23-06-2021, 23:35
Belirli ölçülerde kesitlerini paylaştığım son iki-üç yıllık sürecin sonunda, kendimi tam olarak pesimist şeklinde tanımlar oldum. Bugün adımın önündeki en kararlı ve belirgin sıfatlardan birisi. Arkadaş çevremde de sonunda adım çıktı bir şekilde. Bir defasında "x kişisini seninle tanıştırayım da gerçek pesimist görsün" denmişti, bu benim için kafi.
Pek çok sanat dalının ancak özellikle de edebiyatın pesimizmin tesiri altında kaldığını söyleyebilirim. Sanatçıların genelinde, belki fizyolojik nedenlerle belki ideolojik tercihlerle (belki her ikisiyle?) izah edilebilecek bir yönelimdir belki biraz abartılı bir ifadeyle. Nietzsche, örneğin, Rus pesimizmi diye bir kategori oluşturmuş ve bunun da içine Tolstoy ve Dostoyevsky gibi iki büyük adamı koymuştur. Samuel Beckett da akla ilk gelenlerden. Pesimizm dünyanın daha iyiye gideeğine dair inancı reddettiği için, diğer pek çok -izmin aksine politikaya hiç etki etmemiştir mesela, bu da ilginç bir noktadır.
İnsan zaten kötü düşünmeye meyilli, bence olayların genel akışı da kötü şeylerin daha sık ve etkili biçimde yaşanmasına dönük. Pesimistlerin daha uzun yaşadıklarına dair bir araştırma okuduğumu net biçimde anımsıyorum, bulursam buraya eklerim. Bunun sebebi, daima en kötüye hazırlanmaları: Ortalama bir pesimistin sağlık ve spora harcadığı para bu yüzden daha fazlaydı ve bu harcamalar da kişiye daha uzun ömür olarak dönüyordu. Beklentilerin düşürülmesi, daha doğrusu kötü şeyleri olağan sayıp buna hazırlanmak, bence bırakın kötü etkilemeyi, yaşam kalitenizi artırabilecek bir şey. Bazı pesimistlerin ileri sürdüğü gibi dünyadan el etek çekmeyin ama bu dünyanın fazla bir şey veremeyeceğinin her zaman olası olduğunu kabul edin derim ben.
Son sorunun yanıtı, ilk ve üçüncü sorunun yanıtlarında gizli; yani pesimizmden yana tereddütsüz ağır basan bir ibre var. Voltaire bu kıyas üzerine çok güzel bir roman yazmıştır, ilgilenenler okuyabilir: Candide.
Pek çok sanat dalının ancak özellikle de edebiyatın pesimizmin tesiri altında kaldığını söyleyebilirim. Sanatçıların genelinde, belki fizyolojik nedenlerle belki ideolojik tercihlerle (belki her ikisiyle?) izah edilebilecek bir yönelimdir belki biraz abartılı bir ifadeyle. Nietzsche, örneğin, Rus pesimizmi diye bir kategori oluşturmuş ve bunun da içine Tolstoy ve Dostoyevsky gibi iki büyük adamı koymuştur. Samuel Beckett da akla ilk gelenlerden. Pesimizm dünyanın daha iyiye gideeğine dair inancı reddettiği için, diğer pek çok -izmin aksine politikaya hiç etki etmemiştir mesela, bu da ilginç bir noktadır.
İnsan zaten kötü düşünmeye meyilli, bence olayların genel akışı da kötü şeylerin daha sık ve etkili biçimde yaşanmasına dönük. Pesimistlerin daha uzun yaşadıklarına dair bir araştırma okuduğumu net biçimde anımsıyorum, bulursam buraya eklerim. Bunun sebebi, daima en kötüye hazırlanmaları: Ortalama bir pesimistin sağlık ve spora harcadığı para bu yüzden daha fazlaydı ve bu harcamalar da kişiye daha uzun ömür olarak dönüyordu. Beklentilerin düşürülmesi, daha doğrusu kötü şeyleri olağan sayıp buna hazırlanmak, bence bırakın kötü etkilemeyi, yaşam kalitenizi artırabilecek bir şey. Bazı pesimistlerin ileri sürdüğü gibi dünyadan el etek çekmeyin ama bu dünyanın fazla bir şey veremeyeceğinin her zaman olası olduğunu kabul edin derim ben.
Son sorunun yanıtı, ilk ve üçüncü sorunun yanıtlarında gizli; yani pesimizmden yana tereddütsüz ağır basan bir ibre var. Voltaire bu kıyas üzerine çok güzel bir roman yazmıştır, ilgilenenler okuyabilir: Candide.
kalemler kaldırılmış ve sayfalar kurumuştur.