06-12-2016, 01:21
Merhaba biraz nostalji yapalım diye açtım bu konuyu, yeni oyunlar açıkçası eski oyunlardaki işe yarar ve sevilen özellikleri kaldırmalarına rağmen yerlerine pek içi dolu bir yenilik gelmedi. Şimdi durup durup eskiden şöyleydi böyleydi diye düşünürken buluyorum kendimi. Önceki oyunlara dair beğendiği ve yeni oyunlarda görmek istediği şeyler olanlar da paylaşmak isterler belki bunları.
Şöyle biraz geçmişe gidiyorum...
-Yeni oyunlarla biraz daha casual (merkez sağ ) oyunculara yönelmek istedikleri açık. Micromanagement'ı azaltmak adına her şey neredeyse. Bu bazen işe yarıyor bazen de oyunun stratejik önemini azaltıyor bence. Mesela birimlerin savaş sonrasında eksilen askerlerinin tamamlanması. Retrain diye bir şey vardı eskiden, mesela orta büyüklükteki bir şehrinizde bir Phalanx Pikemen ürettiniz Makedonya ile, sonra gidip Dacia'ya saldırıp küçük bir kasabasını aldınız. Phalanx Pikemen'i oradan retrain edemezsiniz çünkü bunun için bir City Barracks gerekiyor, onun için de kasabanın nüfusunun artması (6000e ulaşması) sonra upgrade edilmesi ardından da bu şehir kışlasının inşası gerekiyor.
Bence bu güzel bir sistemdi, sizi plana programa, strateji yapmaya itiyordu. Önemsiz bir şehri önemsiz bir orduyla fethetmek bir seçenek olabilir, veya bu ordudaki elit birimleri kullanmamak veya sadece kaçanları kovalamak için kullanmak ikinci bir yaklaşım olabilir. Önceden spyla fethedeceğiniz şehre bakıp nüfusu ne kadar, gelişmişliği ne düzeyde, nüfusu binaları ne alemde, ben burayı alırsam ne kazanırım, yeni bir ünite üretebilir miyim diye düşünüyorduk. Sonra ona göre hareket ediyorduk.
Sonra mesela özel bir birim üretirken, Fil ve Spartan Hoplites mesela, her ikisi için özel sourcelar gerekiyor. Fil için şehirde fil ticari kaynağının bulunması gerekliydi (böyle bir şey vardı ). Ancak o bölgede filler mevcutsa siz de fil basabiliyordunuz, sonra o zarar gördüğünde de yine aynı şekilde geri götürmek gerekiyordu. Spartan Hoplites sadece Sparta ve Syracuse'de çıkıyordu, Rome II'de nasıl bilmiyorum.
Bir de bütün bu şartları sağladıktan sonra retrain edilecek şehirde gerekli nüfusun bulunması lazımdı. Bunu da kalabalık şehirlerde peasant üretip köylerde disband ederek çözüyorduk.
Daha sonra bu sistem Empire'da toplu bir para karşılığında, 2 turn'de, herhangi bir binaya veya gelişmişliğe ihtiyaç duymadan yapılacak şekilde ayarlandı. Rome II'de ise çok daha sadeleştirildi, elle yapılan bir şey olmaktan çıktı, foodun kısıtlığı olduğu ilk turnler hariç hiç fark edilmiyor bile.
Rome II oynaya oynaya benim de işime gelmeye başladı yalan değil ama bence eski sistem bir strateji oyununa daha uygundu. Dediğim gibi bu benim kişisel düşüncem, çoğunluk yeni sistemi daha fazla benimsemiş olabilir.
-Başkenti istediğimiz yere taşıyabiliyorduk, şehir değiş tokuşu mümkündü. Yolları ayrıca inşa etmek mümkündü.
-her bölgenin vergi oranı ayrı ayrı belirlenebiliyordu.
-çok önemli değil belki ama şehirleri savaş haritasında gezebiliyorduk.
-faction heiri ve dolayısıyla faction leader'i kendimiz belirliyorduk. Bence güzel bir roleplay unsuruydu bu. (Attila'da geri dönmüş galiba)
-map information: her şehrin nerede olduğu baştan belli değildi, sonraki oyunlarda şehirler nokta atışı nerede oldukları belli. Yine biraz spy kullanmaya, dikkat etmeye itiyordu bence.
-event'ler vardı, işle volkanik patlama, seller, salgınlar vs. (Rome II'de bir kez salgın gördüğümü hatırlıyorum)
-karşılaştırmalı grafikler vardı kim ne kadar güçlü vs.
-kuşatmada zarar verdiğimiz bina (mesela barracks) campaignde de harap oluyordu.
-orduları taşımak için donanma bulunması zorunluydu.
-farklı kültürler ve şehir seviyeleri ile kısıtlama olmayan bir bina sistemi bulunduğundan, kuşatmalarda farklı kombinasyonlar görmek mümkündü. Mesela Huge city ama tahta surları var, veya bir barbar köyü gibi layout u olan bir şehri aldıktan sonra taş surlar inşa etmek mümkündü.
Şimdilik bunlarla bitiriyorum, ileride aklıma geldikçe eklerim.
Şöyle biraz geçmişe gidiyorum...
-Yeni oyunlarla biraz daha casual (merkez sağ ) oyunculara yönelmek istedikleri açık. Micromanagement'ı azaltmak adına her şey neredeyse. Bu bazen işe yarıyor bazen de oyunun stratejik önemini azaltıyor bence. Mesela birimlerin savaş sonrasında eksilen askerlerinin tamamlanması. Retrain diye bir şey vardı eskiden, mesela orta büyüklükteki bir şehrinizde bir Phalanx Pikemen ürettiniz Makedonya ile, sonra gidip Dacia'ya saldırıp küçük bir kasabasını aldınız. Phalanx Pikemen'i oradan retrain edemezsiniz çünkü bunun için bir City Barracks gerekiyor, onun için de kasabanın nüfusunun artması (6000e ulaşması) sonra upgrade edilmesi ardından da bu şehir kışlasının inşası gerekiyor.
Bence bu güzel bir sistemdi, sizi plana programa, strateji yapmaya itiyordu. Önemsiz bir şehri önemsiz bir orduyla fethetmek bir seçenek olabilir, veya bu ordudaki elit birimleri kullanmamak veya sadece kaçanları kovalamak için kullanmak ikinci bir yaklaşım olabilir. Önceden spyla fethedeceğiniz şehre bakıp nüfusu ne kadar, gelişmişliği ne düzeyde, nüfusu binaları ne alemde, ben burayı alırsam ne kazanırım, yeni bir ünite üretebilir miyim diye düşünüyorduk. Sonra ona göre hareket ediyorduk.
Sonra mesela özel bir birim üretirken, Fil ve Spartan Hoplites mesela, her ikisi için özel sourcelar gerekiyor. Fil için şehirde fil ticari kaynağının bulunması gerekliydi (böyle bir şey vardı ). Ancak o bölgede filler mevcutsa siz de fil basabiliyordunuz, sonra o zarar gördüğünde de yine aynı şekilde geri götürmek gerekiyordu. Spartan Hoplites sadece Sparta ve Syracuse'de çıkıyordu, Rome II'de nasıl bilmiyorum.
Bir de bütün bu şartları sağladıktan sonra retrain edilecek şehirde gerekli nüfusun bulunması lazımdı. Bunu da kalabalık şehirlerde peasant üretip köylerde disband ederek çözüyorduk.
Daha sonra bu sistem Empire'da toplu bir para karşılığında, 2 turn'de, herhangi bir binaya veya gelişmişliğe ihtiyaç duymadan yapılacak şekilde ayarlandı. Rome II'de ise çok daha sadeleştirildi, elle yapılan bir şey olmaktan çıktı, foodun kısıtlığı olduğu ilk turnler hariç hiç fark edilmiyor bile.
Rome II oynaya oynaya benim de işime gelmeye başladı yalan değil ama bence eski sistem bir strateji oyununa daha uygundu. Dediğim gibi bu benim kişisel düşüncem, çoğunluk yeni sistemi daha fazla benimsemiş olabilir.
-Başkenti istediğimiz yere taşıyabiliyorduk, şehir değiş tokuşu mümkündü. Yolları ayrıca inşa etmek mümkündü.
-her bölgenin vergi oranı ayrı ayrı belirlenebiliyordu.
-çok önemli değil belki ama şehirleri savaş haritasında gezebiliyorduk.
-faction heiri ve dolayısıyla faction leader'i kendimiz belirliyorduk. Bence güzel bir roleplay unsuruydu bu. (Attila'da geri dönmüş galiba)
-map information: her şehrin nerede olduğu baştan belli değildi, sonraki oyunlarda şehirler nokta atışı nerede oldukları belli. Yine biraz spy kullanmaya, dikkat etmeye itiyordu bence.
-event'ler vardı, işle volkanik patlama, seller, salgınlar vs. (Rome II'de bir kez salgın gördüğümü hatırlıyorum)
-karşılaştırmalı grafikler vardı kim ne kadar güçlü vs.
-kuşatmada zarar verdiğimiz bina (mesela barracks) campaignde de harap oluyordu.
-orduları taşımak için donanma bulunması zorunluydu.
-farklı kültürler ve şehir seviyeleri ile kısıtlama olmayan bir bina sistemi bulunduğundan, kuşatmalarda farklı kombinasyonlar görmek mümkündü. Mesela Huge city ama tahta surları var, veya bir barbar köyü gibi layout u olan bir şehri aldıktan sonra taş surlar inşa etmek mümkündü.
Şimdilik bunlarla bitiriyorum, ileride aklıma geldikçe eklerim.