21-10-2019, 18:07
(Son Düzenleme: 03-03-2024, 16:05, Düzenleyen: Elefsar. Toplamda 2 kere düzenlenmiş.)
Magna Carta'nın İmzalanması (1215)
Magna Carta Libertatum, bir diğer adıyla Büyük Özgürlük Fermanı 15 Haziran 1215 tarihinde İngiltere Kralı 1. John tarafından isyancı baronları yatıştırmak adına imzalandı. Magna Carta kralın yetkilerini kısıtlayıcı, özellikle toprağa el koyma ve vergilendirme hususlarında keyfi eylemlerde bulunmasını engelleyecek çeşitli maddeler barındırıyordu. Magna Carta ile tüm özgür kişilere yasalara aykırı kabul edilen bu eylemlerden korunma ve adil yargılanma hakkı sağlanmıştı. Tarihte Magna Carta hukukun hükümdara olan üstünlüğünün bir sembolü haline gelmiştir. Amacına tam olarak ulaşamamış olsa da, İngiltere'de gelecek yüzyıllarda üstüne konulacak olan anayasal gelişmelerin fitilini ateşlemiş, diğer Avrupa devletlerine ilham kaynağı olmuştur.
Aslanyürekli Richard ve Topraksız John
Miras yoluyla toprak kazanma ihtimali olmadığı düşünüldüğü için "Topraksız John" olarak da bilinen Kral John İngiltere tarihinin en sevilmeyen hükümdarlarından birisi olmayı başarmıştır. Kardeşi Aslanyürekli Richard haçlı seferleri esnasında Kutsal Roma İmparatoru 6. Heinrich tarafından esir alındığında John bunu fırsat olarak kullanıp boşta kalan İngiltere tahtını ele geçirmeye çalıştı, ancak bu hamlesi ülkede bir iç savaşın başlamasına sebep oldu. Richard yanlısı güçler Windsor ve Nottingham gibi kaleleri ellerinde tutmayı başardılar ve nihayetinde Topraksız John bu iç savaşı kaybetti. Nihayetinde devasa bir fidye karşılığında serbest bırakılan Richard 1194 senesinde İngiltere'ye geri döndü. İlginç bir biçimde Richard arkasında varis bırakmaması durumunda kendisinden sonraki İngiltere Kralı olarak John'u göstermişti. Aslanyürekli Richard 1199 senesinde Akitanya Muharebesinde hayatını kaybetti.
Topraksız John 1199 senesinde hayallerini kurduğu tacı elde etmeyi başardı, ancak bu noktadan sonra işler pek de umduğu gibi gitmedi keza kendisine varis olarak John'u gösteren Richard, bu hareketiyle veraset sırasında John'un önünde olan John'un abisinin oğlu Prens Arthur'u atlamıştı. Prens Arthur'un İngiltere tahtındaki hak iddiası Richard ile Fransa'daki Anjevin toprakları sebebiyle senelerce savaşmış Fransa Kralı 2. Filip tarafından da destekleniyordu. 1203 senesinde John Prens Arthur'u öldürttü, Filip de buna 1204 ile 1205 senelerinde Akitanya topraklarının büyük bir kısmını fethederek yanıt verdi.
John'un tüm sorunları verasetle alakalı değildi. Canterbury Başrahibinin kim olması gerektiği konusunda Papa 3. Innocent ile anlaşmazlığa düşmüştü. Bu durum ilk olarak Papanın İngiltere'yi fethetmesi için Fransa Kralını teşvik etmesiyle sonuçlandı. Tüm bunlar yetmezmiş gibi 1209 senesinde Papalık İngiltere'deki tüm kiliselerin kapatılmasını emredip John'u aforoz ettiğini duyurdu. Ortaçağda dini arkasına almayı başaramayıp tam tersi düşmanı haline getirmiş bir kralın otorite kurması oldukça zordu, bu sebeple 1213 senesinde boyun eğerek Papa'nın başrahip adayını kabul etmek zorunda kaldı.
Baronlar
John'un baskıcı yönetim biçimi, dini kurumlarla yaşadığı sıkıntılar ve son olarak 1214 senesinde yapılan Bouvines muharebesinde Normandiya topraklarının kaybedilmesi Fransa'da geniş arazilere sahip Baronlar için bardağı taşıran son damla oldu. Kendisinden önce gelen Richard gibi John da devletin hazinesini doldurmak adına yeni vergi türleri ortaya çıkartmakta oldukça yetenekliydi. John'un döneminde bir soylunun kızı evlendiğinde alınan vergi arttırıldı, miras durumunda devletin mirastan aldığı pay yükseltildi. Varis bırakmadan hayatını kaybeden soyluların topraklarına el konuldu. Baronlar için bir diğer can sıkıcı gelişme (bu değişiklik John'un babası 2. Henry döneminde başlamış olsa da) birçok davanın görüşülmesinin baronların kendi sarayından alınıp kraliyet sarayına aktarılmasıydı. Baronlar bu davalardan büyük paralar kazanıyordu, dolayısıyla saraylarında görülen dava sayısı azalınca gelirleri azalmış oldu.
Tüm bu faktörler John'un sevilmeyen bir hükümdar haline gelmesiyle sonuçlandı ve baronlar anayasal reform talebinde bulundular. Kral John Normandiya'nın kurtarılması için baronlardan asker beklerken, baronlar kendi ordularını kurup Londra'ya ilerledi. Londra'nın kontrolünü ele geçiren baronların bir kısmı John'u kral olarak bile tanımadığını ve Robert Fitzwalter isminde bir soylunun kral olması gerektiğini savunmaya dahi başlamıştı. Tüm bu görüntü karşısında John'un çok fazla seçeneği yoktu. 1215 senesinde baronlar krala Magna Carta'yı imzalattı.
Magna Carta
Magna Carta 1215 senesinin Haziran ayında Londra'nın hemen dışarısında bulunan Runnymede'de imzalandı. Bu belge sadece kralın değil, kral adına hareket eden kişilerin de eylemlerini kısıtlama amacı güdüyordu. Magna Carta 63 maddeye sahipti, bu maddeler aşağıdaki şekilde özetlenebilir:
- Mevcut feodal prensipler çerçevesinde krallığın özgür kişiler üzerindeki gücünün limitlerinin belirlenmesi.
- Hükümdarın vergi çıkartmadan önce Büyük Konseyde baronlara danışmasını zorunlu kılması.
- Tüm özgür kişilerin kral adına hareket eden görevlilerden korunması.
- Tüm özgür kişilerin herhangi bir suçlamayla karşılaştıklarında adil bir yargılamadan geçirilme hakkı.
- Tüccarların İngiltere'ye ve İngiltere dışına özgürce seyahat edebilmesi.
- Dulların kocalarının toprağını elde etmek için ödeme yapmaması ve yeniden evlenmek zorunda olmaması.
Baronlar Savaşı
Krala imzalattıkları belgenin bir kağıt parçasından ibaret kalmamasını sağlamak adına 24 barondan oluşan bir grup kuruldu. Bu esnada Magna Carta'nın kabul edilmesi bazı baronlar tarafından yeterli görülmemişti, aynı şekilde Kral John da daha fermanın üstündeki kraliyet mührü kurumadan fermanı reddettiğini söylüyordu. Baronlar Kral John fermanın maddelerini hayata geçirene kadar Londra'nın kontrolünü teslim etmeyi reddettiler.
Kral John Papa 3. Innocent'ten yardım isteyerek Magna Carta'nın geçersiz olduğunu duyuran bir papalık fetvasının yayınlanmasını sağladı. Bunun üzerine 1215 senesinde Baronlar Savaşı başladı ve bu savaş 1217 senesinde Lincoln muharebesinde kraliyet güçlerinin zaferiyle sona erdi. Her ne kadar hem John hem de baronlar Magna Carta'daki maddeleri tam anlamıyla yürürlüğe sokmasa da, 1225 senesinde John'un oğlu 3. Henry taç giyme töreni esnasında Magna Carta'yı onayladığını açıkladı. Magna Carta tek başına bir ülkenin mutlak monarşiden meşrutiyete döndüğü anlamına gelmese de, bu yönde atılan önemli bir adımdı ve daha sonraları gelen hükümdarların mutlak otoriteye sahip olmasını engelleyen en önemli unsurdu.
Daha sonraki yüzyıllarda Magna Carta İngiltere hükümdarlarının yetkilerinin kısıtlanması için girişilen tüm eylemlerde ilham kaynağı olarak kullanıldı. Bu eylemler günümüzde aşina olduğumuz parlamentolar gibi kurumların ortaya çıkmasını sağladı. Tarihte Magna Carta'nın ilham kaynağı olduğu belgeler arasında 1791 Amerika Birleşik Devletleri Özgürlükler Bildirgesi ve 1948 Evrensel İnsan Hakları Bildirgesi gösterilebilir.