20-07-2019, 23:15
İslam ve özellikle Ortodoks İslam ekolüdür efendim. İzin verin, açayım. Bu sayılan bilim adamlarının çoğu dönemlerinde tekfir-aforoz edilmiş adamlardır, bilimi dinden üstün tutarlar, çünkü Mutezile adı verilen itikadi mezhebe mensupturlar. Müslüman arkadaşların çoğu bilmez, her Müslüman iki adet mezhebe sahiptir, İtikadi ve Ameli. Ameli mezhepler Hanefiyye, Malikiyye, Hanbeliyye, Şafiyye, İsmailiyye, Zeydiyye gibi büyük mezhepleri ve daha onlarda küçük mezhebi içerir. İbadetler ve hukukla ilgili dini anlaşmazlıklar ameli mezheplerin alanına girer ve onlar üzerinden temellenir. İtikadi mezhepler ise İslam'ın inanç esaslarına dair mezheplerdir. Bunlar örneğin Kuran yaratılmış mıdır hep var mıdır gibi sorularla ilgilenir, bir nevi İslam felsefesi. İşte İslamcıların her fırsatta övündüğü bilim adamları ile İslamcılar arasındaki farkı yaratan kısım itikadi mezheptir. Temel itikadi mezhepler kaderciden iradeciye doğru Cebriyye, Eşariyye, Maturidiyye ve Kaderiyye-Mutezile mezhepleridir.
Cebriyye mezhebinin varsayımı Tanrı'nın insanlara tamamen hükmettiğidir. Mutezile ise neredeyse İslam tandanslı deist diyebileceğimiz bir oluşumdur. Felsefeyi vahyin üstüne koyarlar. Nakli aklın aşağısında tutarlar. Tanrıdan çok kendilerine güvenirler. Ortaya çıkaran adamın (V. bin Ataullah) cemaatten ayrılıp kendi görüşlerini kurmaya başlamasının sonucu olarak bu mezhep ortaya çıkmıştır, İslam tarihindeki heterodoks İslam kolları(Alevilik benzeri) ile beraber bence en ilgi çekici ve hayranlık uyandırıcı harekettir. Bu adamlar cemaatten ayrı takılmıştır, kaçlık tespih kullanılacağıyla değil tespihi üretmek ile ilgilenmişlerdir. O zamanların yazılarında insanların cin korkusundan geceleri çıkamadığı Bağdat sokaklarında gece üçte volta atmalarıyla zihinlere kazınmışlardır.
İşte bu hareket mensupları, gerek Arapların eline geçen imparatorluk payesi ve değerli topraklar sonucu ortaya çıkan müreffeh kesimin tarihin doğal gidişatı içerisinde oluşturduğu elit entelektüel kesim olmayı başarmalarıyla, gerekse kaderci anlayışları, garip dünya tasvirleri, bilimsel hataları ile beraber İslam'ı camiye kilitlemeleri ve kendi öz akıllarını İslam'ın üstünde yetkili merci kılmalarıyla tonlarca bilimci, mütefekkir ve benzeri imamların aksine gerçekten işe yarayan adam çıkarmışlardır.
Fakat bugünkü Menzil, İsmailağa, İhvan, Boko Haram, IŞİD ve Madımak'ın arkasındaki karanlık aşığı, gerici, bağnaz ortodoks İslam kendini o tüm Orta Doğudaki aydınlığı emmeye odaklı karanlığıyla beraber ortaya koymuş, bu adamları sapkın ilan etmiş, halk desteklerini yıkmış ve kovuşturmaya uğratmıştır. Bu insanların da esasen en büyük şansı antik Roma, Yunan arşivlerinin, dünyadaki aydınlığa, uygarlığa ve bilime dair her şeyin temelindeki o görkemli özün hakimi olmaları ve onun üzerine bir şeyler koymak için azimle çalışmalarıdır. Onların esas yuvasıysa artık Endülüs'tür, Hispaniola.
İslam dünyası Eşari ve Ortodoks bir karanlığın içine nefes alamayacak derece batmışken bu insanlar sanatlarını, zihinlerini ve güçlerini bu kez de eski medeni Darül İslam'ın son kalesi Endülüs için ortaya koymuşlardır. Belki o çağda Avrupa'nın en gelişmiş medeniyeti olan Endülüs işte böyle ortaya çıkmıştır. Ancak 1492 yılında Endülüs'ün son kalesi Garnatah düşmeden kırk elli yıl önce tekrar evsiz kalacağını fark eden Yahudi ve Mutezili bilginler İspanya'dan bir bir uzaklaşmıştır. Onları yeni evlerine Osmanlı'nın Akdeniz'deki Odysseus'ları olan korsanlar taşımıştır. Bu vizyon heterodoks, hoşgörülü, mistik Osmanlı İslam'ıyla birleşmiş ve kendini Roma sezarı olarak tanımlayan, gerçek Üçüncü Roma Osmanlı'nın en cesur, yetenekli ve zeki imparatoru Fatih'in dönemindeki o eşsiz uygar ortamın başlıca müesebbibi olmayı başarmıştır. Kalan İslam ülkeleri Şia ve Ehli Sünnet karanlığı yüzünden cariyelerle oynaşıp birbirlerine bıçak sallamaktan başka tek bir başarı gösteremezken eski medeni İslam'ın, Gazali mürtecisinin elinin henüz dokunamadığı İslam'ın son kalesi olan Osmanlı tekrar Endülüs ve Abbasi Bağdat'ı gibi serpilmiş, uygarlık ve bilime sahip olabilmiştir.
Peki Osmanlı nasıl Eşari karanlığın eline düşmüştür? Çok basit. Hastalığı kaynağı olan Mısır'dan kapmıştır. Mısır bir hastalık, yobazlık yuvasıdır. Ptolemy krallığı sonrası tarihinde tek bir gün dahi medeniyet görmemiştir. Tarihin en yobaz Hristiyanları, Hypatia'nın katilleri, İskender kültünü bugün Ptolemy halkının neye inandığını bilmemizi olanaksız hale getirecek şekilde talan eden yağmacılar olan Kıptiler yobazlıklarını güneydeki yeni yuvalarına kaçarken oradaki yeni Müslümanlara miras bırakmıştır. Yavuz, Alevi Türkmenlerin ve Heterodoks Türk İslamının katili, aynı zamanda Zağros dağlarının başındaki mağaralarından öte mesken tutamamış olan Kürtleri Bereketli Hilal'in kuzey doruğuna yerleştirmek gibi öngörüsüz bir avellik ile bugün dahi çektiğimiz, bize Erbil-Kerkük-Musul'u kaybettiren Kürt sorununa sebep olan kasap lakaplı Selim Mısır fethinden sonra oradaki Eşari din adamlarını Osmanlı'ya getirerek uygar İslam'ın son kalesini de yıkmayı başarmıştır.
Fatih gibi bir imparatorun devleti olan Osmanlı bu hatadan sonra Alevi öldürmeyi helal kılan şeyhülislamların, eşi görülmemiş bir bağnazlığın ve Türk İmparatorluğu'na Yeni Dünya'nın kapılarını açabilecek irfan ve gücün sahibi Piri Reis'i öldüren Kanuni'nin eline düşmüş, çağın gerisinde kalmıştır. Yeniçeri isyanları, Genç Osman'ın katli bu yobaz ortodoks İslam zihniyetinin eserleridir. Madımak, 15 Temmuz, cumhuriyet karşıtı ayaklanmalar, Şeyh Sait, Seyit Rıza, Said Nursi, İskilipli Atıf, Fethullah, Cübbeli bu zihniyetin eseridir.
Bu yobazlık bir zamanlar medeniyetin beşiği olan Irak'ı, kadim Mezopotamya'yı terör örgütlerinin oyun parkı yapan yobazlıktır. Asur medeniyetinin yükseliş noktası Suriye'yi bu hale getiren yobazlıktır. Kadim Mısır'ı, medeniyetin ana vatanını Mursi'nin eline veren yobazlıktır. Finike'yi Hizbullah'a veren yobazlıktır. Kartaca'yı, Hannibal'ın ülkesini bugünkü Tunus yapan yobazlıktır. İmparatorluklar beşiği ve tümülüsü Türkiye'yi bugünkü duruma getiren yobazlıktır.
Ha yeri gelmişken söyleyeyim, işbu karanlığın müesebbibi İslam'ın yanlış anlaşılması değildir iddia edildiği gibi. Ali Şeriati, Yaşar Nuri Öztürk, Edip Yüksel, Caner Taslaman... Muhafazakar gençlerin nonteizme doğru basamak taşı olan neo-İslamist ılıman İslamcı goygoycuların sonu Mutezile gibi olacaktır. Ortodoks İslam karanlık da olsa İslam'ın asıl şeklidir. Kuran adlı kutsal kitabın, sahabelerinin Muhammed Peygamber'den naklettiği sözler olan hadislerin, icmanın ve kıyasın gösterdiği yol İran, Açe, Afganistan ve Lübnan'ın gitmeyi tercih ettiği yoldur.
Elbet bu karanlığı Işık ile delmek isteyenler olmuştur. Baasçı ve Kemalist devrimciler İslam dünyasının en sevilen ve en karizmatik liderleri olsalar da ya Ortodoks İslam'a açık şekilde savaş açamamışlardır, ya bu savaşı bitirememişlerdir. Elçibey, İnönü, Tandoğan, Atatürk, İzzetbegoviç, Dudayev, Hüseyin, Esad'lar, Amanullah, Cinnah, Pehlevi... Bugün aşağı yukarı hepsinin emeği boşa gitmiş dursa da Türk halkı Ortodoks İslam'dan kemalist azimle ve kendi çabalarıyla kurtulmuş kurtulacaktır, Azerbaycan Elçibey'in izine girmek için çırpınmaktadır, Boşnaklar Bilge Kral'ın ışığına tutunmuştur. Yeni kuşaklar bu bayrağı elden ele aktaracaktır, Bosna ve Fas'tan Somali ve Pakistan'a, Tataristan ve Tunus'tan Etiyopya ve Arakan'a Müslüman halkları Ortodoks İslam denen meyus zincirden kurtaracak ve bilimin, aydınlığın ve uygarlığın aydınlık yoluna tekrar sokacaktır. Güneşli günler göreceğiz çocuklar!
Cebriyye mezhebinin varsayımı Tanrı'nın insanlara tamamen hükmettiğidir. Mutezile ise neredeyse İslam tandanslı deist diyebileceğimiz bir oluşumdur. Felsefeyi vahyin üstüne koyarlar. Nakli aklın aşağısında tutarlar. Tanrıdan çok kendilerine güvenirler. Ortaya çıkaran adamın (V. bin Ataullah) cemaatten ayrılıp kendi görüşlerini kurmaya başlamasının sonucu olarak bu mezhep ortaya çıkmıştır, İslam tarihindeki heterodoks İslam kolları(Alevilik benzeri) ile beraber bence en ilgi çekici ve hayranlık uyandırıcı harekettir. Bu adamlar cemaatten ayrı takılmıştır, kaçlık tespih kullanılacağıyla değil tespihi üretmek ile ilgilenmişlerdir. O zamanların yazılarında insanların cin korkusundan geceleri çıkamadığı Bağdat sokaklarında gece üçte volta atmalarıyla zihinlere kazınmışlardır.
İşte bu hareket mensupları, gerek Arapların eline geçen imparatorluk payesi ve değerli topraklar sonucu ortaya çıkan müreffeh kesimin tarihin doğal gidişatı içerisinde oluşturduğu elit entelektüel kesim olmayı başarmalarıyla, gerekse kaderci anlayışları, garip dünya tasvirleri, bilimsel hataları ile beraber İslam'ı camiye kilitlemeleri ve kendi öz akıllarını İslam'ın üstünde yetkili merci kılmalarıyla tonlarca bilimci, mütefekkir ve benzeri imamların aksine gerçekten işe yarayan adam çıkarmışlardır.
Fakat bugünkü Menzil, İsmailağa, İhvan, Boko Haram, IŞİD ve Madımak'ın arkasındaki karanlık aşığı, gerici, bağnaz ortodoks İslam kendini o tüm Orta Doğudaki aydınlığı emmeye odaklı karanlığıyla beraber ortaya koymuş, bu adamları sapkın ilan etmiş, halk desteklerini yıkmış ve kovuşturmaya uğratmıştır. Bu insanların da esasen en büyük şansı antik Roma, Yunan arşivlerinin, dünyadaki aydınlığa, uygarlığa ve bilime dair her şeyin temelindeki o görkemli özün hakimi olmaları ve onun üzerine bir şeyler koymak için azimle çalışmalarıdır. Onların esas yuvasıysa artık Endülüs'tür, Hispaniola.
İslam dünyası Eşari ve Ortodoks bir karanlığın içine nefes alamayacak derece batmışken bu insanlar sanatlarını, zihinlerini ve güçlerini bu kez de eski medeni Darül İslam'ın son kalesi Endülüs için ortaya koymuşlardır. Belki o çağda Avrupa'nın en gelişmiş medeniyeti olan Endülüs işte böyle ortaya çıkmıştır. Ancak 1492 yılında Endülüs'ün son kalesi Garnatah düşmeden kırk elli yıl önce tekrar evsiz kalacağını fark eden Yahudi ve Mutezili bilginler İspanya'dan bir bir uzaklaşmıştır. Onları yeni evlerine Osmanlı'nın Akdeniz'deki Odysseus'ları olan korsanlar taşımıştır. Bu vizyon heterodoks, hoşgörülü, mistik Osmanlı İslam'ıyla birleşmiş ve kendini Roma sezarı olarak tanımlayan, gerçek Üçüncü Roma Osmanlı'nın en cesur, yetenekli ve zeki imparatoru Fatih'in dönemindeki o eşsiz uygar ortamın başlıca müesebbibi olmayı başarmıştır. Kalan İslam ülkeleri Şia ve Ehli Sünnet karanlığı yüzünden cariyelerle oynaşıp birbirlerine bıçak sallamaktan başka tek bir başarı gösteremezken eski medeni İslam'ın, Gazali mürtecisinin elinin henüz dokunamadığı İslam'ın son kalesi olan Osmanlı tekrar Endülüs ve Abbasi Bağdat'ı gibi serpilmiş, uygarlık ve bilime sahip olabilmiştir.
Peki Osmanlı nasıl Eşari karanlığın eline düşmüştür? Çok basit. Hastalığı kaynağı olan Mısır'dan kapmıştır. Mısır bir hastalık, yobazlık yuvasıdır. Ptolemy krallığı sonrası tarihinde tek bir gün dahi medeniyet görmemiştir. Tarihin en yobaz Hristiyanları, Hypatia'nın katilleri, İskender kültünü bugün Ptolemy halkının neye inandığını bilmemizi olanaksız hale getirecek şekilde talan eden yağmacılar olan Kıptiler yobazlıklarını güneydeki yeni yuvalarına kaçarken oradaki yeni Müslümanlara miras bırakmıştır. Yavuz, Alevi Türkmenlerin ve Heterodoks Türk İslamının katili, aynı zamanda Zağros dağlarının başındaki mağaralarından öte mesken tutamamış olan Kürtleri Bereketli Hilal'in kuzey doruğuna yerleştirmek gibi öngörüsüz bir avellik ile bugün dahi çektiğimiz, bize Erbil-Kerkük-Musul'u kaybettiren Kürt sorununa sebep olan kasap lakaplı Selim Mısır fethinden sonra oradaki Eşari din adamlarını Osmanlı'ya getirerek uygar İslam'ın son kalesini de yıkmayı başarmıştır.
Fatih gibi bir imparatorun devleti olan Osmanlı bu hatadan sonra Alevi öldürmeyi helal kılan şeyhülislamların, eşi görülmemiş bir bağnazlığın ve Türk İmparatorluğu'na Yeni Dünya'nın kapılarını açabilecek irfan ve gücün sahibi Piri Reis'i öldüren Kanuni'nin eline düşmüş, çağın gerisinde kalmıştır. Yeniçeri isyanları, Genç Osman'ın katli bu yobaz ortodoks İslam zihniyetinin eserleridir. Madımak, 15 Temmuz, cumhuriyet karşıtı ayaklanmalar, Şeyh Sait, Seyit Rıza, Said Nursi, İskilipli Atıf, Fethullah, Cübbeli bu zihniyetin eseridir.
Bu yobazlık bir zamanlar medeniyetin beşiği olan Irak'ı, kadim Mezopotamya'yı terör örgütlerinin oyun parkı yapan yobazlıktır. Asur medeniyetinin yükseliş noktası Suriye'yi bu hale getiren yobazlıktır. Kadim Mısır'ı, medeniyetin ana vatanını Mursi'nin eline veren yobazlıktır. Finike'yi Hizbullah'a veren yobazlıktır. Kartaca'yı, Hannibal'ın ülkesini bugünkü Tunus yapan yobazlıktır. İmparatorluklar beşiği ve tümülüsü Türkiye'yi bugünkü duruma getiren yobazlıktır.
Ha yeri gelmişken söyleyeyim, işbu karanlığın müesebbibi İslam'ın yanlış anlaşılması değildir iddia edildiği gibi. Ali Şeriati, Yaşar Nuri Öztürk, Edip Yüksel, Caner Taslaman... Muhafazakar gençlerin nonteizme doğru basamak taşı olan neo-İslamist ılıman İslamcı goygoycuların sonu Mutezile gibi olacaktır. Ortodoks İslam karanlık da olsa İslam'ın asıl şeklidir. Kuran adlı kutsal kitabın, sahabelerinin Muhammed Peygamber'den naklettiği sözler olan hadislerin, icmanın ve kıyasın gösterdiği yol İran, Açe, Afganistan ve Lübnan'ın gitmeyi tercih ettiği yoldur.
Elbet bu karanlığı Işık ile delmek isteyenler olmuştur. Baasçı ve Kemalist devrimciler İslam dünyasının en sevilen ve en karizmatik liderleri olsalar da ya Ortodoks İslam'a açık şekilde savaş açamamışlardır, ya bu savaşı bitirememişlerdir. Elçibey, İnönü, Tandoğan, Atatürk, İzzetbegoviç, Dudayev, Hüseyin, Esad'lar, Amanullah, Cinnah, Pehlevi... Bugün aşağı yukarı hepsinin emeği boşa gitmiş dursa da Türk halkı Ortodoks İslam'dan kemalist azimle ve kendi çabalarıyla kurtulmuş kurtulacaktır, Azerbaycan Elçibey'in izine girmek için çırpınmaktadır, Boşnaklar Bilge Kral'ın ışığına tutunmuştur. Yeni kuşaklar bu bayrağı elden ele aktaracaktır, Bosna ve Fas'tan Somali ve Pakistan'a, Tataristan ve Tunus'tan Etiyopya ve Arakan'a Müslüman halkları Ortodoks İslam denen meyus zincirden kurtaracak ve bilimin, aydınlığın ve uygarlığın aydınlık yoluna tekrar sokacaktır. Güneşli günler göreceğiz çocuklar!