Ben Ulu Demetrius, bu satırları bu dünyaya veda ederken kaleme alıyorum. Atalarım beni çağırıyor. Fakat öncesinde sana bir hikaye anlatacağım evlat.
Ortodoks ve Katolik kiliselerinin birleştiği, Kutsal Roma ve Bizans topraklarının Konstantiniyye'den yönetildiği ihtişamlı günlerde babam Çekiç Pelagius'un 76 yaşında ağır yaralara maruz kalıp ölmesi sonucunda 42 yaşında tahta çıktım.
Bu yaşıma kadar dindar bir Katolik olsam da babamın Katolik mızraklarıyla can verdiğini öğrenince bu kalleşlerle aynı dinden olmak istemediğimi farkedip derhal babamın dinine Ortodoksluğa döndüm.
Bizans her ne kadar altın çağını da yaşasa dünya kara vebadan kırılıyordu. Konstantiyye'de sokak kenarlarında cesetler yığılmaya başlamıştı. Atalarımın aksine ben hızlıca hastane inşaatlarına başladım.
Fakat kara vebayı durdurmak mümkün değildi. Sarayda gün geçtikçe yiyecek stoğumuz azalıyordu ve kuzgunlar da lordlarımın ölüm haberini taşımaktan bitap düşmüştü. İmparatorluğu benim adıma yöneten krallar birer birer tarihe karışıyordu. Benim de sonum onlar gibi mi olacaktı?
Uzak diyarlardan gelen insanlar hastalığı ülkemin derinlerine kadar yaymaya başlamıştı.
Anadolu kara vebaya teslim olmuştu. Yüzyıllardır hüküm süren ulu hanelerin soyu tükeniyordu. Her gece rüyalarımda vebayla öldüğümü görüyordum.
Sonumuz böyle mi olacaktı? Yüce imparatorluk bir vebaya teslim mi olmuştu? Bir şeyler yapmamın vakti çoktan gelmişti.
Her türlü riski göze alarak sarayın kapılarını açtım ve saklandığım delikten çıktım. Derhal özel gemimi hazırlatıp Marmara açıklarında demir aldım. Fakat bu sefer de iskorbüt hastalığı baş göstermişti. Ben de vebanın uğramadığı uzak diyarlara yelken açtım. Bu yolculuğum beni İzlanda kıyılarına kadar götürmüştü.
Tek oğlumu vebada kaybedince yaşlanan eşimin yeni bir evlat vermesine güvenemedim ve hanemi garantiye almak için çalışmalara başladım.
İzlanda'da sürgün hayatı yaşarken bir gün Bizans flamalı bir gemi yaklaştığını gördüm. Evet bu biricik eşimdi. Fakat kötü haberlerle gelmişti.
Yokluğumu fırsat bilen hainler kuzenim Agathe'yi tahta geçirmek için hamle yapmışlardı. Derhal yurda dönüp bu isyanı bastırmalıydım. Veba da etkisini kaybetmeye başlamıştı.
Eve dönüş yolculuğum yine kabus dolu geçiyordu. Geceleri kabuslarımda imparatorluktaki lordların hepsinin bana karşı birleşmiş ve on binlerce isyancının Konstantiniyye'ye yürüyüp işgal ettiğini görüyordum. Neyse ki gerçekte durum böyle değildi. Küçük bir isyandı ve hızlıca bastırmıştım.
Fakat o günden sonra Bizans asla eskisi gibi olmadı. İlk fırsatta arkamdan bıçaklacağını tahmin ettiğim herkesin topraklarını işgal edip kellelerini almaya başladım. Bundan sonra ülkeyi demir yumrukla yönetecektim. Hükümdarlığım süresinde sayısız isyan bastırdım ve yüzlerce lordu topraklarından sürdüm. Gaddarlığım ve kinim sınır tanımıyordu. Kendi ailemdeki hainleri dahil acımadan öldürüyordum. Diyarda kötü şöhretim yayıldıkça düşmanlarım da artıyordu. Eski düzeni tamamen yıkamasam da kendini güçlü sanan lordların çoğuna haddini bildirmiştim.
Veba döneminden bu yana devam eden hastane inşaatı nihayet tamamlanmıştı. Biricik eşim Mahaut'tan sonra evlendiğim 3 kadından da 2 kızım olmuştu. Büyük oğlum Thomas'ı vebada kaybettikten sonra küçük oğlum Pelagius'u taht için yetiştirmiştim.
Zamanında canlarını yaktığım lordlar intikam için peşimi bırakmıyordu. Her geçen gün bir kaza veya suikast atlatıp ölümden dönsem de bir yolculuğum sırasında ne olduğunu anlayamadığım bir kaza geçirdim. Ağır yaralıydım ve hekimbaşı yaralarımın iyileşmesinin mümkün olmayacağını söylüyordu. İşte oğlum Pelagius. Bu satırlar çoktan yaşanmış bir devrin son kalıntıları. Ben -Ulu Demetrius- de kısa süre içinde atalarıma kavuşacağım. 25 yıllık hastalık ve isyan dolu hayatımın son anlarını yaşıyorum. Vasiyetim sayemde seni seven lordlara arkana verip senden haz etmeyenlerin kellesini almandır. Roma imparatorluğu yolu sana açıktır. Ayrıca sarayın gizli bir odasında Kyrillos'ta yaşadığım macerayı anlattığım parşömenler bulunmakta. (Kyrillos Parşömenleri'ni daha sonra paylaşıcam.)
http://dosya.co/2t54ealdhmwg/Ironman_Epirus.ck2.html
Ortodoks ve Katolik kiliselerinin birleştiği, Kutsal Roma ve Bizans topraklarının Konstantiniyye'den yönetildiği ihtişamlı günlerde babam Çekiç Pelagius'un 76 yaşında ağır yaralara maruz kalıp ölmesi sonucunda 42 yaşında tahta çıktım.
Bu yaşıma kadar dindar bir Katolik olsam da babamın Katolik mızraklarıyla can verdiğini öğrenince bu kalleşlerle aynı dinden olmak istemediğimi farkedip derhal babamın dinine Ortodoksluğa döndüm.
Bizans her ne kadar altın çağını da yaşasa dünya kara vebadan kırılıyordu. Konstantiyye'de sokak kenarlarında cesetler yığılmaya başlamıştı. Atalarımın aksine ben hızlıca hastane inşaatlarına başladım.
Fakat kara vebayı durdurmak mümkün değildi. Sarayda gün geçtikçe yiyecek stoğumuz azalıyordu ve kuzgunlar da lordlarımın ölüm haberini taşımaktan bitap düşmüştü. İmparatorluğu benim adıma yöneten krallar birer birer tarihe karışıyordu. Benim de sonum onlar gibi mi olacaktı?
Uzak diyarlardan gelen insanlar hastalığı ülkemin derinlerine kadar yaymaya başlamıştı.
Anadolu kara vebaya teslim olmuştu. Yüzyıllardır hüküm süren ulu hanelerin soyu tükeniyordu. Her gece rüyalarımda vebayla öldüğümü görüyordum.
Sonumuz böyle mi olacaktı? Yüce imparatorluk bir vebaya teslim mi olmuştu? Bir şeyler yapmamın vakti çoktan gelmişti.
Her türlü riski göze alarak sarayın kapılarını açtım ve saklandığım delikten çıktım. Derhal özel gemimi hazırlatıp Marmara açıklarında demir aldım. Fakat bu sefer de iskorbüt hastalığı baş göstermişti. Ben de vebanın uğramadığı uzak diyarlara yelken açtım. Bu yolculuğum beni İzlanda kıyılarına kadar götürmüştü.
Tek oğlumu vebada kaybedince yaşlanan eşimin yeni bir evlat vermesine güvenemedim ve hanemi garantiye almak için çalışmalara başladım.
İzlanda'da sürgün hayatı yaşarken bir gün Bizans flamalı bir gemi yaklaştığını gördüm. Evet bu biricik eşimdi. Fakat kötü haberlerle gelmişti.
Yokluğumu fırsat bilen hainler kuzenim Agathe'yi tahta geçirmek için hamle yapmışlardı. Derhal yurda dönüp bu isyanı bastırmalıydım. Veba da etkisini kaybetmeye başlamıştı.
Eve dönüş yolculuğum yine kabus dolu geçiyordu. Geceleri kabuslarımda imparatorluktaki lordların hepsinin bana karşı birleşmiş ve on binlerce isyancının Konstantiniyye'ye yürüyüp işgal ettiğini görüyordum. Neyse ki gerçekte durum böyle değildi. Küçük bir isyandı ve hızlıca bastırmıştım.
Fakat o günden sonra Bizans asla eskisi gibi olmadı. İlk fırsatta arkamdan bıçaklacağını tahmin ettiğim herkesin topraklarını işgal edip kellelerini almaya başladım. Bundan sonra ülkeyi demir yumrukla yönetecektim. Hükümdarlığım süresinde sayısız isyan bastırdım ve yüzlerce lordu topraklarından sürdüm. Gaddarlığım ve kinim sınır tanımıyordu. Kendi ailemdeki hainleri dahil acımadan öldürüyordum. Diyarda kötü şöhretim yayıldıkça düşmanlarım da artıyordu. Eski düzeni tamamen yıkamasam da kendini güçlü sanan lordların çoğuna haddini bildirmiştim.
Veba döneminden bu yana devam eden hastane inşaatı nihayet tamamlanmıştı. Biricik eşim Mahaut'tan sonra evlendiğim 3 kadından da 2 kızım olmuştu. Büyük oğlum Thomas'ı vebada kaybettikten sonra küçük oğlum Pelagius'u taht için yetiştirmiştim.
Zamanında canlarını yaktığım lordlar intikam için peşimi bırakmıyordu. Her geçen gün bir kaza veya suikast atlatıp ölümden dönsem de bir yolculuğum sırasında ne olduğunu anlayamadığım bir kaza geçirdim. Ağır yaralıydım ve hekimbaşı yaralarımın iyileşmesinin mümkün olmayacağını söylüyordu. İşte oğlum Pelagius. Bu satırlar çoktan yaşanmış bir devrin son kalıntıları. Ben -Ulu Demetrius- de kısa süre içinde atalarıma kavuşacağım. 25 yıllık hastalık ve isyan dolu hayatımın son anlarını yaşıyorum. Vasiyetim sayemde seni seven lordlara arkana verip senden haz etmeyenlerin kellesini almandır. Roma imparatorluğu yolu sana açıktır. Ayrıca sarayın gizli bir odasında Kyrillos'ta yaşadığım macerayı anlattığım parşömenler bulunmakta. (Kyrillos Parşömenleri'ni daha sonra paylaşıcam.)
http://dosya.co/2t54ealdhmwg/Ironman_Epirus.ck2.html
Sic Parvis Magna