O sabah Kraliçe geç kalkmıştı saat on iki'ye geliyordu bir şeyler değişikti. Aylardan Ocak'tı hava normalden çok daha soğuktu. Havayı kapkara bulutlar kaplamıştı ve yanında gelen sert bir rüzgar o kadar sertti ki şehrin 200 yıllık tarhi meşe ağacı bile sallanıyordu. Varşova sokakları bomboştu sanki bir ölü şehirdi, gardiyanların sesi ve rüzgarın ser uğultusundan başka bir şey duyulmuyordu.Halkın bir kısmı evlerine çekilmişti bir kısmı ise kiliselere sığınmış dua ediyorlardı. Varşova tarihi boyunca bu kadar sert bir havayla yüzleşmemişti. Saray ahalisinin durumu da farklı değildi çoğu odasından çıkmaya korkuyor kimi ise kendini Saray'ın ibadet hanesine kapatmış dua ediyorlardı. Kraliçe'nin odasından fırtınan tatlı bir o kadarda sert ve acımasız sesi hissediliyordu. Kraliçe hazırlanıp Sarayın parlak ve ışıltılı büyük koridorlarında yürüyordu ve yüksek adım sesleri duydu bu alışıldık bir şey değildi çünkü Sarayın kendine özel kuralları vardı Kraliçe meraklı bir bakışla koridorun sonunu izlemeye başladı çok geçmeden karşısına Krallığın Mareşali belirmişti ve sözlerine üzgün bir ifade ile başladı;"Kraliçem Karadeniz'in barbarları ve Kutsal Roma'nın şımarık gençleri topraklarımıza adım attılar şehirlerimiz bir bir,köylerimiz bir bir düşüp yağmalanıyor çoğu kılıçtan geçiriliyor ordu buna hazır değildir Kraliçem." Kraliçe sakin bir bakış attı üzüntüsünü ve çaresizliğini içine saklıyordu.;"Tamam Boleslaw,tamam halkımız için dua etmekten başka bir çare yok." Kraliçem üzgünüm ama Varşova'yı terketmelisiniz üzülerek söylemekteyim düşman yakında." Kraliçe bu sözleri duyduktan tüm Saray ahalisini ve şehir garnizon kumandanlarını huzuruna çağırtır fakat çoğu kumandan şehiri terketmeye başlamıştır. Kısa sürede halkta olayları duymuş kimisi şehri savunmak için gönüllü olmaya çalışırken kimisi canını kurtarmak için kaçmaya hazırlanıyordu Kraliçe kimseyi önemsemiyordu ve sözlerine başladı:"Herkesin olanlardan haberi vardır sevgili yoldaşlar hepiniz gibi bende çaresiz ve üzgünüm fakat benim içimde hala büyük bir gelecek için umut var gitmekte özgürsünüz fakat ben gerekirse son anıma kadar kılıcımı kuşanıp düşmanın üzerine yürüyeceğim!" bu laflar 50 yaşında hayatının tümünü sarayda geçirmiş bir kadın için alışılacak sözler değildi Kraliçe her ne kadar güçsüz ve zayıf görünse de vatan aşkı onu büyülemişti. bir ay sonra sokaklar bomboştu halk bir aydır güneşi görememişti kilise çanlarının sesinden başka ses gün içinde çıkmıyordu eskiden her gün dolu olan panayır bugünlerde bomboştu. Şehir Odessa ordusu tarafından kuşatılmıştı bir yığın amaçsız saldırıldan sonra şehir düşmüştü Odessa orduları şehirde çok durmadılar birkaç hafta sonra şehirden çekildiler şehrin tüm garnizonu yok edilmiş Kraliçe ile işbirliği yapan ordu mensupları öldürülüp şehirin boş panayırına asılmıştı 2 ay sonra şehirin kapılarına Gargia orduları dayanmıştı sanki yıkılmış bir şehir olan Varşova'da Saray'dan başka sağlam bina kalmamıştı insanlar sokaktaki cesetleri bile toplamıyorlardı bir hayvan gibi yaşıyorlardı kıtlık hatsafadaydı şehri savunan birkaçyüz vatan sevdalısı da Gargia Ordusu'nun çizmeleri altında ezildiler. Ordu şehire o kadar sert girmişti ki saraya kadar nerdeyse her şeyi yıkıp yakmışlardı Saray'ın koridorlarında bağırış ve kılıç sesleri duyuluyordu Kraliçe odasından olanları seyrediyor ve kini büyüyordu artık Gargia Ordusu Kraliçenin odasının bulunduğu koridora kadar gelmişlerdi Kraliçe'nin özel muhafızlarının kafası sarayın koridorlarında bir top gibi yuvarlanıyordu Kraliçe'nin odasının önüne gelince durdular ve kapıdan içeri gayet modern ve şatafatlı giyinmiş biri geldi bu Gargia ordusu'nun kumandanıydı yanında 2 adet diyer ordu mensuplarından farklı üniformalara sahip adam duruyordu bunlar Kumandan'ın mareşalleriydi Kraliçe eline bir kılıç almış onlara doğru tutuyordu ve kumandan Kraliçe'nin önünde eğildi ve sözlerine başladı:"Sizin canınıza zarar gelmiyecektir bunun garantisini verebilirim Kraliçem fakat Gargia ordusuna karşı yapılacak en ufak darbede misli ile karşılık vereceğiz." der ve hafifçe ayağa kalkar ve odayı terkeder. Saray'ın hertarfında kan ve vahşetin izleri vardı neredeyse her koridor savaş alanına dönmüştü hergün baloların yapıldığı şatafatladı büyük salon savaş alanına dönmüş ve yanmaktaydı, Kraliçe bunları gördükçe kahrından ölüyordu ve en son arkasına döndü ve hızlı adımlarla odasına odasına doğru gitti kapıyı sertçe kapattı ve kilitledi. İşgal kuralları gereği kapılara kilit konması yasaktı hemen kapıyı tekmelemeye başladılar Kraliçe odasında bulunan dedesine ağit büyük Lehistan'ın bayrağına baktı ve yerde duran kılıcı alıp kalbine doğru hızlı bir şekilde sapladı tam o sırada kapı kırıldı. Kraliçe gülümsüyordu ve gözlerinden yaşlar süzülüyordu sözlerine şu şekilde devam etti:"Artık yoldaşlarımın yanına gidebilirim." bu çökmekte olan bir Kraliçenin son sözleriydi...
[MP] EU4 - Custom Multiplayer: Ağustos 2015
|
|
Konuyu Okuyanlar: 24 Ziyaretçi