02-10-2016, 20:56
(Son Düzenleme: 02-10-2016, 20:59, Düzenleyen: uçan erişte.)
Öncelikle, Cumhurbaşkanımızın bizden yapmamızı istediği şeyi, yani ülkenin mevcut gerçekleriyle ilgilenmek yerine suni bir gündem malzemesini tartıştığım için çok mes'ud ve bahtiyarım.
Evvela Müttefikler, Lozan görüşmelerine İstanbul Hükûmetini de davet ediyorlar.
Bunu bilerek yapıyorlar ki Ankara Hükûmeti ile ikilik çıksın, ortak karar alamasınlar, biz de aradan istediklerimizi alalım. Maksatları bu yani.
Bu arada İstanbul Hükûmeti dediğimiz şey de mandacılığı savunan, kurtuluş mücadelesine karşı çıkan bir yapı. Zaten İstanbul işgal altında; İstanbul Hükûmeti'nden aksi bir tavır beklemek de yersiz.
İngilizlerin hamlesini gören TBMM, bunun üzerine saltanatı kaldırıyor ve müzakerelere sadece TBMM'nin temsil heyeti gidiyor.
İngilizler açısından olumsuz bir durum bu. İngilizleri seven (İngiliz Muhipleri Cemiyeti) bir hükûmet göz göre göre yok sayılıyor, yerine sömürgecilere karşı direnen yapının hükûmeti masaya oturuyor.
1. Lozan görüşmelerinde taraflar uzlaşmaya varamayınca Atatürk, orduya derhal savaşa hazır olmalarını emrediyor. Gücün var mı? Yok. Blöf mü? Evet. İşe yarıyor mu? E evet. İkinci görüşmlerde ise malum konularda anlaşma sağlanıyor.
Şimdi, söylenegelen şu: "Bağırsak karşıdan duyulacak adaları kaptırdık!"
Öncelikle bu adaları "kaptıran" ve kaptırdığını antlaşmayla tescilleyen Osmanlı idi.
Savunmasıyla (ki bahriye gücü gerektirir) uğraşmak istemeyen Osmanlı, adaları İtalyanlara rehin bırakmıştı. 2. Dünya Savaşı'ndan sonra İtalyanlar bunları Yunanlara bıraktı.
Yani Lozanlık bir konu değil. Gerçi güçlüysen adaları hatta Mora'yı bir talep ederdin, o ayrı.
Hangi şartlar altında Lozan imzalandı? Sevr ile neredeyse yok olması istenmiş (hem padişah hem de sömürgeciler tarafından) bir ülke, bağımsızlık mücadelesi vermiş ve bu mücadele sonucunda Lozan imzalanmıştır.
Lozan'da Kurtuluş Savaşı sırasında işgalcileri püskürttüğümüz yerlerin Türkiye'ye ait olduğu tasdiklenmiştir.
Düşün, Sevr'i reddederek bir bağımsızlık savaşı macerasına girdin ve bu savaşı zar zor kazandın. İmkânsızı başardın. O gururla Lozan'a gidiyorsun. "200 sene önce Fransa'nın işgal ettiği Cezayir'i de isteriz!" mi dersin? Demesine dersin de güç meselesi bu işler. Etin ne, budun ne?
Evet, tamam, yola çıkarken çıtayı yüksekte tutarsın, Misak-ı Millî dersin, gazlarsın kendini de milleti de. Ama gerçek hayat başkadır ki dönemin siyasetçileri bunu benden daha iyi biliyordur.
Lozan'da uzlaşmaya varılamayıp sonraya bırakılan Musul Sorunu, önce ikili görüşmelere sonrasında ise Milletler Cemiyeti'ne götürülmüştür. Hatta Türkiye ısrarla Musul'u isteyerek referandum teklif etmiş ama İngilizler halkın "bilinçsiz" olduğunu ileri sürerek bu isteği reddetmiştir. E güç meselesi...
Borçlar denmiş. Öncelikle hukukta devamiyet esas alınır. "Osmanlı yıkılmış, yerine Türkiye kurulmuş. Ha o zaman bizim alacaklar yalan oldu, tüh!" denmez. Borç, mirasçıya intikal eder. Her ne kadar Türkiye buna karşı çıksa da yapabileceği çok bir şey yoktur. Mesele evet, güç meselesi...
Sevr'de ise borç ödeyememezliğine karşılık tüm iktisadına çökeceklerdi bunlar. "Ee Osmanlı, madem borcunu ödeyemiyorsun o zaman gelirinin yarısı benim, darılmaca yok!" diyeceklerdi ve gıkını bile çıkaramayacaktın.
Kapitülasyon. Evet, Osmanlı'nın dış güçlere tanıdığı ve iktisadını hemzemin seviyeye getirdiği imtiyazlar. Gerileme ve yıkılış dönemlerinde yapılan antlaşmalara bakın; Osmanlı sürekli olarak "Ya o değil de şu kapitülasyonları kaldırsak mı..." diye yeltenmiş ama "Höt!" denmiş ve yerine oturmuştur. Lozan'da ise bu kapitülasyonların tamamı kaldırılıyor.
Şöyle geçiyor Lozan - Madde 28'de:
Buna başarısız diyen neye başarı der? "Kapitülasyonları kaldırmak yetmez, efendi! İngilizlere kapitülasyon uygulasaydı bir nebze başarılı derdim!" mi der?
Bu arada, Ali Şükrü Bey suikastinin Lozan ile pek ilgisi yok. Evet, son derece muhalif ve dinci olan Ali Şükrü, Topal Osman tarafından öldürüldü. Evet, işin arkasında Atatürk'ün parmağı var. Ancak, suikastine neden olan asıl şey, Cihad için Afganistan ve Pakistan'dan gönderilmiş yardım paralarının SümerBank'ın kuruluşu için sermaye olarak yatırılıp yatırılmadığı ile ilgili verdiği soru önergesiydi. Lozan görüşmeleri bunda sadece tuz biber olmuştur.
Önce ne nedir, ne değildir, iyi bilmek lazım.
Sevr karşısında Lozan kıyaslanamaz.
Küme düşmeyi kendi isteğiyle seçen bir takım, ligi beşincilikle bitirmiş bir takımı "Neden şampiyonlar ligi şampiyonu olamadılar, peh hezimet işte!" diye eleştiremez.
Eleştirir tabii yine isterse, kendi bilir.
Evvela Müttefikler, Lozan görüşmelerine İstanbul Hükûmetini de davet ediyorlar.
Bunu bilerek yapıyorlar ki Ankara Hükûmeti ile ikilik çıksın, ortak karar alamasınlar, biz de aradan istediklerimizi alalım. Maksatları bu yani.
Bu arada İstanbul Hükûmeti dediğimiz şey de mandacılığı savunan, kurtuluş mücadelesine karşı çıkan bir yapı. Zaten İstanbul işgal altında; İstanbul Hükûmeti'nden aksi bir tavır beklemek de yersiz.
İngilizlerin hamlesini gören TBMM, bunun üzerine saltanatı kaldırıyor ve müzakerelere sadece TBMM'nin temsil heyeti gidiyor.
İngilizler açısından olumsuz bir durum bu. İngilizleri seven (İngiliz Muhipleri Cemiyeti) bir hükûmet göz göre göre yok sayılıyor, yerine sömürgecilere karşı direnen yapının hükûmeti masaya oturuyor.
1. Lozan görüşmelerinde taraflar uzlaşmaya varamayınca Atatürk, orduya derhal savaşa hazır olmalarını emrediyor. Gücün var mı? Yok. Blöf mü? Evet. İşe yarıyor mu? E evet. İkinci görüşmlerde ise malum konularda anlaşma sağlanıyor.
Şimdi, söylenegelen şu: "Bağırsak karşıdan duyulacak adaları kaptırdık!"
Öncelikle bu adaları "kaptıran" ve kaptırdığını antlaşmayla tescilleyen Osmanlı idi.
Savunmasıyla (ki bahriye gücü gerektirir) uğraşmak istemeyen Osmanlı, adaları İtalyanlara rehin bırakmıştı. 2. Dünya Savaşı'ndan sonra İtalyanlar bunları Yunanlara bıraktı.
Yani Lozanlık bir konu değil. Gerçi güçlüysen adaları hatta Mora'yı bir talep ederdin, o ayrı.
Hangi şartlar altında Lozan imzalandı? Sevr ile neredeyse yok olması istenmiş (hem padişah hem de sömürgeciler tarafından) bir ülke, bağımsızlık mücadelesi vermiş ve bu mücadele sonucunda Lozan imzalanmıştır.
Lozan'da Kurtuluş Savaşı sırasında işgalcileri püskürttüğümüz yerlerin Türkiye'ye ait olduğu tasdiklenmiştir.
Düşün, Sevr'i reddederek bir bağımsızlık savaşı macerasına girdin ve bu savaşı zar zor kazandın. İmkânsızı başardın. O gururla Lozan'a gidiyorsun. "200 sene önce Fransa'nın işgal ettiği Cezayir'i de isteriz!" mi dersin? Demesine dersin de güç meselesi bu işler. Etin ne, budun ne?
Evet, tamam, yola çıkarken çıtayı yüksekte tutarsın, Misak-ı Millî dersin, gazlarsın kendini de milleti de. Ama gerçek hayat başkadır ki dönemin siyasetçileri bunu benden daha iyi biliyordur.
Lozan'da uzlaşmaya varılamayıp sonraya bırakılan Musul Sorunu, önce ikili görüşmelere sonrasında ise Milletler Cemiyeti'ne götürülmüştür. Hatta Türkiye ısrarla Musul'u isteyerek referandum teklif etmiş ama İngilizler halkın "bilinçsiz" olduğunu ileri sürerek bu isteği reddetmiştir. E güç meselesi...
Borçlar denmiş. Öncelikle hukukta devamiyet esas alınır. "Osmanlı yıkılmış, yerine Türkiye kurulmuş. Ha o zaman bizim alacaklar yalan oldu, tüh!" denmez. Borç, mirasçıya intikal eder. Her ne kadar Türkiye buna karşı çıksa da yapabileceği çok bir şey yoktur. Mesele evet, güç meselesi...
Sevr'de ise borç ödeyememezliğine karşılık tüm iktisadına çökeceklerdi bunlar. "Ee Osmanlı, madem borcunu ödeyemiyorsun o zaman gelirinin yarısı benim, darılmaca yok!" diyeceklerdi ve gıkını bile çıkaramayacaktın.
Kapitülasyon. Evet, Osmanlı'nın dış güçlere tanıdığı ve iktisadını hemzemin seviyeye getirdiği imtiyazlar. Gerileme ve yıkılış dönemlerinde yapılan antlaşmalara bakın; Osmanlı sürekli olarak "Ya o değil de şu kapitülasyonları kaldırsak mı..." diye yeltenmiş ama "Höt!" denmiş ve yerine oturmuştur. Lozan'da ise bu kapitülasyonların tamamı kaldırılıyor.
Şöyle geçiyor Lozan - Madde 28'de:
Alıntı:Tarafeyn-i Aliyeyn-i âkideyn Türkiye'de Kapitülâsyonların kâffe-i nokta-ı nazardan tamamen ilgasını her biri kendisine taallûku cihetinden kabul ettiklerini beyan ederler.
Buna başarısız diyen neye başarı der? "Kapitülasyonları kaldırmak yetmez, efendi! İngilizlere kapitülasyon uygulasaydı bir nebze başarılı derdim!" mi der?
Bu arada, Ali Şükrü Bey suikastinin Lozan ile pek ilgisi yok. Evet, son derece muhalif ve dinci olan Ali Şükrü, Topal Osman tarafından öldürüldü. Evet, işin arkasında Atatürk'ün parmağı var. Ancak, suikastine neden olan asıl şey, Cihad için Afganistan ve Pakistan'dan gönderilmiş yardım paralarının SümerBank'ın kuruluşu için sermaye olarak yatırılıp yatırılmadığı ile ilgili verdiği soru önergesiydi. Lozan görüşmeleri bunda sadece tuz biber olmuştur.
Önce ne nedir, ne değildir, iyi bilmek lazım.
Sevr karşısında Lozan kıyaslanamaz.
Küme düşmeyi kendi isteğiyle seçen bir takım, ligi beşincilikle bitirmiş bir takımı "Neden şampiyonlar ligi şampiyonu olamadılar, peh hezimet işte!" diye eleştiremez.
Eleştirir tabii yine isterse, kendi bilir.
Kusur benim imzamdır. Bir ismim olduğu sürece bir kusurum da olacak ve olmalı.