Bizans İmparatorluğunda Kadının Yeri
#1
jgOC1QB.jpeg

Bizans İmparatorluğunda Kadının Yeri
Dördüncü ila on beşinci yüzyıllar arasında Bizans İmparatorluğunda halkın üst tabakasına mensup kadınlardan aile evini yönetmesi ve çocuklarını yetiştirmesi beklenirken, çalışmak zorunda kalanlar üretimden konaklamaya farklı sektörlerinde kendine iş bulabiliyordu. Azınlık seviyesinde olsalar da, bu kısıtlamaları aşabilen kadınlar arasından başarılı esnaflar, yazarlar, filozoflar ve hatta naip olarak ülkenin kontrolünü ele alan imparatoriçeler dahi çıkmıştır. Bu isimlere Theodora, Irene ve Zoe, biyografi yazarı Anna Komnene, filozof Hypatia ve şair Kassia örnek gösterilebilir.

Ortaçağdaki diğer toplumlardan farklı olarak Bizans tarihine dair o döneme ait kayıtlar genellikle abartılı bir dille imparatorun marifetlerine veya tam tersi beceriksizliklerine odaklanıyordu. Bunun dışında ele alınan yegane unsur azizler ve diğer dini meselelerdi. Sosyal tarih, halkın içerisinde bulunduğu durum neredeyse hiçbir şekilde bu tür kayıtlarda kendine yer bulamadı. Bu da günümüzde tarihçilerin Bizans toplumundaki tabakalar, aile hayatı ve ekonomik durumları üzerinden materyal eksikliği yaşamasıyla sonuçlandı.

Bundan farklı olarak diğer toplumlarda da görülebilen bir diğer sıkıntı, bu tarihi kayıtların genellikle bir erkek tarafından kendi bakış açısıyla kaydedilmiş olması. Her şeye rağmen kadınlar üzerine yazılan biyografilerden bu kayıtlardaki dolaylı referanslara kadar yap-boz'un farklı parçalarını birleştirerek Bizans toplumunda kadının yerine dair bazı çıkarımlarda bulunmak mümkündür.

Soylu Kadınların Yeri
Tüm antik toplumlar için olduğu gibi Bizans'a dair de günümüzde üzerinde en çok bilgiye sahip olduğumuz kadınlar toplumun üst tabakasından gelen kadınlardır. Buna rağmen tabakası farketmeksizin Bizans toplumundaki tüm kadınların hayat biçimini etkileyen bir olaydan söz edebiliriz: Hristiyanlığın yayılması.

L. Garland :Hristiyanlığın yayılmasıyla birlikte kadınların önündeki seçenekler Roma hukuku ve bunun getirdiği kadim gelenekler halen etkisini gösterse de büyük bir değişim gösterdi. Cinsel ilişkiden uzak durma ve bekaret gibi Hristiyan değerler halk tarafından 'ideal yaşam biçiminin' bir parçası olarak görülmeye başlandı. Kadınlar zaman içerisinde daha kapalı bir hayat sürmeye başladı. Dördüncü ve beşinci yüzyıllarda genç kadınlar manastırlarda veya evlerinde inziva içerisinde yaşamaya başlamış, kilise tarafından bakireleri desteklemek için tıpkı dulların sahip olduğu gibi bir tarikatlar kurulmuştu. Tüm bunlara rağmen evlilik bir norm olarak kalmaya devam etti ve Bizans kadınlarından bir eş ve anne olarak görevlerini yerine getirmesi beklendi.

Bu dönüşüm çerçevesinde zaman içerisinde kız çocukları sadece ailenin yakın erkek bireyleriyle görüşür hale geldi, hali vakti yerinde aileler evlerine gynaikonitis adı verilen, sadece kadınların girebildiği alanlar oluşturdular. Tüm bunlara karşın pratikte kadınlar halen dünyanın geri kalanıyla etkileşim halinde olabiliyordu: pazarda alışveriş yapabilir, hamamlara gidebilir, akrabalarını ziyaret edebilir, erkeklerle farklı bir kısımda bulunmak koşuluyla kiliseye gidebilirlerdi.

Tıpkı Batı Roma İmparatorluğunda olduğu gibi soylu kadınlardan ailenin prestiji çerçevesinde uygun bir aday ile evlenmeleri ve çocuk yapmaları beklenirdi. Kız çocukları eğitim alacaksa eğer bu eğitimi evde yapılırdı ve bu eğitim çerçevesinde iplikçilik ve dokuma öğrenir, İncil okur, azizlerin hayatlarını ezberlerlerdi. Bizans toplumunda okumak, yazabilmeye oranla çok daha önemliydi. Bizans toplumunda kadınların okuma yazma oranı dönemin Avrupa'sının ilerisindeydi.

Bir kız çocuğunun evlenebileceği en erken yaş 12'ydi (erkeklerde 14) Evlilik öncesi ailenin onayı gerekirdi ve sözlenme, yani nişanlanma genellikle evliliğe giden bağlayıcı bir adım şeklindeydi. Dul kadının makul görünen bir yas dönemi sonrasında tekrar evlenmesi normal karşılanırdı, ancak üçüncü kez evliliğe sadece olağanüstü durumlarda izin verilirdi. Boşanmak zordu, ancak kadının aldatması durumunda erkekler karılarını boşayabiliyordu. 1. Konstantin'in geçirdiği reformlar kadınlara sadece cinayet işlemeleri veya büyücülük yapmaları durumunda kocalarını boşama hakkı tanımıştı. Justinyen'in yasaları bunu bir adım daha ileriye taşıyarak boşanma için iki tarafın da manastırda inzivaya çekilmeyi kabul etmesini şart koyuyordu.

Soylu kadınların toplumdaki rolü ve etkisi tarihçi Angeliki Laiou tarafından şu şekilde anlatılmıştır:

A. Laiou :Soylu kadınlar politik öneme sahipti, soylu aileler arasında ittifaklar onlar üzerinden yapılıyordu ve hem çeyiz olarak hem de miras sayesinde toprak sahibi oldukları için hatırı sayılır bir ekonomik güce sahiplerdi. İsimler, soy, varlık ve aile bağları erkekler için olduğu kadar kadınlar için de önemliydi.

1VP4YmZ.jpeg

Çalışan Kadınlar
Çalışmak zorunda kalan kadınlar tarım, ticaret, imalat (özellikle tekstil) ve konaklama sektörlerinde kendine iş bulabiliyordu. Dokumacı, fırıncı, aşçı, hancı, çamaşırcı, ebe, hemşire, tefeci ve hamamcı gibi mesleklerde kadınlara rastlanabiliyordu. Bu işlerin birçoğu ve burada gereken bilgi ailede nesilden nesile aktarılıyordu. Kadınların kendi işyerlerine sahip olmalarını engelleyen herhangi bir yasa yoktu.

Bunun bir örneği 461 ila 527 seneleri arasında yaşamış ve döneminde belki de imparatorluğun en zengin kadını olmayı başarmış olan Anicia Juliana'dır. Anicia servetiyle kiliseyi ve sanatı desteklemiş, Konstantinopolis'teki Aziz Polyeuktos ve Aziz Euphemia kiliselerini inşa ettirmiştir. Aziz Polyeuktos Justinyen tarafından Ayasofya'nın inşa ettirilmesine kadar şehirdeki en büyük dini binaydı.

Toplumun alt tabakasındaki kadınların çoğu hayat kadınlığı veya aktrislikle ilgileniyordu. Bizans toplumunda bu meslek grubu en azından toplumun üst tabakasının gözünde büyük oranda aynı şeyi ifade ediyordu. Başkent ve Efes gibi meşgul limanların bulunduğu şehirlerde genelevleri bulunuyordu. Aktrislerden genellikle erotik bir biçimde şarkı söylemesi ve dans etmesi beklenirdi, bu da bu meslek gruplarının neden birbiriyle ilişkilendirildiğini açıklayabilir.

Bizans toplumunda tabakalar arasında geçiş yok denilecek kadar az olsa da, bir Bizans kadınının en alt tabakadan en üste geçiş yapmasını sağlayabilecek bir rota bulunuyordu. Bu rota imparatorun kendisine eş seçmek için yaptığı etkinlikten geçiyordu. Bu etkinlik esnasında yabancı bile olsa önemli aileden gelen kadınlar avantaj sahibi olsa da, güzel olmaları ve dikkat çekmeleri durumunda herhangi bir soylu aileden gelmeyen kadınların da seçildiği oluyordu. Sıradan bir Atinalı aileden gelen İmparatoriçe İrene buna bir örnekti. Meseleye daha az hırsla yaklaşan aileler kızlarını nedime olmaları için saraya gönderebiliyordu.

f3yvrMF.jpeg

Kadın Hakları
Bizans İmparatorluğunda kadınlar toprak sahibi olabiliyordu. Çeyiz kadının hakkıydı ve vasiyette aksi belirtilmiyorsa kadınlar erkek kardeşleriyle eşit miras hakkına sahipti. Kocasının ölmesi durumunda çocukların velayeti kadına geçiyordu. Bu durumun gerçekleşmesi durumunda kadınlar kendi başlarına toprak sahibi olup, diğer erkekler gibi vergiye tabi tutuluyordu.

Kadınlar yargıda ve kilisede herhangi bir önemli rol edinemiyordu. Sadece 40 yaşını geçmiş dul kadınlar diyakoz adı verilen papaz yardımcılığı görevine gelebiliyor, kadın vaftizlerinde yer alabiliyordu. Kadınlara ayrılan manastırlarda baş rahibelik gibi konumlara gelebiliyorlardı. Bu tür bir yaşam biçimi hayatını dini bir biçimde sürdürmek isteyenlerin yanı sıra, ekonomik olarak hayatını idame ettiremeyen kişilere de çekici bir seçenek sunuyordu.

Tüm bunlara karşın toplumda kadınların önem gördüğü noktalardan birisini din oluşturuyordu. Bizans kilisesinin en popüler ikonlarından birisi Mary Theotokos'un (Tanrı Annesi) kucağında Hz. İsa'yı tuttuğu ikondu. Bu dönem içerisinde çok sayıda kadın Azize ilan edilmişti. Örneğin 5. ila 6. yüzyıllar arasında yaşamış Azize Matrona saçını kesip hadım rolü yaparak Babylas ismiyle Konstantinopolis'te sadece erkeklerin katılabildiği manastıra katılmış, başrahip tarafından farkedilmesi üzerine Suriye'deki bir kadın manastırına gönderilmiş, burada gerçekleştirdiği çeşitli mucizeler neticesinde ünlenip Konstantinopolis'e geri dönerek kendi manastırını kurmuştu.

AFaAjnK.png

Meşhur Bizans Kadınları
Tarih sahnesine girmiş ilk Bizanslı kadın 1. Konstantin'in annesi Helena'dır. Helena meşhur bir biçimde Kudüs'ü ziyaret etmiş, burada kiliseler kurmuş, ihtiyaç sahiplerine yardımlar yapmıştı. Efsaneye göre Helena bu seyahati esnasında Hz. İsa'nın gerildiği çarmıhın kalıntılarını bulup bunları Konstantinopolis'e getirmişti. İskenderiyeli Hypatia tanınan bir filozof, bilim insanı ve matematikçiydi. Kendisi pagan görüşleri neticesinde çalıştığı üniversitenin Hristiyan misafirlerince tüy kalemlerle bıçaklanarak öldürüldü. 

Günümüzde belki de en çok bilinen Bizans İmparatoriçesi olan İmparatoriçe Theodora Justinyen'in karısıydı ve meşhur bir biçimde Konstantinopolis Hipodromunda aktrislik yapmaktan imparatoriçeliğe yükselmişti. Kocasına ülkenin zor durumlarında destek olarak 532 senesinde gerçekleşen Nika İsyanının bastırılmasını sağladı. Kendisi aynı zamanda günümüzde en beğenilen Bizans mozaiklerinden biri olan San Vitale kilisesinin mozaiklerinde yer almaktadır.

İmparatoriçe İrene kocası 4. Leo'nun 780 senesinde ölümü üzerine ilk olarak oğlu 6. Konstantin için naiplik yapmış, 797 senesinde Basileus unvanı alarak Bizans tarihinde bir ilki gerçekleştirmiş, ülkenin hükümdarı haline gelmişti. Entrikalar ve oğlunun kör edilmesi gibi olaylar hükümdarlığının oldukça karanlık bir itibara sahip olmasıyla sonuçlanmış, paranın her iki yönüne de kendi yüzünü bastırmış ilk ve tek Bizans hükümdarı olması tarihteki imajının daha da kötü bir hal almasına sebep olmuştur.

Bizans'ın meşhur kadın figürlerinden bir diğeri İmparator 8. Konstantin'in kızı Zoe'dir. İmparatorun erkek oğlunun olmaması neticesinde 1028 ila 1050 yılları arasında İmparatoriçelik yapmış, bu esnada kısa süreli bir biçimde 1042 senesinde ülkeyi kız kardeşi Theodora ile birlikte yönetmiştir. Zoe Bizans İmparatorluğu yapmış 5 isimle ilişkiliydi, bunların ilk 3'ü kocaları 3. Romanos (1028 - 1034), Paflagonyalı 4. Mikail (1034 - 1041) ve 9. Konstantin'dir. (1042 - 1055) İlk kocasını öldürmekle suçlanmış, bunun üzerine manastıra kapatılmış, 1041 senesinde ikinci kocasının ölümü sonrasında tahta geri dönmüştür. 11. yüzyıl Bizans tarihçisi Mikail Psellos tarafından kendisine dair kaleme alınmış renkli bir biyografi bulunmaktadır.

Şiirler ve mısralar kaleme almış çok sayıda meşhur Bizanslı kadın vardı ancak belki de aralarında en meşhuru Aleksiad'ı kaleme alan Anna Komnene'dir. Son olarak şair Kassia'dan bahsetmemek olmaz, 9. yüzyılda yaşayan Kassia İmparator Theophilos tarafından eş olarak seçilmemiş, bunun üzerine manastır hayatı yaşayıp burada müzik eşliğinde dini şiirler kaleme almıştır. Bunların birçoğu günümüz Ortodoks kiliselerinde halen kullanılmaktadır.
[+] 7 üye Duman nickli üyenin bu iletisini beğendi.
Cevapla
 




Konuyu Okuyanlar: 1 Ziyaretçi



Strategyturk Forumları

Strategyturk Forumları tüm Türk stratejiseverler için büyük ve kaliteli bir platform olma amacı güder. Forum içerisinde çok sayıda strateji oyunu için bölüm ve bu bölümlerde haber konuları, rehberler, mod tanıtımları, multiplayer etkinlikleri ve üye paylaşımları için alanlar yer alır.