04-06-2023, 18:22
(Son Düzenleme: 04-06-2023, 19:45, Düzenleyen: Onur34. Toplamda 1 kere düzenlenmiş.)
Salyangozum ile beraber parti üyelerimi tekrar aramak için cadının evine geri döndüm. Evin giriş katından gelen çığlık ve patlama seslerini duyunca ise yoldaşlarımı kurtarmak için içeri atladım. Horvas ve Pricilla devasa bir slime küpü ile savaşıyorlardı. Savaş benim yardımıma rağmen çekişmeli sürdü. Küp beni ve Pricilla'yı birkaç kez yuttu bile. Ama en sonunda küpü yendik ve tekrar bir araya gelmeyi başardık. Hovars'a Atkılı Haydut'un büyülü damgasını hediye ettim. Pricilla'ya ise bulduğum montlu peri mumyasını verdim. Bu diyardaki işimiz en sonunda bitmişti ve diğer cadıları öldürmek için yola koyulmadıydık.
Bu nedenle bize yol gösterecek birini bulmak için cadının evinin çevresini gezinmeye başladık. Ben salyangozumu doğaya saldıktan sonra maruz kaldığımız ilk şey bir ağacın üstüne oturmuş perilerin hakaretleriydi. Perilerin saldırmadan sadece bize hakaret etmesinden oturdukları ağacın canlı bir ağaç olabileceğini düşünsem de düşüncemi belirtemeden tez canlı Hovars ağacın dallarından birini yaktı ve savaşa girdik. Ağaç üçümüz karşısında bir şansa sahip olmasa da bu perilerin çevreden geçenleri bu ağaca saldırmaları için kandırıp öldürülmelerine sebep olabilecekleri fikri delirmeme neden oldu. Hovars kaçmaya çalışan görünmez perilere uyku büyüsü attıktan sonra ikisi suya düştü ikisi ise ağacın cesedinin içinde kaldılar. Birini sorgulaması için Hovars'a verirken diğerinin kolayca kaçamayacağından emin olmak ve günahlarının bedelini ödetmek için kendisinin hareket kabiliyetini bir fareninki kadar kısıtladım ve cebime attım. Hovars kendi perisinden işe yarar bir bilgi edinemese de köyün çevresini dolaşmaya devam ettik.
Ağaç olayından sonra evleri gezmeye başladık. Bir kurbağanın ağızından çıkan başka bir kurbağa bizi diğer diyarlara götürebilecek bir korkuluk olduğunu ve onu köyün kuzeyinde bulabileceğimizi söyledi. Kendisine teşekkür edip köyün kuzeyine giderken ortada öylece duran bir kazan dikkatimizi çekti. Kazanın içinde ne olduğuna bakmak için kapağını kaldırmaya çalıştığımızda ise kazan ayağa kalktı ve kaçmaya başladı. Kazanın altındaki ateş ise küçük bir ateş cinine dönüştü. Ne yazık ki cinle partimizdeki kimse aynı dili konuşmuyordu. İlk başta el kol hareketleri ile kazanı yakalamamızı istediğini sandık ve kazanın peşinden koştuk. Sonra Pricilla cinin zihinin okuyabileceğini fark etti ve bunu yaptı. Cin bize yendiğimiz cadıya ait olan kazanın şifreyi söylediğimiz için kaçtığını, eğer kendisine yakacak getirirsek şifreyi söyleyeceğini belirtti. Biz yakacakları getirdik, kazan yerine geldi, şifreyi söyledik ve ne işe yaradığını bilmediğimiz siyah iksirden birazını yanımıza aldık.
Köyün kurbağa kralı
İksir işi de bittikten sonra köyün kuzeyine gidebildik. Köyün kralı olan kurbağa adamdan korkuluğun yerini öğrendik ve korkuluğun yanına giderken mızraklara geçirilmiş birden fazla kurbağa kafası ile karşılaştık. Normalde hayatın kendisine bir hakaret saydığım bu nekromansi mahlukatlarının acılarını hemen orda bitirirdim ama onlarla konuştuğumuzda bu canlıların köyün eski kralları olduklarını öğrendik. Daha ilginç olanı ise aralarındaki en eski kralın otuz gün önce öldürüldüğüydü. Bunun yanında biz kralla birlikteyken bana servis edilen içkinin içinden bir kağıt çıkmıştı. Kağıdı "ağızımdan" çıkarıp baktığımda mevcut krala karşı düzenlenen bir direnişe ait bir şeyler yazıyordu. Bu kurbağaların otuz günde altı kral devirip yedincisini de devirmeye çalıştıklarını gördükten ve cadıyı bu diyardan kovduktan sonra bu işe yaramaz amfibilerin ne nekromansi ne de başka bir şey yapamayacaklarına karar verdim ve parti ile korkuluğun yanına gitmeye devam ettik.
Korkuluk vücutsuz eski kralların olduğu köprüde öylece otururyordu. Elleri yengeç elleriydi ve kafasında bir balkabağı vardı. Korkuluk ile biraz konuştuktan sonra yendiğimiz cadının tavanında gördüğümüz geyik kafatasının eski kafatası olduğunu fark ettik. Boş eve girip eski kafasını geri getirdiğimizde korkuluk bizi yolculuğumuzun bir sonraki durağı olan Thither'e doğru yola koyulduk.
Thither'in cadısı Scuba Kingshaft'a eskiden hizmet edip sonra onun zulmünden kaçmış korkuluk arkadaşımızla beraber Thither'e girdiğimizde ilk fark ettiğimiz şey bir mağaraydı. Normalde mağaraya girmeye pek istekli olmasak da Pricilla'nın ısrarı üzerine mağaraya girdik. Mağaranın içindeki adam insanın aklının almayacağı büyüklükte bir altın yığınının ortasında bir şeyler dokuyordu. Kendisinin dediğine göre bu dokumacı bir zamanlar çok zalim ve hırslı bir emlakçı ve ev sahibiymiş. İçinde yüzdüğü altınlar da buradan geliyormuş. Ama Scuba Kingshaft bu adamı -büyük ihtimalle eğlenmek için- bu mağaraya lanetle hapsetmiş. Mağaranın içinde yapabildiği tek şey düşünmek olan bu adam da zamanında yaptığı kötülüklerden pişman olup insanlara yardım etmek için altından büyülü şeyler dokumaya başlamış. Açıkçası yaptığı nesnelerin lanetli olduğuna emin bir şekilde yaşlı adamı öldürmeyi aklımdan geçirsem de bize verdiği nesnelerin lanetli olmaması nedeniyle bu plandan hızlıca vazgeçtim. Bunun yanında bana verilen hediye yapraktan yapılmış kalitesiz bir elf ayakkabısı iken korkuluğa inanılmaz güzel bir pelerin vermişti dokumacı adam. Pelerinin kılıcımı sardığım mavi atkı ile harika gideceğini düşünüp ilk önce dikkatli bir şekilde pelerini inceledim. Ardından da korkuluğu hediyelerimizi değiş tokuş yapmaya ikna ettim. Yeni bir pelerinle parti arkadaşlarımla beraber mağaradan ayrıldık ve ormanda yürümeye devam ettik.
Scuba Kingshaft'ın ormanın her tarafına astığı aranıyor posterlerindeki afro saçlı çocuğu çok geçmeden bulabildik. Onlarındaki çocuk kendisinden daha da genç elf, cüce, ork ve insan çocukları ile bir ağacın tepesinde saklanıyordu. Canlı ağaçlarla aramızın pek iyi olmadığının farkında olsam da bu sefer ağaca saldırmamız için kandırılmadığımızdan çocuklarla rahatça konuşabildik. Afro saçlı çocuk yanındaki çocuklar -ve yavru ahtapot kediyle- cadının esaretinden kaçmışlardı ve arkada bırakdıkları çocukları kurtarmak için planlar yapıyorlardı. Yanlarındaki yavru ahtapot kedinin annesiyle daha bilmem kaç hafta önce karnavalda karşılaştığımızı söylesem de çocuklar çocuk oldukları için bana inanmadılar. Her neyse asıl önemli kısma dönersek çocukları biz cadının evini araştırana kadar saldırılarını ertelemeleri için ikna edebildik. Ama cadının evine gitmeden önce çocukların tavsiyesi üzerine tek boynuzlu at gölüne gidecektik.
Bu nedenle bize yol gösterecek birini bulmak için cadının evinin çevresini gezinmeye başladık. Ben salyangozumu doğaya saldıktan sonra maruz kaldığımız ilk şey bir ağacın üstüne oturmuş perilerin hakaretleriydi. Perilerin saldırmadan sadece bize hakaret etmesinden oturdukları ağacın canlı bir ağaç olabileceğini düşünsem de düşüncemi belirtemeden tez canlı Hovars ağacın dallarından birini yaktı ve savaşa girdik. Ağaç üçümüz karşısında bir şansa sahip olmasa da bu perilerin çevreden geçenleri bu ağaca saldırmaları için kandırıp öldürülmelerine sebep olabilecekleri fikri delirmeme neden oldu. Hovars kaçmaya çalışan görünmez perilere uyku büyüsü attıktan sonra ikisi suya düştü ikisi ise ağacın cesedinin içinde kaldılar. Birini sorgulaması için Hovars'a verirken diğerinin kolayca kaçamayacağından emin olmak ve günahlarının bedelini ödetmek için kendisinin hareket kabiliyetini bir fareninki kadar kısıtladım ve cebime attım. Hovars kendi perisinden işe yarar bir bilgi edinemese de köyün çevresini dolaşmaya devam ettik.
Ağaç olayından sonra evleri gezmeye başladık. Bir kurbağanın ağızından çıkan başka bir kurbağa bizi diğer diyarlara götürebilecek bir korkuluk olduğunu ve onu köyün kuzeyinde bulabileceğimizi söyledi. Kendisine teşekkür edip köyün kuzeyine giderken ortada öylece duran bir kazan dikkatimizi çekti. Kazanın içinde ne olduğuna bakmak için kapağını kaldırmaya çalıştığımızda ise kazan ayağa kalktı ve kaçmaya başladı. Kazanın altındaki ateş ise küçük bir ateş cinine dönüştü. Ne yazık ki cinle partimizdeki kimse aynı dili konuşmuyordu. İlk başta el kol hareketleri ile kazanı yakalamamızı istediğini sandık ve kazanın peşinden koştuk. Sonra Pricilla cinin zihinin okuyabileceğini fark etti ve bunu yaptı. Cin bize yendiğimiz cadıya ait olan kazanın şifreyi söylediğimiz için kaçtığını, eğer kendisine yakacak getirirsek şifreyi söyleyeceğini belirtti. Biz yakacakları getirdik, kazan yerine geldi, şifreyi söyledik ve ne işe yaradığını bilmediğimiz siyah iksirden birazını yanımıza aldık.
Köyün kurbağa kralı
Korkuluk vücutsuz eski kralların olduğu köprüde öylece otururyordu. Elleri yengeç elleriydi ve kafasında bir balkabağı vardı. Korkuluk ile biraz konuştuktan sonra yendiğimiz cadının tavanında gördüğümüz geyik kafatasının eski kafatası olduğunu fark ettik. Boş eve girip eski kafasını geri getirdiğimizde korkuluk bizi yolculuğumuzun bir sonraki durağı olan Thither'e doğru yola koyulduk.
Thither'in cadısı Scuba Kingshaft'a eskiden hizmet edip sonra onun zulmünden kaçmış korkuluk arkadaşımızla beraber Thither'e girdiğimizde ilk fark ettiğimiz şey bir mağaraydı. Normalde mağaraya girmeye pek istekli olmasak da Pricilla'nın ısrarı üzerine mağaraya girdik. Mağaranın içindeki adam insanın aklının almayacağı büyüklükte bir altın yığınının ortasında bir şeyler dokuyordu. Kendisinin dediğine göre bu dokumacı bir zamanlar çok zalim ve hırslı bir emlakçı ve ev sahibiymiş. İçinde yüzdüğü altınlar da buradan geliyormuş. Ama Scuba Kingshaft bu adamı -büyük ihtimalle eğlenmek için- bu mağaraya lanetle hapsetmiş. Mağaranın içinde yapabildiği tek şey düşünmek olan bu adam da zamanında yaptığı kötülüklerden pişman olup insanlara yardım etmek için altından büyülü şeyler dokumaya başlamış. Açıkçası yaptığı nesnelerin lanetli olduğuna emin bir şekilde yaşlı adamı öldürmeyi aklımdan geçirsem de bize verdiği nesnelerin lanetli olmaması nedeniyle bu plandan hızlıca vazgeçtim. Bunun yanında bana verilen hediye yapraktan yapılmış kalitesiz bir elf ayakkabısı iken korkuluğa inanılmaz güzel bir pelerin vermişti dokumacı adam. Pelerinin kılıcımı sardığım mavi atkı ile harika gideceğini düşünüp ilk önce dikkatli bir şekilde pelerini inceledim. Ardından da korkuluğu hediyelerimizi değiş tokuş yapmaya ikna ettim. Yeni bir pelerinle parti arkadaşlarımla beraber mağaradan ayrıldık ve ormanda yürümeye devam ettik.
Scuba Kingshaft'ın ormanın her tarafına astığı aranıyor posterlerindeki afro saçlı çocuğu çok geçmeden bulabildik. Onlarındaki çocuk kendisinden daha da genç elf, cüce, ork ve insan çocukları ile bir ağacın tepesinde saklanıyordu. Canlı ağaçlarla aramızın pek iyi olmadığının farkında olsam da bu sefer ağaca saldırmamız için kandırılmadığımızdan çocuklarla rahatça konuşabildik. Afro saçlı çocuk yanındaki çocuklar -ve yavru ahtapot kediyle- cadının esaretinden kaçmışlardı ve arkada bırakdıkları çocukları kurtarmak için planlar yapıyorlardı. Yanlarındaki yavru ahtapot kedinin annesiyle daha bilmem kaç hafta önce karnavalda karşılaştığımızı söylesem de çocuklar çocuk oldukları için bana inanmadılar. Her neyse asıl önemli kısma dönersek çocukları biz cadının evini araştırana kadar saldırılarını ertelemeleri için ikna edebildik. Ama cadının evine gitmeden önce çocukların tavsiyesi üzerine tek boynuzlu at gölüne gidecektik.