Modern Tarih: Neşet Ertaş (1938 - 2012)
#1
d0rJgtr.jpeg

Asırlık bir kültürel mirasın son temsilcisi, Anadolu halk müziğinin son efsanesi, Abdalların sonuncusu Neşat Ertaş'ın aramızdan ayrılışının 7. Yıl dönümü. Gelin hep beraber o güzel insanı tanıyalım.

Neşet Ertaş (1938 - 25 Eylül 2012), bir Türk halk müziği şarkıcısı, söz yazarı, modern aşık ve geleneksel Türk enstrümanı bağlama ustası. Ertaş "Bozkırın Tezenesi" lakabı ile de bilinir.

“Üç-dört yaşına geldiğimde, babamı nereye çağırırlarsa ben de giderdim oraya görünmeden. Bir yere gizlenirdim babamı dinlerdim.”

Neşet Ertaş, 1938 yılında Kırşehir'de bir köy olan Kırtıllar'da doğdu. Babası saz ustası Muharrem Ertaş, annesi Döne hanımdır. Neşet ailenin en büyük ikinci çocuğuydu. Ondan büyük olan üvey abisi Necati ve babasının ilk evliliğinden iki kız Ayşe ve Nadiye. 

“Eskiden saz nerdeydi. Babalarımız saz bulurlarsa, kırılınca yapıştırırlardı yanını yöresini. Babam iki üç ay çıkar giderdi. Anam o gelinceye kadar göz yaşı dökerdi, ağlardı. Eskiden esvap yurlardı, tokaç derler, kulpu var saz gibi. Babamın keklik kafesinin zikkesi vardı demirden. Anam ısıttı onu ocakta. Deldi onun burgu yerlerini. Oraya bir şeyler taktı. Babamın evde kalan tellerinden taktı. Güya saz; ne sesi var, ne dadı ne de duzu. Annem rahmetlik tuttu elime verdi. Ben onunla uğraşırken o ağlardı. Benim çaldığıma ağlamazdı da o hasretine ağlardı.”

Annesi Döne de erken yaşta öldü ve babası tekrar Arzu ile evlendi. Bu üçüncü evlilikten dört oğlu Ekrem, Ali, Muharrem ve Cemal doğdu. 

“Ekmekten başka bir şeyimiz yoktu. Babalarımızın birer hayvanı olurdu ondan başka malımız mülkümüz hiçbir şeyimiz olmazdı. Öyle tavuk, cücük nerede… Ekmeği de bulursak yerdik.”

Alıntı:“Ben besteciyim demedim. Kırşehir’deyken bile” diyen Neşat Ertaş, yıllarca yazdığı bestelerde kendi ismini kullanmadı. İlk yazdığı besteyi şöyle anlatıyor: “Anam ağlar başucumda oturur mesela; eskiden düğünlere gittiğizde, gelen müzisyenleri oda oda gezdirirlerdi. Gelen misafirler köy odalarına dağılırdı. Çalgıcı kahyası olurdu o gezdirirdi oda oda. Bir vardım ki bir hasta yatıyor, bir de kadın var yanında. Ben geriye çıktım. Düğün kahyası ‘yok burada çalacaksın’ dedi. Ben ne çalayım. Genç bir delikanlı yatıyor. Yaşlı anası var orda. Ne çalıp ne söylediğimi bilmiyorum. O gece etkilendim ben o gençten. Geldim, oturdum. Kendi kendime ‘Anam ağlar başucumda oturur’u yazdım. Ama ben bunu besteledim ya da bu türkü benim diye hiçkimseye bir şey söylemedim. Yıllar sonra babam geldi eve, ‘yavrum bir şeyler hissediyorum ben’ dedi. Ben ‘evet baba’ dedim. Sonunda ben ne diyeyim dedim. Zaten birbirimizi tek kelimede anlardık. ‘Bize garipler derler yavrum, gönül de garip’ dedi bana.” Neşat Ertaş o günden sonra bütün eserlerinde ‘Garip’ mahlasını kullandı.


Neşet 1960 yılında Ankara'da Bolulu bir şarkıcı olan Leyla ile evlendi. İkisi bir gece kulübünde tanışmışlardı. Bu evlilikten iki kızı ve bir oğulları oldu. Çift on yıllık evliliklerinden sonra boşandılar. 

Müzik Kariyeri
Beş ve altı yaşındayken Neşet Ertaş önce keman çalmaya başladı, sonra Türk ulusal enstrümanı olan bağlamayı da öğrendi. Babası, yaşamını İç Anadolu köylerinde düğünlerde müzik çalarak kazandı ve sekiz yıl boyunca Neşet de ona eşlik etti ve bu yüzden ilk okulu bitiremedi.

Alıntı:“Aldım başımı gittim. Her başını alan İstanbul’a gidiyor. Kırşehir’den Ankara’ya otobüs 2,5 liraydı. Ankara’ya geldim param yok. Otobüslerin orda elimde saz duruyorum. Ona vardım, buna vardım, benim param yok, İstanbul’a gidecem dedim. Kimse dönüp bakmadı. Yüzünün yarısı yanık, boyu benim kadar biri vardı. Saza baktı. ‘Çal’ dedi. Ben oturdum başladım saz çalmaya. Başka sermayem yok. Biraz dinledi, sonra çığırtmaya gitti. Tekrar geldi. Durursam ‘çal’ diyordu, çalıyordum. Öğleden akşamın gece yarısına kadar saz çaldım. En sonunda otobüsün arkasında bir boşluk vardı. Beni oraya ayakta verdi, İstanbul’a gittim işte.”

Alıntı:Artık bir işi vardı. Öğle ve akşam yemeklerini pavyonda yiyor, çalıp söylüyor ve programından sonra 7,5 lirasını alıp tek odalı evine gidiyordu. Bir sene bu evde kaldı. 1957’de babasının yapamadığını yaparak, Şençalar Plak’tan babasının ‘Neden Garip Garip Ötersin Bülbül’ bozlağıyla ilk plağı çıkardı. İki yıl İstanbul’da kaldı ancak ne o İstanbul’a ısındı ne de İstanbul ona. İki yıllık maceranın ardından koltuğunda iki plakla baba ocağı Kırşehir’e geri döndü. Daha sonra eline sazı aldı ve Ankara’da TRT radyosunun kapısını çaldı.

On dört yaşındayken, Neşet Ertaş, İstanbul'a gitti ve Beyoğlu'nda bir gece kulübünde çalmaya başladı. İki yıl sonra, sahne kariyerine devam etmek için Ankara'ya taşındı. Ankara'da devlete ait TRT istasyonuna başvurdu ve Yurttan Sesler adı altında gündelik bir programda, Türk halk şarkıları çalmaya başladı. Aynı zamanda gece gece kulüplerinde de çalmaya devam etti. 

“Kalabalığız içerde. Biri elimde sazla bana baktı, ‘Ne geziyorsun burada’ dedi. ‘Yurttan seslerde bir Türkü çalmak için geldim’ dedim. Beni aldı aşağı bodruma indi. Tanıdığıma göre bütün sanatçılar aşağıda oturuyor. Üçgen bir köşeye beni oturtturdu, ‘çal’ dedi bana. Emin Aldemir’miş. Epey not etti, bana ‘yurttan seslerde çalıp söyleyeceğin için ailene, evine haber verebilirsin’ dedi. Hayatımda ne kadar heyacan duyduysam, o zaman onun üstünde bir heyecan duydum orada o kelimeyi duyduktan sonra. O gün geldi, bir saat evelden geldim.” Ertaş’ı, Muharrem Sarısözen içeri aldı ve radyodan duyulan sen: “Türküler dinleyeceksiniz. Çalan ve okuyan Kırşehirli Neşat Ertaş.”

ECHL5sj.jpeg


Alıntı:Sazına yeni perdeler ekleyen Neşat Ertaş, köyün geleneğini kentle buluşturdu. 1965-75 yılları arası Neşat Ertaş ismini duymayan kalmamıştı. Ertaş artık aranan bir sanatçı olmuştu. Anadolu’da turneye çıkıyor ve halkla buluşuyordu. En ünlü olduğu dönemde Ertaş TRT’den ambargo görmeye başladı. TRT “benim koyduğum notaların üzerine fazladan bir perde basamazsın” diyor, Ertaş’ın içinden geldiği gibi çalmasına izin vermiyordu. Ertaş TRT’den umudu kesti.

Çok popüler oldu ve birçok şehirde hatta bazı durumlarda aynı şehirde altı ya da yedi kez konser verdi. Fakat 1978'de parmakları felç oldu. Kısa zamanda parasız kaldı ve tedavi için para ödemeye imkânı yoktu. 1979'da Almanya'ya kardeşinin yanına gitti. Orada felçinden kurtuldu ve tekrar Almanya'daki Türk cemaatinin üyelerinin düğün törenlerinde ve yerel etkinliklerde müzik yapmaya başladı. Ayrıca üç çocuğunu da Almanya'ya götürdü. Bir Alman sanat okulu, ona öğretim görevlisi olması ve saz çalması için bir teklif sundu. Bu teklifi kabul etti ve iki yıl eğitim görevlisi olarak çalıştı. 

x50gPnc.jpeg

Neşat Ertaş Almanya’da geçim derdindeyken, Anadolu’da türküleri dilden dile söylenip dinleniyordu. Kimi onun adını yaşatmak için kimi de üzerinden paran kazanmak için türkülerini söyledi. Sanatın çilelerini çektiğine inanan Ertaş, misyonunun artık dolduğunu düşünüyordu. Köşesine çekilmişti. Tek derdi çocuklarının okumasıydı. Sık sık ölüm haberleri yapılmaya başlandı Neşat Ertaş’ın. TRT’de bir müzisyenin “rahmetli Neşat Ertaş’tan alınan bir parça seslendireceğim” demesi üzerine Ertaş inzivasından çıktı. “Devlet kanalında yalan söylenir mi? Söylenirsa halk inanır buna. İşte bu olmadı.” 2000 yılına girilirken Ertaş’ın Almanya’daki kapısı çalındı. Neşat Ertaş’ın hayatını belgeleyen Bayram Bilge Tokel’in girişimiyle Ertaş, çekildiği inzivadan çıktı.

2000’lerle birlikte Ertaş sanatının en olgun döneminde yeniden kitlelerle kucaklaştı. İlk konserini Harbiye açık havada verdi. Sahneye çıktığında alkış ve ıslıklarla karşılandı. Büyük usta, 30 yıl aradan sonra ayakta alkışlanarak dönmüş oldu. 30 yıl aradan sonra gördüğü ilgiden kendisi bile şaşkına döndü. Yeniden doğduğu topraklara dönen Neşat Ertaş, Anadolu turnesine çıktı ve parasız halk konserleri verdi. Sayısını kendisi bile bilmediği türküleri yeniden çalıp söyleyen Garip, yeniden toprağının insanlarıyla buluşmanın zevkini yaşadı. 

Abdal geleneğinin son temsilcisi Neşat Ertaş’ın da aramızdan ayrılmasıyla, bu gelenek artık öksüz kaldı. Mütevazi bir hayatı tercih eden, ünlü olma gayreti hiç olmayan Neşat Ertaş, sadece bir sanatçı değil, yaşadığı hayat tarzıyla da örnek oldu.  Neşet Ertaş, Süleyman Demirel’in cumhurbaşkanlığı döneminde kendisine verilmek istenen devlet sanatçısı unvanını kabul etmemişti. Ertaş, bunun nedenini şöyle açıklamıştı: ”O dönem Süleyman Demirel cumhurbaşkanıydı. Devlet sanatçılığı bana teklif edildi. Ben, ‘hepimiz bu devletin sanatçısıyız, ayrıca bir devlet sanatçısı sıfatı bana ayrımcılık geliyor’ diyerek teklifi kabul etmedim. Ben halkın sanatçısı olarak kalırsam benim için en büyük mutluluk bu. Şimdiye kadar devletten bir kuruş almadım.”

UNESCO tarafından “yaşayan insan hazinesi” kabul edilen Ertaş, İTÜ Devlet Konservatuarı tarafından fahri doktora ödülüne layık görüldü.

25 Eylül 2012 tarihinde İzmir'de tedavi gördüğü hastanede ileri evrede prostat kanseri nedeniyle yaşamını yitirmiştir. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Kültür Bakanı Ertuğrul Günay ve muhalefet lideri Kemal Kılıçdaroğlu gibi üst düzey politikacıların katıldığı Ahi Evran Camii'nde yapılan cenaze töreninin ardından Orhan Gencebay ve Arif Sağ gibi Türk müziğinden tanınmış insanlar ve on binlerle birlikte, istediği gibi babasının mezarının dibine gömüldü.

Neşet Ertaş, 4 Ağustos 2008'de Agos gazetesinde yayınlanan röportajında Abdal ve Bektaşi olduğu için çocukluğunda büyük sıkıntılar çektiğini belirterek şöyle konuşmuştu: "Madem dendi, ben Abdal'ım, neslim de Abdal. Yani şu Laz, şu Kürt, şu Çerkez, Tatar ise, beni zaten -ben söylemeden- karşımdaki söylüyor: "Abdallar"diyor, ben de "Evet, Abdal'ım" diyorum, "Benim adımı sen koydun." Ben diyorum ki, insan ve insanoğlu var. Bunlara ayrı ayrı isim takmak suçtur. Bu bir ayrımcılıktır, doğru değildir. Kim söylediyse suç işlemiştir. Bir aşağılık, bir yukarılık. Bu ayrımcılığın sonu kavgadır, kavganın kârı var mı? Birbirine düşman olan Fransa, Almanya, öteki beriki gelmişler bir araya, insanca anlaşmışlar, sınırlarını açmışlar birbirlerine, ne güzel. Bütün dünya eninde sonunda birleşecek.”

[+] 7 üye SchrödingersCat nickli üyenin bu iletisini beğendi.
Ara
Cevapla
 


Bu Konudaki Yorumlar
Neşet Ertaş (1938 - 2012) - Yazar: SchrödingersCat - 25-09-2019, 00:03
Neşet Ertaş (1938 - 2012) - Yazar: MichaelWitmann - 25-09-2019, 23:05



Konuyu Okuyanlar: 1 Ziyaretçi



Strategyturk Forumları

Strategyturk Forumları tüm Türk stratejiseverler için büyük ve kaliteli bir platform olma amacı güder. Forum içerisinde çok sayıda strateji oyunu için bölüm ve bu bölümlerde haber konuları, rehberler, mod tanıtımları, multiplayer etkinlikleri ve üye paylaşımları için alanlar yer alır.