Fatih Kral William hayatı boyunca Normandiya için çalışmış çabalamış ve sonunda Britanya'yı ülkesi ve daha çok kendisi için feth etmişti. William artık fethe doymuştu, meydanı çocuklarına bırakmak niyetindeydi. Kendisi Londra'da huzurlu bir ölüm için kalmaya karar vermişti. 3 oğlu olan William'ın 2 oğlu artık kurduğu büyük krallığı meydanda yönetebilecek yaşta ve kapasitedeydi. Ortanca oğlu Robert'ı eski başkent Caen'de bırakmıştı. İlk işi ona mektup göndermek oldu. Mektubu şöyleydi:
''Oğlum Robert,
Ben artık savaş alanlarında olmayacağım. Bu yüce krallığı sana ve ağabeyine bırakıyorum. Taht yaşından dolayı ağabeyinin
hakkı ama kendini her duruma hazırlamalısın. Ancak yüce bir kral kalesinde oturmamalı. Bir gün kral olmak istiyorsan kendini
savaş alanında kanıtlamalısın. Güney'deki tüm yetkiyi sana bırakıyorum. Caen'deki garnizon ve batıdaki başında Lewes'in
bulunduğu birlik artık sana hesap verecek. Tabii sende bana.''
Robert savaşmayı pek sevmeyen bir adamdı zira savaş yeteneği de yok. Babası ve ağabeyi Caen'den ayrıldıktan sonra zaten kendi liderliğini tüm Caen topraklarına kabullendirmiş durumdaydı.Mektubu aldıktan sonra sevgilisi ile de paylaştı ve sevgilisinin yaptığı tatlı oyunlar onun Londra'göz dikmesine sebep oldu. Bunun üzerine kesinlikle fetih yapması gerektiğini düşündü. Krallığa toprak katmalıydı. Babası gibi fatih olmalıydı. Ancak bunun için yeterli cesareti yoktu. Batıdaki birliklerin başındaki yüzbaşı Lewes'e bir mektup yazdı ve ondan Rennes'i Prens Robert adına feth etmesini istedi.
William büyük oğlu ve varisi Rufus ile çoktan konuşmuştu ve Rufus yolunu çizmiş birliklerini toplamıştı. York'u düşürmeye için gidiyordu. Birliklerine o bölgede yaşayan Gal halkından takviye aldı. İstihbaratı kuvvetliydi. Richard adındaki ajanı hem bölgeyi hemde rakibin sayısını iyi biliyordu. Rufus hiç zaman kaybetmeden York'a saldırdı ve neredeyse kayıp vermeden bölgeyi ele geçirdi. Şimdi tek yapması gereken babasına zaferini bildirmekti...
Kral Philip Frenklerin büyük lideri. Frenk halkı Philip için hep 'le Grand Chevalier' olarak bahsederdi. Philip'in 2 büyük 2 küçük çocuğu vardı. Bu ona mutluluk ve güven veriyordu. Şöyle ki 4 çocuğunun olması soyunun devam etmesinin olasılığı arttırıyordu ve dahası aynı yaşta olmamaları taht için mücadele etme şanslarını azaltıyordu. Çünkü küçük çocukları Michiel ve Henry'nin abileri Louis olan yaş farkı 20'ydi.
Philip krallığının güvenliğini oğlu Louis'ye ve dostu ve generalleri olan 3 cesur adama bırakmıştı. Louis İberya'nın önünü beklerken, Perrin Gassou ticaret şehri olan Marsilya'nın başındaydı. Guillemot de Lyon Angers topraklarından sorumluydu. Raoulet Poitevin de Rheims'in başındaydı.
Philip uzun süredir sınırlarını genişletmek çin plan yapıyordu ve en sonunda bu planı bitirdi. Planına göre oğlu Louis Bordeaux'u, Perrin Gassou Ajaccio'u, Guillemont de Lyon Rennes'i, Raoulet Poitevin Dijon'u kuşatıcaktı. Kendisi ise Bruges'i. Philip gerekli mektupları yazdı planını bildirdi ve asi topraklarını bir bir ele geçirme tutkusu ile Paris kapılarından çıktı.
Bruges yolundayken kendisi şaşırtıcı ve önemli bir mesaj geldi. Guillemot de Lyon Rennes'in İngilizler tarafından kuşaltığıdını bildirmişti. Kendisi şehrin yakınındaki ormana konuşlanmış ve emirlerini bekliyordu. Philip zeki bir adamdı. İngilizlere saldırma niyetindeydi fakat önce kayıp vermelerini istedi. Guillemot'a cevap yazdı. ''Rennes'e mesafeni koru. Bırakta İngilizler ve Asiler birbirini yesin. Sonuç ne olursa olsun savaştan sonra Rennes'i kuşat.''
İspanya Kralı Alfonso, büyük bir kral, savaşmayı seven ve savaşmayı epey iyi bilen bir adam. Oğlu Rodrigo pek çirkin bunun aksine iki tane güzeller güzeli kızı var. Alfonso komşusu ve katolik dostu olan Portekiz Kralı'yla müttefik olup kapısındaki müslüman düşmanı İberya'dan atma niyetinde. Anlaşmanın detaylarını konuşmak ve genç Portekiz prensinin kalbini çalması için büyük kızı Urraca'yı Lisbon'a doğru gönderdi. Ancak istihbaratı hakkı olan Valencia'da El Cid adlı bir adamın kendi devletini kurma çabalarını masasına getirdi. Masasını devirerek yerinde kalktı ve hizmetçisine zırhını hazırlamasını söyledi zira Valencia fethi yakındı. Hemen ulağına Valencia sınırında bekleyen generali Vaasco'ya iletmesi için bir mektup yazdırdı.
''Birliklerini topla ve Valencia'ya doğru ilerle.Ben 120 atlıyla size yetişicem ve kuşatmayı kendim yöneticem.''
Dediği gibi Toledo'dan 120 atlıyla birlikte yola çıktı...
İskoç Kral Malcolm, 4 oğlu olan savaşçı bir adam. Britanya'yı kendi hakkı olarak görüyor ve oğullarından en büyük isteği ölmeden önce Britanya'nın her yerinde İskoç bayraklarının sallandığı görmek.
Malcolm'a kimin yazdığı belli olmayan bir mesaj geldi.
''Normandiyalılar York'a kadar geldi. Buna dur demiycek misiniz? Hani Britanya biz İskoçlarındı hani nerde bize vaad ettiğin topraklar hani nerde savaşçı ruhun !!! ''
Malcolm mesajı alır almaz kan beynine sıçradı ve oturduğu yerden kalktı atına atladı. Yanına 120 atlısını da aldı ve sınırda bekleyen büyük oğlu Edward'ın yanına geldi.Aralarında şu dialog geçti.
Malcolm: Yanına tüm süvarilerini al yarın sabah York'a doğru yola çıkıyoruz.
Edward: Ne! Nasıl!? Baba, York'u düşürecek kadar süvarimiz yok.Bu çılgınlık olur.
Malcolm: Geliyor musun!? Gelmiyor musun!? Babanın zaferine ortak mı olacaksın yoksa korkak karılar gibi burda mı
bekleyeceksin?
Edward: Anlamıyorsun. Acelemiz nedir? Bırakta ordu toplayalım. Neden 500 kişiye karşı sadece 280 atlı gidiyoruz?
Malcolm: York'a girmemelilerdi York bizim toprağımızdı anlıyor musun? Onların orda olmasına bir an bile dayanamıyorum. Bu konuşma bile fazla uzadı yarın sabah yola çıkıyoruz!
Malcolm söylediği gibi yapmıştı.Atlılarını yanına aldı ve en kısa sürede York'a geldi. 1 gün atların ve adamların dinlenmesini bekledi. Sonra ise atlarını İngilizlerin üstüne sürdü.
Malcolm süvarilerine savaş öncesi bir konuşma yaptı.
''Bugün burda olmanızın sebebi benim isteğim olmasın bu gün burda toplanmış olmanızın sebebi piç ingilizler olsun. Eğer savaşmak istemeyen korkak varsa gitsin o piçlere katılsın ve benim kılıcımla ölsün!''
İskoçlar York'u 4 bir yandan sardı ve merkezde toplanmış olan İngilizlere saldırdılar.
Malcolm kalabalık bir İngiliz grubunun arasına girmişti bile, kılıcını her savurduğunda bir can daha alıyordu.
İngilizler neye uğradıklarını şaşırmıştı, her geçen saniye sayıları azalmaktaydı.
Ancak kahraman bir İngiliz mızrakçı Malcolm'a ölümcül bir hasar vermeyi başarmıştı. Büyük Kral atıyla birlikte yere yığılmıştı.
Kralın ölmesi İskoçları daha bir ateşledi, öfkeyle ve intikam duygusuyla saldırdılar. Babasının ölümü Edward'ın gözlerini karartmıştı, kendini bilmezcesine İngiliz birliklerinin üzerine koştu.
Öyle delicesine savaşıyordu ki, İngilizler ancak kalkan tutabiliyordu, lakin göğüsüne yediği bir ok sonrası oda babası gibi savaş alanında can verdi.
Edward'da ölmüştü ancak İskoçlar savaş alanını terketmediler, her iki taraftada askerler krallarına, ülkelerine o kadar bağlıydılarki hiç biri teslim olmadı.Savaş bittiğinde York'ta sadece 20 İskoç ayakta durabiliyordu.
Britanya tarihi adına çok kanlı bir gün olmuştu. İskoçlar hem Krallarını hemde veliaht prenslerini kaybetmişlerdi. İngilizler büyük bir sevgi besledikleri veliaht prenslerini kaybetmişlerdi.
Malcolm'un ikinci oğlu Edmund, herşeyden habersiz Edinburg'da avlanıyordu...
İberya'nın içlerine kadar ilerlemiş Müslümanlar.Savaşçı ancak zalim olmayan müslümanlar. Sultan Tahar'ın liderliğinde Afrika'da Cezayir ve Fas, İberya'da Kurtuba ve Gırnata. Büyük bir devlet ve 3 varis. Yaşlı babalarının ölümünden sonra başa geçmek isteyen 3 varis.
Hristiyanlarla asla barış yapmayıp İslam için savaşmak için doğan ve yaşayan Tahar Sultanlığı halkı ve yöneticileri. Savaşa her zaman hazırdı.
Sultanlığın muhtemel varisi Miswar birşey yapmak istiyordu. Başa geçe bilmek için bir şey. Yaş avantajının dışında işini kolaylaştırıcak ve hatta garantileştirecek bir şey. Hep babası Tahar gibi fetihler yapmak istemişti ancak babası nedense onu savaştan uzak tutmuş eğitim ve devlet yönetimini önemsemişti. Miswar'ın istediği bu değildi. Marrakesh'in boğucu sıcağı onu daha da boğmaya başlamıştı. Buradan gitmeliyim diyordu kendi kendine İberya'ya gitmeliyim. Sonunda karara vardı Miswar. Gemiyle Gırnata'ya gidecekti. Orada hem hava daha güzeldi hemde çok istediği savaşlara katılabilecekti. Gerekli düzenlemeleri yaptı ve yola koyuldu.
Cezayir'deki Qasim ise kendine hizmet edecek yeni savaşçılar topluyordu.
Portekiz Kralı Henrique, bunca zaman ülkesini barış içerisinde yönetmişti. Oğlu Affonso ve kızı Maria büyümüşlerdi. Henrique barış taraftarı bir adamdı. Donanmasına ve parasına güveniyordu.
İspanyol prensesin yola çıktığı haberi alınınca, Affonso, yanına güç gösteri yapmak için birazda birlik alarak sınıra doğru ilerledi. Düşman kapıdaydı, kaybedecek vakit yoktu. Bu sayede görüşmeler hızlanacaktı.
Prenses Maria ise çocukluğundan beri -şimdi ülkenin Pamplona eyaletinden sorumlu- General Johao'ya aşıktı. Johao bu genç kızın aşkını kullanıp bir gün Portekiz tahtına oturmak niyetindeydi. Dahası kendini güçlendirmek adına, Pamplona'da sürekli asker yetiştiriyordu. Ordusu yeterince kalabalık olmuştu ki Zaragoza'ya doğru yola çıktı. Prenses Maria ise babasının bu ilişkiyi onaylamayacağını bildiğinden gizlice Pamplona'ya doğru yola çıktı ancak abisi Kuzey yolunda olduğundan, geçebileceği tek yol Tahar Sultanlığından geçiyordu. Fakat Prensesin bilmediği birşey vardı, kralın özel ajanı Lopo Periz onu takip ediyordu.