. Biz zulmetmeyerek bir hata ettik. Boynumuz kıldan ince. Dileyin, sizin hakimiyetinizde olan şehirler resmi olarak sizlere geçsin. Biz hazırız. Bu yolda ölecek olsak bile asla şikayet etmeyiz. İmanımız buna izin vermez.
Bir diğer konu ise ordularımızın Papa’nın ordusunu engellediğine dair ortaya atılan iddialaradır. Efendimiz, siz de biliyorsunuz ki Nuremburg’u kuşatan birliklerinizin sayısı azdı. Bu yüzden sizlere destek vermek istedik. Bu kutsal dava vazifesini yerine getirmek için sabırsızlanan, adeta hacı olmak ümidiyle orduya katılmış Fransız halkını nasıl dizginleyebilirdik? İmanı güçlü kardeşlerim, zayıf düşmüş olacaklar ki hem dinlenebilmek, hem de dua edebilmek için bir kamp kurdular. Cahilliğimizden olsa gerek, sizlerin yani Cennet’in ordusunu niçin engelleyelim? Böyle bir davranış, hele hele sizlere karşı yapılacaksa ölürüz daha iyi. Fısıltısı bile askerlerimizin dizlerinin bağını çözer. Artık Nuremburg kurtulduğuna göre sizleri istemeyerek engellemiş olan ve kısmi de olsa gaflete düşmüş ordumuz derhal Tanrı’nın Krallığı’nın sınırlarından ayrılacaklardır. Bizim izinsiz sizin sınırlarınıza girmemiz belki bizi yakar, kavurur. Lakin siz istediğiniz takdirde her yere gidebilirsiniz. Bütün Dünya Tanrı’nın vekiline aittir! Bütün Katolik Krallar, sizler kafire karşı bizler gibi merhametli olmayın! Papa efendimize, Tanrı’nın ve İsa’nın ışığına biat edin! Aksi halde hiç şüphe yoktur ki Tanrı’nın gazabından kurtulamazsınız!
Emredin, hatta gözlerinizle ima edin, sizlere Metz, Antwerp, Brugges başta olmak üzere nice şehirlerimizi bırakalım. Eminim bizden daha hayırlı yönetirsiniz. Bütün Fransa size aittir, sözünüzden çıkmayacaktır. Siz isteyin, nereyi isterseniz isteyin orayı Hristiyan kardeşlerimize bağışlarız. Ordularımız sınırlarından çıkmayacak, nerede bir kardeşimiz zarar görüyorsa sizin izninizle orada olacaktır! Bizim canımızı, malımızı, ordularımızı ve daha nice birikimimizi alabilirsiniz, yeter ki sizlerin o haşmetiniz ve ihtişamınız ile imanımızı güçlü tutalım.
Kulunuz ve Hizmetkarınız, Fransa Kralı