Abdülhamit Hiç Yaşamasaydı Ne Olurdu?
#1
Sultan Abdülhamit Kıbrıs'ı, Balkanları, Mısır'ı kaybederek(hediye ederek) insanlık tarihinin en çok toprak kaybeden lideri olmuştur.

Peki Abdülhamit hiç yaşamasaydı ne olurdu? 

Başka bir padişah başta olsaydı bugün Balkanlar, Kıbrıs, Mısır hâlâ bizde olabilirdi.

Not: Baştan ben uyarımı yapayım aranızda belki o zamanın şartlarına göre o toprakları kaybetmesi çok normal diyenler çıkabilir. Abdülhamit bu toprakları kaybederken elinde tam 2 milyon kişilik Osmanlı ordusu vardı, yani Atatürk'ün 50 bin kişilik ordusunun tam 40 katı kadar bir ordusu vardı. Forumda sabahtan akşama kadar Atatürk'ün bir avuç askeriyle nasıl Kerkük-Musul'u geri alamadığını soran üyelerimiz, kalkıp Atatürk'ün 40 katı kadar ordusu olan Abdülhamit'e o zamanın şartları filan demesin bir zahmet.
Ara
Cevapla
#2
Osmanlı'nın dağılış dönemi padişahları arasında en başarılı padişahlardan biridir. İdeolojik tarih kasmayın, objektif olun.

Ek olarak, Atatürk gibi bir dehayı standart yada ona yakın yöneticilerle karşılaştırmak Paşanın hatırasına hakaret olur.
[+] 1 üye Probang nickli üyenin bu iletisini beğendi.
Ara
Cevapla
#3
Osmanlı'nın çıkardığı en büyük ordu dahi 2milyon değil (1.DS'na kadar) Ve dahi senin övdüğün o orduda emir komuta zinciri yok. Komutanlar ellerindeki asker sayısını bilmiyor. Asker teçhizatı eksik.

Kıbrıs'ı Balkanlar'ı  Mısır'ı hediye etti dersen de afedersin bir yerlerimle gülerim. Tüm vatan adamın, emin ol senden daha fazla üzülmüştür o toprakları kaybettiğinde. İki gündür görüyorum seni forumda, her mesajın cehalet kokuyor. Provokasyon yapma. Ya oku, ya sus.

İngiltere gelmiş ultimatom veriyor. Ya Kıbrıs'ı verirsin ya da ben alırım. Ordu 93 harbinden yeni çıkmış. Senin gönlün rahat olsun diye vatan evladını amaçsız bir savaşa mı yollasın o durumda.

Okumadığın belli izle bari. Taha Akyol'un çok güzel belgeselleri var. 1914 1915. Bir kısmında bu konulara da değiniyor. Al izle. D&R da 30tl gibi bir fiyatı vardı.
[+] 3 üye brkrs nickli üyenin bu iletisini beğendi.
Ara
Cevapla
#4
Dün Enver Paşa ile ilgili konuda da karşılaştım. Yok işte WW1'e girmeseydik zaten bizi savaş sonunda işgal edeceklerdi. Böyle saçma şey mi olur? Koskoca devlet böyle mi avunur? Kıbrıs bizim müzakere ederek çekildiğimiz yerlerden biridir. Nüfusumuzu orada koruduk. Orada halen daha söz hakkına sahibiz. Kırım'da buna benzeyebilirdi ancak savaşlar ve mübadele eksik olmadı. Az buçuk nüfus yinede var. Balkanları savaşarak kaybettik üstüne mübadele yaparak tamamen terk ettik. WW1'e Ittihatçılar ile girmeyip müzakere ile artık yönetemeyeceğimiz toprakları pazarlık etseydik bu acıları çekmez ufak Anadolu'ya sıkışmayadabilirdik. Masada iyi kötü olmak mağlup durumda olmaktan iyidir çünkü masada her zaman çıkarlar çatışır. Osmanlı 620 sene yaşadıysa bunun en az üçte birini bu çıkar çatışmalarına ve İngiltere'ye borçludur.
200w.webp?cid=790b76115d1e7ead69352f4d67...=200w.webp
Ara
Cevapla
#5
Diyorsun ki 'Abdülhamit bir İngiliz ajanıdır.Gerçek adı da Abel Henry dir.'Haklısın kardeşim, kökten İngiliz ajanı olduğu için koca İmparatorluğun başına geçince her yeri satayım Ermenilere, İngilizlere kıyak yapayım demiştir.Çok mantıklı.

Muhafazakarların sahiplendiği gibi Abdülhamit i sahiplenmem ama başına geçtiği devleti bilerek çökerttiği kısmı baya gülünç geliyor kusura bakmayın.Kabul etmemiz gereken şeyler var, Atatürk de bizim tarihimiz Abdülhamit de.Hatalarını, kusurlarını aynı zaman da başarılarını güzel bir şekilde harmanlayıp bunlara göre yaptıkları hatalar varsa yapmamayı, iyi işlerden örnek almayı gerçekleştireceğimize 'Abdülhamit mi haindi, yoksa Lozancılar mı' vs saçma konular altında tıkılıp duruyoruz.Bırakın artık şu tarihten bir kötü bulup onu ajanlık hainlikle suçlama işini.
[+] 3 üye iberkay nickli üyenin bu iletisini beğendi.
Ara
Cevapla
#6
Abdülhamit'e karşı nefret beslediğim yok, bu konuyu empati yapılması için açtım.

Bize 1950 yılından beri sürekli sadece 50 bin kişinin katıldığı kurtuluş savaşının sonucunda yok niye kerkük'ü alamadık, yok niye musul'u alamadık gibi saçma sapan sorular soruldu hep.

Ben de soruyorum kardeşim, bu Abdülhamit koskoca Balkanları, Kıbrıs'ı, Mısır'ı kaybetti ve kahraman oldu. Neden kahraman oldu bu adam 3 kıtada toprakları olan devletin topraklarının yarısından fazlasını kaybettiği için mi?

Abdülhamit çok başarılı aynen ikna oldum size Balkanları, Kıbrıs'ı, Mısır'ı kaybetti ama çok başarılı. Çocuk mu kandırıyorsunuz siz?

Devlet topraklarının yüzde 70'ini kaybetti ama çok başarılı adam helal olsun. Berlin antlaşması da zaferdir hatta, tüm balkanları kaybettik ama olsun zafer.
Ara
Cevapla
#7
Straw man. @gardyans
Ara
Cevapla
#8
(09-01-2017, 16:45)iberkay : Diyorsun ki 'Abdülhamit bir İngiliz ajanıdır.Gerçek adı da Abel Henry dir.'Haklısın kardeşim, kökten İngiliz ajanı olduğu için koca İmparatorluğun başına geçince her yeri satayım Ermenilere, İngilizlere kıyak yapayım demiştir.Çok mantıklı.

Muhafazakarların sahiplendiği gibi Abdülhamit i sahiplenmem ama başına geçtiği devleti bilerek çökerttiği kısmı baya gülünç geliyor kusura bakmayın.Kabul etmemiz gereken şeyler var, Atatürk de bizim tarihimiz Abdülhamit de.Hatalarını, kusurlarını aynı zaman da başarılarını güzel bir şekilde harmanlayıp bunlara göre yaptıkları hatalar varsa yapmamayı, iyi işlerden örnek almayı gerçekleştireceğimize 'Abdülhamit mi haindi, yoksa Lozancılar mı' vs saçma konular altında tıkılıp duruyoruz.Bırakın artık şu tarihten bir kötü bulup onu ajanlık hainlikle suçlama işini.

Abdülhamit'e karşı kişisel bir nefretim yok. O dönem herkesin yıkılan devletten pay almak için bize saldırdığı dönemde kim olsaydı o toprakları kaybederdi.

Ancak gel empati yapalım, bu ülkede 1950  yılından beri Atatürk kerkük-musulu bilerek kaybetti deniyor mu deniyor evet. Kurtuluş savaşındaki asker sayıları ortada kıytırık yunanların bile bizden 2 kat fazla ordusu varmış. O dönemin şartlarını kimse görüp o dönemin şartlarından dolayı bu kayıplar oldu demedi. 

Eeee o halde ben neden Abdülhamit'in kaybettiği dünya kadar toprağa o dönemin şartı diyeyim o zaman. Muhafazakar kesime  bakıyorum Abdülhamit'i adeta kahraman ilan etmişler.  Adamın kaybettiği topraklar ortada toprakların yüzde 60'ından fazlasını kaybetmiş.
Ara
Cevapla
#9
@gardyans bir yerde bir makale okuyup foruma gelmişsin her konuda aynı şeyleri söyleyip duruyorsun.Ezberledim resmen.
Ülke yıllardır savaşmış.Erkek gücü neredeyse tükenmiş.Daha 5-6 sene evvel sadece Çanakkalede onbinlerce çocuk (evet asker değil çocuk) kaybetmiş.Sen hala koca ülkeden 50 bin kişi çıkmış diyosun.
50 saat EU4 oynayıp kendinizi devlet yöneticisi sanıyorsunuz.O dönemin şartları gereklilikleri nedir bilmeden atıp tutmak saçmalık.Hiçkimse yöneticisi olduğu ülkenin küçülmesini istemez.Musula nasıl asker yoksunluğu yüzünden giremediysek oralarıda elbette bir sebep yüzünden kaybetmişizdir.
[+] 5 üye Royal Guard nickli üyenin bu iletisini beğendi.
Ara
Cevapla
#10
Başka bir tartışmada - hatırlayamıyorum StrategyTurk'te mi yahut Steam'da olduğunu mu - ülkenin başındaki yöneticinin kaybettiği ya da kazandığı

topraklara göre değerlendirilmişti.  Aynı vaka burada da var ve bu aşırı sıkıcı bir durum. Sıkıcı derken gerçek mana da sıkıcı ve hiç heyecan yok.

Tarihi bile 'Bölünme' üzerine olan Balkanların - ki İngilizce'de ülkeyi parça parça bölme anlamına gelen bir ''Balkanized'' kelimesi de var - üzerinde olan

bir çok devleti yok ettiği malumdur, Yugoslavya, Büyük Sırp Krallığı, vs. sadece üzerinde olmasını boşverin yeltenmesi bile yeter - Avusturya Mac. -

Balkanlar üzerinde Osmanlı Devleti 400 sene hüküm sürmüşken, yani bu parçalayıcı intihar makinesini dize getirmişken, Abdülhamid'in buraları

kaybetmesi onun Kuruluş ve Yükseliş dönemindeki padişahlardan başarısız olduğunu göstermeyeceği gibi ortada onu yücelten birşey de yoktur.

Abdülhamid'in bir çok padişahtan daha başarılı olduğu dünya üzerindeki herhangi birşey gibi tartışılabilir bir gerçektir. Lakin Abdülhamid'in

zekasına veya başarılı olmasına engel olan şeylerin başında Devlet teşkilatlanması, ordu verimsizliği, Ermeni isyanları - ki Abdülhamid'den önce

de var, - gelirken tüm bunlar işin içine katıldığında, istersen senin önereceğin liderlerden birisi Osmanlı tahtına geçsin yine hiçbirşey yapamazdı.

Bu laflarım senin ilk iletindeki şu cümlelere cevap @gardyans : Peki Abdülhamit hiç yaşamasaydı ne olurdu? Başka bir padişah başta olsaydı bugün Balkanlar, Kıbrıs, Mısır hâlâ bizde olabilirdi.

Zaten Kemal Atatürk ile Abdülhamid'i karşılaştırmak büyük bir zaaf şahsımca. 
Zamanları karıştırıyorsunuz, bırakın Abdülhamid'in tahtan inmesiyle, Kurtuluş savaşının başlaması arasındaki 10 senenin arasındaki zaman koşullarının farkını 3-5 sene bile etkiler. 

Abdülhamid'i öven birisi değilim ve lütfen yazdıklarımı belli bir partiye, düşünceye zarta zırta bağlamayın. Gayet herşeyden payını çıkartmasını bilen birisiyim.

Kıbrıs konusunda zaten cevap gayet güzel verilmiş irdelememe gerek yok, Mısır'a da yazamayacak kadar meşgulüm Sherlock izlemek daha önemli.

Bu arada yazdıklarım Gardyans'a değil genel olarak onun gibi düşünen herkesedir. Gardyansla aramda kötü birşey yok :P
[+] 5 üye PashaZade nickli üyenin bu iletisini beğendi.
Ara
Cevapla
#11
(09-01-2017, 16:59)gardyans : Abdülhamit'e karşı nefret beslediğim yok, bu konuyu empati yapılması için açtım.

Bize 1950 yılından beri sürekli sadece 50 bin kişinin katıldığı kurtuluş savaşının sonucunda yok niye kerkük'ü  alamadık, yok niye musul'u alamadık gibi saçma sapan sorular soruldu hep.

Ben de soruyorum kardeşim, bu Abdülhamit koskoca Balkanları, Kıbrıs'ı, Mısır'ı kaybetti ve kahraman oldu. Neden kahraman oldu bu adam 3 kıtada toprakları olan devletin topraklarının yarısından fazlasını kaybettiği için mi?

Abdülhamit çok başarılı aynen ikna oldum size Balkanları, Kıbrıs'ı, Mısır'ı kaybetti ama çok başarılı. Çocuk mu kandırıyorsunuz siz?

Devlet topraklarının yüzde 70'ini kaybetti ama çok başarılı adam helal olsun.  Berlin antlaşması da zaferdir hatta, tüm balkanları kaybettik ama olsun zafer.

50bin kişi mı?
Sakarya Meydan Muharebesinde 96.300 asker savaşmış sen burda koskoca ülkeden 50 bin adam çıktı dersin.Ha Bu arada o beğenmediğin Cennet mekan sultanda neler yaptı bir bil
Sadece Anadoluda 4 bin okul açtı 
Bugün ki İstanbul köprüsünün planını Çizdirdi(Çırağan sarayında bulunmuştur)
İstanbul'da günümüze kadar gelmiş birçok devlet kurumları açtı.
theodor herzle bir karış toprak vermeden devletin borcunun yarısını kapattırdı.
Ve Abdülhamitin ünlü bir sözü vardır:
Payitahtım boyunca şu devletlerin birbirine düşmesini bekledim.onlar birbirine düştü,şimdi ben tahtta değilimŞunu da diyeyim Atatürkle Abdülhamit karşılaştırılamaz.Atatürk bir milletin küllerinden bir devlet oluşturdu.Abdulhamit yıkılmakta olan devleti 30 yıl ayakta tuttu.Atatürk, Abdülhamit zamanında Osmanlı ordusuna görev yapmış bir paşadır aynı zamanda.Bir çok şairin yazarın Abdülhamit aleyhine eserler çıkardığıda vardır bunlardan biriside Mehmet Akif Ersoydur.hatta ve hatta dönemin bazı evliyalarına bile Abdülhamiti kötü tanıtmıştır Avrupa medyası.yani sözün özü siz düşünün düşmanınız bol dostunuz yok.
[+] 1 üye zeusclluber nickli üyenin bu iletisini beğendi.
Ara
Cevapla
#12
Başarısız bir padişah değildir ama başarılıda değildir. Şişirilmesine bende karşıyım. Devletin daha fazla ayakta kalması sadece dış devletlerin osmanlıyı paylaşamadığından dolayıdır. Buda çok önemli bir olay değil. Atatürk konusunda ise kurtuluş savaşı büyük bir başarı değildir. Asıl büyük başarısı kurduğu cumhuriyet ve yaptığı yeniliklerdir. Bugün diğer ortadoğu devletlerinden biraz farklı isek bunu o yeniliklere borçluyuz ama onlarıda kaybediyoruz.
[+] 3 üye Aeschyli nickli üyenin bu iletisini beğendi.
Ara
Cevapla
#13
Basın hürriyeti daha sağlam temellere sahip olabilirdi, anayasa değişikliği gibi savaş ilanından sonra zirve önem taşıyan bir konunun devlete ait kanalda ve diğer ulusal haber kanallarında gündeme getirilmemesi gibi bir rezalet yaşamayabilirdik. Anayasa hukukunun gelişimine koyduğu büyük taşı ise görmezden gelmek mümkün değil. Zaten liberal anlamda anayasal monarşiyi sağlamaktan oldukça uzakta olmasına rağmen Kanuni Esasi'nin ve Meclisin yürürlükte kalmasına 1 yıl bile tahammül edememiş, savaşı bahane ederek gelecek 30 yıl boyunca meclisi tatil etme yoluna gitmiştir. Zaten her türlü yasayı veto edebiliyordu, meclis kuvvetli değildi vs. (şimdi geçilmek istenen sistemdeki meclise benziyor biraz)

Döneminde yaşanan yasaklamalar ve sansürlerin bir kısmı şöyledir: (Bülent Tanör Osmanlı-Türk Anayasal Gelişmeleri 161-163)



Ancak ben II.Abdülhamit'in yalnızca çoğu açıdan ideal bir hükümdar olmadığını savunuyorum, yani kendi mutlakiyetçi yöntemleriyle bir şeyleri halletmeye çalışmışsa da başarılı olamadı. Çünkü devir artık tek bir kişinin koca bir imparatorluğu yönetebildiği bir devir olmaktan çıkmıştı. Avrupa ile iç içe bir ülke er geç demokratikleşmek zorunda. Ama II.Abdülhamit hiçbir zaman mecbur kalmadıkça (II.Meşrutiyet dönemi gibi) elindeki gücü kimseyle paylaşmak istemedi. Ülkeye faydalı, dışarıdan saygı gören devlet adamlarını (Mithat Paşa mesela) sırf kendisine muhalefet ediyorlar diye sürgün etti. Ama ailesinin kasasını doldurmak, yandaşlarını devlet yönetimine sokuşturmak gibi bir amacı da olmadı. Zaten saltanatı en başta halk nezdinde gerekse de siyasi açıdan garanti altındaydı.
-Good judgment does not guarantee exceptional talent.

-That is correct. But for one with talent and practice, there is no stronger weapon. To perform the best dance,
will she not try harder each time? The path of an artist is to fight oneself in order to beat others.
Ara
Cevapla
#14
(09-01-2017, 21:46)Vivec : Basın hürriyeti daha sağlam temellere sahip olabilirdi, anayasa değişikliği gibi savaş ilanından sonra zirve önem taşıyan bir konunun devlete ait kanalda ve diğer ulusal haber kanallarında gündeme getirilmemesi gibi bir rezalet yaşamayabilirdik. Anayasa hukukunun gelişimine koyduğu büyük taşı ise görmezden gelmek mümkün değil. Zaten liberal anlamda anayasal monarşiyi sağlamaktan oldukça uzakta olmasına rağmen Kanuni Esasi'nin ve Meclisin yürürlükte kalmasına 1 yıl bile tahammül edememiş, savaşı bahane ederek gelecek 30 yıl boyunca meclisi tatil etme yoluna gitmiştir. Zaten her türlü yasayı veto edebiliyordu, meclis kuvvetli değildi vs. (şimdi geçilmek istenen sistemdeki meclise benziyor biraz)

Döneminde yaşanan yasaklamalar ve sansürlerin bir kısmı şöyledir: (Bülent Tanör Osmanlı-Türk Anayasal Gelişmeleri 161-163)

"Mutlakiyete geri dönüşün başlıca sonuçları, Mithat Paşa başta olmak üzere meşrutiyet yanlılarının şu ya da bu yolla tasfiyesi,56 susturulması, başkentten uzaklaştırılması ya da satın alınması, kişi güvenliğinin ve özgürlüklerinin yok edilmesi, hafiyelik ve jurnal ağıyla bir “korku devleti”nin kurulması olmuştur.

Bu baskılar içerisinde, ülkenin düşünce, sanat, basın ve yayın hayatını hedef alanlar özel bir önem taşır.57 1857 tarihli Basmahane Nizamnamesi’nin yerine konan Matbaalar Nizamnamesi (1888) basımevi açılmasını (md. 5), kitap basımını (md. 19), yabancı yayınların ülkeye sokulmasını (md. 23, 24) izne (ruhsata) bağladı; “muzır” ve edebe aykırı basılı eserleri taşımayı, satmayı ve dağıtmayı (md. 29) ve bunları topluca üzerinde bulundurmayı (değişik md. 29, 1892) suça ortaklık saydı. 1877 tarihli İdare-i Örfiye (sıkıyönetim) kararnamesi de gazete kapatma yetkisinin kullanılmasını kolaylaştırmıştı. Bu dönemde sansür ve “zararlı yayınlar”ın yakılması işi Encümen-i Teftiş ve Muayene adlı bir kurula verildi (1881). Gazete ve dergilerin sansürü ise Matbuat Müdürlüğü’ndeki bir kurula verilmişti (1878). Gazetelerin uymaları gereken esasları bunlara bildiren 9 maddelik gizli yönetmelikte, her şeyden önce padişahın sağlığı, ürün durumu, ticaret ve sanayinin ilerlemesi üzerine haberler verilmesi isteniyor; “şahsiyata” ilişkin yazıların, şikâyet dilekçelerinin, “Ermenistan” sözcüğünün, yabancı hükümdarlara karşı yapılan gösteri ve suikastların yayımlanması ve bu yönetmelikten gazetelerde söz edilmesi yasaklanıyordu. Uygulamada yasaklanan sözcüklerin listesi hayli uzundur. Bir fikir vermek için şunlar anılabilir: Girit, Makedonya, Kanun–ı Esasî, hukuk-ı millet, ıslahat, hürriyet, müsavat, vatan, cumhuriyet, bomba, dinamit, millet, zulüm, adalet, deli ve birader (Sultan Murat’ı akla getirdiğinden), hasta (“hasta adam”), yıldız, tepe (Saray’ı akla getirdiğinden), sakal, boya ve burun (padişahın boyalı sakalı ve burnu, bu yüzden coğrafyadaki “burun” sözcüğü yerine “çıkıntı” kullanıldı), Reşat (Neş’et adıyla anıldılar), suda eritmek anlamına gelen halletmek (tahttan indirmek anlamına gelen hal’ etmek fiiliyle benzeştiğinden), tahtakurusu (“tahtın kurusun” dileğini ses bakımından çağrıştırdığından) vb.

Bu yüzden basın, İran ve Rusya’daki parlamentolu düzene geçişleri (1905) haber veremedi. Suikast sonucu öldürülen Fransa Cumhurbaşkanı (Carnot), ABD Başkanı (McKinley) ve Avusturya İmparatoriçesi, sırasıyla, kalp durmasından, şîrpençeden ve göğüs darlığından ölmüş gösterildiler. Tiyatro da sansür ve baskıdan payını almıştır. Kralların tahttan indirildiği oyunlar (Kral Oidipus, Kral Lear, Hamlet, Macbeth vb.) ya da aktörleri büyük burunlu oyunlar (Cyrano de Bergerac) yasaklanmış, Fransız operetindeki “La liberté” (hürriyet) sözcüğü, “La gaîté”ye (sevinç) çevrilmiştir.

Devlet yapısındaki değişmenin odak noktası ise, bütün yetkilerin yeniden padişah ve saray çevresinde toplanmasıdır. Sadrazam ve vekillerin hiçbir yetkisi kalmayacak, bunlar basit birer idare memuru ya da mercii durumuna düşeceklerdir. Öyle ki, bazı şahsiyetler istekleri olmadan da sadrazamlık makamına getirilebilecek (Kâmil Paşa), padişahı sözlü ve hattâ fiili saldırısına uğrayabilecek (Sait Paşa) ve tutuklanabilecektir.58 Bu dönemde 28 sadrazam değişikliğinin yapılmış olması bu makamın iğretiliğini göstermeye yeterli bir ölçüdür. Ayrıca, görev sırasında da bunlar rahat çalışma olanağını hiçbir zaman bulamamışlardır. Sadrazam ya da nazırların emirleri saray görevlilerinin karşı koymaları sonucu kolayca bozulabilmiştir.59 Bunun karşılığında, başta Sadrazam Kâmil Paşa olmak üzere bazı devlet ilerigelenlerinin Heyet-i Vükelâ’yı güçlendirme, ortak siyaset oluşturabilen ve siyasal sorumluluğu olan bir kabine haline getirme önerileri ile Sait Paşa’nın anayasa tasarıları hiçbir sonuç verememiştir.60

Mutlakiyet döneminde, danışma organı Şûra-yı Devlet de kendisine verilen görevleri bağımsız bir şekilde yerine getiremeyecektir. Öbür yandan Adliye sürekli etki altında tutulmaktadır. Yalnız savcı ve yargıçların seçimlerine değil, davaların görülmesine bile Saray mensupları tarafından karışılır.

Dönemin ideolojik özelliği de, din-devlet birliğinin pekiştirilmesidir. Bu tarihlerde İran ve Fas dışında Osmanlı ötesi bütün İslam dünyası Avrupa egemenliği altına girmişti. Öte yandan İngiltere, Osmanlı İmparatorluğu’nun toprak bütünlüğünü koruma siyasetini terk etmiş bulunuyordu. Bu durum, Abdülhamit’i, içine düşülen İngiltere-Rusya kıskacı dışında yeni yollar aramaya itti. Onun bu yeni manevra alanındaki hareketleri, Osmanlı ve dünya Müslümanlarında, İslam halifesinin Avrupa diktasından bağımsız bir hükümdar durumuna geldiği sanısını uyandırdı. Abdülhamit’in İslam dünyasındaki saygınlığı ve dayanakları buradan doğmuştur. Bu “saygınlık” içte de, “din yolunda hükümdar” nitelemeleriyle beslendi. Avrupalı yaşam biçimi yerine gelenekçiliğe geri dönüş, dış yardım ve borçlanmaların yol açtığı ekonomik çöküntüyü biraz olsun unutturabiliyordu. Tarikat, tekke ve zaviye gibi mistik ağların toplumu sarması bununla ilgilidir."

Bakın çok enteresan

"Avrupalı yaşam biçimi yerine gelenekçiliğe geri dönüş, dış yardım ve borçlanmaların yol açtığı ekonomik çöküntüyü biraz olsun unutturabiliyordu. "
Vekillerin yarısı bile Türk değilken , savaş zamanında ermeni vekiller kend bağımsızlık amaçları için çalışırken böyle bir meclisin yürümesi imkansızdı.
Nazırları gördük 1898 yunan harbi öncesinde donanmanın savaşa hazır olduğu yönünde raporlar verip duruyordu bahriye nazırımız ama  gelgörelim ki savaş başladığında gemiler boğaza kadar bile yüzemedi.
俺たち 自由 に なれる の か ?
Ara
Cevapla
#15
Gemiler neden boğaza kadar yuzemedi onu da soyler misin? Cunku Abdulhamit dunyanin en buyuk 3.donanmasi olan Osmanli donanmasini Haliç'e zincirleyerek curumeye mahkum etti.
Eger Abdulhamit olmasaydi belki cok daha farkli olacakti.
Ara
Cevapla
#16
(09-01-2017, 22:18)gardyans : Gemiler  neden boğaza kadar yuzemedi onu da soyler misin? Cunku Abdulhamit dunyanin en buyuk 3.donanmasi olan Osmanli donanmasini Haliç'e zincirleyerek curumeye mahkum etti.
Eger Abdulhamit olmasaydi belki cok daha farkli olacakti.

Daha iyi bir pozisyon elde etmek istiyorsan şu konuda - Abdülhamid yerine başka birisi gelse dahi bir değişim olmayacağını - bilmelisin. 

Zaten hiç yaşamasaydı ne olurdu diye açılan bir konuda şu cümleyi tekrarlamak etik değil. '' Abdulhamit olmasaydi belki cok daha farkli olacakti.''
Ara
Cevapla
#17
(09-01-2017, 22:18)gardyans : Gemiler  neden boğaza kadar yuzemedi onu da soyler misin? Cunku Abdulhamit dunyanin en buyuk 3.donanmasi olan Osmanli donanmasini Haliç'e zincirleyerek curumeye mahkum etti.
Eger Abdulhamit olmasaydi belki cok daha farkli olacakti.

Abdülazizin hunharca alıp atıl projelere aktardığı yüklü miktarda borcu 93 harbi sonrası ödeyemez hale geldik duyunu umumi kuruldu.Donanmayı besleyecek hazine kaynaklarından yoksunduk.Olsa bile değimezdi Abdülazizin aldığı gemiler hep geçiş dönemi prototip idi.Zırhlı gemilere yeni geçildiği için o dönem üretilen gemiler sadece tane tane üretildi seri üretime geçmedi.Abdülhamid döneminde dretnotlar denizde görülmeye başlanılana kadar dünya denizciliği kararsız bir şekilde evrim geçiriyordu.
93 harbinde o MUHTEŞEM donanma hiçbir işimize yaramadı çünkü gambot denilen küçük gemilerle deniz harbi icat edilmişti.Küçük teknelere monte edilen torpido atarlar büyük ve hantal gemileri kolayca avlıyordu.Biz karadenize açılamadık daha kıyılardaki zırhlılarımızı bile koruyamadık.Korumak için gemilerin sağına soluna kayık dizdiler torpidolara kayıklara çarpsın zırha değil mantığı ile.
O MUHTEŞEM 3.BÜYÜK DONANMANIN Subay kadrosu mevcut değildi  donanmanın yöneticiliği alayı Alaylı denilen eğitim görmemiş askerden terhis olmayan subaylardaydı.

Fazla masraf olmasın diye Abdülhamidin emriyle bizim gemilerimiz haliç tersanelerinde tamir edildi fakat yerel ustalar hiçbirşey bilmedikleri için yapıyoruz diye tam tersi bozmuşlar zırh yapısı korunamamış.Bu kısımda nazırın sahte raporları devreye girdi fazlalık paralar da nazırın cebine.Denize açıldıklarında geminin hareket etmesini sağlayan kömür fırınlar(isimlerini hatırlamıyorum) dayanamayıp patladı o yüzden yüzemediler.

Laf etmeden önce biraz araştır
俺たち 自由 に なれる の か ?
[+] 3 üye cemal nickli üyenin bu iletisini beğendi.
Ara
Cevapla
#18
Abdülhamid hiç tahta geçmeseydi Osmanlı çok daha erken yıkılırdı. Evet, baskıcı bir hükümdardır. Bugünün de sorunu olan hürriyete engel olmuştur. Zulüm uygulamıştır. Ancak ülkeyi dağılmaktan kurtarmıştır. Yiğidi öldürelim ama hakkını da verelim.
Günümüzde ise Abdülhamid özentisi biri var ama attığı tırnak bile olamaz.
Kusur benim imzamdır. Bir ismim olduğu sürece bir kusurum da olacak ve olmalı.
[+] 1 üye uçan erişte nickli üyenin bu iletisini beğendi.
Cevapla
#19
Abdulhamid hiç yaşamasaydı da osmanlıdaki malesef bu yozlaşma olduğu, milliyetçilik akımının doruğa ulaştığı, ingiliz ajanlarının ülkenin her yerinde cirit attığı propaganda yaptığı , sömürgecilik faaliyetlerinin bitmek tükenmek bilmeden devam ettiği bir ortamda osmanlı yine yıkılırdı. bu dünya 2 tane büyük savaşı atlatıp cephe savaşlarından vazgeçmeliydi sanırım. Abdulhamid kendi devrinde devleti düştüğü zor durumda ayakta tutmayı becerebilen nadir hükümdardır. toprak kayıpları evet olmuştur ama o dönemde dünyadaki süper güçlerin sahip olduğu askeri güce karşılık bizimkisi kıyaslanamayacak derecede malesef kötü durumdadır. bu toprak kayıpları çok normal. peşkeş çekti demek çok yersiz bir söylem.
FxO_A92WYAI--2l.jpg
[+] 3 üye jax61 nickli üyenin bu iletisini beğendi.
Ara
Cevapla
#20
(10-01-2017, 03:52)jax61 : Abdulhamid hiç yaşamasaydı da osmanlıdaki malesef bu yozlaşma olduğu, milliyetçilik akımının doruğa ulaştığı, ingiliz ajanlarının ülkenin her yerinde cirit attığı propaganda yaptığı , sömürgecilik faaliyetlerinin bitmek tükenmek bilmeden devam ettiği bir ortamda osmanlı yine yıkılırdı. bu dünya 2 tane büyük savaşı atlatıp cephe savaşlarından vazgeçmeliydi sanırım. Abdulhamid kendi devrinde devleti düştüğü zor durumda ayakta tutmayı becerebilen nadir hükümdardır. toprak kayıpları evet olmuştur ama o dönemde dünyadaki süper güçlerin sahip olduğu askeri güce karşılık bizimkisi kıyaslanamayacak derecede malesef kötü durumdadır. bu toprak kayıpları çok normal. peşkeş çekti demek çok yersiz bir söylem.

Abdulhamit Balkanlari, Misir'i, Kibris'i hediye etti ama cok basarili oldu ve devleti kurtardi oyle mi? Ne guzel valla. Berlin Antlasmasinda da cok guzel zaferler kazanmisiz valla helal olsun Abdulhamit'e adam butun balkanlari kaybedip kahraman oldu.
Ara
Cevapla
 




Konuyu Okuyanlar: 1 Ziyaretçi



Strategyturk Forumları

Strategyturk Forumları tüm Türk stratejiseverler için büyük ve kaliteli bir platform olma amacı güder. Forum içerisinde çok sayıda strateji oyunu için bölüm ve bu bölümlerde haber konuları, rehberler, mod tanıtımları, multiplayer etkinlikleri ve üye paylaşımları için alanlar yer alır.