07-08-2024, 00:57
(06-08-2024, 22:17)Attila the Hun : Oyunun ilk 50 yılından sonra devam etme isteğim hızla azalıyor, 20. yüzyılı görürsem kendimi şanslı sayıyorum. Âdeta yok etmeye çalıştıkları şeyin ta kendisine dönüşmekten kaçamamışlar, gereksiz tıklamaları hem korkunç bir arayüzle hem de bir dizi vasat mekanikle olabildiğinde arttırmışlar. Victoria 2'de fazla bir şey yapmadan zamanın akıp gitmesini izlemek zorunda kalmaktan pek hazzetmezdim (hele de medenileşmemiş devletle oynuyorsam) fakat Victoria 3'te oyunun belli bir aşamasından itibaren ülkeyi idame ettirmek için gereken tık sayısını kafam kaldırmıyor.Muhteşem bir yorum ya, Victoria 2 kesinlikle çok daha organik hissettiriyordu, bu oyunda o çok eksik.
Ticaret mekaniği Imperator: Rome'da en sevmediğim özellikti, Victoria 3'te de aynen bulunması tam manasıyla bir hayal kırıklığı. Ticaret yollarını tek tek ayarlamak zorunda olmak beni oyuncu olarak daha fazla tatmin etmiyor, angarya hissettiriyor. Umarım geliştiricilerin ticarete el atması için fazla beklememiz gerekmez.
Savaş mekaniği de hakeza; kafasına göre cepheler arası sıçrayan ordular mı dersiniz yoksa rezalet bir arayüz üzerinden birlik türlerini teker teker ayarlamak zorunda olmak mı, hepsi var.
Victoria 2'de bir ülkeyi oynarken sahiden de o ülkenin ruhu gibi hissediyordum, gölgelerin içinden bir kuklanın iplerini çekiyordum. Bir ülkeyi gerçekten başarıya ulaştırdığını görmek için sabır ve bunu işaret eden indikatörleri yorumlamak için tecrübe gerekiyordu, kesinlikle yeni oyuncu dostu değil fakat hayli tatminkâr. Tam da bu sebepten Victoria 3'ün temelinde yatan tasarım felsefesindeki radikal değişimi anlayabiliyorum (adında "3" geçen başka bir oyunda olduğu gibi) ancak Victoria 3 oynarken kendimi kuklanın iplerini çeken değil, doğrudan uzuvlarını hareket ettirmeye çalışan biri gibi hissediyorum.