06-11-2017, 18:59
(Son Düzenleme: 06-11-2017, 21:26, Düzenleyen: saintinutopia.)
Şimdi aslında burada birkaç kavramı açıklığa kavuşturmakla başlayalım çünkü herkes aynı kelimelerle farklı şeyleri ya da farklı kelimeler ile aynı şeyleri kastediyor. Bu sıkıntı günlük insan ile sınırlı değil, akademide bu alanda çalışan herkes kavgalıdır zaten, bir fikir birliği yoktur. Ayrıca Türkler, özellikle Anadolu Türkleri çok kendine özgü bir gelişim süreci geliştirmiştir. Akademide milletler üzerine görüşler kaba taslak 2'ye ayrılır.
1. Milletler doğal yapılardır.Tarih boyunca hep vardılar, var olacaklar. Değişmez özleri vardır. İlkçi anlayış.
2. Milletler doğal değil, tarihin bir döneminde oluşmuştur. Bu fikir de ikiye ayrılır.
a. Milletler tarihin bir döneminde oluşmuştur ama o kadar eski ve karanlık bir dönemdir ki, bilinemez. Bir özleri vardır fakat baskın milletler diğerlerini eritebilir. Bu öz törelerle, yaşayış biçimiyle, mitlerle aktarılırlar. (Etno-sembolist anlayış)
b. Milletler milliyetçilik gibi modern dönem ürünüdür. Avrupada en erken 15-16. yyda oluşmaya başlamıştır. Daha öncesinden söz edilemez. (Modernist anlayış)
Bir de genetiğin, biyolojinin bize açtığı bir yol var. Bu yol da dna haritası yolu. Basitçe şöyle. Her bölgeden insanların dna kalıntılarını topluyorlar. Tarihlerine ve genlerine bakıyorlar. Nüfusa oranına falan bakıyorlar tarihsel olarak. Bu da bize insanın büyük ihtimal ile Sudan-Etiyopya bölgesinden çıkıp dünyaya yayıldığını gösteriyor. Yeni kanıtlar lokasyonu Afrika'da başka bir yere alabilir belki ama bu pek değişmez. Haritayı atabilirim arzu edilirse. Y-DNA haplogrupları diye araştırırsanız daha detaylı inceleme şansı bulabilirsiniz.
Türkler kimdir sorusu var bir de. Şimdi aslında eski çağlarda milletler siyasal birliğini nasıl tamamlıyor, nasıl millet oluyorlar vs bu sorular var. Bir de mitosların aktarımı var. Sosyal kimlik kuramlarının milletler üzerine uyarlanışı şöyledir. Kimlik, grup üyelerin birbirleriyle benzerliklerinin keşfi ile değil, bu benzerliklerin diğer gruplar ile farklılıkları üzerinden oluşur. Bu ne demek? Herkes at sürüyorsa, at sürmek marifet değildir kimlik için. Türkleri, step milletleri için konuşursak, onlardan ayıran olay, aralarında Türklüğü belirleyen olay at binici göçebelik değildi. Çinli-Türk ayrımı buradan kaynaklanabilir ama Moğol-Türk ayrımı bu değil. Moğol-Türk ayrımı mesela, törede karısını kıskanmak (Evet Moğollarda bunun yasaklandığı bir dönem dahi vardır), dil farklılıkları ve mitoslardır (mesela geyik ve kurt Türklerde kutsal ama Moğollarda değil). Bu töre ve mitoslar aktarılarak geliyor. Bu da Türklerin büyük ihtimal Sibirya'dan tekrar Moğol Steplerine inmiş kavimlerin torunu olduğu sonucuna götürüyor. Şimdi bu kimliksel, ayrık millileşme süreci. Yani önce milletler, farklılıklarını belirliyor. Steplerde zaten Türklerden önce de "Demir İşleyen-At binen-Göçebe kültür" var. Bunu Türkler ortaya çıkarmadı. Zaten o stepte başka türlü yaşayamazsın. Moğollar ve İskitler bunun örnekleri. Vezir Tonyukuk, Bilge Kağan'ı şehir kurmaktan bu sebeple vazgeçiriyor yazıtlara göre. Arazi düz, nüfus az. "Asimile oluruz, kuşatılırız" diyor.
Şimdi demek ki bizi asıl biz yapan o dönem için, proto-Türkler için şu: mitoslarımız ve törelerimiz. Bir de dil.
Geldik Göktürk dönemine. Bu dönem zurnanın zırt dediği dönem. Çünkü Batılı modernist millet-milliyetçilik paradigmaları burada patlıyor. Türkler, en azından bugünkü entelijansı karşılayacak biçimde, o dönemde yöneticileri bakımından farklı olduklarının, bir "budun" olduklarının farkında. Evet, henüz arkaik bir anlayış ama o dönemde Avrupa batısı henüz derebeylik-teba sistemine bile tam geçememiş. Şarlman bile piyasada yok. Ortası ve doğusu hala kabile. Bizden önce bir Roma vardır herhalde bizden ileri bir vatandaşlık mantığı olan. Diğer herkes, tüm milletler henüz hanedan mantığı ile yaşayan, dışarıya bakıp kendini var eden insanlar. Göçebeler de "klan" denilen aşiret mantığına sahip. Fakat en azından yöneticiler bile olsa, Türkler kendini bir obje gibi ele alıp "Kultur" olayını kapmışlar. Bundan sonra diğer aşamaya geçiliyor. Diğer Türk birliklerini veya akraba olanları bir çatı altında toplamak. Bu fikir aslında erken dönem milliyetçilik gibi bir şey. "Az olan halkı çoğalttım.... Dört taraftaki halkı alıp kendime bağladım. Türklerin düşmanlarını yok ettim." diyor Doğu yüzünde. Bu da Türk ve Türk olmayan ayrımını gösteriyor. Ayrıca diğer halkları o dönemin mantığına ters olarak toprak veya hanedan olarak görmüyor. Bu da o dönemde Türklerde millet bilinci olduğunu gösteriyor. Fakat yine de üniter devlet mantığı ile düşünmeyin, o dönemde daha çok konfederasyon sistemi var diyebiliriz. Zaten millet-milliyetçilik kuramları da millet bilincinin tepeden tabana yayıldığı konusunda, ilkçiler hariç, hemfikirdir. Sadece "tam anlamıyla icat" mı yoksa zaten yerel kültürün özünün taşınması ve keşfi ile mi oluşuyor, bu tartışma konusu.
Toparlarsak bu dönemde Türkler, henüz proto-Türk bile olmadıkları dönemde oluşturdukları mitos ve töreleri bozkıra taşıyıp, oraya teknik-yaşayış olarak, yani işlevsel olarak adapte olup, bu kültürü ve dili korumuş olan halkın genel adı.
Fakat ırk bazlı yaklaşım yanlış. En basit örneği, bildiğimiz anlamda en eski Türkçe konuşan kavim bugünkü Özbeklerin ataları ama Özbekler brekisefal değil. Brekisefallik, ten rengi, boy... Bunlar Türkleri tam tanımlamıyor. Kıpçaklar mesela kumral ve uzun boylu. Ya Kıpçaklar Türk değil bu bakış açısına göre ya da çoğu Türkler? İnsanların en temel sosyal sistemleri kurması bile 50.000 yıl önceye dayanıyor. Ve biz hem Sibiryaya giderek, hem de tekrar güneye inerek çok fazla yol kat etmişiz. Bu sebeple değişim ve ırk karışımı çok fazla. Zaten karışık olmayan millet, izole milletler hariç yoktur. Kaldı ki Proto-Türklerden bügünkü Türklere gelene kadar da çok savaşmış ve çok göçmüş bir milletiz. Diğer milletler sanmayın ki biz göçerken saraylarda, kalelerde fink atıyordu. Onlar da yerleşik olmalarına rağmen işgale, yağmaya çok açıklardı ve yağmalandılar, esir edildiler... Hep böyle kötüyü düşünmek de yanlış. Eskiden dediğim gibi bu millet bilinci falan bu kadar ileri değil, hayat da zor, göç ederken köyün birinden bir kadın görsen, o da seni görse, sana kaçabilirdi. Sanki köyü sıtmadan geberirken at üstünde geçen hayat daha mı kötü? Ayrıca gerçekten bu nomadlık işi abartılıyor, Türkler aptal ya da vahşi olduğu için, o coğrafyada en iyi o şekilde yaşanacağı için nomaddılar. Yerleşik hayata geçse asimile olacaklardı. Bu sebeple bizler çok farklı milletle kan olarak karışsak da güçlü bir töre, çağı için iyi bir teknik bilgi ve bunun aktarıldığı sistematik bir dil ile kimliğimizi korumayı başardık. Sadece 1. Dünya savaşı öncesi, 1. DS ve 2. DS arası ve 2. DS sonrası Polonya'ya bakın. Şimdi Polak diye bir millet yok denebilir mi? Lehlerle biz yıllarca savaşmadık mı, işgal edilince 100 küsur sene, sınırları değişince vs yok mu oldu bu millet? Ya da kanları karıştı diye?
Peki Anadolu Türkleri veya genel anlamda Azerbaycan Türkleri ve Türkmenleri de dahil edelim, Oğuzlar kim? Oğuzlar da bu orta asya coğrafyasından, İran'a geçen, tam anlamıyla burada İslam'a geçen (o dönem İran sünniliğin kalesi, bugünki ile karıştıran çok oluyor, parantez açayım dedim) ve orada devlet kuran (Ve yüzyıllarca orayı yönetmeye devam etmiş çeşitli hanedanlıklar ile) oradan da Anadolu'ya geçen ve günümüzde genel olarak bu coğrafyada yaşayan bir Türk boyu. Kültürel olarak diğer Türki kavimlerle farklılıkları var çünkü İslam'ı, o dönemde ideolojik bir cephe olan İran'dan almışız. Kültürümüz de tabi ki inanç ile yoğrulmuş. Tipimiz de değişmiş. En Fars milliyetçisi Pehlevinin bile son eşi Farah Pehlevi, Azeri asıllıdır. Türklerin yaşadığı coğrafyalarda milletler arası geçişkenlik çok fazladır.
(Küçük bir din parantezi. Türkler dünyada Yahudileşmiş, Yahudiliğe kavmiyetçe kucak açmış nadir milletlerdendir. Hazar Türkleri (Hazarın kuzeyinde ticaret ile yoğun uğraşan kozmopolit bir Türk devleti) resmiyette Yahudidir mesela. Çok inceleme şansım olmadı tez dolayısıyla ama Selçuk beyin Yahudi olduğu ya da atalarının Yahudi Türkler olduğuna dair [kendisi Hazar'ın komutanlarındandır] güçlü bir teori vardı. İsimler falan ilginçtir araştırın. Teori deyip geçmeyin, metodolojiye girersek sosyal bilimlerdeki çalışmaların çoğu doğa bilimlerinin "bilimsel geçerlilik" kıstasına uymaz.)
Konuyu Oğuz Türklerine dayandırmak ve mümkün olduğunca kısa kesebilmek için sadece belli başlı 3 dönemi verdim. Hunlar Türk müydü? Ne kadar Altay'ız? Jüjenler Türk sayılır mı? Bunlara hiç girmedim ama genel olarak Türklerin tarihsel ve kültürel gelişim ve değişimlerini şematize edebildiğimi düşünüyorum. Kafamızda bir harita, bir film şeridi oluşturabildiysem ne mutlu.
(Kısa olmadığının farkındayım, kusura bakmayın. :/ ama bu konularda onlarca cilt kitap yazılıyor, 500 sayfa anlatan kitaplar üstünkörü sayılıyor.)
Ek: Ayrıca şu Kafkasoid, Mongoloid gibi yüz, kafa, boy tipleri artık ırkları tanımlamakta kullanılmıyor. Sebebi şu. Bunların hepsi bir çeşit mutasyon ve adaptasyon sonuçları. Bazen bu süreçte "değişir" diye beklediğiniz şeyler değişmez çünkü gen baskındır, bazen çekinik bir gen birinde birdenbire ortaya çıkar, bazen İsveçlilerin kafatası yapısının farklı olması gibi saçma sapan mutasyonlar oluşur... Evet belli bir düzen, patern vardır genelde ama geneldedir bu. Kafkasoid, Mongoloid ırkların karışımı demiş biri. Peki bu durumda orada büyük ihtimal bizden önce bulunan proto-Aryan kavimleri nereye koyacağız? Ya da Fars'lara bakıp "Aryan kavimler esmerdir" dersek Germenler ne olacak? Bizim coğrafyanın büyük yanılgısı olan "Araplar esmer" dersek, yani Samiler, bugünki kıvırcık saçlı, buğday-açık tenli, yeşil gözlü ve gayet de nüfusu kalabalık Levant Araplarını ne yapacağız? Dış özellikler yani fenotip evet bir belirleyici ama belirleyicilikteki gücü çok düşük. Bu topluluklar hem göçebe, hem de dönemi açısından gayet geçişken coğrafyalarda yaşayan kavimler. Ayrıca şunu da ekleyeyim, bu demek değil ki Türkler kafkas tipiyle karışmadı. Karıştı. Çünkü zaten İran üzerinden göç öncesinde Türklerin ve Proto-Türklerin ve tüm Orta Asya'nın batıya ana göç yolu Hazarın kuzeyidir. Mesela Kıpçaklar Mısır'a Kafkaslar üzerinden geçiyor. Ve bir kısmı burada Hristiyanlaşıp Gürcü prensliği bünyesine katılıyor. Batıda Selçukluları durduran tek yapıya/devlete. Durdurmaları tesadüf mü? Ya da Moğolları sadece Kıpçak-Kafkas milletleri karışımı orduya sahip Memlüklerin durdurması? Değil. Çünkü bu milletler Orta Asya milletlerinin nasıl savaştığını biliyorlardı çünkü ataları zaten oradan gelme, orduda geleneği ve hatırayı korumuşlar.
1. Milletler doğal yapılardır.Tarih boyunca hep vardılar, var olacaklar. Değişmez özleri vardır. İlkçi anlayış.
2. Milletler doğal değil, tarihin bir döneminde oluşmuştur. Bu fikir de ikiye ayrılır.
a. Milletler tarihin bir döneminde oluşmuştur ama o kadar eski ve karanlık bir dönemdir ki, bilinemez. Bir özleri vardır fakat baskın milletler diğerlerini eritebilir. Bu öz törelerle, yaşayış biçimiyle, mitlerle aktarılırlar. (Etno-sembolist anlayış)
b. Milletler milliyetçilik gibi modern dönem ürünüdür. Avrupada en erken 15-16. yyda oluşmaya başlamıştır. Daha öncesinden söz edilemez. (Modernist anlayış)
Bir de genetiğin, biyolojinin bize açtığı bir yol var. Bu yol da dna haritası yolu. Basitçe şöyle. Her bölgeden insanların dna kalıntılarını topluyorlar. Tarihlerine ve genlerine bakıyorlar. Nüfusa oranına falan bakıyorlar tarihsel olarak. Bu da bize insanın büyük ihtimal ile Sudan-Etiyopya bölgesinden çıkıp dünyaya yayıldığını gösteriyor. Yeni kanıtlar lokasyonu Afrika'da başka bir yere alabilir belki ama bu pek değişmez. Haritayı atabilirim arzu edilirse. Y-DNA haplogrupları diye araştırırsanız daha detaylı inceleme şansı bulabilirsiniz.
Türkler kimdir sorusu var bir de. Şimdi aslında eski çağlarda milletler siyasal birliğini nasıl tamamlıyor, nasıl millet oluyorlar vs bu sorular var. Bir de mitosların aktarımı var. Sosyal kimlik kuramlarının milletler üzerine uyarlanışı şöyledir. Kimlik, grup üyelerin birbirleriyle benzerliklerinin keşfi ile değil, bu benzerliklerin diğer gruplar ile farklılıkları üzerinden oluşur. Bu ne demek? Herkes at sürüyorsa, at sürmek marifet değildir kimlik için. Türkleri, step milletleri için konuşursak, onlardan ayıran olay, aralarında Türklüğü belirleyen olay at binici göçebelik değildi. Çinli-Türk ayrımı buradan kaynaklanabilir ama Moğol-Türk ayrımı bu değil. Moğol-Türk ayrımı mesela, törede karısını kıskanmak (Evet Moğollarda bunun yasaklandığı bir dönem dahi vardır), dil farklılıkları ve mitoslardır (mesela geyik ve kurt Türklerde kutsal ama Moğollarda değil). Bu töre ve mitoslar aktarılarak geliyor. Bu da Türklerin büyük ihtimal Sibirya'dan tekrar Moğol Steplerine inmiş kavimlerin torunu olduğu sonucuna götürüyor. Şimdi bu kimliksel, ayrık millileşme süreci. Yani önce milletler, farklılıklarını belirliyor. Steplerde zaten Türklerden önce de "Demir İşleyen-At binen-Göçebe kültür" var. Bunu Türkler ortaya çıkarmadı. Zaten o stepte başka türlü yaşayamazsın. Moğollar ve İskitler bunun örnekleri. Vezir Tonyukuk, Bilge Kağan'ı şehir kurmaktan bu sebeple vazgeçiriyor yazıtlara göre. Arazi düz, nüfus az. "Asimile oluruz, kuşatılırız" diyor.
Şimdi demek ki bizi asıl biz yapan o dönem için, proto-Türkler için şu: mitoslarımız ve törelerimiz. Bir de dil.
Geldik Göktürk dönemine. Bu dönem zurnanın zırt dediği dönem. Çünkü Batılı modernist millet-milliyetçilik paradigmaları burada patlıyor. Türkler, en azından bugünkü entelijansı karşılayacak biçimde, o dönemde yöneticileri bakımından farklı olduklarının, bir "budun" olduklarının farkında. Evet, henüz arkaik bir anlayış ama o dönemde Avrupa batısı henüz derebeylik-teba sistemine bile tam geçememiş. Şarlman bile piyasada yok. Ortası ve doğusu hala kabile. Bizden önce bir Roma vardır herhalde bizden ileri bir vatandaşlık mantığı olan. Diğer herkes, tüm milletler henüz hanedan mantığı ile yaşayan, dışarıya bakıp kendini var eden insanlar. Göçebeler de "klan" denilen aşiret mantığına sahip. Fakat en azından yöneticiler bile olsa, Türkler kendini bir obje gibi ele alıp "Kultur" olayını kapmışlar. Bundan sonra diğer aşamaya geçiliyor. Diğer Türk birliklerini veya akraba olanları bir çatı altında toplamak. Bu fikir aslında erken dönem milliyetçilik gibi bir şey. "Az olan halkı çoğalttım.... Dört taraftaki halkı alıp kendime bağladım. Türklerin düşmanlarını yok ettim." diyor Doğu yüzünde. Bu da Türk ve Türk olmayan ayrımını gösteriyor. Ayrıca diğer halkları o dönemin mantığına ters olarak toprak veya hanedan olarak görmüyor. Bu da o dönemde Türklerde millet bilinci olduğunu gösteriyor. Fakat yine de üniter devlet mantığı ile düşünmeyin, o dönemde daha çok konfederasyon sistemi var diyebiliriz. Zaten millet-milliyetçilik kuramları da millet bilincinin tepeden tabana yayıldığı konusunda, ilkçiler hariç, hemfikirdir. Sadece "tam anlamıyla icat" mı yoksa zaten yerel kültürün özünün taşınması ve keşfi ile mi oluşuyor, bu tartışma konusu.
Toparlarsak bu dönemde Türkler, henüz proto-Türk bile olmadıkları dönemde oluşturdukları mitos ve töreleri bozkıra taşıyıp, oraya teknik-yaşayış olarak, yani işlevsel olarak adapte olup, bu kültürü ve dili korumuş olan halkın genel adı.
Fakat ırk bazlı yaklaşım yanlış. En basit örneği, bildiğimiz anlamda en eski Türkçe konuşan kavim bugünkü Özbeklerin ataları ama Özbekler brekisefal değil. Brekisefallik, ten rengi, boy... Bunlar Türkleri tam tanımlamıyor. Kıpçaklar mesela kumral ve uzun boylu. Ya Kıpçaklar Türk değil bu bakış açısına göre ya da çoğu Türkler? İnsanların en temel sosyal sistemleri kurması bile 50.000 yıl önceye dayanıyor. Ve biz hem Sibiryaya giderek, hem de tekrar güneye inerek çok fazla yol kat etmişiz. Bu sebeple değişim ve ırk karışımı çok fazla. Zaten karışık olmayan millet, izole milletler hariç yoktur. Kaldı ki Proto-Türklerden bügünkü Türklere gelene kadar da çok savaşmış ve çok göçmüş bir milletiz. Diğer milletler sanmayın ki biz göçerken saraylarda, kalelerde fink atıyordu. Onlar da yerleşik olmalarına rağmen işgale, yağmaya çok açıklardı ve yağmalandılar, esir edildiler... Hep böyle kötüyü düşünmek de yanlış. Eskiden dediğim gibi bu millet bilinci falan bu kadar ileri değil, hayat da zor, göç ederken köyün birinden bir kadın görsen, o da seni görse, sana kaçabilirdi. Sanki köyü sıtmadan geberirken at üstünde geçen hayat daha mı kötü? Ayrıca gerçekten bu nomadlık işi abartılıyor, Türkler aptal ya da vahşi olduğu için, o coğrafyada en iyi o şekilde yaşanacağı için nomaddılar. Yerleşik hayata geçse asimile olacaklardı. Bu sebeple bizler çok farklı milletle kan olarak karışsak da güçlü bir töre, çağı için iyi bir teknik bilgi ve bunun aktarıldığı sistematik bir dil ile kimliğimizi korumayı başardık. Sadece 1. Dünya savaşı öncesi, 1. DS ve 2. DS arası ve 2. DS sonrası Polonya'ya bakın. Şimdi Polak diye bir millet yok denebilir mi? Lehlerle biz yıllarca savaşmadık mı, işgal edilince 100 küsur sene, sınırları değişince vs yok mu oldu bu millet? Ya da kanları karıştı diye?
Peki Anadolu Türkleri veya genel anlamda Azerbaycan Türkleri ve Türkmenleri de dahil edelim, Oğuzlar kim? Oğuzlar da bu orta asya coğrafyasından, İran'a geçen, tam anlamıyla burada İslam'a geçen (o dönem İran sünniliğin kalesi, bugünki ile karıştıran çok oluyor, parantez açayım dedim) ve orada devlet kuran (Ve yüzyıllarca orayı yönetmeye devam etmiş çeşitli hanedanlıklar ile) oradan da Anadolu'ya geçen ve günümüzde genel olarak bu coğrafyada yaşayan bir Türk boyu. Kültürel olarak diğer Türki kavimlerle farklılıkları var çünkü İslam'ı, o dönemde ideolojik bir cephe olan İran'dan almışız. Kültürümüz de tabi ki inanç ile yoğrulmuş. Tipimiz de değişmiş. En Fars milliyetçisi Pehlevinin bile son eşi Farah Pehlevi, Azeri asıllıdır. Türklerin yaşadığı coğrafyalarda milletler arası geçişkenlik çok fazladır.
(Küçük bir din parantezi. Türkler dünyada Yahudileşmiş, Yahudiliğe kavmiyetçe kucak açmış nadir milletlerdendir. Hazar Türkleri (Hazarın kuzeyinde ticaret ile yoğun uğraşan kozmopolit bir Türk devleti) resmiyette Yahudidir mesela. Çok inceleme şansım olmadı tez dolayısıyla ama Selçuk beyin Yahudi olduğu ya da atalarının Yahudi Türkler olduğuna dair [kendisi Hazar'ın komutanlarındandır] güçlü bir teori vardı. İsimler falan ilginçtir araştırın. Teori deyip geçmeyin, metodolojiye girersek sosyal bilimlerdeki çalışmaların çoğu doğa bilimlerinin "bilimsel geçerlilik" kıstasına uymaz.)
Konuyu Oğuz Türklerine dayandırmak ve mümkün olduğunca kısa kesebilmek için sadece belli başlı 3 dönemi verdim. Hunlar Türk müydü? Ne kadar Altay'ız? Jüjenler Türk sayılır mı? Bunlara hiç girmedim ama genel olarak Türklerin tarihsel ve kültürel gelişim ve değişimlerini şematize edebildiğimi düşünüyorum. Kafamızda bir harita, bir film şeridi oluşturabildiysem ne mutlu.
(Kısa olmadığının farkındayım, kusura bakmayın. :/ ama bu konularda onlarca cilt kitap yazılıyor, 500 sayfa anlatan kitaplar üstünkörü sayılıyor.)
Ek: Ayrıca şu Kafkasoid, Mongoloid gibi yüz, kafa, boy tipleri artık ırkları tanımlamakta kullanılmıyor. Sebebi şu. Bunların hepsi bir çeşit mutasyon ve adaptasyon sonuçları. Bazen bu süreçte "değişir" diye beklediğiniz şeyler değişmez çünkü gen baskındır, bazen çekinik bir gen birinde birdenbire ortaya çıkar, bazen İsveçlilerin kafatası yapısının farklı olması gibi saçma sapan mutasyonlar oluşur... Evet belli bir düzen, patern vardır genelde ama geneldedir bu. Kafkasoid, Mongoloid ırkların karışımı demiş biri. Peki bu durumda orada büyük ihtimal bizden önce bulunan proto-Aryan kavimleri nereye koyacağız? Ya da Fars'lara bakıp "Aryan kavimler esmerdir" dersek Germenler ne olacak? Bizim coğrafyanın büyük yanılgısı olan "Araplar esmer" dersek, yani Samiler, bugünki kıvırcık saçlı, buğday-açık tenli, yeşil gözlü ve gayet de nüfusu kalabalık Levant Araplarını ne yapacağız? Dış özellikler yani fenotip evet bir belirleyici ama belirleyicilikteki gücü çok düşük. Bu topluluklar hem göçebe, hem de dönemi açısından gayet geçişken coğrafyalarda yaşayan kavimler. Ayrıca şunu da ekleyeyim, bu demek değil ki Türkler kafkas tipiyle karışmadı. Karıştı. Çünkü zaten İran üzerinden göç öncesinde Türklerin ve Proto-Türklerin ve tüm Orta Asya'nın batıya ana göç yolu Hazarın kuzeyidir. Mesela Kıpçaklar Mısır'a Kafkaslar üzerinden geçiyor. Ve bir kısmı burada Hristiyanlaşıp Gürcü prensliği bünyesine katılıyor. Batıda Selçukluları durduran tek yapıya/devlete. Durdurmaları tesadüf mü? Ya da Moğolları sadece Kıpçak-Kafkas milletleri karışımı orduya sahip Memlüklerin durdurması? Değil. Çünkü bu milletler Orta Asya milletlerinin nasıl savaştığını biliyorlardı çünkü ataları zaten oradan gelme, orduda geleneği ve hatırayı korumuşlar.