Kabe Baskını
20 Kasım sabahı Müslümanların kutsal mekanı Mekke'de islam dünyasını çok derinden etkileyen bir olay yaşandı. Kâbe İmamı Şeyh Muhammed el-Subayyi alana toplanmış yaklaşık 50-100 bin müslümana sabah namazı kıldırdıktan sonra bir anda ortaya çıkan kimliği belirsiz kişiler imamı kenara itti ve mikrofonu ellerine alarak, ses sistemini ele geçirdiler. Müslümanlar, neler olduğunu anlamaya çalışırken bir anda "Allahu Ekber" nidaları ve silah sesleri duyulmaya başlandı. Mikrofonu tutan kişi "Suudi rejiminin hak dinden saptığını, Mehdi'nin geldiğini ve şu anda aralarında dolanan Muhammed bin Abdullah el Kahtani olduğunu ve o'na biat edilmesini" istedi.
Baskın Öncesi
Baskın iyi planlanmış ve hazırlanılmıştı. İçerisinde Kabe’nin de yer aldığı, Mescid-i Haram'ın alt katlarına ve dehlizlerine çok öncesinden aylar boyunca silah, mühimmat ve yiyecek depolanmış. Dehlizlerin şehre giden uzantıları tutulmuş ve baskından sonra güvenlik kuvvetlerinin Haremi- Şerif'e girmelerini imkanız hale getirmişlerdi.
Baskının hemen ardından gizlenmiş bu teçhizatı ele geçiren silahlı kişiler savunma düzenine geçtiler. Önce mescidin kapıları kapatılarak içerisindeki ses düzeneği ele geçirildi ve yüksek noktalarda savunma, minarelerde sniper pozisyonları alındı. Minarelere çıkan baskıncılar, Kabe'yi çeviren Suudi askerlerin her hareketini görebiliyor ve alınan her tedbire kurşunla karşılık veriyorlardı. Kutsal mekana olan hassasiyetten dolayı Suudi ordusunun eli kolu bağlanmıştı.
Cuheyman el-Uteybi
Baskının liderliğini yapan 42 yaşındaki Cuheyman el-Uteybi'nin babası ve dedesi Kral Abdülaziz'e karşı ayaklanmış olan Suudi İhvanı'na mensuptu. Uteybi, monarşinin nasıl 'gerçek' Suudi devletine ihanet içerisinde olduğu hikâyeleriyle büyümüştü. 19 yaşında Ulusal Muhafız Ordusu'na katılmış, Askeri eğitimi baskının planlamasını yaparken kuşkusuz işine yaramıştı.18 yıl sonra ayrılmış ve Medine'ye taşınarak İslam Üniversitesi'ne girmiş ancak oradan da üniversite monarşiye çok bağlı olduğu için ayrılmış, Riyad'a yerleşmişti. Selefi ve Vahhabi inanışları doğrultusunda İslam'a Çağrı adlı bir grup kurarak kendine taraftar toplamıştır. Daha sonra kız kardeşiyle evlendiği Muhammed bin Abdullah el Kahtani ile de monarşi karşıtı bir gösteri sonrası hapishanede tanışmıştı. Çeşitli kaynaklara göre, Uteybi rüyasında Kahtani'nin Mehdi olduğunu görmüş ve her şey böyle başlamıştı.Cuheyman alandaki on binlerce müslümana bir yandan propaganda yaparken, bir yandan da adamlarına emirler veriyordu. Ses kayıtlarında "Kardeşlerim, dikkatli olun! Ahmed el Lehebi, çatıya çık. Kapıda direnen birilerini görürsen, vur hepsini!" dediği duyulmaktaydı.
Mehdi'ye bağlılığını ilk bildiren Cuheyman el Uteybi oldu. Onu hemen diğer adamları izledi. Makam-ı İbrahim ve Hacer-ül Esvet arasındaki mevkide baskıncılar biat töreni düzenlediler.
Ortama kargaşa hâkimdi. Uteybi'nin adamlarından bazılarını tanıyan Mısırlı ilahiyat öğrencisi Abdülmunim Sultan, Mekke'de Kâbe'nin de içinde bulunduğu Mescid-i Haram'da o gün Arapça bilmeyen çok sayıda yabancı olduğunu ve neler olup bittiğini anlamadıklarını söylüyordu.
Kuran'ın şiddeti kesinlikle yasakladığı İslamiyet'in bu en kutsal mekânında silahlı adamlar görmek, hatta silahların ateşlendiğini duymak birçok hacı adayını şaşkınlığa sürüklemişti. Birçoğu açık kalan çıkış kapılarına doğru ilerlemeye çalışıyordu.
Baskının Amacı
Petrol geliriyle bolluk içinde yaşayan krallık, giderek tüketici bir toplumun hakimiyetine giriyordu. Otomobiller ve elektrikli aletler herkesin sahip olduğu sıradan şeyler olmaya başlamıştı. Kentleşme sürecine geçilmiş, kimi bölgelerde kadınlar ve erkekler aynı kamusal alanları paylaşır olmuştu.
Baskın yapanların siyasi talepleri arasında; Suud hanedanının tekfir edilerek yabancı firmalarla iş yapanlarla birlikte yargılanması, dini esaslara dayalı devlet anlayışının tesisi, petrol üretiminin azaltılması, ülkedeki yabancı üslerin kapatılıp askerlerin çekilmesi, kültürel yozlaşmayı engellemek için batılı ülkelerle ilişkilerin kesilmesi bulunmaktaydı.
İşgale karşı tedbirler
Ebu Kubays Dağı'na mevzilenmiş veya minarelere ve yüksek mevkilere çıkan Uteybi'nin adamları, Kâbe'yi çeviren Suudi birliklerini takip edebiliyor ve onları Harem-i Şerif'e yaklaştırmıyordu. Öte yandan Suudi Arabistan yönetimi ise içeridekilerin sayısından ellerindeki imkânlara ve yaptıkları hazırlıklara kadar hiçbir konuda net bir bilgi sahibi olamıyordu. Olayların büyümemesi ve ülkede kontrolü bir infialle tamamen kaybetmemek için ilk etapta Medine ve Taif olmak üzere bazı şehirlerde sokağa çıkma yasağı getirildi.Başta gazetecilere getirilen kontroller olmak üzere yayınlar üzerindeki denetim artırıldı ve ülkeye giriş çıkışlar konusunda daha sert bir tutum izlendi. Dünyanın olayı öğrenmesi ise birkaç günü bulmuştu ve ilk tepki İran’daki gibi bir devrim sürecinin yaşandığı idi.
İşgali kaldırma girişimleri
Verilen fetva doğrultusunda, işgalcilere verilen sürede teslim olmamaları neticesinde harekat başlamıştır. Baskının altıncı gününde ilk müdahale girişimleri keskin nişancı ateşiyle Suudi güçlerinin geri çekilmesiyle sonuçlandı. Daha sonraki günlerde Pakistan'dan gelen özel eğitimli komando birliği de önemli bir katkı sağlayamadı.
Cidde'deki ABD Büyükelçiliği'nde çalışan batılı diplomatlardan biri olan Mark Hambley, bu saldırının cesaretli ve hazırlıklı olduğunu söylüyor.
"Oraya gelir gelmez hepsi bir bir vuruldular. Keskin nişancıların elinde çok iyi silahlar vardı, çok iyi kalibre Belçika tüfekleri kullanıyorlardı," diyor.
İsyancıların saldırılarını çok ayrıntılı bir şekilde planladıkları ve kolay kolay alt edilemeyecekleri kısa süre içinde anlaşıldı. Mescid-i Haram etrafına bir güvenlik hattı çekildi, özel birlikler ve silahlı birimler göreve çağrıldı.
İçeride mahsur kalan ilahiyat öğrencisi Abdülmunim Sultan, ikinci gün öğleden sonra çatışmaların şiddetlendiğini söylüyor:
"Minarelere doğru topçu ateşi başlamıştı. Havada sürekli helikopterler tur atıyordu. Askeri uçaklar tepemizde uçuyordu."
Sultan, aynı gün Kâbe'nin yanındayken gördüğü Cuheyman'ın son derece sakin ve kendinden emin bir havada olduğunu da belirtiyor:
"Başını bacağımın üzerine yatırdı ve yarım saat, 45 dakika kadar uyudu. Karısı hep yanımızdaydı. Onun yanından hiç ayrılmadı."
İsyancılar halıları ve lastikleri ateşe vererek koyu duman bulutları oluşmasını sağlıyor, ardından sütunların arkasına gizlenip karanlığın içinden çıkarak Suudi birlikleri tuzağa düşürüyorlardı. Ortalık kan gölüne dönmeye başlamıştı. Ölülerin sayısı kısa sürede yüzlerle ifade edilmeye başlandı.
Nihayetinde Fransa Cumhurbaşkanı Valéry Giscard d'Estaing'den yardım istenerek Fransız terörizmle mücadele birliğinin çağrılmasına karar verildi. Ancak gayrimüslimlerin Mekke'ye girmeleri dinen yasaktı. Bu yasak, dönemin Mekke Kadısı Bin Bas'ın verdiği bir fetva ile halledilmiş ve sorun hülle yoluyla aşıldı ve Fransız askerleri Mekke’ye varmadan, daha henüz havadayken onlara verilen kağıttaki kelime-i şehadet'i okuyarak “Müslüman” olmaları sağlandı.
Sahte Mehdi'nin Öldürülmesi
İsyancılar, güçlerini Mehdi'nin varlığından alıyorlardı. Abdülmunim Sultan, "Onu gördüğümde gözünün altında iki ufak yara almıştı, elbisesi ise kurşunların açtığı deliklerle doluydu. Mehdi olduğuna inanıyordu, dolayısıyla kendisini her tür tehlikeye atabileceğini düşünüyordu. Ne de olsa ölümsüzdü" diyor.
Ancak Muhammed el Kahtani'nin ölümsüzlüğüne olan inancı kısa süre içinde yerle bir oldu.Vurulduğu zaman herkes bağırmaya başladı: 'Mehdi yaralandı, Mehdi yaralandı!' Bazıları onu kurtarmak için o yöne doğru koşmaya çalıştılar ama ağır ateş altında bunu yapamadılar ve geri çekilmek zorunda kaldılar" diyor bir görgü tanığı.
Cuheyman'a da Mehdi'nin vurulduğu haberi iletildi. Ancak o müritlerine şöyle diyordu: "Onlara inanmayın. (Bu söylentiyi yayanlar) döneklerdir!"
Suudi güvenlik güçleri, çatışmaların ancak altıncı gününde Mescid-i Haram'ın avlusunda kontrolü ellerine geçirebildi. Hayatta kalan isyancılar, yerin altındaki yüzlerce oda ve hücreden oluşan labirente çekilmişlerdi. Cuheyman, onlara Mehdi'nin halen hayatta ve buralarda bir yerde olduğunu söylüyordu.
Suudi hükümeti zafer ilan etmesine karşın operasyon tam olarak tamamlanamamıştı ve durum vahim bir hal almaya başlamıştı. Kutsal mekanda onlarca ölünün çürüyüp koku yapması kabul edilebilir değildi. Tam kontrol sağlanamadı için henüz temizlik yapılamıyordu.
İşgal kaldırılıyor
Bu sırada ülkeye varan Fransız anti-terör timi yakınlardaki Taif kentindeki bir otelde üslendi ve planlarını burada geliştirdi. Buna göre, yeraltı labirentlerine gaz pompalanacak, böylece nefes alamayan isyancılar dışarı çıkmak zorunda kalacaklardı. Her 50 metrede bir, bir çukur açıldı. Bu çukurlar içinden gaz enjekte edildi. El bombaları patlatılarak gazın isyancıların saklandığı her noktaya yayılması sağlandı.
Fransızların planı başarıyla sonuçlandı.İki gün içinde cephane de yiyecek de tükendi. İsyancılar küçük bir odaya toplanmışlardı ve askerler tavanda açtıkları deliklerden üzerlerine gaz bombaları atıp duruyordu. Sonunda teslim olmak zorunda kaldılar.
Yakalanan işgalcilerin önce kolları, sonra ayakları ve son olarak kafaları kesildi. 63 isyancı, Suudi Arabistan'ın sekiz ayrı ilinde idam edildi. Cuheyman Uteybi, infazı gerçekleştirilen ilk isim oldu.
İşgalin yankıları
İşgal özellikle Suudi Arabistan nezdinde büyük değişimlere sebep oldu. Yaşadığı travmanın etkisiyle ülke radikal ve aşırı muhafazakar bir çizgiyi takip etmeye başladı.
Olayların arkasında kimin olduğu halen bir sır.
Veliaht Prens Muhammed bin Salman, Mart 2018'de verdiği bir mülakatta, "1979'a kadar biz de diğer Körfez ülkeleri gibi normal bir hayat sürüyorduk, kadınlar araba kullanıyordu, sinemaya gidiliyordu" diyordu.