İleti Sayısı: 12
Üyelik Yılı: 2018
Imperium:
1
27-07-2018, 03:07
(Son Düzenleme: 30-08-2018, 01:31, Düzenleyen: Duman.)
İtalyan Faşistleri ile Nasyonal Sosyalistler arasında zaten ideolojik farklılıklar bulunmaktaydı. Mussolini’nin etnisite temelli dünya görüşünü reddetmesine ek olarak Faşist partinin büyük bir çoğunluğunun Yahudilerden oluşması, İtalo Balbo gibi birçok Anti-Nazi bakanın bulunması, bunlara ek olarak Almanya ile İtalya’nın Avusturya meselesi üzerinde ayrılığa düşmesi ve Dollfuß'un suikasti sadece ayrılık oluşturabilecek nedenlerden bazıları.
Bahsedilen durumda, benim kanımca, İtalya gerek Akdeniz çevresinde gerekse Latin nüfusu olan yerlerde önemli bir güç olurdu. Salazar Portekizi, Franco İspanyası, Metaxas Yunanistanı, 2. Peter Yugoslavyası ve hatta Kemalist Türkiye ile yapılacak ortak ekonomik ve sosyal antlaşmalar ile bir çeşit Akdeniz blokunun kurulmasını sağlanabilirdi. Böyle bir blokun kurulmasına rağmen realpolitik çerçevesinde Sovyet tehlikesine karşı Almanya ve müttefikleri desteklenebilir ya da belirli toprak sözleri ve ekonomik yardımlaşma karşılığında müttefiklerin desteği ile Almanya’ya savaş ilan edilebilirdi.
Almanya ile yapılmayan ittifak ise dünyada Faşizm ile Nasyonal Sosyalizm arasındaki farklılığın anlaşılmasına yardımcı olurdu, hatta İkinci Dünya savaşı sonrasında kurulan yeni dünya düzeninde bahsettiğimiz Akdeniz Bloku, Müttefikler tarafınca ‘’Komünist olmayan dostlarımız’’ şekilde lanse edilebilirdi. Bu sayede de İngiltere'de Oswald Mosley gibi kimseler politik çevrelerde daha fazla saygınlık ve güç elde ederdi, hatta ana muhalefet ya da koalisyon hükümeti başkanı olmaları gibi bir olasılık bile olurdu. Aynı şekilde İkinci Dünya savaşı sonrasında yalnızlaşan Arjantin gibi Faşist eğilimli Güney Amerika devletleri kendilerine sosyal ve ekonomik konularda yardımcı olacak daha güçlü devletlere sahip olurlardı.
Bu koşullar altında İtalyan endüstrisinin ve şirketlerinin gerek İtalyan sınırlarının içinde gerekse dışında büyük atılımlar yapmasını beklenebilir, günümüzde ünlü olan BMW, Honda, Hyundai gibi araba şirketlerinin yerini, özellikle de bahsedilen Akdeniz Blok'u ülkelerinde, yerini İtalyan sponsorlu F.I.A.T. gibi şirketlere bırakabilirdi, aynı şekilde bu ekonomik yakınlaşmadan kaynaklanan gümrük antlaşmaları ilerleyen yıllarda belki de büyük çapta eğitim programları, kültürel aktiviteler ile de genişletilebilirdi. Böyle gerçekleşen kültürel değişimlerin devamlılığı için çoğu blok ülkesinde yabancı dil eğitimi İtalyanca olabilirdi.
Sanat alanında ise günümüzde genelde sosyalistlere mal edilen Fütürizm temasının Faşist düşünce sistemi ile yorumlanması yaygınlaşırdı, hatta sanat alanında birbiriyle çarpışan, biri Roma diğeri ise Moskova temelli iki ayrı sanat ve ideoloji okulunun çatışmasını görebilirdik, tıpkı Batı Kübizmi ile ''Sosyalist Gerçekçilik'' arasında olduğu gibi. Müzikte ise Faşizm'in insan hayatının sosyal gerçekliği içinde tanınması gerektiği düşündüğü ve askeri meritokrasinin simgesi olan marşlar daha yaygın olabilirdi. (Aşağıya en sevdiğim İtalyan marşlarından birinin linkini bırakacağım :) )
Mussolini'nin ortaya koyduğu düşünce sistemi ise, ne kadar başka insan toplulukları çıkarları için kullansa da, ezilmekte olan Asya ve Afrika ulusları için bir dayanak taşı oluşturacaktı, Hindistan'da Chandra Bose, Lübnan'da Pierre Gemayel gibi isimler daha radikal ve daha devlet temelli ekonomik bağımsızlık modelleri savunacaktır. Başarılı olup olmayacakları ne kadar tartışmaya açık olsa da ülkelerinin politik tarihinde iz bırakacak kimseler olacakları kesindir. Hatta kendileri Faşist eğilimli olmasa bile bazı yerel özgürlük hareketi liderlerinin o ülkelerin faşistleri tarafından faşist olarak tanımlandırılması bile mümkündür. (Tıpkı Atatürk'e bugün bir tarafın Komünist, bir tarafın Türkçü, bir tarafın Liberal demesi gibi)
İdeolojik açıdan bakıldığında büyük ihtimal ana Faşist ideolojiye ek olarak Nicola Bombacci (Kızıl Papa) gibi isimler Faşizm ile Marksizm'in birleştirildiği Nasyonal-Bolşevizm gibi bir yan ideoloji yaratırken partinin içinde daha liberal politikalar izlenmesini isteyen bir kesim olacaktı, Mussolini'nin vefatından sonra Hava Kuvvetleri Komutanı ve Libya valisi İtalo Balbo'nun geçeceğini varsayarsak, ya eski politikalar devam edecek, ya da yavaşça liberal reformlar yapılmaya başlanacaktı, fakat gerçek şu ki, tıpkı Marksizm'de olduğu gibi, Faşizm'in gerek bölgeye, gerek zamana, gerekse düşünce yapısına göre revizyonu yapılacak ve ortada birden çok Faşist düşünce sistemi bulunacaktı.
Fakat tarih Mussolini'yi, tıpkı Celal Şengör'ün Atatürk'ten bahsederken dediği gibi, ''Dahi Diktatör'' olarak anacaktı. Yanlışlarına ve bazı başarısızlıklarına rağmen İtalya ve Batı Avrupa'yı Komünizm tehlikesinden kurtaran büyük bir devlet adamı ve ideolog olacaktı.
Peki ya sizce ne olurdu?
Belirtmek isterim ki bu ilk paylaşımım, bir kural ihlal ettiysem özür dilerim. İyi günler.
İleti Sayısı: 353
Üyelik Yılı: 2016
Imperium:
2
İlk paylaşımınıza göre gayet hoş bir yazı bence Hitler onlara da savaş ilan ederdi adam deli sonuçta.
Noro lim, noro lim , Asfaloth!
İleti Sayısı: 896
Üyelik Yılı: 2016
Imperium:
13
Hayatımda bu kadar ciddi şaka görmemiştim.
İleti Sayısı: 3,666
Üyelik Yılı: 2017
Imperium:
54
Dizisi veya kitabı çıkarıkabilecek kadar güzel bir tahmin ve kurgu. İyi işlersen Yüksek Şatodaki Adam’a rakip bile olabilirsin.
İleti Sayısı: 12
Üyelik Yılı: 2018
Imperium:
1
Yaptığınız dönütler için teşekkürler.
•
İleti Sayısı: 4
Üyelik Yılı: 2018
Imperium:
0
Aşağıdaki 1 üye Xanthos nickli üyenin bu iletisini beğendi:1 üye Xanthos nickli üyenin bu iletisini beğendi.
• Phaeron
İleti Sayısı: 219
Üyelik Yılı: 2018
Imperium:
4
27-07-2018, 19:25
(Son Düzenleme: 27-07-2018, 20:32, Düzenleyen: EspadadelAlba.)
Mussolini, son derece saldırgan milletçiliğe dayanan, otoriter bir yönetim kurmuş ve her alan totaliter rejim politikalarını benimsemiş bir devlet adamı. Eğitim görevlilerinin dahi kendisine bağlılık yemini etmesini isteyecek kadar psikopat bir adam bu. Onlar sana bağlılık yemini etse ne olur etmese ne olur? Bin iki yüz eğitim görevlisi senin mutlak iktidarına hiçbir şekilde tehdit oluşturmaz. Benim düşüncelerime ve okuduklarıma göre Mussolini, faşist olmayan hiçbir yönetim ile ittifak ya da anlaşma düşüncesine yanaşmaz. Hele ki bu devlet ani bir kararla sosyalist düşünceden ayrılıp saldırgan milletçiliği benimseyen, totaliter bir faşist rejimi ise. Yalnızca Mussolini değil diğer sosyalist ya da kapitalist rejimler de onun dahil olacağı bir anlaşma ya da ittifak düşüncesine yanaşmaz. Yirmi altıda Arnavutluk ile Dostluk ve Güvenlik Paktı imzalandığında ilk tepki gösterenler Yunanistan ve Yugoslavya idi. Otuz dört yılında imzalanan Balkan Antantı hakkında açıklama yapmaya bile gerek yok. Sırf İtalya'nın Balkan politikaları sebebiyle Türkiye ve Yunanistan ilk kez karşılıklı faydaya dayanan bir anlaşmanın parçası oldu. Yugoslavya ve Romanya da bu anlaşmanın bir parçasıydı. Arnavutluk ve Bulgaristan da katılacaktı ancak Mussolini'nin baskıları sebebiyle anlaşmanın dışında kaldılar. Hitler'in Avrupa'ya yaptığını Mussolini Doğu Akdeniz ve Balkanlar'a yapmıştır. Hitler ile Mussolini'nin düşünceleri arasında pek de bir fark olmadığını söylemek yanlış olmaz. Bu iki devlet adamının ittifak olacağı o dönemde gün gibi ortadaydı. Mussolini'nin Hitler ile ittifak olma düşüncesine karşı çıkan nüfuz sahibi tek adam Balbo idi. Bunun sebebi de Nazilere karşı duyduğu karşıtduygular değil de son derece realist ve ileri görüşlü bir asker, politikacı olmasından kaynaklanır. Tarihte yazdığı gibi de dost ateşi ile ölmemiştir. Apaçık bir cinayete kurban gitmiştir.
Mussolini'nin, İtalya'ya yaptığı en büyük iyilik onun gerçekleştirdiği kararlı ekonomik politikalarıdır. Bu sayede ülke o dönemde endüstriyel ve tarımsal olarak büyük bir canlılık kazanmıştır. Bunun dışında yaptığı hiç bir iyi iş yok. Kitaplara ve süreli yayınlara sansür getirerek basın özgürlüğüne ve eğitime darbe vurdu, demokrat ve sosyalist partileri zorla kapattırarak özgür düşünce varlığını yok etti.
Mış, miş ile tarih olmaz. Bu ikisi müttefik olmasaydı bile Rotterdam'ın başına ne geldiyse aynısı Roma'nın başına gelirdi. Teknolojik ve ağır silahlardan yoksun olan İtalya'nın kaderi Hollanda ile aynı olurdu.
İleti Sayısı: 12
Üyelik Yılı: 2018
Imperium:
1
27-07-2018, 20:53
(Son Düzenleme: 27-07-2018, 20:56, Düzenleyen: Phaeron.
Düzenleme Nedeni: düzeltme
)
(27-07-2018, 19:25)EspadadelAlba : Mussolini, son derece saldırgan milletçiliğe dayanan, otoriter bir yönetim kurmuş ve her alan totaliter rejim politikalarını benimsemiş bir devlet adamı. Eğitim görevlilerinin dahi kendisine bağlılık yemini etmesini isteyecek kadar psikopat bir adam bu. Onlar sana bağlılık yemini etse ne olur etmese ne olur? Bin iki yüz eğitim görevlisi senin mutlak iktidarına hiçbir şekilde tehdit oluşturmaz. Benim düşüncelerime ve okuduklarıma göre Mussolini, faşist olmayan hiçbir yönetim ile ittifak ya da anlaşma düşüncesine yanaşmaz. Hele ki bu devlet ani bir kararla sosyalist düşünceden ayrılıp saldırgan milletçiliği benimseyen, totaliter bir faşist rejimi ise. Yalnızca Mussolini değil diğer sosyalist ya da kapitalist rejimler de onun dahil olacağı bir anlaşma ya da ittifak düşüncesine yanaşmaz. Yirmi altıda Arnavutluk ile Dostluk ve Güvenlik Paktı imzalandığında ilk tepki gösterenler Yunanistan ve Yugoslavya idi. Otuz dört yılında imzalanan Balkan Antantı hakkında açıklama yapmaya bile gerek yok. Sırf İtalya'nın Balkan politikaları sebebiyle Türkiye ve Yunanistan ilk kez karşılıklı faydaya dayanan bir anlaşmanın parçası oldu. Yugoslavya ve Romanya da bu anlaşmanın bir parçasıydı. Arnavutluk ve Bulgaristan da katılacaktı ancak Mussolini'nin baskıları sebebiyle anlaşmanın dışında kaldılar. Hitler'in Avrupa'ya yaptığını Mussolini Doğu Akdeniz ve Balkanlar'a yapmıştır. Hitler ile Mussolini'nin düşünceleri arasında pek de bir fark olmadığını söylemek yanlış olmaz. Bu iki devlet adamının ittifak olacağı o dönemde gün gibi ortadaydı. Mussolini'nin Hitler ile ittifak olma düşüncesine karşı çıkan nüfuz sahibi tek adam Balbo idi. Bunun sebebi de Nazilere karşı duyduğu karşıtduygular değil de son derece realist ve ileri görüşlü bir asker, politikacı olmasından kaynaklanır. Tarihte yazdığı gibi de dost ateşi ile ölmemiştir. Apaçık bir cinayete kurban gitmiştir.
Mussolini'nin, İtalya'ya yaptığı en büyük iyilik onun gerçekleştirdiği kararlı ekonomik politikalarıdır. Bu sayede ülke o dönemde endüstriyel ve tarımsal olarak büyük bir canlılık kazanmıştır. Bunun dışında yaptığı hiç bir iyi iş yok. Kitaplara ve süreli yayınlara sansür getirerek basın özgürlüğüne ve eğitime darbe vurdu, demokrat ve sosyalist partileri zorla kapattırarak özgür düşünce varlığını yok etti.
Mış, miş ile tarih olmaz. Bu ikisi müttefik olmasaydı bile Rotterdam'ın başına ne geldiyse aynısı Roma'nın başına gelirdi. Teknolojik ve ağır silahlardan yoksun olan İtalya'nın kaderi Hollanda ile aynı olurdu.
Bence, gerek parti içi gerekse parti dışı, bağlılık yemini istemesini 20. yüzyılın otoriter doğasını düşünürsek oldukça normal kabul edilebilecek bir olay. Özellikle 2. Dünya savaşının sonuna doğru Almanya'da toplu intiharlar, Sovyetlerin sınırları içinde yapılan holodomor gibi bir soykırım olduğu düşünülürse, aslında bu otoriter dalgadan diğer ülkelere nazaran daha az etkilenen sadece bir iki ülke vardı diyebiliriz. Hatta İkinci Dünya savaşından sonra bile dünyanın bazı yerlerinde otoriterlik daha fazla güç bile kazandı, hatta bugün demokratik olarak adlandırdığımız bazı ülkeler bile geçici bir tek adam döneminden bile geçti (Japonya, Doğu Almanya vb.).
Tabii Mussolini diğer tüm partileri kapatması yüzünden eleştirilebilir ama şunu hatılamamız lazım ki o dönemde çoğu Avrupa ülkesi demokrasi kültürü bulunan yerler değildi, böyle bir durumda, bizim ara sıra Türkiye'de gördüğümüz gibi, politik partilerin genelde gereksiz, ara sıra da zararlı kurumlar olması gibi bir gerçeklik de karşımıza çıkar. İtalya'nın yaşadığı ekonomik sorunların bir nedeni de Sosyalist ve Komünist partilerin yarattığı grevlerin ekonomiye zarar vermesi vardı.
Ayrıca müttefiklerin savaş sırasında belkide dünyanın en otoriter kimselerinden biri olan Stalin ile masaya oturabildiği düşünülürse, bence daha tehlikeli bir tehdite karşı rahatlıkla Mussolini le masaya oturabilirlerdi. Bunlara ek olarak bu iki kimsenin müttefik olacağı bence sadece İtalya'nın Anschluss'a müdahale etmemesiyle ilk izlenimleri verdi, lakin Almanya ile savaşa girildikten sonra bir çok İtalyan bu ittifaki onaylamadı, örneğin Almanya ile yakınlaşmak için yayınlanan ''Irk Kanunları'' birçok parti üyesi tarafından eleştirilmiştir, lakin eleştirilmelerine rağmen çıkan antisemit kanunlar içlerinde bir çok ististanın bulunması yüzünden uygulanamamıştır.
Bunlara ek olarak şunu söylemeliyim ki ittifak kurulduktan sonra bile Almanların ve İtalyanların araları sıkı fıkı denemezdi, hatta ''Barbarossa'' operasyonunun yapılacağı operasyon öncesi İtalyanlara bildirilmemişti. Hatta, izlediğim bir belgesele göre, İtalyanlar iel Almanlar arasında yapılan antlaşmanın koşullarından biri Almanların 1942’den önce hiçbir savaş girişiminde bulunmamasıydı, bunun nedeninin endüstriyel kurulum için zamana ihtiyaç duyulması olduğunu söylüyorlar, yani Mussolini’de ‘’Abi bordo berelileri salacaksın 82 Marsilya 83 Kahire.’’ Cinsi bir adam değildi, kendisi de ülkesinin eksikliklerinin farkındaydı.
Balbo’nun bu ittifaka karşı çıkan tek kişi olduğunu söylemekse bilgiyi yetersiz aktarmak olur, Faşizm’in ideolojik babalarından biri olan Giovanni Gentile ile Dışişleri Bakanı ve Musollini’nin damadı olan Ciano’da bu ittifaka karşı çıkan kimseler arasındaydı, ve Mussolini’nin Ulusal Faşist Kongre tarafından görevinden alındığı düşünülürse böyle düşünen sadece onlar değildi. (Tabi Mussolini’nin indirilmesinde uzun süren savaş koşulları ve diğer bazı faktörlerin de etkisi büyüktü)
Ekonomik açıdan katılıyorum, İtalya’nın endüstrisi hiçbir şekilde savaşın başında Almanya’ya karşı tutunabilecek seviyede değildi, fakat İtalya’nın ekstra bir barış süreci yaşadığını, Almanya’nın neredeyse o bahsedilen tüm blok ülkeleriyle savaşta olduğunu ve üstüne üstlük Sovyet endüstrisine karşı savaştığını düşünürsek bence İtalyanlar kendini savunmaktan öteye bile geçebilirdi.
Yorumunuz için teşekkürler bu arada J
İleti Sayısı: 73
Üyelik Yılı: 2015
Imperium:
0
İtalyan Ordusunun o dönemki güçsüzlüğü bariz ancak böyle bir ittifakın 1939'dan önce gerçekleşmesi durumunda Almanya'nın etrafının tamamen çembere alınması (Fransa - İtalya - Polonya - Romanya ve hatta Yugoslavya) sonucunda Almanya'nın saldırganlığının belirli ölçüde durulacağı düşüncesindeyim. Alman Ordusu o kadar geniş bir cephede savaşamazdı.
•
İleti Sayısı: 69
Üyelik Yılı: 2018
Imperium:
0
Mussolini Alman faşistlerine yardım ederek nazi partisinin kurulmasına önayak olduğu için her türlü savaşa çekilirdi.
•
İleti Sayısı: 95
Üyelik Yılı: 2018
Imperium:
1
02-09-2018, 15:00
(Son Düzenleme: 02-09-2018, 15:01, Düzenleyen: The Last Kaiser.)
Çıkar açısından düşünürsek Çelik Paktı kaçınılmazdı.
Çünkü İtalya ve Almanya'nın düşmanları aynıydı. Mussolini Roma İmparatorluğunu canlandırmak istiyordu. Hitler de bütün etnik almanları birleştirmeyi istiyordu. Bundan dolayı düşmanları aynıydı. Ve çıkar dostluğu oluştu. Çıkar dostluğu çünkü Müttefikler Sicilya'ya çıktığında İtalya'da savaş karşıtlığı oluştu. Mussolini baştan indirildi ve iç savaş çıktı.
We will watch your career with great insterest
•
İleti Sayısı: 507
Üyelik Yılı: 2018
Imperium:
5
Almanyanın yükü azalırdı.(Kısa ve net)
İleti Sayısı: 254
Üyelik Yılı: 2016
Imperium:
3
(27-07-2018, 03:07)Phaeron : İtalyan Faşistleri ile Nasyonal Sosyalistler arasında zaten ideolojik farklılıklar bulunmaktaydı. Mussolini’nin etnisite temelli dünya görüşünü reddetmesine ek olarak Faşist partinin büyük bir çoğunluğunun Yahudilerden oluşması, İtalo Balbo gibi birçok Anti-Nazi bakanın bulunması, bunlara ek olarak Almanya ile İtalya’nın Avusturya meselesi üzerinde ayrılığa düşmesi ve Dollfuß'un suikasti sadece ayrılık oluşturabilecek nedenlerden bazıları.
Bahsedilen durumda, benim kanımca, İtalya gerek Akdeniz çevresinde gerekse Latin nüfusu olan yerlerde önemli bir güç olurdu. Salazar Portekizi, Franco İspanyası, Metaxas Yunanistanı, 2. Peter Yugoslavyası ve hatta Kemalist Türkiye ile yapılacak ortak ekonomik ve sosyal antlaşmalar ile bir çeşit Akdeniz blokunun kurulmasını sağlanabilirdi. Böyle bir blokun kurulmasına rağmen realpolitik çerçevesinde Sovyet tehlikesine karşı Almanya ve müttefikleri desteklenebilir ya da belirli toprak sözleri ve ekonomik yardımlaşma karşılığında müttefiklerin desteği ile Almanya’ya savaş ilan edilebilirdi.
Almanya ile yapılmayan ittifak ise dünyada Faşizm ile Nasyonal Sosyalizm arasındaki farklılığın anlaşılmasına yardımcı olurdu, hatta İkinci Dünya savaşı sonrasında kurulan yeni dünya düzeninde bahsettiğimiz Akdeniz Bloku, Müttefikler tarafınca ‘’Komünist olmayan dostlarımız’’ şekilde lanse edilebilirdi. Bu sayede de İngiltere'de Oswald Mosley gibi kimseler politik çevrelerde daha fazla saygınlık ve güç elde ederdi, hatta ana muhalefet ya da koalisyon hükümeti başkanı olmaları gibi bir olasılık bile olurdu. Aynı şekilde İkinci Dünya savaşı sonrasında yalnızlaşan Arjantin gibi Faşist eğilimli Güney Amerika devletleri kendilerine sosyal ve ekonomik konularda yardımcı olacak daha güçlü devletlere sahip olurlardı.
Bu koşullar altında İtalyan endüstrisinin ve şirketlerinin gerek İtalyan sınırlarının içinde gerekse dışında büyük atılımlar yapmasını beklenebilir, günümüzde ünlü olan BMW, Honda, Hyundai gibi araba şirketlerinin yerini, özellikle de bahsedilen Akdeniz Blok'u ülkelerinde, yerini İtalyan sponsorlu F.I.A.T. gibi şirketlere bırakabilirdi, aynı şekilde bu ekonomik yakınlaşmadan kaynaklanan gümrük antlaşmaları ilerleyen yıllarda belki de büyük çapta eğitim programları, kültürel aktiviteler ile de genişletilebilirdi. Böyle gerçekleşen kültürel değişimlerin devamlılığı için çoğu blok ülkesinde yabancı dil eğitimi İtalyanca olabilirdi.
Sanat alanında ise günümüzde genelde sosyalistlere mal edilen Fütürizm temasının Faşist düşünce sistemi ile yorumlanması yaygınlaşırdı, hatta sanat alanında birbiriyle çarpışan, biri Roma diğeri ise Moskova temelli iki ayrı sanat ve ideoloji okulunun çatışmasını görebilirdik, tıpkı Batı Kübizmi ile ''Sosyalist Gerçekçilik'' arasında olduğu gibi. Müzikte ise Faşizm'in insan hayatının sosyal gerçekliği içinde tanınması gerektiği düşündüğü ve askeri meritokrasinin simgesi olan marşlar daha yaygın olabilirdi. (Aşağıya en sevdiğim İtalyan marşlarından birinin linkini bırakacağım :) )
Mussolini'nin ortaya koyduğu düşünce sistemi ise, ne kadar başka insan toplulukları çıkarları için kullansa da, ezilmekte olan Asya ve Afrika ulusları için bir dayanak taşı oluşturacaktı, Hindistan'da Chandra Bose, Lübnan'da Pierre Gemayel gibi isimler daha radikal ve daha devlet temelli ekonomik bağımsızlık modelleri savunacaktır. Başarılı olup olmayacakları ne kadar tartışmaya açık olsa da ülkelerinin politik tarihinde iz bırakacak kimseler olacakları kesindir. Hatta kendileri Faşist eğilimli olmasa bile bazı yerel özgürlük hareketi liderlerinin o ülkelerin faşistleri tarafından faşist olarak tanımlandırılması bile mümkündür. (Tıpkı Atatürk'e bugün bir tarafın Komünist, bir tarafın Türkçü, bir tarafın Liberal demesi gibi)
İdeolojik açıdan bakıldığında büyük ihtimal ana Faşist ideolojiye ek olarak Nicola Bombacci (Kızıl Papa) gibi isimler Faşizm ile Marksizm'in birleştirildiği Nasyonal-Bolşevizm gibi bir yan ideoloji yaratırken partinin içinde daha liberal politikalar izlenmesini isteyen bir kesim olacaktı, Mussolini'nin vefatından sonra Hava Kuvvetleri Komutanı ve Libya valisi İtalo Balbo'nun geçeceğini varsayarsak, ya eski politikalar devam edecek, ya da yavaşça liberal reformlar yapılmaya başlanacaktı, fakat gerçek şu ki, tıpkı Marksizm'de olduğu gibi, Faşizm'in gerek bölgeye, gerek zamana, gerekse düşünce yapısına göre revizyonu yapılacak ve ortada birden çok Faşist düşünce sistemi bulunacaktı.
Fakat tarih Mussolini'yi, tıpkı Celal Şengör'ün Atatürk'ten bahsederken dediği gibi, ''Dahi Diktatör'' olarak anacaktı. Yanlışlarına ve bazı başarısızlıklarına rağmen İtalya ve Batı Avrupa'yı Komünizm tehlikesinden kurtaran büyük bir devlet adamı ve ideolog olacaktı.
Peki ya sizce ne olurdu?
Belirtmek isterim ki bu ilk paylaşımım, bir kural ihlal ettiysem özür dilerim. İyi günler.
Alternatif tarih kurgusunun dayandığı temeller çok sağlam olmuş yalnız. İtalo Balbo'nun Nazi karşıtlığı, Pierre Gemayel göndermesi bile beni mest etti.
kalemler kaldırılmış ve sayfalar kurumuştur.
•
İleti Sayısı: 9,626
Üyelik Yılı: 2021
Imperium:
26
Kuzey Afrika diye boşa bir cephe açılmazdı, Barbarossa operasyonuda ertelenmezdi ve Rommel gibi bir komutan Barbarossa'nın başında olurdu ve başarı kaçınılmaz olurdu. Kuzey Afrika'ya gönderilecek birliklerde Barbarossa'da kullanılacaktı.
•
|