Sohbet: Kültür Sohbetleri #4: Demokrasi
#9
Demokrasiyi popülarize eden sebeplerin başında filozofların bu sistemde despotlaştığını/despotlaşabileceğini düşündükleri yönetimlere karşı halkın geniş kesimlerinin dengeleyici gücünü taşıyabileceğini ummaları ve bu yönde kalem oynatmaları gelir. Türkiye'de Kemalizmin "engel/ayrıştırıcı tanımaz ulusal irade" vizyonu gereğince iyi biçimde tanıtılan/tanınan Rousseau'nun da aralarında bulunduğu toplum sözleşmecileri bu filozoflardan bazılarıdır. Özellikle Rousseau bu konuda kelimenin tam anlamıyla uçlarda dolaşan, halk iradesini alabildiğine yücelten ve aşırılaştıran, onun temsilciler aracılığıyla aktarılmasında bile bir sapma emaresi görmesi nedeniyle doğrudan demokrasinin müdafiiliğini yapmış bir düşünürdür ve fikirlerindeki bu aşındırıcı yön Fransız Devrimi'nin uygulamalarında ifadesini bulmuş; belki de, Devrim sonrasında kurulan siyasi düzende Jakobenler'in sıkça kullandığı "Kutsal Dağ" metaforunda halk egemenliğinin Tanrı kültüyle, dinle yarışacak kadar büyük bir ikon olduğu en açık biçimde gözler önüne serilmiştir. Bu "kutsal dağ" devrimin düşmanlarına şimşekler, alevler gönderen, kudreti sonsuz bir varlıktır ve ulusal iradenin tahripkarlığını, mukaddes oluşunu sembolize ettiği söylenebilir.

Demokrasinin ikinci bir popülarizasyonu "kalkınma kuramı" adını verebileceğimiz bir kanal vasıtasıyla yapılmakta ve yayılmaktadır. Liberallerin sıkça dile getirdiği bu kurama göre demokrasi-bireysel özgürlükler ve iktisadi kalkınma arasında ayrılmaz bağlar bulunmaktadır. Daron Acemoğlu, muhtemelen beyaz yaka yeni nesil liberaller ve sosyal demokratlar arasında hatırı sayılır bir şöhrete kavuşan "Ulusların Düşüşü" adlı kitabını bu tezin üzerine -demokratik kurumlar/özgürlükçülük üzerine bina edilmiş yapılar kalkınma sağlar- kurmuştur denebilir. Kitabın sadece başından bir parça okuduğum için iddiamı daha fazla derinleştirmem pek mümkün değil ama kitabı okuyanların bu sözlerime karşı çıkacağını da sanmıyorum. Bu kanal üzerinden demokrasiyi savunmak, kanaatim odur ki demokrasinin en zayıf savunusudur. İnsanlık tarihi liberal-demokrat olmayan rejimler altında iktisadi kalkınma yolunda büyük adımlar atmış çok sayıda ülkenin varlığına şahittir. Asya Kaplanları olarak bilinen ülkelerin pek demokratik bir idareye sahip oldukları iddia edilemezdi: Ancak Güney Kore büyük kalkınma hamlesini grevci işçilere dışkılarını yediren bir askeri diktatörlük idaresi altında gerçekleştirirken, Japonya da 1950'lerden beri tek bir partinin hükümranlığıyla yönetildiği halde bu alanda o çok övülen ve emsal olarak ileri sürülen başarılarını kaydetmişti.

İlk ve en yetkin ifadesini Avrupa kıtasında bulan demokrasi sistemi, bu kıtadaki tabakalaşmaların, bu tabakalaşmanın özgün dinamiklerinin ve bu dinamikler neticesinde ortaya çıkmış nazik dengelerin ürünüdür ancak bir demokrasi iktidarının ardındaki ilk nedenin "özgür sınıflar"ın varlığı olduğu söylenebilir. Asya topraklarında, büyük tarım projelerinin yürütülmesi ihtiyacı kapsamında kendisini dayatan geniş bürokratik devlete karşı Avrupa'nın coğrafyasından çıkan yönetim, gelişmiş, reşit bir burjuva sınıfının belirleyici olduğu dengeler etrafında şekillenmiş ve bir çeşit hava boşluğu meydana gelmiştir. İlk döneminde demokrasi bu hava boşluğunun ürünü olduğu kadar, nüfus azlığının da eseriydi. Yanlış hatırlamıyorsam Atina kentinin o dönemdeki toplam nüfusu 3000 kişiyi geçmemekteydi. Bu da işlerin danışılarak yürütülmesi için doğal bir fırsat sunuyordu.

Aristoteles'in dengeli bir demokrasi olarak nitelendirilebilecek ve aristokratik-monarşik (burası hatalı olabilir) izler de taşıyan bir yönetimi, "anayasal yönetim"i erdemli yönetim olarak kabul ettiği bilinir. Onun Roma'daki ardılı olan Polybius bu üç yönetim biçiminin iç içe geçmesinden oluşacak bir "karma anayasa" temelli rejimin insanlar için en ideal iktidar olduğunu savunuyor ve böylece bu üç yönetim biçiminden de izler taşıyan Roma yönetimini meşrulaştırıcı bir rol üstleniyordu. Bu isimleri örnek vermemin nedeni demokrasi düşüncesinin Avrupalı düşüncesinde eskilerden beri ne kadar kesin bir yer edinmiş olduğunu göstermektir. Doğu'da bürokratik devletin sınıfları bastırdığı bir ortamın karşıtı olan bir sosyolojik yapı, kendisini bu şekilde gösteriyordu. Temel dinamosu olan burjuva sınıfı zayıfladıkça demokrasi de gitgide zayıflamaya yüz tuttu ve yerini, kent cumhuriyetlerinin yükselişine kadar, krallıklara bıraktı. Ancak Ortaçağ'da da soylular arasında bir seçim yapıldığı ve en tepedeki feodalin bu şekilde demokratik denilebilecek bir metodla seçildiği tahmin edilebilir. Bazı siyaset felsefecilerinin sözlerinden az buçuk hatırladıklarım ölçüsünde belirtmek istediğim bu nokta hakkında, Ortaçağ tarihi konusunda daha sağlam bilgilere sahip arkadaşlar fikir belirtirlerse çok memnun olurum.

Burjuvazinin geri dönüşü, demokrasinin de geri dönüşüdür. Kent cumhuriyetlerinin yükselişi orta sınıfı feodal güçler karşısında tekrar ileri çıkartmakla kalmamış, demokratik tecrübelerin yayılmasına da katkıda bulunmuştur. Şehir meclisleri bu dönemin en önde gelen yönetim birimleri olarak karşımıza çıkar. Güçlenen kentler, kendi kendilerini idare eden hatta yeri geldiğinde krallara karşı birleşen -bunun en büyük örneği İtalya'nın kuzeyindeki kentlerin Kutsal Roma imparatoruna karşı verdiği mücadeledir- birimler haline gelmeye, kamusallık düşüncesini geliştirmeye ve ekonomik yıkıntıyı süpürmeye başlamışlardır. Demokrasi, küçük idare birimlerindeki bu eğilimin "ulusallaşması" neticesinde tüm bir ülke için ideal yönetim biçimi olarak görülmeye başlandı ve günümüze kadar "dalgalar" halinde -Samuel Huntington'ın tezidir- tüm dünyayı kaplar hale geldi. Bunda yukarıda saydığım iki ana argümanın etkisi ve demokratik adacıklar olarak nitelenebilecek ülkelerin güç kazanarak dünya siyasetini domine edebilir hale gelmesinin rolü büyüktür.

Demokrasinin sonuçları ve eleştirilerini ilginç biçimde birbirlerinden pek ayrı tutamadım :) Başlangıçta burjuvaların yönetiminden fazlasını -Atina'nın elitist demokrasisini hatırlayın- ifade etmeyen bu yönetim tarzı, yine Avrupa kıtasının sınıfsal dengelerinden doğan mücadeleler sonucunda önce farklı tabakalara -işçilere-, farklı kimlikli olan insanlara -kadınlar, siyahiler- açıldı ancak bu kadar kitleselleşme pek de faydalı olmadı. Daha doğrusu sistemin doğası gereği oy fazlalığına ve bu oy fazlalığının sayıca çok-beklentisi yüksek kitlelere bağlı oluşu bir tehlike ve nihayetinde paradoks meydana getirdi: Tehlike, şahsi olarak gelmiş geçmiş en tehlikeli siyasi eğilimlerden birisi olduğunu düşündüğüm popülizmin yükselişinde; paradoks, demokrasinin sayıca çok kitleleri -yine popülizm vasıtasıyla- cezbetmek için kullanılmaya, hatta ortadan kaldırılmaya karşı savunmasız kalışındadır. 1990'lar Türkiyesi'nin popülizm tehlikesine, 1933 Almanyası'nın da demokrasinin meşhur paradoksuna örnek teşkil ettiğini söylemek mümkündür. Bu iki dönemin analiz edilmesi, demokrasiyi bekleyen tehlikeleri gözler önüne serecektir.

İkinci bir paradoksun popülizmin yükselişinin ardında yattığı söylenebilir. Bu paradoks da kitlelerin ülke yönetiminde söz sahibi olamadıkları, bir elitin tasallutu altında bulundukları iddiasından/düşüncesinden beslenmekte, toplumsal tabanı farklılaşabilen liderlerin bu haksızlığı ortadan kaldırabilecek bir kişi olarak desteklenmesinde ve bu liderin de popülist bir söylemi kullanmasında yatmaktadır. Ülkemizin de bir ölçüde bu paradoks için deliller taşıdığını söylemek imkan dahilindedir.

Bir dönem monarşiye karşı olumlu bir "kanaat" beslemiş olan ve halen monarşi idaresi altında bir ülkede yaşamanın daha iyi sonuçlar getirip getirmeyeceğini düşünen birisi olarak, demokrasinin popülizme ve kendisini kullanmak isteyen akımlara karşı korunduğu takdirde verimli biçimde işleyebileceğini düşünüyorum.
kalemler kaldırılmış ve sayfalar kurumuştur.
[+] 2 üye basileus nickli üyenin bu iletisini beğendi.
Ara
Cevapla
 


Bu Konudaki Yorumlar
Kültür Sohbetleri #4: Demokrasi - Yazar: Sezar - 22-04-2018, 11:28
RE: Kültür Sohbetleri #4: Demokrasi - Yazar: Raijin - 22-04-2018, 11:58
Kültür Sohbetleri #4: Demokrasi - Yazar: Awake - 22-04-2018, 14:22
Kültür Sohbetleri #4: Demokrasi - Yazar: Kaiser-i Rum - 22-04-2018, 15:21
Kültür Sohbetleri #4: Demokrasi - Yazar: Sezar - 30-04-2018, 18:57
RE: Kültür Sohbetleri #4: Demokrasi - Yazar: Dionysos - 02-05-2018, 10:37
RE: Kültür Sohbetleri #4: Demokrasi - Yazar: Duman - 02-05-2018, 14:05
Kültür Sohbetleri #4: Demokrasi - Yazar: hadjibaba - 11-05-2018, 23:51
RE: Kültür Sohbetleri #4: Demokrasi - Yazar: basileus - 27-06-2018, 19:54
Kültür Sohbetleri #4: Demokrasi - Yazar: Sezar - 29-04-2020, 22:49



Konuyu Okuyanlar: 1 Ziyaretçi



Strategyturk Forumları

Strategyturk Forumları tüm Türk stratejiseverler için büyük ve kaliteli bir platform olma amacı güder. Forum içerisinde çok sayıda strateji oyunu için bölüm ve bu bölümlerde haber konuları, rehberler, mod tanıtımları, multiplayer etkinlikleri ve üye paylaşımları için alanlar yer alır.