Modern Tarih: 1953 İran Darbesi (1953)
#1
Fe5Qej8.jpeg

1953 İran Darbesi, Ajax Operasyonu olarak da bilinen Amerika Birleşik Devletleri ve Birleşik Krallık tarafından Muhammet Musaddık hükümetine karşı düzenlendi. Bu darbe girişimi Amerika'nın barış dönemindeki bir hükümeti devirmeye yönelik ilk girişimidir.

Her şey İran meclisinin AIOC (Anglo-Iranian Oil Company) şirketini kamulaştırmasıyla başladı. Britanya ilk olarak bu hamleye karşı İran'a ambargo uygulamayı kararlaştırsa da, bir süre süre Winston Churchill ve Eisenhower hükümeti İran hükümetini devirme kararı aldılar. 1953 senesinde gerçekleşen darbe sonrasında General Fazlullah Zahidi önderliğinde ülkedeki monarşinin gücünü arttıran bir hükümet kuruldu. CIA tarafından paylaşılan dosyalara göre 19 Ağustos tarihinde Şah yanlısı gruplar eylem düzenlemeleri için teşvik edilmişti. Bu eylemler sonrasında 200 ila 300 kişi hayatını kaybederken, Musaddık tutuklanıp Şah'ın askeri mahkemelerinde vatana ihanetle suçlanacaktı. Musaddık 3 sene hapiste kaldıktan sonra hayatının geri kalanını ev hapsinde geçirirken, kendisinin birçok destekçisi idamla cezalandırılmıştı. Darbeden 60 yıl sonra, 2013 senesinin Ağustos ayında Amerika Birleşik Devletleri yayınladıkları belgelerle hem darbenin planlanmasında hem de gerçekleştirilmesinde rol üstlendiğini kabullendi.

Darbeye Giden Süreç
1901 senesinde William Knox D'Arcy 20 bin sterlin karşılığında (günümüzde 2 milyon sterlin) Muzaffereddin Şah'tan 60 yıl petrol arama ayrıcalıkları satın aldı. Şah, firma tarafından hesaplanan gelirin sadece %16'sını almayı kabul etmişti. 1907 senesinde D'Arcy İran'daki yatırımlarını sonlandırıp mülklerini Burmah Oil Company'e bıraktı. Burmah Oil 1908 senesinde yerin 360 metre derinliğinde petrol bulmayı başarmıştı. Birinci Dünya Savaşında İran'ın stratejik konumunun artması, Britanya hükümetinin Burmah Oil'i satın almasıyla sonuçlandı.

İran 19. yüzyılın başından bu yana Rusya ile Britanya arasında bir nüfuz savaşı coğrafyası niteliği taşıyordu. Meşrutiyet Devrimi esnasında Britanya'nın ülkenin iç işlerine karışması halkı galeyana getirmişti. Gerçekleşen eylemler sonrasında Muzaffereddin Şah kendi yetkilerini kısıtlayan 1906 Anayasasını onaylamak zorunda kaldı. Bu anayasayla birlikte yasama hakkı demokratik yollarla seçilen milletvekillerinden oluşan bir meclise verilmişti. Her ne kadar kendi içerisinde demokratik bazı atılımlar içerse de, anayasa şaha "ferman" adı altında bağlayıcı kararnameler çıkartma hakkı tanıyor, meclisten güvenoyu alması durumunda başbakanı kovma yetkisi veriyor ve hatta meclisi feshetme hakkı sunuyordu.

Meşrutiyet Devrimi hem Britanya'nın hem de Rusya'nın hoşuna gitmemişti. Bu sebeple Muzaffereddin Şah'ın oğlu Muhammed Ali Şah'ı destekleme kararı aldılar. Muhammed Ali Şah demokratik hükümete son verme peşindeydi, ancak bu girişimi 1910 senesinde Settar Han tarafından sona erdirildi. Birinci Dünya Savaşının ardından İran'ın %16 pay aldığı antlaşma tekrardan gündeme geldi. 1921 senesinde darbe sonrası hükümetin başına General Rıza Pehlevi geçti. 1925 senesinde Meclis Ahmet Şah'ı tahttan indirerek Rıza Pehlevi'yi İran'ın Şahı ilan etti.

Rıza Pehlevi 1930 senesinde Kaçar hanedanının D'Arcy imtiyazına son verme girişimlerinde bulundu. Yapılan müzakereler sonrasında varılan maddeler yine Britanya'nın lehineydi, ancak D'Arcy imtiyazı bir nebze hafiflemişti. 21 Mart'ta Rıza Pehlevi ülkenin adını İran olarak değiştirdiğini duyurdu. Bunun sonucunda Anglo-Persian Oil Company (APOC), ismini değiştirerek Anglo-Iranian Oil Company (AIOC) oldu.

IFjRbmJ.jpeg

Muhammet Rıza Pehlevi, sağda Nematullah Nassiri.

1941 senesinde Almanya'nın Sovyetler istilasıyla birlikte Britanya güçleri ve Kızıl Ordu İran'a giriş yaptı. Britanya güçlerinin İran'a girme sebebi petrol yataklarını korumakken, Kızıl Ordu Sovyetlere erzak taşıyacak demir yollarını korumayı hedefliyordu. Britanya güçleri Rıza Pehlevi'yi yakalayıp tahttan indirdi ve sürgüne gönderdi. Kendisinin ardından tahta 22 yaşındaki oğlu Muhammet Rıza Pehlevi geçti. Yeni şah babasından farklı olarak çok daha ılıman, ancak bir o kadar da kararsız bir profile sahipti. 1940'lı yıllarda Rıza Pehlevi'nin otoriter politikaları hükümet tarafından birer birer sona erdirildi ve büyük oranda demokrasi yeniden devreye girmiş oldu.

İkinci Dünya Savaşının ardından Britanya ordusu İran'dan çekilse de, Stalin liderliğinde Sovyetler İran sınırlarında Azerbaycan ve Mahabad isminde iki farklı "Halkın Demokratik Cumhuriyetini" destekliyordu. 1946 senesinde yaşanan bu kriz Amerika'nın devreye girmesiyle sona erdi. İran'daki milliyetçi isimler ülkedeki yabancı müdahalelerden, özellikle petrol tavizlerinden büyük rahatsızlık duymaktaydı. Britanya'nın kontrolündeki AIOC, İran'ın ödenen miktarın gerçekten elde edilen kârın %16'sı olup olmadığını denetlemesine dahi izin vermiyordu.

9Geydjk.jpeg

Muhammet Musaddık

Kriz Başlıyor
1949 senesinde yaşanan bir suikast girişiminin ardından Şah'ın siyasetteki rolü gittikçe artış gösterdi. Halkın desteğini arkasında bulan Şah, kendi yetkilerini arttırmak için çeşitli girişimlerde bulundu. Musaddık'a göre Şah hükmetmeli, ancak yönetmemeliydi. Musaddık önderliğinde Şah'ın otoriter politikalarına karşı "Ulusal Cephe" isminde bir koalisyon kuruldu. Bu koalisyonun ana hedeflerinden birisi ülkedeki petrol üretimini kamulaştırmaktı.

1951 senesinde Ulusal Cephe mecliste çoğunluğu elde etmeyi başardı. İran'ın anayasasına göre Şah bir başbakan seçmeli, meclis de bu başbakan için güvenoyu çıkartmalıydı. Petrol üretiminin kamulaştırılmasına karşı çıkan başbakan Hacı Ali Razmara İslam Fedaileri ismindeki bir grup tarafından öldürülmüştü. İslam Fedailerine Ruhullah Hümeyni'nin hocası Ebul-Kasım Kaşani liderlik ediyordu. Güvenoyunun ardından Muhammet Musaddık yeni başbakan olarak görevine başladı. Ulusal Cephe'den gelen baskı sonucunda Razmara'nın katili Halil Tahmasebi affedilip serbest bırakıldı. İslam Fedaileri kamulaştırmaya karşı isimlere saldırılar düzenliyor, Ulusal Cephe'nin askeri kanadı gibi davranıyordu.

Şah ve Başbakan birbiriyle düşmancıl bir ilişkiye sahipti. Bu düşmancıl ilişkinin bir sebebi Musaddık'ın Kaçar hanedanıyla kan bağının olmasıydı, ancak ana sebep Musaddık'ın ülkede monarşinin tamamen sembolik bir makam olması gerektiği görüşüydü. Musaddık Ulusal Cephe'yi ve petrol üretiminin kamullaştırılması üzerinden elde ettiği halkın desteğini Şah'ı kenara sıkıştırmak ve ülkedeki etkisini azaltmak için kullanmaya çalışıyordu. Tüm bunlara rağmen 1952 senesinde Şah Musaddık'ı görevinden alıp yerine Ahmet Kavam'ı getirmeye çalıştı, ülke genelinde baş gösteren eylemler sonrasında Musaddık'ı tekrardan başbakan yapmak zorunda kaldı.

Om0bd5A.jpeg

General Fazlullah Zahidi

Abadan Krizi
1951 yılının sonlarında İran Meclisi petrol üretiminin kamulaştırılması tasarısını kabul etti. Bu hamle sonrasında Musaddık bir halk kahramanı konumuna gelmişti. Birçok İranlı yüzyıllar sonra ilk kez ülkelerinin kontrolünü geri kazandıklarını düşünürken, bir o kadarı da bu kamulaştırma sonrasında ekonomik durumlarının güçleneceği düşüncesine sahipti.

Britanya açısından bakıldığında, karşıda demokrasiyle başa gelmiş, arkasında halkın desteğine sahip bir hükümet vardı. Muhammet Musaddık AIOC ile tekrardan masaya oturma girişimlerinde bulunsa da, Britanya bunu reddetti. Musaddık'ın planı Romulo Gallegos önderliğinde Venezuela hükümetinin Creole Petroleum ile yaptığı antlaşmanın benzerini yapmak, elde edilen kârı %50 %50 bölüşmekti. Amerika Birleşik Devletleri bunun kabul edilmesini önerse de, Britanya teklifi reddetti ve İran hükümetini devirmek için girişimlere başladı.

1951 senesinin Nisan ayında Amerikalı diplomat Averell Harriman İran'a gelerek Şah ile görüştü. Şah Harriman'ın yardım talebini "halkın desteği göze alındığında kamulaştırmaya karşı bir cümle bile kuramam" şeklinde yanıtladı. Tahran'da bir basın toplantısı düzenleyen Harriman'a gazetecilerden birisi "Biz ve İran halkı Başbakan Musaddık'ı ve kamulaştırmayı destekliyoruz" şeklinde bağırdı, bunun üzerine diğer gazeteciler de çığlıklar ve alkışlar eşliğinde odayı terk etti.

22 Ağustos'ta Britanya gemileri Abadan'ı ablukaya aldı ve İran'a çeşitli ekonomik yaptırımlar uyguladığını açıkladı. Bu ekonomik yaptırımlar neticesinde İran petrol yataklarında İngiliz personelin çalışmasına yasak getirildi. İngiliz çalışanların ayrılmasının ardından İran İngiliz olmayan tekniker ve mühendis bulabileceğinden emindi, ancak işler pek öyle gerçekleşmedi. Amerika, İsveç, Belçika, Hollanda, Pakistan ve Batı Almanya kamulaştırılmış İran petrol yataklarında işçi çalıştırmayı reddetti. İran'ın kapısını çaldığı devletlerden sadece İtalya olumlu yanıt vermişti.

q7CzIxD.jpeg

Başbakan Clement Attlee Abadan bölgesini işgal etmeyi değerlendirse de, nihayetinde donanma aracılığıyla ambargo uygulanmasında karar kılındı. 1952 senesinde Kraliyet Donanması Rose Mary ismindeki İtalyan tankerin önünü kesti ve taşıdığı malın çalıntı olduğunu söylerek Britanya'nın Aden'deki limanına yanaşmaya zorladı. Britanya'nın İran'dan ithal edilen petrol tankerlerinin önünü kestiği söylentisi İran'ın petrol ithalatını ortadan kaldırmaya yetti. İran artık istediği gibi kendi petrollerinin tek sahibiydi, tek sorun bu petrolü başkasına satamıyordu.

Bu durum İran siyasetinde kırılma anı oldu. Meclis Başkanı konumuna gelmiş olan Ebul-Kasım Kaşani Musaddık'a karşı söylemlere başlamıştı. Seneler 1953'ü göstermeye başladığında Kaşani taraf değiştirerek Şah'a daha yakın bir profil çizmeye başlayacaktı. Tüm bunlar yetmezmiş gibi Sovyetler Birliğini destekleyen ve sadece 4 yıl önce Şah'ı öldürmeye çalışmış Komünist Tude Partisi askeriyeye sızmaya başlamıştı. Tude Partisi Musaddık'ı destekleyen eylemler düzenlese de, asıl amaçları Komünist olmayan grupların itibarını azaltmaktı. İslam Fedailerinin saf değiştirmesi üzerine Musaddık Tude ile gayiresmi bir ortaklık başladı ve bir bakıma Tude Ulusal Cephe'nin yeni askeri kanadı haline geldi.

Tude Partisinin yükselişiyle birlikte İran'da artan Britanya karşıtlığının ve İran milliyetçiliğinin bir Sovyet planı olduğu argümanını üreten Britanya, İran'ın tamamen Sovyet nüfuzuna girmek üzere olduğunu ileri sürerek Amerika'nın Soğuk Savaş psikolojisinden yararlanmayı başardı. Bu zamana kadar Britanya ile aynı şekilde yaklaşmayan Amerika'da 1953 senesinde kurulan Eisenhower hükümeti meseleye Britanya ile aynı pencereden bakıyordu.

Halk yavaş yavaş ülkenin içerisinde bulunduğu ekonomik çöküşten dolayı Musaddık'ı suçlamaya başlamıştı. Siyasi gerilim öyle bir boyuta ulaşmıştı ki sokaklarda eylemler ve çatışmalar bir norm haline gelmişti. Arkasındaki halk desteğini kaybetmeye başladığını gören Musaddık her geçen gün daha otoriter bir hal almaya başlamıştı. Kendisine ve hükümetinin bir kabine üyesine yapılan suikast girişiminin ardından düzinelerce muhalif ismin hapse atılmasını emretti, bu da halk arasında Musaddık'ın diktatörleştiği görüşünü yaydı. Tude Partisinin Musaddık ile olan yakın ilişkisi komunizm karşıtı grupları da Musaddık'ın karşısına getirmişti.

Meclisteki gücünü kaybettiğini gören Musaddık, referanduma giderek halktan meclis ile hükümet arasında bir seçim yapmalarını istedi. Referandum sonucu %99.9'uyla meclis feshedildi. Muhalifler referandumu şaibeli buluyordu. Demokratik yollarla seçilen başbakanın bu demokrasi karşıtı hareketi sonunu getirecek hamlelerin başlangıcı olmuştu.

ukpF89T.jpeg

Ajax Operasyonu
Ajax Operasyonunun ana mazeretei Musaddık'ın meclisi feshetmesi, tüm gücü kendisinde ve kabinesinde toplamasıydı. CIA'in devreye girmesiyle birlikte Şah Musaddık'ı görevden alıp yerine General Fazlullah Zahidi'yi atadığını duyuran bir ferman yayınladı ve ikinci eşi Süreyya İsfendiyari ile birlikte Kuzey İran'a tatile çıktı. 15 Ağustos'ta Albay Nematullah Nassiri Şah'ın kendisini görevden aldığı kararnameyi Musaddık'a sundu. Musaddık büyük ihtimalle Komünist Tude Partisi sayesinde olaydan haberdardı ve fermanı reddederek Nassiri'yi tutuklattı. Darbe sonrası yargılamada Musaddık anayasaya göre Şah'ın meclis onayı olmadan Başbakan'ı görevden alma yetkisi olmadığını savunacaktı.

Darbe girişiminin ardından halk sokaklara döküldü, bunu gören Şah ikinci eşiyle birlikte Bağdat'a hareket etti bir süre sonra oradan İtalya'ya geçti. Musaddık darbe girişimcilerinin tutuklanmasını emredip, planın tamamen başarısız olduğunu düşünerek halka evlerine geri dönmeleri çağrısında bulundu. Ülkenin zengin kesimi Şah'ın ülkeyi terketmesinden, komünizmin gelmesinden ve Musaddık'ın muhalifleri tutuklatmasından rahatsızlık duymaktaydı. General Zahidi CIA'den gelen finansmanla Behbahani başta olmak üzere diğer Şah yanlısı isimlerle bir araya gelerek bu rahatsızlıklar üzerinden bir plan kurdu.

aL0mEmz.jpeg

19 Ağustos'ta Tude Parti üyesi kılığına girmiş isimler, gerçekten Tude Parti üyesi olan kişileri de ikna ederek bir "komünist devrim" söylemi ortaya attı. Tude üyeleri sokaklara dökülerek kapitalizm sembolü olarak gördükleri mağazarala saldırılar düzenliyordu. Bunun üstüne ikinci bir grup, bu sefer "Şah destekçisi" olarak görünerek bu "komünist devrime" karşı İranlıları örgütleme görevi üstlenmişti. Durum dışarıdan bakıldığında komünist Tude Partisiyle vatansever Şah yanlıları arasında bir çatışmaya dönüşmüştü. Zahidi komutasında ordu bu esnada harekete geçerek tüm devlet binalarında kontrolü sağladı. Musaddık evine açılan bir tank ateşi sonrasında teslim oldu. Haberi aldığında "beni sevdiklerini biliyordum" diye yanıtlayan Şah, tüm bu olaylar yaşanırken İtalya'da bir otelde ikamet etmekteydi. Şah birkaç gün sonra CIA direktörüyle birlikte Tahran'a geri döndü, Zahidi de başbakan olarak Musaddık'ın yerini aldı.
[+] 4 üye Duman nickli üyenin bu iletisini beğendi.
Cevapla
 




Konuyu Okuyanlar: 1 Ziyaretçi



Strategyturk Forumları

Strategyturk Forumları tüm Türk stratejiseverler için büyük ve kaliteli bir platform olma amacı güder. Forum içerisinde çok sayıda strateji oyunu için bölüm ve bu bölümlerde haber konuları, rehberler, mod tanıtımları, multiplayer etkinlikleri ve üye paylaşımları için alanlar yer alır.