27-07-2018, 20:53
(Son Düzenleme: 27-07-2018, 20:56, Düzenleyen: Phaeron.
Düzenleme Nedeni: düzeltme
)
(27-07-2018, 19:25)EspadadelAlba : Mussolini, son derece saldırgan milletçiliğe dayanan, otoriter bir yönetim kurmuş ve her alan totaliter rejim politikalarını benimsemiş bir devlet adamı. Eğitim görevlilerinin dahi kendisine bağlılık yemini etmesini isteyecek kadar psikopat bir adam bu. Onlar sana bağlılık yemini etse ne olur etmese ne olur? Bin iki yüz eğitim görevlisi senin mutlak iktidarına hiçbir şekilde tehdit oluşturmaz. Benim düşüncelerime ve okuduklarıma göre Mussolini, faşist olmayan hiçbir yönetim ile ittifak ya da anlaşma düşüncesine yanaşmaz. Hele ki bu devlet ani bir kararla sosyalist düşünceden ayrılıp saldırgan milletçiliği benimseyen, totaliter bir faşist rejimi ise. Yalnızca Mussolini değil diğer sosyalist ya da kapitalist rejimler de onun dahil olacağı bir anlaşma ya da ittifak düşüncesine yanaşmaz. Yirmi altıda Arnavutluk ile Dostluk ve Güvenlik Paktı imzalandığında ilk tepki gösterenler Yunanistan ve Yugoslavya idi. Otuz dört yılında imzalanan Balkan Antantı hakkında açıklama yapmaya bile gerek yok. Sırf İtalya'nın Balkan politikaları sebebiyle Türkiye ve Yunanistan ilk kez karşılıklı faydaya dayanan bir anlaşmanın parçası oldu. Yugoslavya ve Romanya da bu anlaşmanın bir parçasıydı. Arnavutluk ve Bulgaristan da katılacaktı ancak Mussolini'nin baskıları sebebiyle anlaşmanın dışında kaldılar. Hitler'in Avrupa'ya yaptığını Mussolini Doğu Akdeniz ve Balkanlar'a yapmıştır. Hitler ile Mussolini'nin düşünceleri arasında pek de bir fark olmadığını söylemek yanlış olmaz. Bu iki devlet adamının ittifak olacağı o dönemde gün gibi ortadaydı. Mussolini'nin Hitler ile ittifak olma düşüncesine karşı çıkan nüfuz sahibi tek adam Balbo idi. Bunun sebebi de Nazilere karşı duyduğu karşıtduygular değil de son derece realist ve ileri görüşlü bir asker, politikacı olmasından kaynaklanır. Tarihte yazdığı gibi de dost ateşi ile ölmemiştir. Apaçık bir cinayete kurban gitmiştir.
Mussolini'nin, İtalya'ya yaptığı en büyük iyilik onun gerçekleştirdiği kararlı ekonomik politikalarıdır. Bu sayede ülke o dönemde endüstriyel ve tarımsal olarak büyük bir canlılık kazanmıştır. Bunun dışında yaptığı hiç bir iyi iş yok. Kitaplara ve süreli yayınlara sansür getirerek basın özgürlüğüne ve eğitime darbe vurdu, demokrat ve sosyalist partileri zorla kapattırarak özgür düşünce varlığını yok etti.
Mış, miş ile tarih olmaz. Bu ikisi müttefik olmasaydı bile Rotterdam'ın başına ne geldiyse aynısı Roma'nın başına gelirdi. Teknolojik ve ağır silahlardan yoksun olan İtalya'nın kaderi Hollanda ile aynı olurdu.
Bence, gerek parti içi gerekse parti dışı, bağlılık yemini istemesini 20. yüzyılın otoriter doğasını düşünürsek oldukça normal kabul edilebilecek bir olay. Özellikle 2. Dünya savaşının sonuna doğru Almanya'da toplu intiharlar, Sovyetlerin sınırları içinde yapılan holodomor gibi bir soykırım olduğu düşünülürse, aslında bu otoriter dalgadan diğer ülkelere nazaran daha az etkilenen sadece bir iki ülke vardı diyebiliriz. Hatta İkinci Dünya savaşından sonra bile dünyanın bazı yerlerinde otoriterlik daha fazla güç bile kazandı, hatta bugün demokratik olarak adlandırdığımız bazı ülkeler bile geçici bir tek adam döneminden bile geçti (Japonya, Doğu Almanya vb.).
Tabii Mussolini diğer tüm partileri kapatması yüzünden eleştirilebilir ama şunu hatılamamız lazım ki o dönemde çoğu Avrupa ülkesi demokrasi kültürü bulunan yerler değildi, böyle bir durumda, bizim ara sıra Türkiye'de gördüğümüz gibi, politik partilerin genelde gereksiz, ara sıra da zararlı kurumlar olması gibi bir gerçeklik de karşımıza çıkar. İtalya'nın yaşadığı ekonomik sorunların bir nedeni de Sosyalist ve Komünist partilerin yarattığı grevlerin ekonomiye zarar vermesi vardı.
Ayrıca müttefiklerin savaş sırasında belkide dünyanın en otoriter kimselerinden biri olan Stalin ile masaya oturabildiği düşünülürse, bence daha tehlikeli bir tehdite karşı rahatlıkla Mussolini le masaya oturabilirlerdi. Bunlara ek olarak bu iki kimsenin müttefik olacağı bence sadece İtalya'nın Anschluss'a müdahale etmemesiyle ilk izlenimleri verdi, lakin Almanya ile savaşa girildikten sonra bir çok İtalyan bu ittifaki onaylamadı, örneğin Almanya ile yakınlaşmak için yayınlanan ''Irk Kanunları'' birçok parti üyesi tarafından eleştirilmiştir, lakin eleştirilmelerine rağmen çıkan antisemit kanunlar içlerinde bir çok ististanın bulunması yüzünden uygulanamamıştır.
Bunlara ek olarak şunu söylemeliyim ki ittifak kurulduktan sonra bile Almanların ve İtalyanların araları sıkı fıkı denemezdi, hatta ''Barbarossa'' operasyonunun yapılacağı operasyon öncesi İtalyanlara bildirilmemişti. Hatta, izlediğim bir belgesele göre, İtalyanlar iel Almanlar arasında yapılan antlaşmanın koşullarından biri Almanların 1942’den önce hiçbir savaş girişiminde bulunmamasıydı, bunun nedeninin endüstriyel kurulum için zamana ihtiyaç duyulması olduğunu söylüyorlar, yani Mussolini’de ‘’Abi bordo berelileri salacaksın 82 Marsilya 83 Kahire.’’ Cinsi bir adam değildi, kendisi de ülkesinin eksikliklerinin farkındaydı.
Balbo’nun bu ittifaka karşı çıkan tek kişi olduğunu söylemekse bilgiyi yetersiz aktarmak olur, Faşizm’in ideolojik babalarından biri olan Giovanni Gentile ile Dışişleri Bakanı ve Musollini’nin damadı olan Ciano’da bu ittifaka karşı çıkan kimseler arasındaydı, ve Mussolini’nin Ulusal Faşist Kongre tarafından görevinden alındığı düşünülürse böyle düşünen sadece onlar değildi. (Tabi Mussolini’nin indirilmesinde uzun süren savaş koşulları ve diğer bazı faktörlerin de etkisi büyüktü)
Ekonomik açıdan katılıyorum, İtalya’nın endüstrisi hiçbir şekilde savaşın başında Almanya’ya karşı tutunabilecek seviyede değildi, fakat İtalya’nın ekstra bir barış süreci yaşadığını, Almanya’nın neredeyse o bahsedilen tüm blok ülkeleriyle savaşta olduğunu ve üstüne üstlük Sovyet endüstrisine karşı savaştığını düşünürsek bence İtalyanlar kendini savunmaktan öteye bile geçebilirdi.
Yorumunuz için teşekkürler bu arada J