11-01-2016, 18:49
(Son Düzenleme: 14-01-2016, 17:07, Düzenleyen: human.
Düzenleme Nedeni: İmla
)
(09-01-2016, 23:33)ferevon : Osmanlı kadırgaları okyanusa açılmaya müsait gemiler değildi. Hint seferi örneğinde de acı bir şekilde tecrübe edildiği gibi.Portekiz gibi ülkeler de o gemileri yapacak düzeye kısa sürede ulaşmadı açıkçası, incelerseniz Portekiz'in keşif serüveni 1492'den çok erken başlıyor.Ha onun dışında bu gelişmelere ülkecek epey ilgisiz kalmışız, kalmasaydık okyanusluk gemi üretimi için Avrupa'dan bilen biri bulunup(Fatih'in büyük topları yaptırması gibi) üretilebilir miydi ona bir şey diyemem.
Bu bakış açısı doğru değil, 14-15 yüzyılda batı ve doğu arasında teknik anlamda belirgin bir fark yok. Tabi ki Portekiz gemicilik kültüründe daha avantajlıydı fakat bunu oluşturdukları teknolojik farklara atfetmek doğru değil. 15. yüzyılda Çinliler de okyanusa açılmıştır, ayrıntılı bilgi için bu link:Zheng He'nin keşifleri
Aynı şekilde Vikinglerin de Amerika'da Newfoundland bölgesine ulaştıklarına dair kanıtlar vardır. Peki haklı bir soru şu olacaktır ki, batı teknik bir üstünlük olmadan nasıl bu kadar güç elde etti? Bu soru farklı açılardan cevaplanabilmesine karşın ben en tatmin edici bulduğum noktadan yaklaşacağım: Batıda cahilliğin keşfi ve bunun devamında toplumların düşünüş yapılarındaki değişim. Burda demek istediğim neredeyse insanlığın başından aldığımız tüm zaman dilimlerinden 15. yüzyıla kadar dünyada her şeyin bilindiğine inanılmaktaydı. Antik dönemler hakkında bilgi sahibi değilim, bu sebeple Semavi dinlere ve ondan önceki Dualist/animist dinlere bakarsak hepsinde Dünya açıklanmıştır ve araştırılacak bir şey yoktur, merak edilecek soru bir üstüne, cevap ruhban sınıfında olacaktır. İncilde/Kur'an'da yahut başka bir dogmatik öğretide geçmeyen bir bilgi önemsiz görülecektir, örneğin bir meraklının örümceklerin nasıl ağ ördüğünü açıklaması değersiz ve faydasız olarak yargılanacaktır. Aynı şekilde 14. yüzyıla kadarki haritalara bakıldığında boş bir alan görülemez, bunun sebebi dönemin insanlarının tüm dünyayı bildiğini sanmasıdır; uzak bölgeler çizilse bile canavar ve diğer mistik figurlerle donatılmıştır. Kristof Kolomb da bu sebeptendir ki Klasik çağın bir insanı olarak nitelendirilmektedir, sonuçta o da Amerika'yı bulduğunu anlamamıştır(Ki Amerika nasıl olsun İncil'de asla öyle bir yer geçmiyor!). Yunan medeniyetlerinde, Ortaçağda, Babilde haritalar hep doludur gördükleri uzam onlar için tek gerçekliktir. Bu düşünce gelişimin olacağı inancını ekonomik ve teknolojik açıdan yok eder, bu sebepledir ki İncil'de zengin olmak başkalarından çalmak olarak algılanır bu yüzden hoş karşılanmaz. Günümüzün kapitalist ekonomisinde ise sermayenin sürekli büyüdüğünü zengin olmanın diğer insanlardan çalmak olmadığını görüyoruz. Amerika'nın keşfini ise, günümüzde bilimden(günümüzün genelgeçer paradigması) daha güvenilir bir method(daha bulunamadı) ile Ayın güneş sistemimizin dışında olduğunu göstermesine benzetebiliriz. Batı bu anlamda dünyanın stabil olmadığını anlamıştır ve Tanrı kavramı görece olarak diğer medeniyetlere oranla düşüşe geçmiştir, insan odaklı bir evren modeli gelişmeye başlamıştır. Niçe'nin meşhur Tanrı öldü sözü bu olgunun bir betimlemesidir. Batı bu yeni düşünce sistemiyle keşfe, kar elde etmeye ve sömürmeye başlamıştır. Demek istediğim Zheng He Kenya'ya ulaşmıştır fakat buradaki yerel halkı sömürüp, paralarını çalmamış yahut köle yapmamıştır, koloni kurmamıştır. Çünkü bu bakış açısı klasik dönemde görülecek bir görüş değildir. Buna benzer olarak İspanyolların sömürüsü daha amatörken, İngiltere Hollanda'nın bu sömürü anlayışı daha fazla gelişmişlik göstermektedir. Aynı şekilde Osmanlı için o dönemde Cenevizli bir çılgını kiralayıp yollamak hiç de zor değildi fakat bu fazla uçuk bir fikir gelmişti, ayrıca bunda batının ilerde göreceği bir kar, büyüme ve ilerleme yoktu. Kitapta yazıyor işte dünyada ne olduğunu adam napsın gemici tutup Hindistan'a yollasın adam? Zaten ticaret yolu elinde...
[url=https://en.wikipedia.org/wiki/Zheng_He][/url]