Cemil Meriç (1916-1987)
#3
Kendi ideolojik eğilimini, şakayla karışık olarak "anti-Cemil Meriç"lik çizgisiyle tanımlayan ve yakın çevresinde bu şekilde tanınmış birisi olarak Cemil Meriç hakkındaki düşüncelerim hiç de olumlu değil. Bu, onun önemsiz birisi olduğu, tümüyle aforizmalardan ibaret bir insan olduğu şeklinde partizanca bir tutum geliştirmemi gerektirmiyor elbette. Ama kendisinin, maalesef İslamcı-muhafazakar kesimde, özellikle bu kesimin entelektüel rezervuarının 12 Eylül'den sonra toplumun merkezi bölgelerine akmaya başlaması süreciyle birlikte bir ilgi enflasyonuna maruz kaldığı kanaatinde ısrarcıyım.

Cemil Meriç, her şeyden önce, bir kelime ustasıdır; onları işler, süsler, çeşitli şekillere sokar, evirir, çevirir ve sonunda ortaya ilk görünüşte ve bu görünüşün hemen ardından gelen ilk kavrayış anında insanı cezbeden cümleler, bu cümlelerden de , öncelikli olarak, ideolojilere karşı soğukluk-hamaset hatları üzerinde şekillenen bir tavır takınmış olan muhafazakar-İslamcı zihinlere hemencecik yerleşebilen fikirler çıkartır. "-İzmler idrakimize giydirilmiş deli gömlekleridir". lafı, bu muhitlerin havasında tekrarlanıp durur; Batı'ya fırlattığı şüpheci bakışlar hayranlıkla izlenir; hem Doğu hem Batı yönünde de ufku tarayabilen mürekkep yalamış birisi oluşu tüm hareketlerine, sözlerine bir hale katar. Gerçekten de hemen her şeyiyle, söz konusu muhit için vazgeçilmez bir figürdür. Kitaplarını basan İletişim Yayınları'nın okur kitlesine de hatırı sayılır ölçüde nüfuz ettiğini düşünmemek için hiçbir sebep yok. Eminim bu kitle, onda, fikir hürriyetine, fildişi kuledeki aydınlara yönelik eleştirel bir yön, belki de bir parça otantiklik buluyordur.

Ben Cemil Meriç'te bunların hiçbirisini göremiyorum: -İzmlere çatışının arkasında bir samimiyetsizlik vardır. Onlar ne Batı'nın emzirdiği ifritlerdir ne idrakimiz üzerindeki deli gömlekleridir. Kendisinin bir çırpıda yerin dibine batırdığı tüm bu fikir kümelerinin arkasında sayısız nesilden süzülüp gelen ve kalem sahiplerinin akıllarında, avuçlarında şekillenen ayrıntılı düşünce sistemleri vardır. Şayet bunlarda bir tahammülsüzlük, özgür düşünceye meydan okuyuş seziyorsa, düşmanını başka bir yerde aramalıydı; zira -izmler ve mutaasıplık arasında doğrudan bir bağlantı kurmak mümkün görünmemektedir. Bir düşünce sisteminin tohumları, uçup geldiği toprakların zihniyet örüntülerine göre şekillenir: Eğer Türk insanı/aydını, Meriç'i rahatsız edecek kadar ideolojik saplantılar içindeyse, evvela bu toprakların mayasında bir şeyler aramalıydı. Bu arayış, ona, dinden ekonomiye törelerden siyasete kadar uzanacak çok geniş bir arazinin kapılarını açabilirdi ancak kendisi, bilindik muhafazakar refleksine sarılmış, -izmleri yapaylık/sığlık gibi değerler üzerinden eleştirmeye kalkmış; bu eleştirisinin yanına "Sağcı-solcu yok, namuslu-namussuz var." gibi romantik cümleleri de almıştır.

Aydın karşıtlığı, Cemil Meriç'in düşünce iklimine muhafazakarları, İslamcıları ve bir ölçüde Birikimci liberalleri doldurabilecek yegane hava akımıdır ve -izmler hakkındaki eleştirisiyle yan yana seyreder ve bir ölçüde toplumun en genelgeçer kanatlerini paylaşır, bunları besler. Tanzimatçılara saldırısında yalnız değildir aslında; ortaya çıkabilmesini 1839'daki bu büyük tarihi sıçrayışa borçlu olan Cumhuriyet eliti ve onun kalem başına koşulmuş savunucularında bile Tanzimat'ı alaya almak, halktan kopmakla yermek, yetersizlikle suçlamak, taklitçilikle itham etmek, sığ oldukları eleştirisiyle boğmak olağan eğilimlerdir. Bugün bir Kemalistin "Tanzimat batıcılığı" ifadesini bir aşağılama maksadıyla kullanmasının şaşırtıcı olmaması, bu eğilimin ifadesidir.

Bu eğilimi keskin diliyle daha da kuvvetlendirmiş bir isimdir Cemil Meriç. Aydınlara yönelttiği Batı kapitalizmi simsarlığı iddiasına, düşünce tarihimizi şöylece bir gözden geçirince bile katılmak mümkün görünmüyor: "Aydın" kelimesinin, sözlüklerin daima sol tarafından okunduğu, bu kelimenin şemsiyesi altına giren isimlerin pek çoğunun kapitalizme karşı en hafif tabirle soğuk yaklaştığı bir ülkede bu tür sözlerin çok daha dikkatle okunması gerekirdi.

Kendi topraklarıyla bağını kopartan, bunalımlar, açmazlar içindeki trajik -hatta belki de trajikomik- Türk aydını da unutulmamalı... Aynı Türk aydını, söz gelimi, sosyalizmi bile savunurken önce İslami terimlerin ve mazimizin içinden konuşuyor, söz konusu ideolojinin ilkel biçimlerini Osmanlı'da aramaya (!) kalkıyor; bu teşebbüsünü hemen her -izm söz konusu olduğunda tekrarlıyordu oysa.

"Ülkesini yaşanmaz bulanlar, onu yaşanmazlaştıranlardır." İşte, ülkeyi terk edip etmemeye dair bir tartışma açıldığında ve bu tartışma ülkenin kötüleşmesinin sorumluluğunun kime yıkılacağı gibi kilit bir noktaya geldiğinde kullanılabilecek bir anahtar ve Cemil Meriç'in belki de en demagojik sözlerinden birisi. Tümüyle popülist kaygılara hizmet eden, ne sorumluları ne reçeteyi sunan, ancak ve ancak içinde yaşadığı topluma eleştiri getirebilme cüreti sergileyebilmiş aydınlara, kalem sahiplerine çemkiren bir kelimeler bütünü.

Bir diğer demagojik-sloganik sözünde kurduğu "mundar hal-muhteşem mazi" karşıtlığı için söylenebilecek pek bir şey yok. Kendisi bir an olsun içinde bulunduğumuz "mundar hal"in o muhteşem saydığı maziden kaynaklandığıını düşünmüş, düşünmüşse bile bunu yüksek sesle dile getirmeye cesaret edebilmiş midir, bilemiyorum. Pek muazzez saydığı Osmanlı'nın bizlere bıraktığı mirasın kötü/zararlı/zayıf kısımlarını hesaba katmadığını, belki de buna cesaret edemediğini düşünüyorum. Okuyanlar bilir: Bu Ülke'de "Kanuni devrine dön, diyen Koçi Bey de mi gerici?" gibi, bu karşıtlık ilişkisine son derece yakın bir 'sloganı' mevcuttur. Bu slogan, muazzez Osmanlı'nın toprak sistemindeki bozulmanın, toplumsal dengelerin çıtırdayışının, "muhteşem" sıfatıyla müsemma Kanuni devrinde başladığına dair tespitlerin ya bir kenara bırakılmasından ya da hiç kaale alınmayışından dolayı tedavüle çıkartılabilmiş bir söz gibi görünmektedir ve beslendiği düşünsel arka plan, muhafazakarlığın geçmişe karşı duyduğu yoğun sadakatin ve güvenin ta kendisidir. Bu sadakat ve güven, örnekte görüldüğü üzere, yeri geldiğinde çeşitli yanılsamalara, geleceğe ve şimdiye karşı kronik bir memnuniyetsizliği benimsemeye neden olabilir.

Yorumumu, Cemil Meriç'in dikkatle okunması gerektiğine dair bir tavsiyeyle kapatmak istiyorum. Onda "samimi" bir entelektüel arayışın, bitmek bilmeyen bir fikir işçiliğinin, -izmlerden arınmış saf, kudretli ve Batı'nın da Doğu'nun da ufkunda dolaşabilen bir aklın olduğunu düşünenler bazı noktaları akıllarından çıkarmamalıdır: Kendisi aleni biçimde muhafazakar-sağcı bir figür olarak düşünce tarihimize geçmiştir; tespitleri, belirli bir ideolojinin kimi zaman uçlara kayabilecek ölçüde savunulmasından doğmuştur ve düşünce alanında sarf etmiş olduğu mesainin bu tür ince detayları örtmesine izin verilmemelidir.

Kendisi, inkar edilemez biçimde, Türk düşünce dünyasına damgasını vurmuş bir isim olarak, okunması, tartışılması ve konuşulması gereken önemli bir külliyat bırakmıştır. Bu Ülke kitabı, kendisini ve külliyatını tanımak için en çok tavsiye edilen çalışmasıdır.
kalemler kaldırılmış ve sayfalar kurumuştur.
[+] 2 üye basileus nickli üyenin bu iletisini beğendi.
Ara
Cevapla
 


Bu Konudaki Yorumlar
Cemil Meriç (1916-1987) - Yazar: Sezar - 20-09-2018, 22:35
Cemil Meriç (1916-1987) - Yazar: Probang - 20-09-2018, 23:28
Cemil Meriç (1916-1987) - Yazar: basileus - 21-09-2018, 01:29



Konuyu Okuyanlar: 2 Ziyaretçi



Strategyturk Forumları

Strategyturk Forumları tüm Türk stratejiseverler için büyük ve kaliteli bir platform olma amacı güder. Forum içerisinde çok sayıda strateji oyunu için bölüm ve bu bölümlerde haber konuları, rehberler, mod tanıtımları, multiplayer etkinlikleri ve üye paylaşımları için alanlar yer alır.