06-10-2018, 14:05
Hava oldukça sıcak ve nemliydi. Uzun süren kuşatmanın ardından düşman saldırıya geçmeye karar vermiş, ağaçlarımızı keserek yaptıkları silahları ile duvarlarımıza yürümeye başlamışlardı.

Düşman birliklerinin en yoğunun olduğu cepheye okçularımızı ve onları korumak için de vatanını korumak için silah altına giren aile babalarımızı yolladım.

Şövalyelerimiz ve atlıları ise düşmanın neredeyse savunmasız bıraktığı koç başını avlamaları için Güney Kapısında beklerken, okçularımız ve en elit askerlerim ile en kötü ihtimale karşı surlarda bekliyoruz.

Batı Kapısında ise düşmanın odun kulelerine karşı mızraklı askerlerim ile onları desteklemeleri için bir gurup okçu bırakıyorum.

Tirebüşlerim ise duvarın arkasından düşmanın kahpe havanlarına misilleme atışı yapmak için kuruldu.

Düşman birlikleri koçbaşları ile duvarlarımıza yaklaşırken, ağır şövalyelerimiz düşmana onurlu bir ölüm getirmek için dışarı çıkıyor.

İki kulemiz de düşmanın odun kulelerinin birine arbalet atışlarını yoğunlaştırmış durumda. Şansımız yaver giderse düşmanın sadece bir kulesi kalmış olacak.

Sürgün lord ve silahlıları surlarımıza yanaşma küstahlığında bulunurken okçularımızın atışları altında bulunuyorlar.

Düşmanın dikkatini çekmeyi başaran şövalyelerimiz, düşmanı yolundan saptırmak için dört nala ilerliyor.

Düşmanın odun kulesi en sonunda hareket edemeyecek hale geldiğinde, okçularımız yanlış bir anlaşılma sonucunda surlardan inmeye çalışıyor ama bu hatayı hemen düzeltiyoruz elbette.

Düşmanı ok atışlarımız ile iyce yoruyoruz. Ellerindeki az sayıda piyadeyi yok ettiğimiz zaman zaferi kazandığımız zaman olacaktır.

Şövalyelerimiz ağır zırhlarının verdiği hantallık yüzünden düşmanın mızrakçıları tarafından yakalandı. Bu nedenle birini düşmanı oyalaması için bırakırken, diğeriyle hala koçbaşını itel düşmana saldırmak için görevlendiriyorum.

Şövalyelerimiz dörtnala düşmanın üstüne koşarken, düşman arkasından gelen nal ve zırhların tıgırtısını duyunca karşılık vermeye yelteniyor.

Tabi ki çabaları boşa çıkıyor.

Sıçanlar gibi surlarımızı aşmaya çalışan düşmanı onurlu askerlerimiz kanlarının son damlasına kadar karşılamak için hazır bir şekilde bekliyor.

Savaş şimdilik bizim lehimize gitmeye devam ediyor.

Batı kapısında düşman birliklerinin odun kulesi surlarımıza dayandı ve ne yazık ki sadece vatanlarını korumak için silah altına giren askerlerimiz kana doymuş barbar askerlere karşı pek iyi bir iş çıkartamıyor.

Tirebüşelerimiz düşmanın kahpe havanlarına karşı misilleme atışlarını on ikiden tutturmaya devam ediyor.

Şövalyelerimiz geri çekilmeyi ret edip onurları ile ölürken, koç başını engellemeyi başaran şövalyelerimiz kaçan düşmanı kovalıyor.

Surlarımıza dayanıp, okçu atışlarımız yüzünden tek tek ölen düşman atlılarına karşı biz de sur dışındaki şövalyelerimizi şimdilik geri çağırıyoruz.

Surlardaki okçularımız bu sefer onlara kahpece ok atan düşmana misilleme atışları yapmaya başladı.

Batı Kapısında düşmanın konuşlandırdığı tek okçu birliği de kaçmaya başlıyor.

Üç barbar birliğine karşı savaşan vatansever birliklerimiz ne yazık ki yeniliyor. Direnişlerinin ömrünü uzatmak için ise okçularımıza, kaçan düşmandan kaçmayıp savaşan düşmana ok atmalarını emrediyorum.

Düşman birlikleri kaçılmaya devam ederken, Kaçak Lord gerçekten iyi savaşıyordu.

Savaşın genel durumu. Mertçe savaşmaya devam etsek de, herhangi bir kapının düşüşü sonumuzu getirebilir.

Onurlu şövalyelerimiz ne yazık ki kanlarının son damlasına gelemeden kaçmaya başlıyor. Düşman ise yoğun ok atışlarımız karşısında iyice erimeye başladı.

Düşman artık okçularını bile surlarımıza sokmaya başladı. Bu hem çaresizliklerinin bir kanıtı olsa da, surlarda savaşmamız gereken barbarların sayısının artması gayet üzücü.

Havan toplarına karşı yaptığımız misillemeler hala kararlılığını koruyor.

Kayalarımızın kat ettiği muazzam mesafeye rağmen deneyimli tirebüşelerimiz düşmanı vurabiliyor. İşte bu savunmanın şarkıları bestelenip, hikayeleri anlatılırken es geçilmeyecek bir şey daha.

Deneyimli kılıçlarımız zor duruma düşen Batı Kapısına destek olmak için gidiyor.

Okçular atrafından yeterince yorulan düşmanı avlamaları için şövalyelerimizi ve süvarilerimizi dışarı çıkartıyorum.

Benim komutan altındaki elit askerler karşısında o efsanevi sürgün lord da, barbar hizmetkarları da bir bir yeniliyor.

Kahpe havan atışları tadımızı kaçırsa da, savaşın seyrini elbette ki bu saatten sonra değiştiremeyecek.

Şövalye ve süvarilerimiz savaşta ölen arkadaş ve yoldaşlarının intikamını alıyor.

Sadece ok atışlarımız ile yıprattığımız düşman atlıları en sonunda geri çekilmeye başlarken, bizimkiler yeni hedeflerinin peşinde dörtnala gidiyor.

Düşman karşısında daha fazla direnemeyen gönüllü askerlerimiz, geri çekilmeye başlarken bir de o ne?

Düşman mızrakçılarının nasıl yapmayı başardılarsa surlarımızın içine girip, ne tirebüşelerimize ne de başka bir şeye saldırmadan kapıyı ele geçirmeye çalıştığını fark ediyoruz ve okçularımızı bu garip olayı sonlandırmaları için görevlendiriyorum.

Düşman iyice dağılmaya başladı. Daha zafer kutlamaları yapamayacaksak da, kazanmaya ilk kez bu kadar yakınız.

Düşman havalarını kendi kanları ile boyarken ve kafalarına onlarca kaya yağarken, düşman havancıları kendilerinden beklenmeyecek bir şekilde pes etmiyorlar.

Taze kan birimlerimiz Batı Kapısı Muharebesinin seyrini değiştiremese de, düşmanı oyalamaya devam ediyor.

Onlarca kayaya rağmen pes etmeyen düşman, şanlı şövalyelerimizi görür görmez kaçmaya başlıyor.

Böyle bir ordu ile başkentimize gelen kaçaklar,

böyle kaçıyor...