Ölen bir kızın, yaşamayan bir çocuğa yaşamayı öğretmesi. Film kısaca böyle. Filmin neredeyse tamamının olduğu özet ve yorumum ise spoiler içerisinde.
Film kızın cenazesinde başlıyor, yani tüm filmi bu kız zaten ölecek düşüncesiyle izliyorsunuz. Tabii normal hayatta da olduğu gibi ölümün ne zaman geleceği bilinmez, fakat filmin süresinden aşağı yukarı tahmin edebilirsiniz muhtemelen. Filmin ana karakterleri Sakura ve Haruki, ne büyük tesadüf birinin adı Bahar, diğerinin baharda açan çiçek, birbirinin tam tersi iki kişi. Sakura; sosyal, eğlenmeyi seven, arkadaşlarıyla zaman geçiren popüler birisi; Haruki ise tam tersi bir şekilde içine kapanık, ailesi dışında kimseyle herhangi bir bağlantısı olmayan, oturup sadece ders çalışıp kitap okuyan bir tip. İkisi hastanede Sakura'nın hastalığını öğrendikten sonra tutmaya başladığı günlüğü unutması ve Haruki'nin bulmasıyla tanışıyor. Normal bir kitap gibi gözüken günlüğü de Haruki okuduğu için hastalıktan haberdar oluyor ve böylelikle aralarında ister istemez bir bağ kuruluyor. Sakura, Haruki "sırrını" öğrendiği için peşini bırakmıyor ve birlikte gezip, yemek yiyip bir ton şey yapıyorlar. Gel zaman git zaman Sakura'nın hastalığı nüksediyor ve hastaneye kaldırılıyor. Haruki bu sırada sık sık ziyarette bulunuyor ve klasik yaz festivali gününde Sakura hastaneden Harukiyle birlikte kaçıp havai fişekleri izlemeye gidiyor. Burada Haruki ilk kez duygularını paylaşıp ölmesini istemediğini belirtiyor. Aradan geçen birkaç haftanın sonunda Sakura taburcu oluyor ve önceden gittikleri bir kafede buluşmayı kararlaştırıyorlar. Haruki kafeye varıyor, bekliyor, bekliyor, bekliyor, bekliyor, altı saatin sonunda herhangi bir cevap alamadan evine dönüyor. Telefonundan mesajlarına bakıyor, kafedeyken esprili bir şekilde attığı, filmin de adı olan, "Pankreasını yemek istiyorum" mesajını acaba gördü mü diye düşünüyor. Tam bu sırada haberlerde yaşadıkları yere yakın bir yerde yolda bıçaklanan birinden bahsediliyor, birkaç saniye sonra öğreniyoruz ki bıçaklanan kişi Sakura'nın ta kendisi. Şahsen bir izleyici olarak, ve filmin de başlangıcı olduğundan, Sakura'nın ölümünü beklesem de "bu şekilde" ölmesini beklemiyordum. Bu filmi izleyip de aksini iddia edecek kişi yalan söylüyordur. Bunu duyan Haruki, belki de hayatında ilk kez, sinirleniyor ve odasına kapanıyor. Bu sırada Sakura'nın cenazesi yapılıyor fakat Haruki cenazeden sonraki on gün boyunca dışarı çıkacak gücü kendinde bulamıyor. Sonunda bu gücü bulduğunda ilk ziyaret ettiği yer de Sakura'nın evi oluyor. Normal bir dua kısmından sonra annesiyle konuşuyor, durumu anlatıyor ve Sakura'nın günlüğünü istiyor, annesi de onu beklediğini söylüyor ve teşekkür ediyor. Günlüğü verdikten sonra kısa bir okuma kısmından sonra boş sayfaları görüp kapatıyor, annesinin ikazıyla tekrar açıp en son sayfalara gidiyor ve burada bırakılmış bir "elveda notu" buluyor. Birkaç görüntü ile desteklenen elveda notu kısmından sonra Haruki son kez günlüğü kapatıp: "Artık ağlayabilir miyim?" diyor. Filmin bundan önceki kısımlarında bazı yerlerde birkaç, bazı yerlerde birkaçtan fazla gözyaşı döktüm fakat burada, aynı ana karakter gibi, ben de bayağı ağladım. Bunun sonrasında karakterin daha normal bir hayat sürmeye başlaması, Sakura'nın en yakın arkadaşıyla arkadaş olması gibi bazı kısımlar var. Creditsden sonra da ufak bir sahnede mezarını ziyaret ediyorlar.
Film olarak izlediğim en iyi animeydi diyebilirim. Clannad'ın 46 bölüm boyunca döktürdüğü göz yaşını tek filme sığdırmışlar. Puanları çok önemsemiyorum fakat bu film benim için kesinlikle 10/10. Yapmaya çalıştığı şeyi son derece iyi başarmış.