İleti Sayısı: 2,470
Üyelik Yılı: 2017
Imperium:
36
26-06-2021, 19:38
(Son Düzenleme: 04-08-2021, 01:04, Düzenleyen: Selene.)
Strategyturk Yaz Dungeons and Dragons etkinliğine hoş geldiniz. Bu etkinlikte Curse of Strahd modülü oynanacak. Oyunu bilmeyen oyunculara elimden geldiğince yardım edeceğim bu yüzden oyunu daha önce oynamamış olsanız da başvurabilirsiniz. Etkinlikte oyuncu sayısı 5 ile sınırlıdır daha fazla başvuru olursa kimlerin katılacağını dm belirler.
Giriş Hikayesi
Bir gece ormanda kamp yaparken kampınızda gizemli bir mektup belirir. Bu mektup sizi Ravenloft Kalesi diye bir yere akşam yemeğine davet eder ama mektupta ne yollayanın adı yazar ne de bu Ravenloft Kalesi adlı yerin nerede olduğu yazar. Ertesi gün ormana çok yoğun bir sis çöker bu sisin normal bir sis olmadığını hissedebiliyorsunuz ama ne yöne giderseniz gidin fark ediyormuş gibi hissetmezsiniz. Siste yönünüzü bilmeden bir süre yürüdükten sonra tanımadığınız birkaç kişi ile birlikte daha önce görmediğiniz bir yerde bulursunuz kendinizi.
Barovya'ya hoş geldiniz.
Etkinlik günü ve saati: Pazar 14.00, yaklaşık 3-4 saat arası
Oyuncular
@ Attila the Hun
@ Onur34
@ Aeschyli
@ PCOyun
Aşağıdaki 1 üye Selene nickli üyenin bu iletisini beğendi:1 üye Selene nickli üyenin bu iletisini beğendi.
• Onur34
İleti Sayısı: 6,456
Üyelik Yılı: 2019
Imperium:
79
•
İleti Sayısı: 3,666
Üyelik Yılı: 2017
Imperium:
54
Katılıyorum. Karakterim birkaç gün içinde hikayesi ile eklenecektir. Tabi en başta oyuna alınırsam. :)
•
İleti Sayısı: 12,451
Üyelik Yılı: 2017
Imperium:
100
•
İleti Sayısı: 2,839
Üyelik Yılı: 2016
Imperium:
47
•
İleti Sayısı: 624
Üyelik Yılı: 2017
Imperium:
14
•
İleti Sayısı: 787
Üyelik Yılı: 2018
Imperium:
6
•
İleti Sayısı: 2,470
Üyelik Yılı: 2017
Imperium:
36
Etkinlik önümüzdeki hafta pazar başlayacak.
•
İleti Sayısı: 12,451
Üyelik Yılı: 2017
Imperium:
100
06-07-2021, 02:22
(Son Düzenleme: 10-07-2021, 15:51, Düzenleyen: PCOyun.)
Şövalye Lionheart
Yıllar önce uzak bir diyarda soylu bir aile yaşıyordu. Ailenin üç çocuğu ve bu üç çocuğun da birbirinden farklı ilgileri ve yetenekleri vardı. Kardeşlerden sadece biri tahta çıkacak olmasına rağmen aralarında hiçbir zaman husumet olmadı. En küçük çocuk her zaman büyük kardeşlerini örnek alan, onların izinde yürümeye çalışan efendi birisiydi. Ortanca çocuk her zaman adil ve insanların haklarını gözeten bir yapıya sahipti. Büyük ve varis olan çocuk ise hayatın en ufak zevkleriyle bile mutlu olabilen, maceraperest bir ruha sahip, soylu yaşamından uzak olan birisiydi.
Gel zaman git zaman ailenin büyük çocuğu, “köylülerin durumunu öğrenmek için gidiyorum.” diye çıktığı maceralarda uzak diyarlara seyahat etti, çeşit çeşit canlılarla tanıştı, dostlar edindi. En sonunda bir elf ile tanıştı ve birbirlerine aşık oldular. Şövalye diyarına geri döndüğünde durumu ailesine anlattı fakat her şey bir masal gibi ilerlemedi. Çocuklarının anlattıklarını duyan aile bir anda karşı çıkmaya başladı. Bir elf ile evlenmesine asla izin vermeyeceklerini, soylu kanlarını lanet canlılarla kirletemeyeceğini söylüyorlardı. Her şeye rağmen kendini ve sevdiğini savunan şövalye en sonunda hakaretleri daha fazla kaldıramadığından gece yarısını bekleyip tüm saray halkı uyurken önce kardeşlerine tek tek veda edip ardından da atıyla diyardan uzaklara, sevdiğinin yanına kaçtı.
Elfin ailesinin yanında bir süre geçirdikten sonra macera için yanıp tutuşan şövalye durumu elfin ailesine anlattı. Elf törenleriyle düzenlenen evlilikten sonra ailenin dualarını alıp birlikte maceralara yelken açmaya başladılar. Şövalye sevdiği ile evlendikten sonra sevdiği dışında kimse yüzünü bir daha görmedi. Şövalyenin ne adı, ne de ailesi biliniyor. Herkes göğsünde taşıdığı aslan armasından ötürü ona Şövalye Lionheart olarak hitap ediyor. Fakat bilinen bir şey var ki bu şövalye ne olursa olsun sevdiği için her şeyi yapmaya hazır.
Eldaerenth
Elda, ufak bir elf köyünde doğdu ve hayatını burada geçirdi. Dış dünyayı her zaman merak ederek ormanda gezintilere çıkardı. Hayvanlar ve bitkiler ile konuşur, dertlerini anlamaya çalışırdı. Bir gün yine ormanda gezintiye çıkmışken hayvanların ortalıkta olmadığını fark etti. Nedenini öğrenmek için ormanın derinliklerine ilerlerken sebebi bu kadar erken bulmayı beklemiyordu. Karşısında kocaman bir dev vardı.
Dev hızlı bir hamle ile Elda'yı avucuna almış kemiklerini kıracak kadar sıkı bir şekilde tutuyordu. Dev yakaladığı ganimetin heyecanıyla gürültülü bir şekilde kükredi. Kısa bir süre sonra dört nala koşan bir atın sesi hızla Elda ve deve doğru yaklaşıyordu. Ağaçların arasından fırlayan bir şövalye hızlıca devin ayak bileğine doğru hamlede bulundu. Dev sendeledi, bu sırada şövalye diğer ayak bileğine de kılıcı ile bir darbe gerçekleştirdi. Dengesini iyice kaybetmeye başlayan dev ağaçlara tutunmak için elindeki elfi bıraktı. Şövalye ise atıyla hızla hareket ederek elfi havada kucağına aldı.
Elf kucağında devden uzaklaştıktan sonra atını durdurup, elfe herhangi bir yarası olup olmadığını sordu. Bu sırada şövalye kaskını çıkardıktan sonra gözlerine inanamayan elf bir anda kendini şövalyenin dudaklarında buldu. Hareketinden sonra özür dileyip minnettarlığını göstermek istediğini iddia etse de elfin aşık olduğu her halinden belliydi. Aldığı ufak birkaç sıyrığı tedavi ettikten sonra, “Lütfederseniz size köyünüze kadar eşlik etmek isterim hanımefendi.” dedi şövalye. Bunu duyduğu anda kızaran elf heyecanını oldukça belli edecek bir şekilde kabul etti. Birlikte köye doğru ilerlerken elf etraflarını kaplayan ormanın güzellikleri ve gizemlerinden bahsediyordu. Şövalye; elfin konuşması, ellerinin inceliği ve simasının güzelliği karşısında mest olmuştu. Elfi sağ salim köyüne ulaştırdıktan sonra ayrılmadan önce bir söz verdi, “Karşıma ne zorluklar çıkarsa çıksın, hayatım üstüne and içerim ki senin için geri döneceğim.”
İleti Sayısı: 6,456
Üyelik Yılı: 2019
Imperium:
79
Corneiros
Corneiros yemyeşil gözlerini elf annesinden, siyah ve gür saçlarını ise insan babasından almıştı. Nispeten genç yaşına rağmen yüzünde kırışıklıklar belirmeye başlamıştı, ne de olsa kafasını resmen simyayla bozmuş birinde deliliğin belirtilerinin gözükmesi işten değildi. Corneiros’a bakıldığı zaman göze çarpan şey sağ elinin yerindeki protez el olurdu. Uzaktan bakıldığında göz kamaştıran bu ele olur da yakından bakabilirseniz -sizi temin ederim ki bunu yapmanız kolay olmayacaktır- üzerine işlenmiş “Corneiros” imzasını görebilirdiniz. Evet, Corneiros bu tür zanaatlarda epey iyiydi.
Boynundaki kolyeyi asla eksik etmezdi, “O kolyede o kadar özel olan ne var?” diye sorduklarında binbir zorluklara göğüs gererek topladığı maddelerden ürettiği özel bir tozu (ne yazık ki bu tozun ne olduğunu belirtmedi) kolyenin içinde muhafaza ettiğini söylemişti. Hayır, Corneiros öyle tılsımlara inanacak bir adam değildi. Ne zaman bir zorlukla karşılaşsa ona nelerin üstesinden gelebileceğini hatırlatan kolyesini okşardı ve böylece cesaretini toplardı. Kolyeyi takmasının tek sebebi buydu.
Corneiros büyücülerden pek hoşlanmazdı, “Hayatım boyunca alın terimle yol aldım ve hâlâ yürüyecek çok yolum var, büyücüler ise önümden at arabalarıyla geçerken bana sırıtarak el sallıyor.” diye yakınırdı. Belli ki büyücülere karşı kıskançlıkla karışık bir nefret besliyordu. Elini kaybettiğinde büyücülerin yöntemlerine başvurmak yerine kendi tasarımı olan bir protezi kullanmak bizzat onun tercihiydi. Sahi, bu olaydan bahsetmek lazım gelir. Corneiros büyülerin yok edici tarafıyla yakından ilgilenirdi, “İyiliği var etmek için önce kötülüğü yok etmeli.” derdi. Bu amaç doğrultusunda riskli deneyler yapardı. Bir defasında yaptığı bir deneyde büyük miktarda kör edici gaz açığa çıkmıştı ve yalnızca geçici körlük yaşayarak kıl payı kurtulmuştu. Bir süre sonra bir kaza daha yaşadı ancak bu defa geçen seferki kadar şanslı olmayacaktı. Sağ elinde tuttuğu şişenin büyük şiddetle infilak etmesi sonucunda sağ el bileğine kadar olan kısmı kaybetmişti. Bunun üzerine kısa sürede bir protez hazırladı ve kolunun eksik olan kısmına yerleştirdi.
Proteze alıştıktan sonra “Uzun zamandır doğaya gidip madde toplamıyorum.” diye düşünüp aylardır rafta tozlanan “Toplanacak Maddeler” defterini çıkardı ve üzerindeki tozu sildi. Kalkan tozun etkisiyle biraz öksürmesinin ardından mürekkepli kalemini aldı ve defterdeki maddelerden birinin üzerini çizdi. Eşyalarını toplayıp yola koyuldu, sağ kolunda rahatsız edici bir ağrı başladığı için planladığından erken bir zamanda ormanda kamp yapmaya karar verdi. Dev bir ağacın gölgesine uzandı ve geceleyin heyecandan gözüne uyku girmemiş olmasının da etkisiyle uyuyakaldı. Uyandığında önünde nereden geldiğini bilmediği bir mektup duruyordu...
İleti Sayısı: 88
Üyelik Yılı: 2020
Imperium:
0
•
İleti Sayısı: 3,666
Üyelik Yılı: 2017
Imperium:
54
Bakura Atem
Çöl'ün Krallığı son yıllarda büyük bir iç savaşa sahne olmaktadır. Osiris ve Set'in aralarında süren savaş insanlara da yansımış, iki tanrı kendi seçtikleri şampiyonlar üzerinden birbirini yok etmeye çalışmaktadır. Çatışmaların uzağında, çölün derinliklerindeki bir tapınakta gündüzleri temizlik ve basit kurban törenleri ile rahibeliği öğrenen Bakura, gecelerini ise tapınak arşivinden ödünç aldığı yasaklı parşomenlerdeki dua ve törenleri çalışarak geçirmektedir.
Bakura zamanını böyle geçirirken bir gün küçük tapınağa bir gurup asker gelir. Sayıları yaklaşık elliyi bulan bu askerler sadece zırh ve silahlarından bile uğursuz bir hava yaymaktadır. İşin kötüsü yanlarında onlar adına konuşan yaşlı adamdır. Uzun ve kara bir cüppe ile boynundaki muskası dışında hiçbir şeyi görünmeyen bu yaşlı adamın sesinin tonu bile Bakura ve yanındaki Baş Rahibi rahatsız etmeye yetmiştir. Yaşlı adam sözlerine rahipleri selamlayarak başlamış, ardından da hemen konuya girer.
Dediğine göre Osiris şampiyonu Taraka'ya atası Ra'ya adadanan onlarca tapınağın birinde Ra'nın kendisini yine ölümlülerin dünyasına döndürebilecek bir parşomenle kutsanmış bir mumya olduğunu söylemiştir. Bu nedenle Taraka Tanrıların Atasını ölümlülerin dünyasına getirerek savaşı sonsuza kadar biritmek için askerleri ülkedeki bütün Ra tapınaklarına yollamış. Yaşlı adam da onlardan Ra'ya adanan kutsal mekana girip bu emanetleri aramak istediğini söylemişti.
Baş Rahip yaşlı adamı onayladı ve Bakura'ya dönerek misafirleri kendisinin karşılayacağını söyledi. Cebinden bir anahtar çıkarıp eline tutuşturdu. Gözlerinin içine bakarak kendi odasından başlayarak tağınağı temizlemesini söyledi. Ardından da yaşlı adamla beraber tapınağa girdiler. Askerlerin hepsi dışarıda bekliyorlardı. Bakura da acele ile tapınağa girdi.
Eline tutuşturulan anahtarı daha önce görmemişti. Aklından tapınaktaki bütün odaları geçirdi. En kutsal emanetlerin bile saklandığı odanın anahtarını görmüştü daha önceden. Ama bir odanın açıldığını asla görmemişti. Hemen tapınağın nehire bakan cephesine yöneldi. Basamakları çıkıp ikinci kata vardı. Baş Rahip'in odasının hemen yanındaki eski kapıya yöneldi. Koridor lambalarını daha yakmadıkları için elinde küçük lamba ile dolaşıyordu. Lambayı sağ eline aldı ve sol eliyle kilide anahtarı sokup çeviridi. Kapı açılmıştı. İçeri hızla girdi ve kapı da arkasından sessiz ama hızlı bir şekilde kapandı. Odanın neredeyse her yeri ince bir toz tabakası ile kaplı olmasına rağmen her şeyi açıkça görebiliyordu. Yerde ancak düşük seviyeli memurların kullanacağı tarzda oldukça sade bir lahit duruyordu.
Lambayı yere bıraktı ve lahitin kapağını araladı. İçeride şaşırtıcı derecede temiz ve iyi sarılmış bir mumya, mumyanın göğsünde bir parşomen ve ayaklarının dibi ile başının yanlarında organ çömlekleri vardı.
Bakura hayretle bunları izlerken kapının dışında çığlıklar duymaya başladı. Acı dolu çığlık ve bağrışlardan herkesin çıkaracağı sonuca vardı paniğe kapıldı. Ne yapacağını bilemezken uzaktan bir ses parşomeni okumasını söyledi. Bakura normalde bir insanın daha da panikleyeceği ya da korkacağı bu duruma kendisinin de ileride şaşıracağı bir şekilde soğuk kanlılıkla yaklaştı. Mumyanın üstündeki parşomeni açıp okumaya başladı. Bunun ne yapacağını bilmiyordu. Ra'yı geri mi getirecekti yoksa buradan çıkmasını mı sağlayacaktı? Aceleyle okuduğu parşomeni bitirince kısmen ikisinin de gerçek olduğunu fark edecekti. Göz kırpması ile artık odada olmadığını fark etti. Etrafındaki ağaçlar ve tanıdık göl sayesinde tapınaktan bir saat uzaktaki küçük vahada olduğunu fark etti. Güneş batmış, yanında aynı lahit kapalı bir şekilde duruyordu. Üstünde de dört tane hançer vardı. Hançerlerin nereden geldiğini idrak etmeye çalışırken hemen sağından kişneme sesi geldi ve korkarak o tarafa döndü. Ama korkusu at arabasının yanında duran canlı cesedi görünce daha da arttı.
Bakura yalnızca yasaklı büyülerden dirilmiş olması gereken bu canavara hayretle bakarken gayri ihtiyari olarak hançerlerden iki tanesini eline almıştı. Canavar sakince Bakura'ya yaklaştı ve bir maktup uzattı. Parşomeni okumasını söyleyen ses uzaktan mektubu almasını söyledi. Bakura korkarak da olsa mektubu aldı. Üstünde yollayanın ismi yazmıyordu.
•
İleti Sayısı: 2,470
Üyelik Yılı: 2017
Imperium:
36
Fantasy Grounds üzerinde oda kuruldu.
•
İleti Sayısı: 2,470
Üyelik Yılı: 2017
Imperium:
36
Fantasy Grounds üzerinde oda kuruldu.
•
İleti Sayısı: 2,470
Üyelik Yılı: 2017
Imperium:
36
Fantasy Grounds üzerinde oda kuruldu.
•
İleti Sayısı: 2,470
Üyelik Yılı: 2017
Imperium:
36
Fantasy Grounds üzerinde oda kuruldu.
•
İleti Sayısı: 2,470
Üyelik Yılı: 2017
Imperium:
36
Fantasy Grounds üzerinde oda kuruldu.
•
İleti Sayısı: 2,470
Üyelik Yılı: 2017
Imperium:
36
•
İleti Sayısı: 2,470
Üyelik Yılı: 2017
Imperium:
36
Fantasy Grounds üzerinde oda kuruldu.
•
İleti Sayısı: 2,470
Üyelik Yılı: 2017
Imperium:
36
Etkinlik saat 17.00'a ertelendi
•
|