İleti Sayısı: 124
Üyelik Yılı: 2017
Imperium:
0
18-04-2018, 19:31
(Son Düzenleme: 18-04-2018, 19:58, Düzenleyen: Ahmed-i Sani.)
Burada divan şiiri sevenler, divan şiirlerine merak duyanlar ve divan şiirine hakim olanlar rahatça sohbet edebilir. Allah'ın izniyle buradan divan edebiyatı ile ilgili içerik paylaşımı da yapacağım.
İnna lillahi ve inna ileyhi raciun.
İleti Sayısı: 124
Üyelik Yılı: 2017
Imperium:
0
21-04-2018, 18:15
(Son Düzenleme: 21-04-2018, 22:17, Düzenleyen: Ahmed-i Sani.)
GAZEL 1
mef’ûlü mefâ’îlü mefâ’îlü fa’ûlün
1. Hüsn ile sana öykünemez çün gül-i ra’nâ
Hüzn ile bana benzeyemez bülbül-i şeydâ
(Nasıl güzel gül, güzelliği ile sana benzemeye çalışmazsa, çılgın bülbül de gamı ile bana benzeyemez.)
ra’nâ: güzel; lâtif, hoş görünen
şeydâ: aşktan aklını kaybetmiş, dîvâne, düşkün, şaşkın
2. Cân almada nâzüklik ile la’lüne söz yok
Hâlün dahı bir dâne-durur fitnede ammâ
(İncelikle can almada dudağına diyecek yoktur; amma benin de fitne [çıkarma]’de benzersizdir.)
la’l: 1. kırmızı, al 2. kırmızı ve değerli bir süs taşı 3. dudak
3. Tuğrâsı berâtun yazılur ekseri altun
Rûyunda kaşun zerd olur ise n’ola şâhâ
(Ey şah [sevgili]! Yüzünde kaşın sarı olursa ne çıkar? Beratların tuğrası genelde altınla yazılır.)
rû: yüz, çehre
zerd: 1. sarı 2. solgun, soluk
4. Bezm içre sürâhî gibi kan ağladuğum bu
Sâkî lebüne kan yağı oldı mey-i hamrâ
(Ey saki! Meclis içinde sürahi gibi kan ağlamamın sebebi, kırmızı şarabın senin dudağına kan düşmanı olmasıdır.)
bezm: içkili, eğlenceli meclis, dernek
sâkî: 1. su veren, su dağıtan 2. kadeh, içki sunan 3. baldıra veya baldır kemiğine ait, onunla ilgili
leb: dudak
hamrâ: kırmızı, kızıl
5. İller yiye şeftâlûsını bâğ-ı cemâlün
Ey sîb-zekan Bâkî nice bir diye eyvâ
(Güzellik bahçesinin şeftalisini yabancılar yesin. Ey elma çeneli [sevgili]! Bâkî daha ne kadar “eyvâ” desin?)
cemâl: yüz güzelliği
sîb: elma
zekan: çene
“eyvâ” kelimesi hem ayva anlamına gelir hem de eyvay (eyvah)’ın hafifletilmişidir; tevriyeli kullanılmıştır.
Kaynakça:
Küçük, Sabahattin. Bâki ve Dîvân'ından Seçmeler. Ankara: Akçağ Yayınları, 2016.
Devellioğlu, Ferit. Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat. Ankara: Aydın Yayınları, 1982.
Dipnot: Her beytin altında lügatçe mahiyetinde hazırlanmış kısımlar tarafımızca ilave edilmiştir. Beyitlerin günümüze uyarlanmış şekillerinin yeterli olmayacağını düşünüp yukarıda belirttiğimiz gibi bir lügate başvurarak kelimelerin manalarını da verdik. Bundan sonra buraya eklediğimiz şiirlerde sırası ile beyit, beytin günümüze uyarlanmış şekli, beyitteki kelimelerin manaları ve son olarak gerekli gördüğümüz zaman da kısa açıklamalar olacak.
İnna lillahi ve inna ileyhi raciun.
İleti Sayısı: 124
Üyelik Yılı: 2017
Imperium:
0
21-04-2018, 21:16
(Son Düzenleme: 22-04-2018, 21:17, Düzenleyen: Ahmed-i Sani.)
GAZEL 2
mefâ’îlün mefâ’îlün mefâ’îlün mefâ’îlün
1. Nedür bu handeler bu ‘işveler bu nâz u istiğnâ
Nedür bu cilveler bu şiveler bu kâmet-i bâlâ
(Bu gülüşler, bu işveler, bu naz ve vurdumduymazlık nedir? Bu cilveler, bu naz ve edalar, bu yüce boy nedir?)
hande: gülme, gülüş
‘işve: güzelin, gönül aldatan, gönül çelen naz ve edası
istiğnâ: 1. aza kanat etme, tokgözlülük 2. ihtiyaçsızlık 3. nazlanma; ağır davranma 4. çekinme
cilve: 1. kırıtma 2. tecelli, görünme
şive: 1. naz, eda 2. söyleyiş, yerli veya yabancı konuşma tarzındaki telaffuz hususiyetinin bıraktığı umumi intibalar
kamet: boy, boybos
bâlâ: 1. yüksek, yukarı, üst, yüce 2. boy
2. Nedür bu pîç pîç ü çîn çîn ü ham-be-ham kâkül
Nedür bu turralar bu halka halka zülf-i müşgâsâ
(Bu büklüm büklüm, kıvrım kıvrım perçemler nedir? Bu alna dökülmüş kıvırcık saçlar, bu halka halka misk kokulu zülüfler nedir?)
pîç: büklüm, kıvrım, dolaşık
çîn: kıvrım, büklüm, çatıklık, buruşukluk
ham: eğri, bükülmüş
kâkül: alnn üzerine sarkıtılan kısa kesilmiş saç, kâhkül, perçem
turra: 1. alın saçı 2. kıvırcık saç lülesi 3. kumaşın etrafına çekilen kılaptandan süs
zülf: 1. yüzün iki yanından sarkan saç lülesi 2. sevgilinin saçı
müşg: misk
müşgâsâ: misk kokulu
3. Nedür bu ‘ârız u hadd ü nedür bu çeşm ü ebrûlar
Nedür bu hâl-i Hindûlar nedür bu habbetü’s-sevdâ
(Bu yanaklar, bu göz ve kaşlar nedir? Bu Hintli benler ve bu siyah tane nedir?)
‘ârız: 1. gelen 2. tesadüfi vaka 3. dağ, bulut vesaire gibi görmeye mani olan her şey 4. yanak
çeşm: göz
ebrû: kaş
hâl: vücutta husule gelen ben, nokta
habbetü’s-sevdâ: kalbin içindeki siyah nokta
4. Miyânun rişte-i cân mı gümiş âyîne mi sînen
Binâgûşunla mengûşun gül ile jâledür gûyâ
(Belin, can ipliği mi? Göğsün, gümüşten ayna mı? Kulağının memesi sanki gül, küpen de gülün üzerinde bulunan çiy tanesidir.)
rişte: 1. iplik, tire 2. ilgi, bağ 3. sanatkarane yapılmış bir yazıyı veya yapılmış bir yazıyı minyatürü çevreliyen tezhibin iç kısmına sınır olarak tek, çift, eşit, veya farklı kalınlıklarda çekilen çizgi
binâgûş: 1. kulak memesi 2. kulak tozu
mengûş: küpe
gûyâ: sanki
5. Vefâ ummaz cefâdan yüz çevürmez Bâkî ‘âşıkdur
Niyâz itmek ana cânâ yaraşur sana istiğnâ
(Bâkî âşıktır; senden vefa beklemez, cefalarından da yüz çevirmez. Ey sevgili! Ona yalvarıp yakarmak; sana da vurdumduymazlık, umursamazlık yakışır.)
istiğnâ: 1. aza kanat etme, tokgözlülük 2. ihtiyaçsızlık 3. nazlanma; ağır davranma 4. çekinme
İnna lillahi ve inna ileyhi raciun.
•
İleti Sayısı: 124
Üyelik Yılı: 2017
Imperium:
0
22-04-2018, 21:18
(Son Düzenleme: 22-04-2018, 21:18, Düzenleyen: Ahmed-i Sani.)
GAZEL 3
fâ’ilâtün fâ’ilâtün fâ’ilâtün fâ’ilün
1. Gülistân bezm-i şarâb u câm-ı mey güldür bana
Kulkul-i halk-i sürâhî savt-ı bülbüldür bana
(Şarap meclisi bana gül bahçesi, şarap kadehi de güldür; sürahinin boğazından çıkan sesler de bana bülbül sesi gibi gelir.)
gülistân: gül bahçesi
bezm: içkili, eğlenceli meclis, dernek
mey: şarap
kulkul: 1. ruhu hafif, eline ayağına çabuk 2. bir şeyin hareketinden, deprenmesinden çıkan ses
halk: 1. boğaz 2. tıraş etme
savt: ses
2. ‘Ârızunda ol iki zülf-i girih-gîrün senün
Suya konmış iki garrâ tâze sünbüldür bana
(Yanağının üzerine dökülmüş kıvrım kıvrım zülüflerin, bana suya konmuş iki taze sümbüldür.)
‘ârız: 1. gelen 2. tesadüfi vaka 3. dağ, bulut vesaire gibi görmeye mani olan her şey 4. yanak
girih-gîr: düğüm tutmuş
garrâ: 1. alnında beyaz bir lekesi, akıtması olan 2. ak, parlak, güzel, gösterişli, nümayişli, şatafatlı
3. Seng-i bî-dâdunla serde zahm-ı hûnînüm ki var
Gûşe-i destârda rengîn karanfüldür bana
(Senin merhametsizce attığın taşla başımda açılan kanlı yaram, bana sarığımın kenarında renkli [güzel] bir karanfildir.)
seng: taş
dâd: 1. adalet, doğruluk 2. ihsan, vergi
bî-dâd: merhametsiz
ser: 1. baş, kafa, kelle 2. baş, başkan 3. tepe, doruk 4. uç, kenar 5. nihayet, son
zahm: yara
hûnîn: kanlı, kana bulaşmış
gûşe: köşe, bucak
destâr: sarık, tülbent
rengîn: 1. renkli, parlak renkli; boyalı 2. güzel, latif, hoş 3. süslü
4. Mest ü medhûşam velî hâlî mey-i engûrdan
La’l-i nâbun hâleti keyfiyyet-i müldür bana
(Üzüm şarabını içmeksizin sarhoş ve hayran gibiyim. Dudağının saf ve parlak şarabının etkisi, bana şarabın etkisi gibi gelir.)
mest: sarhoş
medhûş: dehşete uğramış, şaşırmış; korkmuş, ürkmüş
velî: velakin, amma, fakat
engûr: üzüm
la’l: 1. kırmızı, al 2. kırmızı ve değerli bir süs taşı 3. dudak
nâb: 1. halis, saf, arı 2. katıksız 3. berrak 4. oluk
hâlet: hâl, suret, keyfiyet, nitelik
keyfiyyet: 1. nitelik 2. bir şeyin iyi veya kötü olması ciheti 3. bir hadisenin geçişi 4. madde, husus, iş
5. Haydar-i Kerrâr’ıyam meydân-ı nazmun Bâkıyâ
Nevk-i hâme Zülfekâr u tab’ Düldüldür bana
(Ey Bâkî! Nazım meydanının Hz. Ali gibi döne döne saldıran aslanıyım. Kalemimin ucu Zülfikar, şairlik yaratılışım da Düldül gibidir.)
Haydar-i Kerrâr: Hz. Ali’nin lakabı, döne döne saldıran aslan
nevk: sivri uç
hâme: kalem
tab’: 1. tabiat, huy, yaratılış 2. mühür, damga basma 3. kitap basma
İnna lillahi ve inna ileyhi raciun.
İleti Sayısı: 21
Üyelik Yılı: 2018
Imperium:
0
çok yararlı bir paylaşım olmuş teşekkür ederim.
•
İleti Sayısı: 3,980
Üyelik Yılı: 2019
Imperium:
52
"Bir mahalde dün dil ü dildârı gördüm âh âh
Yâr o yâr âşık o âşık ülfet ol ülfet değil.."
Pertev
(dün bir yerde yine sevgiliyi gördüm, seven aynı, sevilen aynı ama muhabbetleri aynı değil..)
•
İleti Sayısı: 3,980
Üyelik Yılı: 2019
Imperium:
52
"bir lebi gonca yüzü gülzar dersen işte sen,
har-ı gamda andelib-i zar dersen işte ben."
Baki
bir dudağı gonca yüzü gül bahçesi dersen, işte sen,
gam dikeninde inleyen bülbül dersen, işte ben.
•
|